RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Başarılı yazar Fatma Karagöl ile yazın hayatına ve “Destina” adlı yeni kitabına dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle…

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Fatma Karagöl kimdir?

1988 yılında Avustralya’nın Melbourne şehrinde dünyaya geldim. 70’li yıllarda Avustralya’ya ilk göç eden, hikâyelerimde de sık sık bahsettiğim dedem olmuştur. 4 yaşıma kadar orada kaldım. Sonrasında annemin vefatı üzerine, 10 yıl Türkiye’de babamın ailesiyle birlikte yaşadım. Bu süreçte Samsun’da ilk ve orta öğrenimimi tamamladım. Daha sonra, 14 yaşında yeniden Melbourne’a dönerek lise ve üniversite hayatına başladım. Üniversitede  “Medya” alanında eğitim gördüğüm yıllarda (2007 senesinde) Diyanet İşleri Başkanlığı’nın başlattığı Uluslararası İlahiyat Programı kapsamında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Uluslararası İlahiyat lisansına başladım. 2009 yılında Belçika Brüksel’den programa katılmış olan sınıf arkadaşım Hüsmen Çifci ile evlendim. Mezun olduktan sonra Belçika’da yaşamaya başladık. Kariyer hayatım, bir dönem Belçika Diyanet Vakfı bünyesinde devam etse de daha sonra ülke dillerinden biri olan Flemenkçe’yi öğrenmemle beraber Belçika Milli Eğitim Bakanlığı’na ait okullarda “İslam Din Dersi Öğretmeni” olarak devam etti. Dönem dönem radyo programlarına katılıp, dergilerde köşe yazıları yazdım. Tercüme faaliyetlerine de devam etmekteyim. 

31 yaşında, evli ve iki güzel kız çocuğuna anneyim. Yaşamımı Belçika Grimbergen şehrinde devam ettirmekteyim.

Yazın hayatınız nasıl başladı? Size öncülük etmiş isimler var mı?

Yazın hayatım henüz ilkokul yıllarında başladı. Okumaya ve yazmaya meraklı bir çocuktum. Konuşma becerilerim de oldukça iyiydi. Öğretmenlerimin, ailemin ve yakın çevremin de desteğiyle bu ilgi daha da katlandı. Özellikle Avusturalya’da okuma serüvenim daha da hızlandı. Bölgede bulunan halk kütüphanelerinin Türkçe roman/deneme bölümlerini o dönem neredeyse bitirmiştim. Okudukça daha da okumak istedim. 17 yaşıma geldiğimde artık yazmam gerektiğini biliyordum; fakat öylesine güzel eserler okuyordum ki yazdıklarımın kifayetsiz kalacağı endişesi, beni geri tutuyordu bu serüvenden. Nitekim o yıllar, gençliğin de en güzel yılları olması hasebiyle kaleme ilk tutuluşumdur. Elimde hâlâ o döneme ait birçok yazım vardır. Lise son ve ardı sıra gelen üniversite eğitimim esnasında hep yazmaya devam ettim. Yazdıkça büyüdüm, iyileştim. Okuyanlar yazılarımı beğendiler. Yazılarım beğenildikçe ben 13 yıl bilfiil yazmaktan hiç vazgeçmedim. 

Okuduğum yerli ve yabancı birçok yazar hayatıma etki etti. Kitabımı dikkatle okuduğunuzda bunun etkisini görebilirsiniz; fakat beni en çok etkileyen, gözlemlediklerim ve deneyimlediklerimdi. Yaşadığım acı tecrübeler bir yana, insanları izledim. Dahası insanların hikâyelerini dinledim. İnsanı tanıdıkça yazmak daha iyi geldi bana. Yazıyor olmak anlamlandırdı hayatımı belki de. Belki de tamamladı. 

Mayıs ayında okurlarla buluşan “Destina” adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Bu kitabı neden yazdınız?

Mayıs 2019 benim için unutulmaz tarihler arasına girdi. Yıllardır heyecanını yaşadığım, hayalini kurduğum kitabım “Destina” okuyucusuyla buluştu. “Destina” benim ilk tercüme olmayıp, baştan sona kendime yazmış olduğum eserimdir. Biyografik esintiler taşıyan bu eser, kısa denemelerden ve hikâyelerden oluşmaktadır. Kendi hayatımı baz alsam da görüp şahit olduğum birçok olayı da içinde barındırmaktadır. Sadece kendi hayat hikâyemi anlatmakla kalmayıp, belki de hayatta birçok kez zorluklar yaşamış insanlara ve bilhassa gençlere ışık olma davasıdır. Bitti, dediğiniz zamanlarda Rahmani bir yardımın gölgesinde (korumasında) hayata çaba göstererek tutunabileceğinizin bir tarifidir. Bu, yalnızca bireysel bir mutluluk çığlığıdır. Hayata savurduğum bir yemek tarifi düşünün; herkesin farklı şekillerdeki aynı yemeği nasıl dillendirebileceği gibi bir durumdur. Hepimiz, aynı hayatta benzer şeyleri yaşıyoruz; fakat bunu ifade etme biçimimiz ve hayata bununla devam etme şeklimiz çok başka. Destina; benden, sizlere yeniden başlayabilmenin minik sırlarını sunduğum bir teselli, teslimiyet, tutku, aşk, özlem, sabır, özveri kitabıdır.

