Merhabalar; Bugün Kültür Sanat köşemde Önce Vatan Gazetesi okurları için başarılı yazar Burak Öztürk ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Kendisi can bağımdır. Çorumlu. Özü de sözü de bir, beyefendiliğin şahsına yakıştığı en nadir insanlardandır. Çocuklar için birçok sosyal sorumluluk projelerine imza atmış, Türkiye’nin birçok ilinde Bir Milyon Kitap adlı proje adı altında kütüphanesi olmayan okullara kütüphane kurulmasına en büyük destek veren ve organize edenlerin başında gelen isimdir.  Sizlerde tanıyın bu güzel ve asil insanı. İlk kitabı Dirhem 2017 yılında raflarda yerini alan yazar Öztürk; Sayın Aslı Hanım, Dirhem öyle bir kitap ki (kendi kitabım diyerek söylemiyorum), hayatı yaşamayı bir insana bağlayarak yaşayan insanlarımıza umudun daha büyük bir silah olduğunu yansıtmak için kaleme aldım. Günümüz sorunlarından depresyonu işlemeye çalıştım ve bunu yaşayan insanların aslında kendileri bu hissi kaybedebilir. Bunu görmek aslında zor değil ve bunu başarmak için değer vermeyi ve umut etmeyi asla bırakmamaları gerektiğini yansıtmak istedim. Kitabı okuyan kişilerden çok güzel övgüler aldım ve bu bana çok büyük güç verdi. Kitabın başlarında çok depresif bir hayat görünürken, ilerleyen sayfalarda umut ve mutluluğun değer vererek güçlendiğini göreceklerdir. Ve sonunda ise en büyük gücün kendileri olduğunu, kendilerinde ki umut hissinin olduğunu göreceklerdir

Farkındalıkların yazarı Burak Öztürk,  ne zaman yazmayı bırakırsam o gün hayatı yaşamayı bırakmışım demektir. Benim için yazmak bir meslek veya hobiden ziyade tamamen yaşama tarzı. Kalemi elimden bıraktığım an da benim için hayat bambaşka bir boyut oluyor.  Şu anda taslak halinde ve yazımı tamamlanmış 3 adet roman projem mevcut. Bunları okurlara buluşturmak için sabırsızlanıyorum. İnsanları şaşırtmayı, onlara kendilerinden bir parça bulmalarını ve kitabın sonunu değil de bir sonraki sayfayı merak ettirecek kitaplar olacak. Âmâ ilk önceliğim insanların farkındalıklar için biraz daha bilinçlenmesi. Çocuk istismarı, küçük çocuklarımızın evlendirilmesi, kadına şiddet, hayvanlara şiddet, çevre duyarlılığı, insanları birbirinden uzaklaştıran değersizlik gibi kavramlar her vakit kitaplarım da var olacak. İfadelerini kullanan değerli şahsına münhasır yazar Öztürk ile kendisinin kaleme kâğıda olan tutkusunu ve hayatına dair bilinmeyenler hakkında hoş samimi bir sohbet gerçekleştirdik.  Öztürk ile yaptığımız söyleşi sizlerle.

Burak Bey öncelikle bugün yazar söyleşimizde bizimle olduğunuz için teşekkür ederim. Sohbetimize sizi tanıyarak başlayabiliriz miyiz kimdir Burak Öztürk?

Büyük ve güzel bir platformda bu röportajı sizinle gerçekleştirdiğim için çok mutluyum ve ben de bu konu da size teşekkürlerimi iletmek istiyorum. 20 Aralık 1989 çorum doğumluyum. İlkokul ve lise öğrenimlerimi Çorum'da gördükten sonra üniversite için İstanbul'a yerleştim ve hayatımı burada devam ettiriyorum. Asla haksızlığa gelemeyen biriyim, belli bir sınırı ve ilkeleri olan biriyim ve düşüncelerimi değiştirebilecek tek kişi olarakta sadece kendimi bilen birisiyim.

  

Yaratıcı yazarlık kursları ile ilgili bir tecrübeniz var mı? Bu kursları faydalı bulur musunuz yazar olmak isteyenler için, yoksa yazmak daha çok yetenek midir size göre?

 

Yaratıcı yazarlık kursları ile ilgili bir girişimim olmadı fakat bu konu ile ilgili çalışmalar yapmak istiyorum. Sonuç itibari ile yazarlık çok ucu açık ve fikirleri kaleme getirme konusunda çok çeşitli şablonlar mevcut. Bence yazarlar için çok etkili olacak bir deneyim. Yetenek kadar bilgi ve birikim de yazarlık için gereklidir.

