Oğuz Çetinoğlu: Kozgalış, mahallî bir kelime olsa gerek. Hangi yöreye aittir ve mânâsı nedir? Kitabınıza bu ismi tercih etmenizin özel bir sebebi var mıdır?

Faruk Korkmaz: Kozgalış, Kafkasya’dan Doğu Türkistan’a kadar Türk Dünyâsının farklı iklimlerinde ‘Uyanış, Direniş, Kıyam, Diriliş, Kıpırdanma, Galeyan, Kargaşa’ gibi farklı anlamlarda kullanılan, Anadolu’da ise maalesef pek bilinmeyen, Karaçay-Malkar Türkçesine mahsus bir kelimedir.

Şan ve şeref dolu târihî imkânsızlıklar içerisinde verilen destansı mücâdelelerle dolu olan Aziz Türk Milleti’nin öncekilerden farklı olarak yerli işbirlikçilerin organize ihânet kalkışmasına karşı bütün unsurlarıyla yekvücut olarak direnişe geçmesini, fıtratında mevcut olan millî şuurla uyanışını ifâde etmek için buram buram Türklük kokan ‘Kozgalış’ kelimesini tercih etme sebebim budur.

Çetinoğlu: Kozgalış ilk kitabınız mı?

Korkmaz: Hayır. Malatya Vâliliği Malatya Kitaplığı Projesi kapsamında 2013’te kaleme almış olduğum Malatya Mahalle Kültürü ve Komşuluk İlişkileri adlı bir kitabım bulunmaktadır. Fakat Kozgalış, roman türündeki ilk çalışmamdır. 

Çetinoğlu: Sizi 15 Temmuz hâin darbe teşebbüsünü romanlaştırmaya yönlendiren etkenler nelerdir?

Korkmaz: 15 Temmuz hâin darbe teşebbüsü ile Yüce Türk Milleti önce Anadolu’dan sonra da Ata Yurt’tan yâni geldiği topraklardan da ebediyen silinmek istenmiştir. 1980’lerin ortasında bölücü terör örgütünün kanlı cinâyetleri başladı… O günlerden itibâren dindar, ağırbaşlı, saygılı ve pek çok maskenin ardına gizlenen yeni bir terör örgütüyle tanışıyorduk… Tabiî o zamanlar terör örgütü oldukları bilinmiyordu. Gerçek yüzleri henüz deşifre olmadığından insanlar onlara saygılı idi. 90’larda bunları daha yakından görüp tanıma imkânı bulduk. Eğitim öğretim hizmeti adı altında okullar, yurtlar, dershâneler bina ediyorlar, öğrenci evleri tutuyorlar, ülkenin en ücra yerleşim birimlerine kadar uzanıp çocukları, gençleri kendilerine çekiyorlardı. Küçücük bir ilçede bile öğrenci yurtları yahut evleriyle karşılaşılıyordu. Çok kısa bir sürede bu kadar geniş bir ağ kurmalarını sadece ‘Allah rızası için hizmet’ olarak algılamak aşırı bir iyimserlik değil midir?

Gün geçtikçe bu ‘hizmet’(!) ağı medyadan bankacılık sektörüne kadar genişledi. Temiz duyguları ve inançları istismar edilen insanlarımız, çocuklarını bunlara teslim etti, paralarını ve ziynetlerini bankalarına yatırdı. Yayınladıkları gazete, dergi gibi yayın organlarına öğrenci velileri, abone yapıldı. Saf duygular içerisindeki insanlar bu oluşuma karşı kendilerini uyaran, bunlara güvenmemelerini söyleyen kimseleri neredeyse tekfire varacak tepkilerle karşıladılar. Yâni bu örgüt inanılmaz derecede kısa zamanda Türkiye’de gerekli altyapısını ve hayran kitlesini oluşturdu, akabinde Türk Cumhuriyetlerine ve İslâm coğrafyasına yöneldi. Derken dünyanın hemen her köşesinde mantar gibi bitmeye başladılar.