Bu kitabı yazarken asla büyük satış endişesi duymadım. Kızlarıma ileride bırakabileceğim güzel bir anı olsun istedim önce. Hayatımdan gidenlere inat öyle güzel bir dost bana yâr olmuştu. Kıymetli eşim Hüsmen Çifci yazın hayatımda bana maddi manevi en büyük desteği sunan kişidir, diyebilirim. Her zaman yazmam gerektiğini, yazdıklarımı ileride bir gün kitaplaştırabileceğimizi söylerdi bana. Nitekim de öyle oldu. Desteğini ve ilgisini esirgemedi. Kızlarım henüz çok küçük olmalarına rağmen, eşim ve ailem bu konuda beni hep destekledi. Kitabım “Destina” benden, avuçlarınıza ve yüreklerinize emanet oldu. 

Kitabın ismi nereden geliyor?

Destina’nın isim serüveni oldukça şaşırtıcı. Aslında yazmaya başladığım günden bu yana belli olan başka bir ismi vardı. Ünlü bir müzik grubunun ismiydi. Tam da içeriğini en iyi anlatan isim derken, kitap basım sürecine gittiğinde telif hakları hususunda endişeler yaşadım. Gün sonunda kitabım baskıya hazır; fakat isimsizdi. Eşimle endişe içinde sohbet ederken, kendisi bunun anlık bir karar olmadığını, daha uzun süre düşünüp iyi bir isim bulmamız gerektiğini belirtmişti; fakat içim içime sığmıyordu. Tam o esnada kendince bir latife yapıp; “Destina olsun mu? Hani kızlarımıza koymak istemediğin isim…” demişti. İki kızımız da da çok istediği bir isimdi Destina. Evet, dedim heyecanla. “Kader, nasip” anlamlarına gelen bu kelime, kitabımın ismi olacaktı. Kitabın sorguladığı ana temayla birebirdi. Yaşadıklarımız kaderden mi, yoksa yapıp ettiklerimizden mi ibaretti? Kitabı okurken bir ilahiyatçı gözünden bu konu hakkındaki yorumumu gözlemleyebileceksiniz. Bu konu hakkında uzun uzadıya teolojik tartışmalara girmeden, ortalama bir görüşle devam eden deneme serüvenidir yazdıklarım. 

Sizce kitap, beklenen başarıya ulaşacak mı?

“Başarı” bence göreceli bir kavram; fakat yinelemek isterim ki büyük satış endişelerim olmadı. Yüklerim biraz hafiflesin, dilimin söylemediklerini cümlelerim anlatsın, istedim bilenlere ve bilmek isteyenlere. Özellikle Avrupa ve Avusturalya’da yakın çevremin bulunması hasebiyle yurt dışı satış başarısı elde edebileceğim bir eser gibi gözüküyor. Henüz iki ay olmasına rağmen geri dönüşümler oldukça iyi. İnsanların kalbine dokunabilmek, çok güzel bir duygu. Diğer bir ifadeyle; kitabın başarısı insanların hayatına renk katabildiğim oranda büyük olacak benim için.

Kitabınıza bir okur gözüyle nasıl bir yorum yaparsınız?

Önce bir özeleştiriyle başlamak isterim. Kitabım daha uzun olabilirdi. Nitekim elimde daha otuzu aşkın hikâye vardı; fakat yıllar sonra dönüp baktığımda pişmanlık yaşamaktan kaçındım. En güzellerini ve en can alıcı dönemleri sakladım bu iki kapak arasına. 

Bu özeleştiri sonrası her okuduğumda gözlerimi buğulandıran bir kitap Destina. Yaradan-Yaratılan ilişkisini tekrar tekrar gözden geçirdiğim bir adayış risalesi gibi belki de benim için. Acıların bir insanı ne kadar olgun ve mutlu bir birey yapabileceğinin de bir kanıtı adeta. Ben akıcı, kısa cümlelerden oluşan kitabımı bir okur olarak çok sevdim. Umarım, emanet ettiğim kalpler de bu denli mutmain olurlar.

Hazırlık aşamasında olan yeni bir eseriniz var mı?

Özellikle son yıllarda ülkeler arası taşınma, doğumlarım ve yeni bir dil öğrenme serüvenim sonrası uzunca bir süre bir şey yapmamaya karar vermiştim; fakat daha öncede belirttiğim üzere yazmak bana iyi geliyor. Bu yüzden ileriye dönük, dini içerikli bir çocuk kitabı yazmak istiyorum. Çocukların somut dünyasına hitap eden ve aynı zamanda onlara uhrevi bilgiler sunan bir çocuk kitabı hayalim var. Umarım yakında çalışmalarına başlayabilirim. Henüz netleşmiş bir hikâyem yok; ama hâlâ o doğru zamanı kovalamaktayım.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Röportajı okuyan gönül dostlarına, kitap dostlarına zaman ayırdıkları için teşekkür etmek isterim. Destina’yı okumalarını ve sonrasında ana kapakta yer alan o soruya kendi içlerinde bir cevap bulmalarını can-ı gönülden talep ediyorum. Umarım, söylemek istediklerim birilerinin gökyüzünü yeniden açık maviye bulayacaktır. Herkese sevgi ve selamlarımla…