Son kitabında ise, Kâinat ve İnsanın varoluşu gibi teolojik konulara, hem bilgileri hem de kendi görüşleri ile açıklamalar getirmekte. Kendisi ile bu konular üzerine öğretici bir söyleşi gerçekleştirdik. Bu kıymetli söyleşiyi bölümler halinde yayınlayacağız. Bugün sizlerle üçüncü bölümü paylaşıyoruz.

3. BÖLÜM

Hakkı Baba, Kuran’da: “Muhakkak ki, Allah indinde İsa’nın oluşumu, Âdem’in oluşumu gibidir O’nu moleküler yapıdan (topraktan) yarattı, sonra “Ol” dedi ve oldu” deniyor. Bu hususu açıklar mısınız?

Tolga Bey, buraya kadar Âlemlerin Rabbi Zat’ın, ilk canlı varlıkları, kendi varından nasıl var ettiğini gördük. Bu ilk yaratılışı bir de aşağıda vereceğim Kuran ayetleri ışığında, bir başka açıdan ele almak istiyorum. 

Kuran’na baktığımız zaman şunu görüyoruz: Zekeriya Peygamber, Rabbi’ne mealen şöyle dua etmişti; “Rabbim! Gerçek şu ki, çok yaşlandım, karım ise kısır. Ledününden, yani öz varlığından bana bir veli ihsan et ki, bana varis olsun.”

Rabbi, Zekeriya’nın bu duasını kabul etti ve şöyle buyurdu: “Ey Zekeriya! Seni, kendisinin ismi Yahya olan bir erkek çocukla müjdeliyoruz.”

Zekeriya Peygamber; “Rabbim, karım kısır ve ben de ihtiyarlıkta sınıra ulaşmış durumdayım”  dedi.

Rabbi dedi ki: “O bana kolaydır. Sen (anılır herhangi) bir şey değilken, daha önce seni halk etmiştim.”   .

Şu ayette de: “Muhakkak ki, Allah indinde İsa’nın oluşumu, Âdem’in oluşumu gibidir O’nu moleküler yapıdan (topraktan) yarattı, sonra “Ol” dedi ve oldu” deniyor.

Kuran’ın şu ayetinde de; İblis, “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise,  (Âdem) topraktan yarattın” dedi. 

Daha önceki bölümlerde, altı evrede ilk var oluşun anlatıldığı bölümde şu ifadeler yer alıyordu; “Rabbin dilemesiyle, yani; “kün (ol)” der, o da hemen oluverir” ayeti gereğince, âlemi oluşturan bu nur halindeki ruh zerrelerinin, farklı farklı sıfatlara bürünmesiyle, dünya ve moleküler yapı meydana geldi. Moleküler yapı; hava, su, ateş, toprak ve görünür görünmez pek çok mineralleri bünyesinde toplayan bir oluşumdur. Meydana gelen bu moleküler yapıdan, önce; dağlar, ovalar, ormanlar, tahıl, sebze, bitki, meyve ve bunlara benzer tüm besin maddeleri halk edildi. Daha sonra da hayvan nevinden ilk canlılar, Son olarak da ilk insan yaratıldı. Bu sıfatların tamamı, Âlemlerin Rabbi Zat’ın; “kün” (ol) der, o da hemen oluverir” ayeti gereğince kendi öz varından var olmuştur. Bu ilk yaratılışta, biyolojik üreme ve döllenme yoktur”. 

Altı evrenin oluşumundaki bu ifadelere göre, İblis, Rabbin dilemesiyle, yani; “kün” (ol) der, o da hemen oluverir” ayeti gereğince, moleküler yapnın bir unsuru olan ateşten yaratıldı,. Hz. Âdem ise, yine Rabbin dilemesiyle, yani “kün (ol) der, o da hemen oluverir” ayeti gereğince, moleküler yapının bir unsuru olan topraktan halk edildi.

Hz. İsa Peygamber ise, “kün” (ol) der, o da hemen oluverir ayeti gereğince, kendi Zat’ının sıfatı olan İmran’ın kızı Meryem’den halk edildi.. Bu yaratılışlarda dışarıdan hiçbir etki olmamıştır. Biyolojik, yani döllenerek değil, tamamen Allah’ın Zat’ının bir sıfatı olan moleküler yapının unsurları ile Meryem’den halk etmiştir. Çünkü İmran ve Meryem, Mutlak Zat’ın bu âlemdeki sıfatlarıdır. Böylece, İblis, Âdem ve İsa,  Mutlak Zat’ın kendi Zat’ının sıfatlarından var olmuşlardır. Yani her üçünü de kendi varından var etmiştir. İşte bundan dolayıdır ki, İsa’nın oluşumu ile Âdem’in oluşumu aynı oluyor.