Güçleri ve îtibarları istedikleri seviyeye geldikten sonra yıllar boyunca Devletimizin sinir uçlarına kadar yerleştirdikleri bütün unsurlarıyla organize bir şeklide hareket ederek çeşitli uyduruk gerekçelerle Devlet itibârını zedelemeye, kendilerine itaat ve itibar göstermeyen her kademeden insanımızı da en acımasız yöntemlerle bertaraf etmeye başladılar. Halk nazarında Devlet itibarsızlaştırılırsa Devlet’i ele geçirme teşebbüsleri güya meşruiyet kazanacak, halkımız ne olduğunu anlayıncaya kadar da atı alan Üsküdar’ı geçmiş olacaktı.

Hülasa bu düşünce ve girişimleri başarısızlıkla neticelenince silâhlı unsurlarını devreye koyup Millî irâdemizi ve Kutlu Devletimizi yok etme cür’etini ortaya koydular. Aziz Türk Milleti’nin üzerine kurşun yağdırmaktan, tanklarla ezmekten, kamu binalarını bombalamaktan zerrece utanç duymadılar. 

Daha hâlâ bu utanç tablosunu bir kurgu olarak niteleyenler, bu ihânet örgütünü Müslüman olarak kabul edenler olduğunu esefle müşâhade ediyoruz. Böyle düşünen insanların, bizim o tertemiz ekmel dinimiz İslâmiyet’le -ki ihânetin her türlüsünü haram kılmıştır- bunları hangi zeminde birleştirebildiğini çok merak ediyorum doğrusu!

Tabiî olarak bu gelişmeler ruhumda, kalbimde, vicdanımda ve beynimde silinmez izler bıraktı. Birilerinin bunları yazması, unutulmaması için gelecek kuşaklara aktarması gerekiyordu. Bu millî bir görevdi… İnancımızın gereği îfa edilmesi gereken bir mükellefiyetti. Müslüman bir Türk olarak inancımın ve millî kimliğimin yüklediği bu sorumluluğun gereğini yerine getirmek maksadıyla, hâin teşebbüsten birkaç ay sonra yazmaya başladım. Fakat sağlık problemlerim, sebebiyle çalışmalarıma ara vermek mecburiyetinde kaldım. Salgın sebebiyle evde geçirmek durumunda kaldığım süreç, benim için bulunmaz bir fırsat oldu. Yazdıklarımı gözden geçirdim ve kaldığım yerden devam ederek romanımı tamamlama fırsatı buldum. Haziran’ın başıydı… Bilgeoğuz Yayınevi sâhibi Sayın Oğuzhan Cengiz Beyefendi ile görüşüp bir değerlendirme yaptık. Romanın yazılması uzun bir sürece yayılıyordu ama yayınlanması Bilgeoğuz Yayınevi sâyesinde bir hayli hızlı oldu. Bu vesileyle kendilerine teşekkür ediyorum. Ve sonunda ete kemiğe bürünen KOZGALIŞ Aziz Türk Milletimizle vuslat etti.

Efendim, târihî yaşayarak yazar, yazarak yaşatırsınız. Kozgalış’ta yazılanlar sâdece benim değil Aziz Milletimizin has evlâtlarının tamamının yaşadıklarıdır. Millî ve mânevî değerlerine sâhip her Türk evlâdının nefretle şâhitlik ettikleri, yürekleri sızlayarak buğz ettikleri ve canlarını ortaya koyarak karşı durduklarıdır. Ben nâçizane Aziz Türk Milletinin yaşadıklarını yazdım. Yazdıklarım da inşallah şimdiki gençlerimiz ve müstakbel geleceğimiz olan yiğitlerimiz tarafından yaşatılacak, unutulmayacak ve unutturulmayacaktır.

