RÖPORTAJ: YAĞMUR TANYILDIZ

2022 yılını yeni kitabı “Kayıp Dağın Gemisi” ile karşılamaya hazırlanan GÖKHAN YILDIZ ile işletmeciliğini yaptığı kahve dükkânı Etiler Espressolab’te bir araya geldik. Müthiş birikimli, cesur, hayallerinin peşinden giden, kafasına koyduğunu gerçekleştiren, “yazmaya yazı yazmayı öğrendikten kısa bir süre sonra başladım” diyen ve şimdilerde yazdıklarının kitaplaşmış hallerine sahip bir yazar… Bence gün geçtikçe isminin hakkını verip daha da yükseklere çıkacak. Ama ondan önce sizlerle de tanıştırmak isterim kendisini…

“Hayallerinizi hep cebinizde tutun, gerçekler ise elinizde olsun. Nasıl olsa gerçekler soğukta kalıp elini cebine sokacaktır. İşte o zaman hayaller gerçek olacak ve vazgeçmeyip korkusuzca peşinden gittiğiniz için başarıyla buluşacaksınız.”

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Ben Gökhan Yıldız. 29 Kasım 1988’de İstanbul’da doğdum. Babam Türk kuaför sektöründe önde gelen isimlerden biri, annem ise matematik öğretmenidir. Fakat babamla evliliğinden ötürü mesleğe hiç başlamamış. Ben de hayatım boyunca babamı örnek aldım. Çocuk yaşta başlamış olduğu mesleğine duyduğu saygı benim de işime duyacağım saygıya örnek oldu. Fakat babam gibi sadece kuaförlükle ilgilenmedim. Onunla ortak girişimler yaparak hizmet sektöründe başka başka işlere girdim. Kardeşim de yanımda olduğu için, onun da işletme zekâsıyla ticari anlamda güzel bir yere geldim. Tüm bu hayatın ekonomik gayesinin dışında İstanbul Kültür Üniversitesinde İletişim Sanatları Bölümü lisans eğitimimi tamamladım. Daha sonra yüksek lisans için Haliç Üniversitesi Tiyatro bölümünde yer aldım. İkinci yüksek lisansım Sanat Yönetimi üzerineydi. Kült filmlerle ilgili akademik tezimi yazmış olduğum ikinci yüksek lisansım beni bir sonraki yüksek lisansa doğru itti. Şimdilerde İletişim üzerine üçüncü yüksek lisansa başlayacağım. Üçüncü yüksek lisansı yapmamın esas sebebi ikinci bir tez yazmaktı benim için. Bunu da kitaplarımla ve yazarlığımla bağdaştıracağım. Toparlamak gerekirse ben bir yazarım, ticaret ve iş insanıyım. Aynı zamanda oyuncu ve senaristim.

Yazmaya nasıl başladınız? Sizi teşvik eden biri ya da bir olay oldu mu?

Belki çok iddialı olacak ama yazmaya yazı yazmayı öğrendikten kısa bir süre sonra başladım; tabi ki de amatör olarak. Çocukken kendimden bir yaş ufak olan kardeşim Volkan Yıldız uykuya benden erken gidiyordu. O uykuya gittiğinde ben yaptığım her şeyi ertesi gün o okusun diye not alıyordum. Bir süre sonra içimden bir başka sesin benimle konuştuğunu anladım. Çünkü yazarken yoruluyordum ama içimdeki ses beni kontrol ederek kardeşime neler yaptığımı anlatmam gerektiğini dile getiriyordu… On sekiz yaşına kadar duygusal zekâmın farklı olduğunu keşfedeceğim olaylar yaşadım. On sekiz yaşına geldiğimde ise kısa notlar alıp günlük tutmanın hayatımı etkilediğini ve değiştirdiğini gördüm. Bu değişiklik parapsikoloji ve paranormal anlamdaydı. Daha sonra üniversitede hiç çalışmadan girdiğim sınavlarda sadece uzun yazarak iyi notlar aldığımı fark ettim ve kendimin bu konuda yetenekli olduğuna ikna oldum. Yüksek lisans yaparken Gülnur Işıklar adlı iletişim profesörü ilk kitabımı yazmam konusunda beni destekledi. Ailem de bana bu desteği verince ilk kitabımı yazdım.