Ayrıca  Kuran ayetlerine göre, Yahya, her ne kadar Zekeriya ile Zekeriya’nın eşinden dünyaya gelmiş ise de Yahya’nın oluşumu da biyolojik, yani döllenme yoluyla değil, doğrudan doğruya Allah’ın kendi Zat’ından var olmuştur. Çünkü ayetlerdeki ifadelere göre, Yahya Peygamber, çok yaşlıdır ve züriyetten kesilmiştir, eşi ise yaşlı ve kısırdır. Bundan dolayıdır ki, Yahya da biyolojik değil, “kün” (ol) der, o da heman oluverir, ayeti gereğince, doğrudan doğruya Allah’ın Zat’ından halk edilmiş sayılır.

Özetlemek gerekirse; İblis, ateşten yaratıldı. Âdem, topraktan yaratıldı, Ateş ve toprak, Mutlak Zat’ın bu âlemdeki sıfatlerı olduğu için, her ikisi de  Allah’ın kendi Zat’ından var oldular. İsa ile Yahya ise Allah’ın Zat’ının sıfatları olan Zekeriya’nın eşi ile Meryem’den halk edildiler. Bu yaratılışların tamamı, biyolojik, yani döllenme yoluyla değil, Allah’ın kendi Zat’ından halk edilmişlerdir. 

Buraya kadar insan ve hayvan nevinden olan canlıların altı evrede nasıl halk edildiğini ayet, hadis ve örneklerle anlatmaya çalıştım, en doğrusunu Allah bilir.

Vereceğim aşağıdaki şu iki hususu çok iyi bilelim ki, şirke düşmeyelim. 

Evren veya kâinat, Allah’ın Zat’ının bu âlemdeki tecellileri veya sıfatlarıdır,  ama evren “Allah” değildir!..

İnsan, Allah’ın Zat’ının bu âlemdeki tecellileri veya sıfatlarıdır, ama insan, “Allah” değildir

Hakkı Baba, buraya kadar Âlemlerin Rabbi Mutlak Zat’ı, ve Mutlak Zat’ın, kâinattaki sıfatlarını ve bu sıfatların tümüne birden “Allah” denildiğini, anlattınız. Mutlak Zat’ın bu âlemdeki fiilerini de anlatır mısınız? 

 Tolga Bey, buraya kadar ezelden beri var olan Külli Kudret’in yani Mutlak Zat’ın bu âlemdeki ilk canlı varlıkları nasıl halk ettiğini gördük. Yani zat ve sıfatın nasıl meydana geldiğini anlatmaya çalıştım. Şimdi de tenzih ve teşbih  ederek,  bu Zat’ın,  efâl, yani fiillerini anlatmaya çalışacağım.

Kuran’da: “O; her an yeni bir ilahi tasarruftadır” buyuruyor.  Kuran’ın şu ayetinde de;  “Bizim emrimiz, bir anlık bakış gibi, bir tek sözden başka bir şey değildir” deniyor. Bu ayetteki emir, “kün”, yani “ol” demektir.  Birinci ayetteki ifadelerden şunu anlıyoruz; “O, Hu ki, her an yeni yeni sıfatlarda, bu âlemde farka gelip, tasarrufta bulunuyor. Tüm bunlar, ikinci ayetteki, ; “kün” (ol) der, o da hemen oluverir” ayeti gereğince, meydana geliyor. Sıfatların var oluşu ise, “Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde (evrede) yarattı” ayetine göre altı evrede yaratılmıştır. Halk âleminde var olan tüm canlı varlıkların hareketleri, yani fiilleri, Zat’ın sıfatı olan “Allah”ın filleridir.

Filleri, şu şekilde açıklayabiliriz: Enfüste ve afakta, hareketli ve hareketsiz tüm fiiller, Allah’ın bu âlemdeki “Sünnetullahı”dır, yani işleyişidir. Enfüs,  bizim iç âlemimizdir, kendi irademizdir. Afak ise görünür görünmez tüm âlemdir. 