Çetinoğlu: O süreçte siz neler yaşadınız? Nelere şâhitlik ettiniz?

Korkmaz: Elbette çok şey var. Fakat husûsî olarak aklımda kalan birkaç hâdiseyi arz edeyim. 

O dönemde Malatya Vâliliği Protokol Şube Müdürü olarak görev yapıyorum. Darbe teşebbüsünü haber alınca valilikteki görev arkadaşlarımı aradım. Bir araya geldik. 

Çok geçmeden Sayın Cumhurbaşkanımızın canlı bağlantı ile Aziz Milletimizi meydanlara ve mülkî idâre makamlarının önüne dâveti gerçekleşti. Vâliliğin önü kısa bir sürede mahşer meydanına döndü. Sayın Vâlimiz başkanlığında, İl Emniyet Müdürümüz, İl Jandarma Komutanımız, MİT Bölge Başkanımız, Büyükşehir ve Merkez İlçe Belediye Başkanlarımız, Malatya’da bulunan Milletvekillerimiz, İl Başkanlarımız üstün bir çaba ortaya koyarak Sayın Cumhurbaşkanımızın emirleri doğrultusunda Malatya’mızda güvenliği muhafaza etmek ve hıyânete mukavemet göstermek için irâde sergiliyorlardı.

Derken dışarıda her geçen dakika daha da artan sayıdaki halkın arasında bir arbede çıktı. Muhterem halkımızın arasına karışmış birkaç provokatör, ‘Paşaköşkü’ne, Paşaköşkü’ne’ diye insanları kışkırtmış. Paşaköşkü Mahallesi, Malatya’mızda Alevî kardeşlerimizin yoğun olarak ikamet ettikleri bir bölgemizdir. Ve hıyânetin büyüklüğüne bakınız ki aynı dakikalarda o mahallede meskûn Alevî kardeşlerimizden bazılarının evlerine taşlı sopalı saldırılar oluyor. Vâlilikle Paşaköşkü arası yürüme süresi âzamî 15 dakika çeker. Mahallede provokatörler can, kan ve din kardeşimiz olan Alevî vatandaşlarımızın evine saldırırken, vilâyet önündeki kalabalığı da o alçakça saldırıya katılmaya teşvik ediyorlar. 15 Temmuz ihânet kalkışması sâdece tankla, uçakla yapılmadı… Mâsum halkımızı din, mezhep, parti ve daha birçok noktadan vurmaya, birbirlerine kırdırmaya, kardeş kanı akıtmaya kalkıştılar. Ne kadar geniş bir yelpâzede hıyânetin resmedildiğini anlayabilmek için son derece mühim ve ibretlik bir örnektir bu. Tabiî Sayın Vâlimizin berâberinde İl Emniyet Müdürümüz, İl Jandarma Komutanımız ve kendilerine çok büyük saygı ve minnet duyduğum, birlik ve beraberliğimizin ve ebedî kardeşliğimizin tesisi için büyük emekleri olduğuna şâhit olduğum Alevi Kanaat Önderlerimiz derhal Paşaköşkü Mahallesi’ne gittiler. Provokatör hâinlerin amaçlarına ulaşmasını engellediler. Devletimizin muhterem halkımızın her dâim yanında, emrinde ve hizmetinde olduğunu hâinlerin hayâsız yüzlerine bir tokat gibi indirdiler.

Yine 2. Ordu Karargâh Binasına gelip bilgi almak isteyen, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Devletimizin temsilcisi Sayın Vâlimize nizâmiye önünde silah doğrultulması, Devlet’in bir Devlet kurumuna girmesine engel olunması nefretle hatırladığım bir durumdur.

