Başarılı yazar Gözde Altay ile yazın hayatına ve “Mürekkebin Vurgun Tonları” adlı kitabına dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle…

RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Gözde Altay kimdir?

Duygusal ve delidolu biriyim. Minyonum. Doğma büyüme Edirneliyim. 94 kuşağındanım iyi ki. “İyi ki…” diyorum; çünkü biz mahallede koşup, düşerek dizlerimizi kanattık ve sek sek oynayarak büyüdük. Bisiklet yarışları yaptık çocukluk arkadaşlarımızla. Şimdiki nesil, teknolojinin esiri gibi adeta.

İstemediğim bir bölüm olan Kamu Yönetimi bölümünü okudum ve sonradan pişmanlık duydum. Çocukluğumdan beri hep edebiyata ilgili bir insan olmuştum. İlkokul arkadaşlarım teneffüs aralarında koşup zıplarken ben sınıfta oturur, kitap okurdum. Geçirdiğim ağır hastalıklar yüzünden çocukluğumu doya doya yaşayamadım. Hastanelerde serum şişeleri altında hep kitap okurdum. Kitapları o kadar hızlı tüketirdim ki bazen en sevdiğim kitapları bile birkaç kere okumuşluğum olmuştur. “Mürekkebin Vurgun Tonları” adlı kitabımda bahsettiğim o mantar doktorlar, çocukluğumun bir parçasıydı. 

Mücadeleciyim ve oldukça inatçıyım. Ruh halim çok karışık, genelde delidolu; ama bazen çok karamsar da olabiliyorum. İnsanları çok çabuk severim ve onlara hemen inanırım. Bu yüzden insanlardan yana epey darbe aldım, güvenini kaybeden biriyim. Kendi halinde biriyim işte, sevdiklerine değer veren biriyim. Wattpad gibi popüler bir sitede yazarlık da yapıyorum. Hikâye yarışmalarına da katıldım, seçilen kitaplarım oldu, kitaplar için emek harcadım. Şu anda düzenli gidip geldiğim bir işim var. Memurluk sınavlarına da hazırlanıyorum. Yoğunluğa rağmen hayallerinden vazgeçmeyen biriyim. Ülkenin her şehrini gezmeyi, dilediği her yere gitmeyi hedefleyen biriyim.

Yazın hayatınız nasıl başladı? Size öncülük etmiş isimler var mı?

Yaklaşık 11 yaşlarımda günlüklerle başladım. diyebilirim. O yaşlarda kısa hikâyeler de yazardım. Gerçek bir kitap yazmama vesile olan şey ise “Alacakaranlık” serisini okumam ile başladı. “Gün Doğumu” adlı romanım, hayal dünyama sığdıramadığım enteresan karakterler eşliğinde kalem yuvasındaki fırınından çıtırdayarak çıkıverdi. “Mürekkebin Vurgun Tonları” basılan ilk kitabım; ama yazdığım ilk emeğim “Gün Doğumu.” 

Yazarken nelerden esinlenirsiniz? Örnek aldığınız yazar veya şairler var mı?

Hüzünler bana yol gösterir, mutluyken pek yazamıyorum. Nefesim sıkıştığında hep kaleme sarılırdım. Kalem ve kitap ikilisi, benim için nefes kaynağı gibiydi adeta. Yazarak attım içimdekileri. Kurgular ürettim, karakterlerimle hayata tutundum; çünkü yazmak benim için hobi değildi, hayatımın bir parçasıydı.

Örnek aldığım epey yazar ve şair var. Franz Kafka, Stephan King, Jane Austen, Stephenie Meyer, Kahraman Tazeoğlu, Cemal Süreya, Attila İlhan, Canan Tan, Ayşe Kulin, Elif Şafak, Halide Edip Adıvar… Bu liste bitmez. 

Geçtiğimiz günlerde okurlarla buluşan “Mürekkebin Vurgun Tonları” adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Bu kitabı neden yazdınız?

Her mürekkep, siyah yazmaz. Bazen mavi, bazen kırmızı olabilir mürekkep seslerinin kırgınlığı. Bazen de hayallerimizden dökülür gri döküntü yuvaları. Mürekkep damlaları; kırgın, öfkeli, hüzünlü yüreklerin ruhundan kopup gelen çığlıkların kısık sesleridir. Sesli ama sessiz çığlıklarımıza ses olsun, ruhumuzun sözde renkli; ama soluk dünyasını birlikte paylaşalım, diye yazdım. Sadece şiir değil, deneme de değil. Bir öyküden de ibaret değil. Hayalimsi, kurgusal dünyamızın hepsinden birer tutam var. İlk kısım; kalbin dünyasından, yalnızlık ve hüzün gibi duygulardan ve doğayı konuşturduğum minik öykülerden oluşuyor. Tabii şiirsel bir dille yazılmıştır. İkinci kısım; yaşanılan veya yaşanamayan anı defterinden oluşuyor. Kalp kırıklıklarından ibaret bir bölüm. Asla mutlu sonların yazarı değilim. Wattpad’de “Dram Kraliçesi” derlerdi bir ara bana. :) 

“Mürekkebin Vurgun Tonları” okurlara hangi mesajları vermeyi amaçlıyor?

