RÖPORTAJ: AZİZ KARATAŞ

Hakemlikten yazarlığa, balıkadamlıktan mimarlığa kadar birçok alanda başarılı işlere imza atan, 10 parmağında 10 marifet tabiriyle Hacı Yusuf Sayın ile Gazetemiz adına bir araya geldik. Sayın Hacı Yusuf ile başarının öyküsünü, gizemli sırlarını, yazarlığı ve sanatı hakkında konuştuk ve çok samimi cevaplar aldık…

RÖPORTAJ: AZİZ KARATAŞ

Hacı Yusuf Sayın kimliğinizin oluşum sürecini bize kısaca anlatır mısınız?

1977 yılında Antalya Kaleiçi’nde doğdum. Aslen Kayseriliyim. İlk, orta ve lise eğitimimi Antalya’da tamamladıktan sonra, 2000 yılında Erciyes Üniversitesi Yozgat Mühendislik Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nden mezun oldum. Askerlik görevimi 2002 yılında Hava Kuvvetleri’nde asteğmen olarak ifa ettikten sonra, 2003 yılında evlendim. Mustafa, Metehan ve Zeynep Gülsüm adında 3 çocuğum var. Halen Antalya’da yaşamaktayım. Lise ve üniversite yıllarında, yaz tatillerinde, yaklaşık olarak 10 yıl boyunca çeşitli otel ve tatil köylerinde balıkadam olarak çalıştım. Yerli ve yabancı misafirlerimize sualtı güzelliklerimizi, sualtı canlılarımızı, batıklarımızı, sualtı mağaralarımızı gezdirme ve tanıtma fırsatımız oldu. Ayrıca 1996-2011 yılları arasında 15 yıl futbol hakemliği yaptım. 2. ve 3. liglerde hakem, Süper Lig’de yardımcı hakem olarak Türkiye’nin birçok ilinde görev yapma şansım oldu. Ama işlerimin yoğunluğu ve çocuklarımla daha çok zaman geçirmek istediğim için, hakemliği erken yaşta bırakmak zorunda kaldım. Balıkadamlık ve hakemliğin kişisel gelişimime, profesyonel iş hayatıma ve sosyal ilişkilerime çok büyük katkısı olduğuna inanıyorum. Halen Antalya’da mimar olarak çalışmaktayım. Aynı zamanda Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne devam ediyorum.  

Edebiyatla bağınız ne zaman başladı?

Çocukluğumdan itibaren şiir yazıyorum. Arkadaşlarımın hatıra defterlerine onların adına yazdığım akrostiş şiirler yazar hediye ederdim. Günlük tutmanın ve mektuplaşmanın ne kadar önemli olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Ortaokul yıllarında mahalle arkadaşlarımla birlikte “Horoz” isimli pano gazetesi çıkarmıştık. A4 kağıda elimizle yazdığımız haberleri, hikayeleri, şiirleri; kendi yaptığımız panoya yapıştırır, sokağımızda sergilerdik. Ayrıca üniversitede bölüm arkadaşlarımla birlikte “Mavi Çizgi” adında öğrenci dergisi çıkarmıştık. O yıllar için çok zor ama bir o kadar da zevkli, keyif veren bir çalışmaydı.

Yazmaya ne zaman başladınız? İlkyazın anınızı paylaşır mısınız?

Antalya Lisesi öğrencisiyken, bir gün, okul çıkışında, Karaoğlan Parkı’na gidip boş bulduğum bir banka oturarak, okul defterimin arka sayfasına, kurşun kalem ile bir şeyler yazmaya başladım. Saatlerce oturduğum banktan kalktığım zaman defterimde sadece 1 sayfa yazı vardı. Bu benim ilk roman yazma denememdi, tek sayfada kaldı.  

Hayatınızda aldığınız en iyi kararlar?

İsteyerek-istemeyerek, bilerek-bilmeyerek aldığım bazı kararlar hayatımın akışını önemli ölçüde değiştirdi. Bunlardan birisi mimarlık mesleğini seçmem mesela. Üniversite sınavına girdiğim zaman mimarlık ile inşaat mühendisliği arasındaki farkı bilmiyordum maalesef ama en mutlu olabileceğim mesleklerden birisini, farkında olmadan tercih etmişim. Ayrıca Yozgat’ta geçirdiğim 4,5 yıl da benim için çok güzel ve değerliydi. Hakemliğe orada başladım. Çok sağlam, güvenilir dostlar edindim. Bir başka önemli karar eşim Şermin ile yuva kurmak oldu. Ona çok şey borçluyum, hakkını ödeyemem. Ortağım Gökhan Kabaktepe ile birlikte kendi firmamızı kurmamız da önemli kararlardan bir tanesiydi. Hem proje olarak hem de inşaat olarak güzel işler yaptık, yapmaya devam ediyoruz. 8 sene önce apartman hayatından kaçarak, Antalya’ya bağlı Kirişçiler Köyü’nde, müstakil bir evde yaşamaya başladık. Özellikle çocuklarım için çok doğru bir karar verdiğimize inanıyorum. Son olarak da “Alabora’yı” yazmak aldığım en güzel ve doğru kararlarımdan birisi oldu.