O süreçte sâdece benim değil, orada bulunan herkesin şâhit olduğu bir hadiseyi nakletmeden geçemeyeceğim. Vâlilik binasının önünde mahşerî bir kalabalık var. İğne atsanız yere düşmez. Sayın Vâlimiz protokol kapısı önünde saygıdeğer halkımıza bir açıklama yapacaklar. İnanın, kapı önünde insanların arasına bir kâğıt sığmaz; öyle bir kalabalık var… Malatyalılar bilirler, sürekli olarak vâlilik binasının önünde yatıp kalkan, Sayın Valimizin makam aracını tanıyan ve araç görünür görünmez hızla ona doğru koşup etrafında fır dönen bir köpek vardır. Yıllar var ki oradan ayrılmaz ve son derece zeki bir hayvandır. İşte bu köpek, o kalabalığın arasında ezilme pahasına kapının önünde yatıyor ve rahatsız olup da ayrılmıyor. Sayın Vâlimiz o köpeği gördüler ve şu ifâdeyi kullandılar:  İşte sadâkat ve samîmiyetin görüntüsü… Şu köpek bile Devlet’in kapısına iltica etmiş ve buradan ayrılmıyor. Darbeye teşebbüs edenler şu köpek kadar olamayanlardır.

Ezcümle, şerefli mâzimizin yok edilme, istikbal ve istiklalimizin berhava edilme teşebbüsüne karşı kozgalan yâni kıyama kalkıp direnen Yüce Türk Milletine ve bilhassa gençlerimize hâfızalarını her dem tâze tutacak bir armağan sunabildiysem şerefyab olurum.   

Çetinoğlu: Bir eğitimci olarak romanınızda gençlerimize önemli mesajlar verdiğiniz görülüyor. Bu çerçevede gençliğe ve anne babalara ne gibi tavsiyeleriniz olacaktır?

Korkmaz: Gençlik bir milletin dinamosudur, geleceğinin teminatıdır, yaşayan yarınlarıdır… Mukaddesâtımızın muhâfazası bile yirmili yaşlardaki Mehmetçiğe tevdi edilmiştir. Server-i Kâinat Efendimiz Hz. Muhammed (sav) irşad ve tebliğ vazifesini öncelikli olarak Mus’ab b. Umeyr, Abdullah b. Mesud ve Ali b. Ebu Talib gibi genç sahâbeye vermiştir. Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetimizin ve millî mukaddesatımızın emânetçisi, vârisi olarak Türk Gençliğini seçmiştir. Demem o ki gençlik bu kadar önemli ve kıymetlidir. İşte bu sebeple terör örgütlerinin hedef kitlesi de genç nesildir. Dolayısıyla gençlerimize gereken ihtimamı göstermek, onları doğru ve güzel yetiştirmek, millî ve mânevî şuurlarını tekmil etmek, yanlış ve zararlı mecrâlara tevessül etmelerine sebep olacak yollardan uzak tutmak millî ve mânevî bir vazifedir. Bunun ‘ama’sı, ‘fakat’ı olmaz. Çünkü müspet yönde yetiştiremediğimiz çocuklarımız ve gençlerimiz, dimağlarındaki boşluğu zararlı düşüncelerle dolduracak illegal oluşumlar için açık hedef hâline gelecektir. Çocuklarımızı ya biz yetiştireceğiz ya da onları kirli hülyâlarını gerçekleştirmek isteyenlerin kucağına iteceğiz. Tercih ve karar bizim.

