RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Başarılı yazar Güzide Behram ile yazın hayatına ve “Kendini Hatırla” adlı kitabına dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle…

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Güzide Behram kimdir? 

1989 yılında Şanlıurfa’da doğdum. İlkokulu Şanlıurfa’da okudum. Sonrasında İstanbul’a yerleştik. İnşaat mühendisiyim. Lisanslı Gayrimenkul Değerleme Uzmanıyım. Marmara Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Teknolojileri bölümü öğrencisiyim aynı zamanda. Annem ev hanımı, babam emekli. 3 tane kız kardeşim var. İstanbul’da ikamet ediyorum. Öğrenmeye açık bir insanım. Kendimi geliştirmeye meraklı, okumayı çok seven biriyim. İşimden ve yazılarımdan kalan zamanlarda ise satranç oynuyorum. Özellikle muhabbet kuşum Paşa ile ve boyalarımla vakit geçirmeyi çok seviyorum.

Yazın hayatınız nasıl başladı? Size öncülük etmiş isimler var mı?

İlkokul öğretmenim Sevim Keşküş bana öncülük etmiş ilk isim. Hayvanları Koruma Günü için konuşma metni hazırlamakla başladı yazın hayatım. Aslında öğretmenimin amacının çekingen ruh halimden kurtulmamı ve sosyalleşmemi sağlamak adına bana konuşma yaptırmak olduğunu düşünüyorum. Yazmaya başlamış oldum böylelikle. Hiç unutmam; konuşma yaparken heyecandan ellerim titrediği için öğretmenimle birlikte tutmuştuk elimdeki kâğıdı. Annemle babam izlemeye gelmişti beni. O günden sonra kendimce masallar yazmaya başladım. Ortaokula geldiğimde Türkçe öğretmenlerim yazdığım masalları, şiirleri beğenerek inceledi. Daha çok yazmam ve yazmayı bırakmamam adına beni teşvik etti. Orta sonda yazdığım şiirler okul gazetesinde yayınlamaya başladı. Lisede ise okullar arası çeşitli şiir ve kompozisyon yarışmalarında dereceler kazandım. Utangaç bir yapım olduğundan öğretmenlerimin yazdıklarımı ortaya çıkarma konusunda bana büyük katkılarının olduğunu söyleyebilirim.

Yazarken nelerden esinlenirsiniz? Örnek aldığınız yazar veya şairler var mı?

Daha çok bireylerden, sosyal ilişkilerden, kimliklerden ve toplumu oluşturan ögelerden esinleniyorum, sanırım. Kendimi sık sık bu konular üzerine bir şeyler yazmış olarak buluyorum genelde. Bir kitabın ve yazarın, her okurun zihninde farklı anlamlar barındıracağı kanaatindeyim. Bana göre her kitap, her okuyucunun hayatında bambaşka yerlerde parmak izi bırakır. Bu nedenle birçok kitabı ve yazarı herhangi bir kategoriye koymadan okumaya çalışıyorum. Kalemi, duruşu, hayat görüşü derken sıralayabileceğim çok yazar var aslında. Okurlarımın bazıları Virginia Woolf’tan esinlendiğimi düşünüyor mesela; fakat ben maalesef yazarın “Kendine Ait Bir Oda”dan başka bir kitabını okuyamadım bile henüz. 

Yine de birkaç isim vermem gerekirse; Cemil Meriç, Oğuz Atay ve Marcel Proust’un yeri bende ayrıdır, diyebilirim.

Ağustos ayında okurlarla buluşan “Kendini Hatırla” adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Bu kitabı neden yazdınız?

“Bu kitabı neden yazdım, ne anlatıyorum ben?” diye ben de zaman zaman sorarım kendime ve her defasında bambaşka cevaplar alırım. Bu yüzden, size doğru cevabı verebilmem çok zor. Sanırım, en doğru cevabı kitabımı okuyanlar verecek. Kendini Hatırla’dan kısaca bahsetmem gerekirse şöyle özetleyebilirim:

Üniversiteyi ailemden uzakta, babaannemin yanında okudum. Bu nedenle üniversitedeki sosyal hayatım hayli kısıtlıydı. İnşaat Mühendisliği gibi bir bölümde başarılı olmak için ise epey ders çalışmanız gerekiyor. Zaten çok konuşmayı ve anlatmayı sevmeyen yapım nedeniyle yaşadığım, gördüğüm analiz ettiğim ne varsa yazmaya başladım o yıllarda. “Kendini Hatırla” günden güne en iyi arkadaşım oldu. Yaklaşık bir, bir buçuk sene içinde taslağını oluşturdum ve kendini tamamlaması için doğru zamanın gelmesini bekledim.

Kendini Hatırla” okurlara hangi mesajları vermeyi amaçlıyor? 

Aslında altını çizmek istediğim çok konu var Kendini Hatırla’da. Okuduktan sonra siz de fark edeceksinizdir, eminim; fakat en önemli mesajın zaten çok açık olduğunu düşünüyorum. “Sevgili okur, lütfen kendini hatırla.”

Kitabın ismi nereden geliyor? 

Bu kitabı yazdıktan sonra “İsmi ne olmalı?” diye bir süre düşündüm. Sonra “Öyle bir isim bulmalıyım ki kitabı okumayan biri bile bu kitaptan bir şekilde faydalanmalı.” dedim. Kitabın ismi bile bir mesaj vermeli. Hatta en önemli mesajı vermeli. “Bana göre bu hayatta en önemli şey nedir, ben ne anlatmaya çalışıyorum insanlara?” diye yazdıklarıma şöyle bir baktım ve “Kendini Hatırla” dedim. Bu sözü ilk kez bir derginin sağ üst köşesinde okumuştum. İki kelimeydi sadece. Herhangi bir şey de yazmamışlardı altına. “Tam olarak ne anlatmak istiyorlar acaba?” diye düşünmüştüm. Geçen yıllar içinde o zamanlar herhangi bir anlam yükleyemediğim bu iki sözcüğün ne anlatmak istediğini çok iyi anladım. Artık hayatın keşmekeşi içinde hepimizin öncelikli ihtiyacının kendini hatırlamak olduğuna inanıyorum.

Sizce kitap, beklenen başarıya ulaşacak mı?

Beklenen başarıya ulaşmasından benim anladığım şey; kitabın çok satması değil, çok okunmasıdır. Varlığıyla, başlığıyla, anlattıklarıyla birilerinin hayatına dokunmasıdır. Bunu başaracağıma bütün kalbimle inanıyorum elbette.

Kitabınıza bir okur gözüyle nasıl bir yorum yaparsınız?

Yazar, çok az şey yazmış; fakat çok şey anlatmış. 100 sayfa okudum; ama 1000 sayfalık bir kitap bitirmiş gibiyim.

       

Hazırlık aşamasında olan yeni bir eseriniz var mı?

Sosyal medyada takipçilerim için kısa postlar yazıyorum şu an; ancak yeni bir eser için yeniden çok okumalı, çok yaşamalı ve çok görmeliyim, diyorum. Yazdığım dönemlerde başkalarından etkilenmemek için kitap okumuyorum. O yüzden bir müddet okumak, yeni hobiler edinmek ve kısmet olursa dünyayı gezmek istiyorum. Ardından zihnimde demlenenlerle yeni bir şeyler kurgulamak isterim.    

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Sizinle tanışmaktan ve bu harika söyleşiden büyük keyif aldım. Bu fırsatı bana sunduğunuz için size ve Önce Vatan Gazetesi’ne çok teşekkür ederim. Sevgili okurlar, kendinizi daima hatırlayın.