Konularınızı nasıl seçiyorsunuz? Konu seçimi tesadüfi mi oluyor ya da hayatta karşılaştığınız bazı olaylardan mı etkilenip yazıyorsunuz?

Konu seçiminde genellikle dikkat ettiğim hususlar okuyuculara ve kitlelere farkındalık yaratmalarını düşündüğüm seçenekler oluyor. Kitap dünyası ülkemizde çok etkili olmamakla birlikte bunu yeni yeni kabul ediyoruz. Oysa ülkemiz bu konuda bir cevher niteliğinde. Konu belirlerken genelde toplumumuzda eksik veya yanlış düşünceleri yok etmeye yönelik olması ilk tercihim oluyor.

  Ben gece yazarım Burak Bey sizin yazma tarzınızdan bahseder misiniz? Mesela nasıl bir ortamda yazmayı tercih ediyorsunuz?

 

Aslında yazmak günün her anında oluyor. Ben gün içinde gördüğüm ve aklıma gelen bilgileri, yanımdan hiç ayırmadığım not defterime not ederim ve akşam olduğunda daha sessiz olacağı bir vakitte bunlarla ilgili yazmayı daha çok tercih ediyorum. Mesela bir kelimeyi baz alıyorum ve o kelime ile ilgili karalamalar yapıyorum. Ve vurgu kelimesi etrafında şekillendirdiğim yazıları bir araya getirerek bunları insanların ve okuyucuların zihinlerine etki edecek tarzda yazılar olmasına dikkat ediyorum. Ve ben eski usul düşünen bir kişiyim. Bilgisayar başında yazmak, bana o hissi aktaramayacağım düşüncesini veriyor. Ben de kâğıt kalem olarak yazıyorum ve bunları sonradan bilgisayar ortamına aktarıyorum. Bu durumu da daktilo ile yapmak ayrı bir keyif.

Kitabınızda kendinizden soyutlanmış karakterlerimi yoksa sizi yansıtan karakterlerimi anlatmak daha güzel geliyor? Yani eserlerinizin sizi yansıtması hoşunuza gider mi?

 

Yazar ne kadar da hayal ürünü karakter kaleme alsa dahi genelde kendisinden bir parçayı oraya işlemek durumunda kalıyor. Bazı yazarlar ise bunu hiç kullanmayarak, tamamen kendisine zıt bir karakteri kolayca yazabiliyorlar. Benim yazılarım genelde insanlara umudu aşılamak ve farkındalık yaratacak nitelikte yazılar olmasından dolayı kimi zaman kendimden, kimi zaman ise olmasını istediğim karakterler üzerinden yazmaya çalışıyorum. İnsanlar yazılarında kendilerinden bir parça buldukları zaman daha çok mutlu oluyorlar ve bu yaşadıkları mutluluk yazara daha çok mutluluk katmalı. Yani ben başka insanları mutlu ettiğimde daha çok hoşuma gidiyor kendimden ziyade.

Genç bir yazar olarak, edebiyat dünyasında gördüğünüz en bariz sorun nedir? Bu soruna ne gibi bir çözüm önerisi sunulabilir?

 

Çevremizde herkes yazar aslında. Bir çok kitap var şu an piyasada ve çoğu maddi bir platform olarak görüyor bunu. Biraz para veriyorsunuz ve kitabınız raflarda oluyor. Bu durum gerçek ve özel eserleri seçmek konusunda bize zorluk yaşatıyor. Çeşitlilik güzel görülebilir fakat bunun önüne geçemediğimiz için herkes karaladığı yazıları, parasını vererek satışa sunabiliyor. Bu durum profesyonelliği tamamen ortadan kaldırıyor.

 Gelecek ile ilgili projelerinizden bahseder misiniz?

Şu an da sayın üstadem Cansu Durgun ile yürüttüğümüz ve sizin de röportaj yaptığınız ve bu konuda ki desteğinize çok memnun olduğum bir proje var. Adı Bir Milyon Kitap. Kütüphanesi olmayan köy okullarına kitap bağışı alarak yürütülen bu proje için tamamen kendimi verememenin üzüntüsünü yaşamakla birlikte, tamamen kendimi verecek olmanın hissi de beni mutlu ediyor. Çocuklarımız okumalı ve buna imkân sağlamak büyük bir gurur. Aynı şekilde üstadem Cansu Durgun ile beraber yazıyor olduğumuz farkındalık kitaplarımız ve çocuk kitaplarımız da raflarda yerinde aldı. Gelecekte neye niyetlenirsek niyetlenelim onun içinde her vakit çocuklar ve kitaplar olacaktır.