Yazarlık dışında neler yapıyorsunuz?

Babam Mevlüt Yıldız sayesinde baba mesleğini öğrendim. Onu seve seve yapıyorum. Ömrüm boyunca da saygıyla devam edeceğim. Babam Türkiye’nin en eski ve en köklü kuaför salonu olan Ali Mevlüt Abdullah’ın kurucu ortaklarından. Diğer ortakları ise biri amcam, biri de babamın dayısı. Sanıyorum ki babamın dayısının meslekteki 65. yılı. Amcam da en az 55 yıldır aynı meslekte. Her üçü de tıpkı ilk gün gibi mesleğine yine ilk salonları olan Etiler’de devam ediyor. Burasının işletmesini ben ve kardeşim Volkan birlikte yapıyoruz. Annemiz Gülçin Yıldız da en büyük destekçimiz. Çünkü kardeşim ve ben, sadece tek iş dalıyla uğraşmıyoruz. Aynı zamanda Etiler’de yeni bir dalga yarattığımız kahve dükkanı olan Espressolab’i de işletiyoruz. Kardeşim bir yandan inşaat işleriyle de uğraşıyor. Şimdilerde butik bir otel projemiz var. Bu projeden sonra da bir başka gıda işi var. Babam, amcam ve babamın dayısı 50 sene önce Etiler’e gelmiş… Biz de onların yolundan ve Etilerli olarak işletmelerimizi burada kuruyoruz.

Kitaplarınızdan bahsedebilir misiniz?

Hayata karşı ve evrene karşı var olmakla ilgili bir soru soruyordum. Bu soru matematiksel olarak bir soruydu. Yani bilimsel olması adına belli bir mekanizma oluşturmaya çalıştım. Fakat şunu fark ettim; 1’den başlayan sayılar sonsuza kadar gidiyordu, sonsuz hiçlikti. Hiçlik, boşluk. O halde her şeyin başı ve sonu sıfırdı… İşte bu soruyla birlikte tanrı ve yaratıcı kavramının peşine düştüm. Tıpkı tasavvuf ehli kişiler gibi kendimden vazgeçmeye başladığım bir gece aslında kendimi kazandığım gece oldu. 2014 senesinin yaz aylarında kendi içimdeki ruhun ve nefsimin sesini ayırt ettim. Ondan sonra ilk kitabım “Bende O’nu İşittim” ortaya çıktı. İlk kitabı yazmaya başladığım esnada şiirler de yazıyordum. Tasavvuf felsefesi ve parapsikoloji üzerine olan şiirlerim ve yazılarım bana toplamda iki kitap hediye etti… İlk iki kitabım daha basılmadan önce hikâyeler yazmaya başladım. Bu hikâyelerin esas sebebi, senaryoydu. Çünkü oyunculuk kariyerimi de oyuna sokmak istiyordum. Bu yüzden ilk kitaplarımdan sonra kendi senaryolarımı yazmaya başladım ve yazarlık yolculuğumda dünya limanından ayrılarak hayallere doğru yelken açtım.

Yeni kitap ne zaman geliyor?

Yeni kitabım “Kayıp Dağın Gemisi” 2022 yılının ilk aylarında okuyucu ile buluşacak. Yazmayı bitireli neredeyse bir yıl oldu. Fakat bu sadece bir kitap değil. Bir film senaryosuydu. Bu senaryo zihnimde çok kez oynadı. Ben de kitap için bir tanıtım filmi çekmeye karar verdim. Bu tanıtım filmi kitabın konusunu da anlatacak kısa bir fragmandı. Adından da anlaşılacağı gibi dağcılık üzerine olan gizem hikâyesini dağda çektim. Çekimler için aylarca dağcılık dersleri aldım. Yüksek bir kayada dikey tırmanış yaparak çekim yaptığımız esnada bana eşlik eden dağcı arkadaşlardan biri kayalardan düşünce hem psikolojik olarak hem de manevi olarak çok yıprandım. Zaman kaybetmeme neden oldu ama vazgeçmedim. Sivri kayalar ve yükseklik korkusu herkeste vardır, bende olmasın diyerek gidip aynı yerde aynı çekimi tamamladım. Çekimlerden sonra kitabın editörsel işleri de vardı. Onlar da pandemiyle birlikte aradan çıkınca 2022 senesi bizim senemiz olsun diyerek Alfa Yayın grubuyla anlaştım.