Bizim elimizden işleyen de Allah’ın Zat’ının kudreti iledir. Kalemi elimize aldığımızda kendi kendine yazmaz, süpürge kendi kendine süpüremez.  Bunlar ancak mutlak Zat’ın elimize verdiği kuvvet ve kudretle harekete geçerler. Şu halde bütün âlemde gördüğümüz hareketler, Allah’ın Zat’ının kudreti ile olmaktadır. Aksi halde, O’nun iradesi dışında hiçbir şey yerinden kıpırdayamaz. 

Bu âlemde hayra vesile olabilecek tüm fiiller, Zat’ın sıfatı olan “Allah”ın fiilleridir.    Ancak bu hususta haklı olarak  “insanın iradesi yok mu”  diyenler olabilir. Bu hususa da şöyle bir açıklık getirelim. Biz fiilleri, zorunlu ve ihtiyari filler olarak ikiye ayırabiliriz.

Zorunlu fiiller;  insanın kendi iradesi dışında meydana gelen olaylardır. Örneğin; insan, kendisinin nasıl bir anne-babadan dünyaya geleceğini, hangi renk ve ırktan olacağını seçemez. Hatta insan, göz ve saç renginin nasıl olacağını dahi seçemez. Bunlar doğrudan doğruya Allah’ın dilemesi ve yaratması ile meydana gelen fiillerdir veya Esma’lardır.

İhtiyari fiiller; tamamen insanın kendi hür iradesiyle yapmak veya yapmamak kararını aldığı fiillerdir. Bunlar;  hastalanınca doktora gitmek, acıktığımız zaman yemek yimek, yazı yazmak, kitap okumak, yürümek, oturup kalkmak, ellerimiz ve diğer organlarımız ile yaptığımız hayra vesile olabilecek tüm işlerdir.

Kendi irademizle meydana gelen fiillerimizin oluşumunda herhangi bir baskı ve zorlama olmamıştır. Aslında her iki örnekteki filler, yüce Allah’ın Zat’ının bu âlemde meydana getirdiği fiillerdir. Bu hususu bir örnekle anlatmaya çalışacağım. Örneğin, bir otomobilin benzini yoksa motor çalışmaz, bir motora elektrik bağlanmamış ise o motor çalışmaz, bir lambaya elektrik bağlanmamış ise lamba yanmaz. Çünkü bu durumda onlarda “ruh” yoktur. Burada teşbih  ederek,  benzin ve elektriği, ruha benzettim.

Bir canlıda da ruh yoksa o canlı yerinden kıpırdayamaz. Herhangi bir masa, koltuk, sandalye gibi nesneler, cansızdır, çünkü onlarda “ruh” yoktur. Hareket edebilen, her şey canlıdır, çünkü onda “ruh” vardır. Eğer biz herhangi bir organımızı hareket ettirebiliyorsak, bizim özümüz olan “ruh” iledir. Ölen bir canlıdan ruh çıkmıştır ki, “öldü” denir. Çünkü o artık hiçbir iş göremez.

Kuran’da: Semalarda ve arzda ne varsa O’ndan talep eder; “HU” her “an”yeni bir oluştadır” buyuruyor. Bu ayete göre “HU”, her an halden hale geçerek, yeni yeni fiiller meydana getirmektedir.Bunu da kendi Zat’ının sıfatları ile yapmaktadır.  Öyle ise bu âlemde meydana gelen tüm fiiller, Zat’a aittir. Ancak, Zat’ın “akıl, ilim, irade ve kudret” gibi tüm genetik vasıflarını vererek kendi sıfatında yarattığı insanın filleri de çok önemlidir.

Bunu bir misalle anlatmak istiyorum. Örneğin: Herhangi bir emtiayı üreten fabrikanın mühendis, usta ve diğer işçileri, yine insanlar tarafından üretilmiş olan; alet, edevat ve bunlara benzer aletleri kullanarak, otomobil, uçak, motor ve aklımıza gelebilecek her türlü emtiayı üretirler. Bu emtiaları yapan, üreten ve kullanıma sunan “A” firması olur, Mühendis, usta ve işçilerden hiç söz edilmez. A firması, Mühendis, ustabaşı ve tüm diğer elemanların hak ettikleri ücreti verir ve onların iaşesine temin eder. Onlar da firma sahibi adına üretim yaparlar. Ancak, üretimi yapan elemanların tüm fiilleri, “A” firmasının fiilleri olur, yapan, eden A firmasıdır.