Gençlerimizin de kendilerine mahsus sorumlulukları vardır. Öncelikle dünyanın tozpembe bir varlık alanı olmadığını, kötü ve zararlı şeylerin dâimâ güzel ambalajlarla kendilerine sunulduğunu, sâhip olma ve nereden gelirse gelsin bir kazanca vasıl olma hırsının kötü sonuçlarının olacağını asla unutmamalıdırlar. Zararlı ve bölücü yapılanmalar, herkesin zaafına göre ona ulaşmayı ilke edinir, hedef kitlelerine ütopik bir dünyayı birlikte kurmayı vadeder, onlara çok değerli olduklarını ve bu değeri ancak kendilerinin verebileceğini beyan ederek intisaplarını güya meşrulaştırma yöntemlerini tercih ederler. Buna son derece dikkat etmelidirler. Düşmanın taktiklerinden biri de ‘dost maskesi’ ile yüzünü gizlemektir. Bu sebeple gençlerimizin de sosyal çevrelerini belirlerken çok dikkatli olmaları, temasları olan insanları iyi tanımadan onlara güvenmemeleri, kendilerini yanlış şeylere teşvik eden şahıslardan derhal uzaklaşmaları önem arz etmektedir. Burada özellikle gelişen teknolojiye bağlı olarak dijital mecraların gençliğin vazgeçilmezi olması ve zararlı yapılanmaların bu alanlarda gençlerle iletişim kurduklarını da göz ardı etmemek gerekir. Millî ve mânevî değerlerini rencide edici paylaşım ve söylemlerle gençlerin bilinçaltında îtibarsız bir değerler silsilesi oluşturuyorlar. Teknoloji bağımlılığı, zararlı alışkanlıklar, değer tanımazlık, inanç boşluğu ve nihâyetinde dinine, devletine, târihine, kültürüne, milletine yabancı bir genç nesil vücuda getirilmesi… Bölücü, yıkıcı oluşumların hayal ettikleri ortamdır. 

Velhasıl, sevgili çocuklarımız, gençlerimiz uyanık olmak mecburiyetindedir. Biz anne babalar evlâdımızın maddî ihtiyaçları kadar mânevî ihtiyaçlarını da karşılayacağız; hem de son derece önemseyerek. Ve elbette Eğitim Ordumuz, mensubu olmaktan şeref duyduğum eğitim câmiamız ve din görevlilerimiz de her Türk gencini öz evlâdı bilip millî ve mânevî dağarcıklarını bıkmadan, usanmadan, yorulmadan ve en güzel, en doğru şekilde tekmil ve tezyin etmenin gayreti içerisinde olmalıdır. Türk Milleti bir zincir gibi birbirine bağlı olmak mecbûriyetindedir. Bu zincirde hiçbir halka zaafa uğratılmamalı, ihmal edilmemelidir. Aksi takdirde bir tek halkanın kopması, zincirin işlevini yitirmesi mânâsına gelecektir. Aziz Türk Milletinin böyle bir bozukluğu tahammülü yoktur, olamaz, olmamalıdır…

Çetinoğlu: Hikâye ve roman yazarları yazdıklarına, hayat felsefelerine ait mesajları, roman kahramanının dilinden okuyucuya ulaştırırlar. Kitabınızda nakledilen hâdiselerle bağlantınızı ve mesajlarınızı  özet olarak lütfeder misiniz?

Korkmaz: Efendim malumlarınız olduğu üzere insan kendine, insanlara, tabiata, devlete ve Yüce Allah’a (cc) karşı mes’uldür. Bu mes’uliyetlerini âzamî bir şekilde îfa etmeye çalışmak insanın asli vazifesidir.

Romanda bu vazifeyi yerine getirebilmek için canını ortaya koyanlarla, vazifesini bir şahsa, bir güce hasredenlerin mücâdelesi asgarî çerçevede arz edilmeye çalışılmıştır. Naçiz şahsım da bu iki cenahtan birincisi içerisinde kendini bulmaktadır. Doğan ölür… Mühim olan nasıl yaşadığımızdır. Rahle-i tedrisinden geçtiğimiz aile büyüklerimiz, öğretmenlerimiz, düşüncelerimize istikamet çizen alpler erenler, yazdıklarıyla yaşamaya devam eden ve bizlere hâlâ öğretmekte olan münevverlerimiz iyi ki hayatımıza dokunmuşlar, ruhumuzu okşamışlar… Ve onlardan devşirdiklerimizle birinci zümredeki kahramanların tamamında bulmuşuz kendimizi…