Siz ne tür kitaplar yazıyorsunuz?

“Alabora” benim ilk kitabım, ilk romanım. Bundan sonra da Allah nasip ederse roman yazmaya devam etmek istiyorum.

‘Alabora’ kitabınızı biliyoruz çok etkileyici gerçek ve hüzünlü bir öyküyü anlatıyor, peki okuyucularımıza da içeriğinden kısaca bahseder misiniz? 

“Alabora”, Ankara’nın arka sokaklarında başlayıp, Antalya’ya uzanan hüzünlü ve gerçek bir hayat hikayesinden esinlenilerek yazılmış bir roman. Zor geçen çocukluk yıllarından sonra, ailesi ile birlikte Antalya’ya taşınan, burada evlenen, daha sonra ise yakalandığı “buerger hastalığı” ile mücadele ederken, kızının geçirdiği trafik kazasından sonra hayatı alt üst olan, bütün bunlara rağmen hayat mücadelesini bırakmayarak ayakta kalmaya çalışan Abim Enver Kaptan’ı anlatıyor Alabora. Ancak burada bir konunun altını önemle çizmek istiyorum; Alabora gerçek bir hayattan esinlenen bir roman olmasına karşın, bir biyografi değil. Nasıl ki Kaptan’ın bütün hayatı anlatılmıyorsa, aynı zamanda da kitapta anlatılan her şey gerçek değil. İçinde kurgular, eklemeler, yaşanmayan olayların ilave edilmesi tabii ki var.  

‘Alabora’ kitabınıza ilgi nasıl oldu? Beklenen ilgiyi bulabildiniz mi?

Şu ana kadar aldığım tepkiler çok güzel. Kitabı okuyanların çoğunun buluştuğu ortak nokta kitabın akıcı, hikayenin sürükleyici olması. 6 saatte okuyan kardeşlerimiz oldu. Kaptanın mücadelesi, ayakta kalma azmi, kızı için yaptıkları okuyucuları çok etkiledi.

İmza günleri ve etkinlikler düzenliyor musunuz?

Kitap çıktıktan 2 gün sonra TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’na katıldım. İlk imza günümü yayınevimin katkısı ile orada gerçekleştirdik. Daha sonra ise Enver Kaptan’ın doğum günü olan 20 Aralık tarihinde, Antalya Mimarlar Odası’nda, çok geniş katılımlı bir imza ve tanıtım günü düzenledik. Bundan sonra da başta Antalya, Ankara, İzmir, Kayseri gibi şehirlerde gerçekleşecek olan kitap fuarlarına katılarak, imza günleri tertip etmeyi düşünüyoruz.

Okuyucularınız kitaplarınızı nereden bulabilirler?

“Alabora’yı”, internetten satış yapan sitelerin hemen hemen tamamında bulabilirsiniz.

Bundan sonra ki hedefleriniz neler?

Şu an 3 tane projem var. Bir tanesinin hazırlığına başladım. Son toparlamaları, düzenlemeleri yapıyorum, en kısa zamanda kaleme almaya başlayacağım inşallah. 2021 yılında bitirip yayına hazır hale getiririm diye düşünüyorum.

Aileniz, sizin yazar olma yolculuğunuzda yer aldı mı? Onların bu konuda size yansıyan fikirlerini öğrenebilir miyiz?

Bu roman özelinde değerlendirecek olursak; “Alabora” zaten Abim Enver Kaptan’ın merkezinde olduğu, içinde ailemin de geçtiği bir roman. Yazmaya başlamadan önce Kaptan’ın fikirlerini ve desteğini aldım zaten. Onun anlattıkları ile şekillendi bu hikaye. İlk önce Kaptan’dan ve eşimden başka kimse bilmiyordu yazdığımı. Bitirememe, yarıda bırakma korkum vardı. Sonlara doğru, biteceğine kanaat getirdikten sonra, diğer aile üyeleri ile de paylaştım. Onlar da destek verdiler. Bittikten sonra ilk okumaları onlara da yaptırdım. Abim Kerim ve kardeşim Süleyman romanı harf harf, hece hece, kelime kelime inceledi, kontrol etti. Düzeltmeleri, eklemeleri, çıkarmaları birlikte yaptık. Buradan tekrardan katkılarından dolayı bütün “Çarşıağası Ailesi’ne” teşekkürlerimi sunmak istiyorum. 