Hüznü, dramı, kırgınlığı anlatan kitap; aynı zamanda umudu ve hayal etmekten asla vazgeçmemek gerektiğini de öğütlüyor. Kendimizden başka birine çok fazla değer vermememiz gerektiğini, kendimizi kaybedebileceğimizi, yanımızda olan insanlara sımsıkı sarılmamız gerektiğini de vurguluyor. Kendi duygu dünyamızı sorgulayacağımız bir kitap aslında. Kendimizle baş başa kalabileceğimiz, kendimizi dinlediğimiz ve yalnız olmadığımızı, bu duyguları dünyanın her yerinde yaşayan insanlar olduğunu da belirten bir kitap.

Kitabın ismi, nereden geliyor?

Duygu döküntülerim veya içimdeki ruhun can havliyle mürekkep eşliğinde nefes alması, diyebilirim. Yaşanan veya yaşanmayan anıların canına okumak istedim bazen. Bazen de kendimi sorguladım bu kitapla. “Mürekkebin Vurgun Tonları” seslendiremediğiniz heceler, dilsiz bir hokkabaz ve görünmezlik ipinde yürüyen bir cambaz gibi. Benliğimizin bir parçası, ruhumuzun nefes alışverişi…

Sizce kitap, beklenen başarıya ulaşacak mı?

Başarıya ulaştığını görecek kadar ömrüm olur, umarım. İnanıyorum, er ya da geç başarıya ulaşacak. Hiçbir emek, karşılıksız kalmaz. Geleceğe bir eser bırakıyorsunuz, benliğinizden bir tutam yaşam kaynağı hediye ediyorsunuz. Her okura seslenmesi için elimden geleni yapacağım.

Kitabınıza bir okur gözüyle nasıl bir yorum yaparsınız?

Fazla hüzünlü ve değişik kelimelerle örülü bir hayal dünyası, diyebilirim. Bazı kelimelerin anlaşılmamasını olağan karşılarım. Yüreğinizin sesine kulak verirseniz kelimeler, sadece süs hazinesidir. Asıl cevher, anlatılmak istenen sessizliğin ciğerleri söküp alan nefesidir. Kitabımın dramatik olduğunu da söyleyebilirim, bazen fazla hüzne boğabilir; ama hissetmenizi de sağlayabilir. Sadece hüznü değil, umudu ve hayal etmenin güzelliğini de anlatır. Herkesin kendinden bir parça bulabileceği bir kitap.

Hazırlık aşamasında olan yeni bir eseriniz var mı?

Hazırlık aşamasındaki kitaplar, yazarlık dünyamdaki kumbaramda epeyce birikti. Küçük notlar yığınından ibaret kördüğüm, renksiz ipler gibi. Olmaz olur mu? Yarım bıraktığım ilk kitabımın tamamlanmamış serisi var. Yazma günlerimin kazananı olan bir tane psikolojik-gizem gerilim kitabım var. Hem de beyinleri fazlasıyla kaynatan bir kitap. Sosyal farkındalık yarışmasında seçilen, kadın haklarıyla ilgili olan ve devam ettirmek isteyip, farklı konularda yazmak istediğim bir deneme kitabı da var. Bir şiir kitabı daha var. Ardından kurgusu planlanan ve kapaklarını hazırladığım iki tane genç kurgu kitap var; ama her şeye zaman yok.  Bazen içimdeki ilham perilerini öldüren, karışık bir dünyam var. Daha nasıl anlatabilirim ki? Kendi kendimizi yiyip bitiren bir kurduz neticede.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Hayal etmekten ve mücadele etmekten asla vazgeçmeyin. Ertelemeyin hayallerinizi. Hayat, kocaman hayallerimize sığacak kadar uzun değil maalesef. Dünyayı gezmek isterseniz gezin, yazmak isterseniz yazın, okumak isterseniz okuyun, kariyer hedefleriniz varsa peşinden koşun. Ne yapmak isterseniz onu yapın. Hayatınızı sadece siz şekillendirebilir, siz yön verebilirsiniz, unutmayın. Sonucunda başarı veya başarısızlık gibi olasılıklar olsa da bir adım atın geleceğinizdeki kendinize. Sadece derin bir nefes alın ve cesaret edip, adım atın.