Romandaki ‘Gölge Adam’ başlıklı satırlarda, Yusuf adlı kahramanın dilinden arz edilen ‘Yakın isen ol Allah’a, âlem senden uzak olmuş ar değil; Uzak isen O’ndan hâşâ, âlem sana meftun olmuş kâr değil’ mısralarında, ‘Çekin... Çekin çıkarın beni. Koparsa kopar... Bu cenk gününde geri kalmak olur mu? İt daladı diye kurt pusar mı? Haydi Allah aşkına... Bacağı olmasa da bin yezide bir Ali yeter’ diyen Ali Haydar adlı kahramanın metânet ve cesâretinde tecessüm ettiğimi ifâde edebilirim. Zaten romanın başkahramanı Gazeteci Umut… Neden Umut? Türk Devleti Türk Milletinden, Türk Milleti Türk Devletinden ve her ikisi de Yüce Allah’tan asla umut kesmez de ondan… İman, cesâret, azim kadar umut da bu Aziz Milletin mayasında mevcuttur.

Hülasa, bilcümle ihânetin, hıyânetin, pısırıklığın, korkaklığın, dünya ve dünyalığa olan düşkünlüğün, ölümü unutmanın karşısında; Ekmel Dinimizin, Yüce Devletimizin, Aziz Milletimizin, Kutlu Vatanımızın ve cümle mazlumun yanındayım.

Üzerimizdeki hâin hesaplar asla bitmeyecektir ama bizler uyanık, dikkatli, cesâretli ve akıllı olduğumuz müddetçe bütün bu hesaplar berhava olmaya, hesap sâhipleri de zillete düçâr olmaya mahkûm olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, vakit ve mesainizden lütfederek bu nezih söyleşiye bendenizi misafir ettiğiniz için Zat-ı Alinize şükranlarımı, Aziz Türk Milletine baki hürmetlerimi, Türkiye Cumhuriyeti Devletimize sonsuz sadakatimi arz ederim Efendim.

FARUK KORKMAZ

29.09.1970 târihinde Malatya’da dünyâya geldi. İlkokulu Malatya Ziya Gökalp İlkokulunda,  Ortaokul ve Liseyi Malatya İmam Hatip Lisesinde, Lisans Eğitimimi Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde tamamladı. Öğretmenlik görevine Konya’da başladı. Konya ve Malatya’da muhtelif okullarda görev yaptı.

Hâlen Malatya Lisesinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni ve idâreci olarak görevine devam etmektedir.

İçişleri Bakanlığı uhdesinde Malatya Vâliliği İl Protokol Şube Müdürlüğü, Malatya Vâliliği Özel Kalem Müdürlüğü görevlerini îfa etti.

Malatya Mahalle Kültürü ve Komşuluk İlişkileri adlı hâtıra türü kitabı 2013’de yayımlandı. 

Resmî görev çerçevesinde;

Malatya Vâliliği Malatya Kitaplığı Projesi Yayın Kurulu Üyeliği ve mezkûr proje çerçevesinde yayımlanmış 50 civarı eserin tashihi hizmetlerini gerçekleştirdi. Konuşma, sunuş-takdim yazıları, röportaj ve haber metinleri metin yazarlığı, Şiir, sohbet, dini ve gençliğe nasihatler içerikli kültür programları olmak üzere Malatya yerelinde radyo programcılığı yaptı. 

Geçmiş yıllarda Malatya İl Milliî Eğitim Müdürlüğünün organize ettiği Güzel Konuşma ve Diksiyon Eğitimi Seminerinde Eğitim Görevlisi olarak çalıştı.

Malatya Hâkimiyet Gazetesi ve Malatya Söz Gazetesi’nde köşe yazarlığı yaptı. 

Amatör olarak bağlama çalıp müzikle ilgileniyor. Film ve müzik arşivi hatırı sayılır kalite ve kapasitededir.