Yazar olmaya nasıl karar verdiniz? Mimarsınız aynı zamanda Mimarlık ve Edebiyat bambaşka iki dünya mimarlık kimliğiniz yazım hayatınıza etki etti mi?

Yazar olduğumu söyleyemem, sadece 1 tane roman yazdım. Bu yolda almam gereken çok uzun mesafe, yemem gereken 1 fırın ekmek olduğunu biliyorum. Daha yolun çok çok başındayım. Ama şunu söyleyebilirim; mimar olmanın faydasını yazarken hissettim. Yazarken de mimarlıkta olduğu gibi planlı, programlı, disiplinli olmalısınız ve zamanı iyi kullanmanız gerekmektedir.

Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazar mıydınız?

Kesinlikle evet. Bu romanı kendim için yazdım zaten. Herhangi bir satış sayısı kaygım yok. Maddiyatla ilgili de hiçbir beklenti içinde değilim. Romanın yazım aşaması insanın kendisi ile baş başa kaldığı, kendisini dinlediği, olayların içinde kaybolduğu çok kıymetli bir zaman dilimi. Çok heyecan verici bir süreç. Bu nedenle hiç kimsenin okumayacağını bilsem de yazmaya devam etmeyi düşünüyorum.

İlk kitabınızı çıkartmayı ne zaman ve nasıl düşündünüz? Bunu gerçekleştirmek sizin hayaliniz miydi?

Roman yazmak çocukluk hayalimdi. Alabora’yı yazmaya ise okuduğum yabancı bir yazarın kitabından sonra karar verdim. ABD’de çok okunan, çok satan bu kitapta anlatılan hikayenin, Enver Kaptan’ın yaşadıklarının yanında çok hafif kaldığını gördüm ve abimin hikayesini kaleme almaya karar verdim. İlk önce daha dar çerçeveli bir kitap düşüncem vardı. Ama yazım aşamasından sonra kitabı okuyan, kendisini “Bilge Doktor” diye tanımlayabileceğim dostum Aydın Toksoy, büyük düşünmem gerektiğini, romanın çok etkileyici olduğunu, bu kitabın profesyonel bir yayınevi tarafından yayınlanması gerektiğini söyleyerek, beni cesaretlendirdi. Onun bu telkinlerinden sonra olayın seyri değişti. Yine Aydın’ın yönlendirmesi sonucu, Alabora ile ilgili başka düşünceler ve projeler de oluştu. Bakalım zaman ne gösterecek? 

Bir yazar olarak okuduğunuz ve beğendiğiniz yazarlar kimlerdir? Hacı Yusuf Sayın Türk ve Dünya Edebiyatında kimleri okuyor?

Aslında çok kitap okuyan bir kitap kurdu değilim maalesef. Ama her zaman için çantamda, masamın üzerinde, arabamda, yatağımın başucunda mutlaka bir kitap olur. Tarihi romanlar, tarihe mal olmuş kişileri anlatan kitaplar, yakın döneme ait siyasi konular ilgimi çekmiştir. Gençlik yıllarımda Christian Jacq tarafından kaleme alınan ve Eski Mısır’ın en büyük firavunlarından ll.Ramses’in hayatını anlatan 5 ciltlik “Ramses” serisi ile Hüseyin Nihal Atsız’ın ölümsüz eserleri “Bozkurtların Ölümü” ve “Bozkurtlar Diriliyor” romanlarını bir solukta okumuştum. Ayrıca dünyaca ünlü Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın “Sümerli Ludingirra” kitabından çok etkilenmiştim. Daha sonraki yıllarda, okuduğum zaman beni en çok etkileyen kitaplar arasında Cengiz Aytmatov’un romanı “Gün Olur Asra Bedel”i;  Khaled Hosseini’nin yazdığı “Uçurtma Avcısı”, Bin Muhteşem Güneş” ile “Ve Dağlar Yankılandı”yı; İsmail Bilgin’in Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde yaşanan kahramanlıkları ve kahramanları anlattığı “Kuşçubaşı Eşref” ve “Zenci Musa” romanlarını sayabilirim.

Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Örneğin hangi ortamda, hangi materyallerle, hangi müzikle, nasıl bir coğrafyada yazmayı tercih ediyorsunuz?

Evimde; seher vaktinde, güneş doğmadan önce, horoz ötmesi ve köpek havlaması haricinde hiçbir sesin olmadığı zamanlarda yazmaya başlıyorum. Çocuklar uyanıncaya kadar bazen 3, bazen 5 saat aralıksız yazmaya çalışıyorum. Günün en bereketli, verimli zamanı seher vakti bence. Ders çalışmak, proje çizmek, kitap okumak ve tabiki yazmak için herkese tavsiye edeceğim bir zaman dilimi.  