​​​​​​​

Peki, kitabınızda neler anlattınız?

Kayıp Dağın Gemisi, Topkapı Sarayı dolaylarında çöken bir yolun altından çıkan dehliz ve dehlizin içindeki Piri Reis haritasının neyi tarif ettiğini anlatan bir hikâye… Hikâyedeki ana karakter çok sevgili Nasuh Mahruki’nin Akut ile 1999 depremi esnasında enkaz altından kurtarmış olduğu çocuklardan birinin hikayesi. 23 sene sonra enkazdan çıkan çocuk araştırmacı bir yazar olarak Piri Reis’in gizemi peşinden dağlara tırmanıyor. İşte burada da Nuh’un gemisi, Sümerlilerin Annunaki inancı, astral seyahatler ve paralel evrenlere bağlı hikâye açığa çıkıyor. Umuyorum ki sinema perdesinde göreceksiniz, Türk film sektörü için farklı ve olağan dışı bir proje olarak yerini alacak. Benim alanım ezoterizm ve mistik gizemler. Hikâyelerimi yazarken uzmanlık alanıma yönelerek sıra dışı ama bir o kadar akla yatkın hikâyeler yazmayı seviyorum. Batını ilim ve gayb bilgisi hikâyelerimin esas konusu diyebilirim.

Bildiğim kadarıyla Sinan Çetin ile bir araya gelmiştiniz. Sizi televizyonda görecek miyiz? Plan ya da projeleriniz var mı bununla ilgili?

Sinan Çetin benim resmi anlamda oynadığım ilk filmin yönetmeni oldu. Sinan ağabeyle oynadığım ilk filmden önce bazı müzik videolarında yer aldım. Sevdiğim bir arkadaşım olan Mehmet Kılıç’a menajer aradığımı söylediğimde beni Sinan Beyle tanıştırdı. Sinan Bey de kendisinin değimiyle “Sen kurda benziyorsun, gel filmimde oyna” diyerek beni kendi işine kattı. Şimdilerde onun başka projeleri var, onlarda da yer alacağım. Benim bağımsız olarak yapmak istediğim bir film var. Sanıyorum yapımcılığını kendim üstleneceğim. Zamanda yolculuk ve kelebek etkisiyle ilgili bir film çekeceğim. 1987 yılında âşık olduğu kadından doğan çocuğu bulmak için 2023 yılına giden bir adamın hikayesi. Bunların yanı sıra görüşmekte olduğum bazı menajer ve yapım şirketlerinden teklifler alıyorum, en doğru olanı kendi yapımcılığını yaptığım filmden sonra kabul edeceğim. Böylelikle televizyonda daha sık görünmeye başlayacağım.

​​​​​​​

“Bendeki Aşk Sende” ve “Bende O’nu İşittim” kitaplarınızın isimleri nasıl oluştu? “- de ayrı yazılması gerekirdi” diyenler de çıkıyordur eminim.

Kitaplarımın isimlerini iletişim profesörü olan ve yüksek lisanstan da hocam olan Gülnur Işıklar ile seçtim. “De ayrı yazılır.” diye yorum yapan insanlara tanrı ve insanın iç içe olduğunu ve “Bende” kinin kim olduğunu anlattığım bir kitap. Felsefe üzerinden söylemek gerekirse Tasavvuf felsefesindeki Vahdet-i Vücut kavramı. Yaradan’ın 99 ismi bizde de esmalar olarak mevcuttur. Buradaki anlatımda da Allah’ın sıfatlarının bizde olduğu ve aslında bizim de tanrının bir parçası olduğumuz anlatımı var. Bendeki Aşk Sende kitabım da aslında aynı öğretiden kaynaklanıyor. Aşk, Yaradan’dır. Bende Yaradan vardır. Bendeki Yaradan, sende de vardır. İşte bu yüzden bendeki aşk, sende…

Instagram paylaşımlarınızda aşka dair cümleler görüyorum bazen. Sizce aşk nedir? Aşka dair bir kitap gelir mi bir gün sizden?