Kuran’ın şu ayetinde Yüce Allah; “Ben cini ve insanı, yalnızca (Esma özelliklerimi açığa çıkarmak suretiyle) kulluk etmeleri için yarattım” buyuruyor. Kulluktan maksat, kendi rızkını temin eden, kendisinin geçimini sağlayan kimseye, hizmet etmektir. İşte Yüce Allah’ta kendi Zat’ının sıfatları olan bu âlemdeki tüm canlıların rızkını veriyor ve onları kendi hizmetinde kullanıyor.  Teşbih ederek söylüyorum.  Allah, yeni bir canlı yaratacaksa,  kendi Zat’ının sıfatları olan erkek ile dişiyi, kendi hizmetinde kullanıyor.   Nasıl mı?; “Ruh, üfleyen” olarak, erkeğin sıfatını, “Ruh üflenen” olarak ise dişinin sıfatını kullanıyor.  Dolayısıyla, üfleyen de kendisi, üflenen de kendisi oluyor. Bunun için “Allah, nur topu gibi bir evlat verdi” deriz. Yapan, eden hep o olur.. Çünkü Mutlak Zat, kendisine ait olan, “akıl, ilim, irade ve kudret” gibi tüm genetik özelliklerini vererek, kendi sıfatında bir Âdem” yarattı.  Bu Âdem’in sulbünden gelen tüm insanlar da Âdem oldular. Dolayısıyla örnekteki, “ruh üfleyen ve ruh üflenen” kimseler de Zat’ın bu âlemdeki sıfatlarıdırlar. Bundan dolayı, “üfleyen de kendisi, üflenen de kendisi” ifadesini kullandım. Bu örneği tüm canlılar için düşünebiliriz. 

Bir başka örnek: Allah, tüm kullarının rızkını verendir. O’nun herhangi bir yerde bir erzak ambarı, kileri yoktur.  Zat’ının sıfatları olan kullarının bazılarına “sen tahıl, sebze, meyve ve bunlara benzer gıda üreteceksin!. Yine Zat’ının sıfatlarından bazılarına da “sen sığır, davar, tavuk ve bunlara benzer gıda ve süt verebilecek hayvan üreteceksin” der. Bazılarına, alet-edevat, makine, motor, otomobil ve uçak gibi işler yaptırır. Görüldüğü gibi, tüm bu işlerin oluşması için kendi Zat’ının sıfatlarını kullanır. Bu örnekleri, tüm canlılar için düşünebiliriz.

Örneğin kendi Zatı’nın sıfatı olan, yılan, kedi ve diğer kemirgenlerle beslenen hayvanlara, “siz fareleri yok edeceksin, hem rızkınızı temin edeceksiniz, hem de onların insanların tahıllarına zarar vermesini ve herhangi bir hastalığa sebep vermelerini önleyeceksin, ayrıca doğadaki dengeyi sağlayacaksın” der.  Leş yiyen Akbaba ve benzeri kuşlara da  “doğadaki leşleri” temizleme görevini vermiştir, çünkü onların sivri gagaları bu iş için yaratılmıştır. Hem beslenecekler, hem de leşlerden meydana gelebilecek herhangi bir hastalığı önlemiş olacaklar.  

Örneğin Kuran’da, Rabbin bal arısına şöyle ilham etti: “Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan (kovanlardan) kendine evler edin.” “Sonra meyvelerin ve çiçeklerin hepsinden ye de Rabbinin sana kolaylaştırdığı (yayılma) yollarına gir.” Onların karınlarından çeşitli renklerde bal çıkar. Onda insanlar için hem şifa hem de gıda vardır” buyuruyor. Görüldüğü gibi burada Rabb, bu balı yapması için kendi Zat’ının sıfat olan arıyı kullanıyor.. Buna rağmen arının bu filleri, Allah’ın filleri oluyor.

Bu örnekleri, istediğimiz tüm canlı varlıklar için düşünebiliriz. Tüm canlı varlıkların filleri, Allah’ın Esma sıfatlarının açığa çıkmış halleridir. Buraya kadar Âlemlerin Rabbi Zat’ın “Zat, Sıfar ve Efal” (fiill)” erini anlatmaya çalıştım.

Arş. Gör. Yusuf Tolga Ünker

Maltepe Üniversitesi

GSF Grafik Tasarımı Bölümü