Yazmak sizin için hayat boyu sürecek bir serüven mi yoksa yazmayı bırakmayı düşündüğünüz bir zaman var mı?

Alabora’dan önce de yazma denemelerim, çalışmalarım olmuştu. Ortaya bir ürün çıkması anlamında bu benim ilk eserim oldu. Allah sağlık ve imkan verdiği sürece yazmaya, üretmeye devam etmek istiyor; yazmayı bir yaşam biçimi haline getirmeyi arzuluyorum. 

Yeni kitap çalışmalarınız var mı? Varsa çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Yeni bir roman çalışmam var. Yaklaşık 1 yıldır ön hazırlığını yapıyorum. Alabora’nın yoğunluğunu atlattıktan sonra ilk fırsatta kaleme almaya başlayacağım inşallah. Gelecek yıl yayınlamayı düşünüyorum. Daha sonraki yıllarda ise, iki ayrı ilgi alanım olan, tarih ve edebiyatı birleştirerek, tarihi bir roman yazma hayalim var.

Sanat adına başka ne tür çalışmalarınız var?

Mesleğim mimarlık başlı başına bir sanat aslında. Büyük bir zevkle yapıyorum işimi. Ayrıca türkülere çok büyük ilgi duyuyorum. Duyguların en saf ve doğal bir şekilde ifadesi türküler. Çocuklarımı hep türkü söyleyerek uyuttum. Bağlama çalmak en büyük hayallerimden birisi. En kısa zamanda öğrenmek istiyorum.

Edebiyat dünyasında bir şeyleri değiştirme şansınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Halk ile edebiyat dünyası arasında kopukluk olduğunu düşünüyorum. Ödül alan kitapların okunmadığını, sinema filmlerinin seyredilmediğini görüyoruz. Oysa ki bunun tam tersi olması gerekmez mi? Böyle bir imkanım olsa sanat ve sanatçılarımız ile insanımız arasındaki kopukluğu gidermek isterdim.  

Türkiye de kitap yayınlatmak zor mudur?

Hem zor, hem kolay. Bir yayıncının dediği gibi “Türkiye’de kitap okuyan az ama yazan çok.” Bu yüzden, klasik anlamda yayın yapan yayınevlerine ulaşmak bir hayli zor. Ulaşabilseniz bile kısa sürede kitabınızın basılması mümkün değil. Ama kitabınızı kendi imkanlarınızla yayınlatmak isterseniz, benim de kitabımı yayınlayan Cinius Yayınevi gibi birkaç tane yayınevi; kapak tasarımından, kitap fuarı organizasyonuna kadar A’dan Z’ye size yardımcı olup, hayallerinizi gerçekleştiriyorlar. 

Yazar olmak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir? Kendi yol felsefenizden önerileriniz var mı?

Yazmak; çok zaman alan, disiplinli ve düzenli çalışmayı gerektiren, yorucu bir iş. Ama işin sonunda, o kitabı elinize aldığınız zaman bütün bunlara değdiğini görüyorsunuz. İçinde ufacık bir yazma arzusu kırıntısı olan bütün herkese, sabırlı bir şekilde yazmalarını tavsiye ediyorum. Bu dünyaya kalıcı bir eser bırakmak çok güzel bir duygu. Yazdığınız eserin, bugün ya da yıllar sonra, bir insan üzerinde olumlu bir etki bırakabilme, onu doğru yola sevk edebilme, hayatına küçük de olsa bir dokunuş yapabilme ihtimali, çok heyecan verici bir hadise.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Bana, kendimi ifade etme imkanı verdiğiniz için sizlere çok teşekkür ediyorum. Ülkemiz ve bölgemiz çok zor bir dönemden geçiyor. Buram buram tarih kokan, yeşilin ve mavinin bütün tonlarını barındıran, medeniyetlerin beşiği olan Anadolu’da yaşamanın bedelini ödüyoruz. Milletçe bir olma, birlik olma zamanı. Bizlerin huzuru, devletin devamı için canlarını feda eden kahramanlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize sabır temenni ediyorum. Dualarımız, vatan müdafasına gece-gündüz, sıcak-soğuk, uzak-yakın demeden devam eden Mehmetçiğimizle beraber. Allah onların ve İslam’ın son ordusu olan bu aziz milletin yardımcısı olsun.   

Biz de, Gazetemiz adına bizimle yaptığınız bu özel ve içten röportajdan ötürü değerli sanat yüreğinize şükranlarımızı sunar, gelecek çalışmalarınızda başarılar diliyoruz…