İnstagramda yazdığım bazı şiirlerden paylaşımlar yapıyorum. “Bendeki Aşk Sende” kitabım aslında bir şiir kitabı. Fakat onu yazdıktan sonra şiirler yazmaya devam ettim. Kısa zamanda yayınlamayı planladığım dört şiir kitabı daha var. Sanıyorum toplamda da 800’e yakın şiirim oldu. Tüm bu şiirler aşkın ne olduğu ve nasıl olduğuyla alakalı. Bana kalırsa aşk, beyaz bir elmaya benziyor, bulunması kolay değil, farklı ve olağan dışı ama mümkün. Lezzetini kimse bilmiyor. Bir ısırık aldı Adem ve Havva, cennetin bahçesini kumarda kaybettik… Aslında aşk tüm bu parıltılı tasvirlerin dışında oldukça durağan bir hiçlik. Sıfır gibi. Başı ve sonu yok. Sonsuzluk ama 1 sayısı, sıfırın hiçliğinden doğar. İşte aşk da böyle bir şey. Hiçliğin içindeki sonsuzluk. Üç boyutlu dünya yaşantısından bizzat kendisini bulmamız zor. Ama mutlak birliği yakalarsan sıfırın boyutuna yaklaşabiliriz. Varlık alemindeki aşk sadece bir illüzyon, aşkın özü hiçlikte. İşte bu yüzden Mevlana Celaleddin Rumi, “Benim unvanımı duymadınız mı hiç? Ben bir hiçim, hiç” der. Materyalin içinde aşk yoktur. Dünya hayatı da en düşük frekanstaki materyal. Ancak sıyrılabilirsek aşkı buluruz ve onun bitemeyen denizinde tatmin edici bir titreşimde ebediyete kadar haz duyarız.

Bundan sonraki hayatınız için hayallerinizi paylaşır mısınız? İleride nasıl bir hayat hayal ediyorsunuz?

Benim esas amacım “İnsanlık Mabedi” adı altında bir yapı oluşturarak okült ve ezoterik öğretiyi insanlığa verip Altın Çağa bir katkıda bulunmak. Bunu yapabilmek için de sıradan bir insan gibi yaşıyorum. Çünkü en sıra dışı hayatlar, basit insanlardan çıkıyor. Aile işimi devam ettirerek büyütmek ve ticari anlamda sanattan kar gütmek endişesi duymayacağım bir boyuta gelmek istiyorum. Daha sonra yazarlığım, oyunculuğum ve sanat hayatımı sadece dışa vurum olarak icra edip gerçek sanatı ortaya çıkarmak istiyorum. Günümüzde ne yazık ki bazı kitaplar sadece para kazanması için yazılmış kitaplar. Kimseye bir şey katmadığı gibi çoğu zaman yozlaştırıyor da. Oysa yazmak kutsal bir iş. Bunu olabildiğince etik çerçeveden yapmak istiyorum. Para kazanma konusuna geldiğimizde ise kazanacaksam hakkıyla kazanmak ve yazdıklarımla insanlığa ışık olmak isterim. Aynı şey sinema filmleri, oyunculuk ve diğer sanat dalları için de geçerli. Eğer bir filmde rol alacaksam insanlığa dokunmak isterim. Bir senaryo yazacaksam ideoloji inşa edip çare olmak isterim. Bu doğrultuda sanatı ve ticareti bir arada götürürken maddi ve manevi bir krallık benim hayalim. Bunun içinde kendi yapım şirketimi kurmak, yazmak ve oynamak da var. Tıpkı sadece senaristlik yapmayıp romanlar yazmaya devam etmek arzusunda olduğum gibi.

Vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Son olarak neler söylemek istersiniz?

Ben teşekkür ederim. Son söz olarak söylemek istediğim şu ki; yazmak ya da oynamak, sanatın hangi alanında olursanız olun kapital döngüdeki hayatımızda bazı gerçekleri unutmamak lazım. Bu gerçekler sizi sanattan ya da hayallerinizden uzaklaştırabilir. Benim tavsiyem hayallerden kopmamak… Çünkü geleceği hayaller inşa ediyor. Hayallerinizi hep cebinizde tutun, gerçekler ise elinizde olsun. Nasıl olsa gerçekler soğukta kalıp elini cebine sokacaktır. İşte o zaman hayaller gerçek olacak ve vazgeçmeyip korkusuzca peşinden gittiğiniz için başarıyla buluşacaksınız. Sevgilerimle…