  Yeni bir roman projesinin müjdesini verdiniz. Kitap ne zaman çıkıyor ve okuru bu yeni romanda ne gibi sürprizler bekliyor?

 

Aslında şu anda taslak halinde ve yazımı tamamlanmış 3 adet roman projem mevcut. Bunları okurlara buluşturmak için sabırsızlanıyorum. İnsanları şaşırtmayı, onlara kendilerinden bir parça bulmalarını ve kitabın sonunu değil de bir sonraki sayfayı merak ettirecek kitaplar olacak. Âmâ ilk önceliğim insanların farkındalıklar için biraz daha bilinçlenmesi. Çocuk istismarı, küçük çocuklarımızın evlendirilmesi, kadına şiddet, hayvanlara şiddet, çevre duyarlılığı, insanları birbirinden uzaklaştıran değersizlik gibi kavramlar her vakit kitaplarım da var olacak.

İlk kitabınızı çıkartmayı ne zaman ve nasıl düşündünüz?

İnsanlarımız bazen çoğu şeyin farkında ve bunu faaliyete geçirme konusunda biraz çekimserler. Kendilerine veya çevrelerine güvensizlik hissi ile bürünmüş halde hayatı sadece yaşamak olarak algılıyorlar. Kaç kişinin okuduğunu değil kaç kişiye bu fikirleri yansıtabilirim diye düşünürken bunu başarmanın zor olmadığını düşündüm. Yaklaşık olarak 5 yıldır yazıyorum ve hala kendimi eksik görüyorum bu sebeple yeni kitaplar için biraz daha beklemem gerektiğini düşünüyorum. Âmâ bu süre çok uzun sürmeyecek.

  İlk kitabınız Dirhem‘in hikâyesi nedir. Kısaca bahsedebilir misiniz?

Dirhem öyle bir kitap ki (kendi kitabım diyerek söylemiyorum), hayatı yaşamayı bir insana bağlayarak yaşayan insanlarımıza umudun daha büyük bir silah olduğunu yansıtmak için kaleme aldım. Günümüz sorunlarından depresyonu işlemeye çalıştım ve bunu yaşayan insanların aslında kendileri bu hissi kaybedebilir. Bunu görmek aslında zor değil ve bunu başarmak için değer vermeyi ve umut etmeyi asla bırakmamaları gerektiğini yansıtmak istedim. Kitabı okuyan kişilerden çok güzel övgüler aldım ve bu bana çok büyük güç verdi. Kitabın başlarında çok depresif bir hayat görünürken, ilerleyen sayfalarda umut ve mutluluğun değer vererek güçlendiğini göreceklerdir. Ve sonunda ise en büyük gücün kendileri olduğunu, kendilerinde ki umut hissinin olduğunu göreceklerdir.

  Kitabınızı yazmaya başlarken olay örgüsü siz yazdıkça mı gelişti?

 

Olayın başlangıç ve bitiş bölümü taslak olarak hazırdı ve gelişme bölümü ben yazdıkça gelişti. Neyi kaleme aldıysam, devamında olaylar daha güzel boyutlara gelmeye başladı.

 Kitap yazarken konuları nasıl seçiyorsunuz? Konu seçimi spontene mi oluyor ya da hayatta karşılaştığınız olaylardan etkilenip mi yazıyorsunuz?

 Hayatta karşılaştığım olaylar genelde bana konu seçiminde yardımcı olurken bazen de bir melodiden veya bir şarkıdan etkilenip bunu kaleme almak da kitabın ve konunun ilerlemesinde etkili oluyor.

Dirhem ile birlikte güzel bir okur kitlesi yakaladınız. Kitap ile sizce ilgili dönütler nasıldı?

 

Mükemmel insanlar ile tanıştım. Olumlu ve olumsuz bir çok yorum aldım ve bunların çoğu kişilere bir şeyler aksettirdiğim insanlar oldu. Kitabın devamını düşünmüyordum, yeni kitaplar düşünürken dirhemin devamı olacak bir kitabın taslağı şu an da işlenmek için hazır ve bunların hepsini okuyuculardan gelen güzel yorumlardan dolayı gerçekleştirdim.

Bir yazar olarak okuduğunuz ve beğendiğiniz yazarlar kimlerdir?

 

Bir efsanedir. Zülfi Livaneli. Kalemi kuvvetli olan bir çok insan dahi örnek almaktadır onu ve bence değerini yeterince bulamayan onlarca güzel insanlardan bir tanesi kendisi. Listeyi ne kadar kısaltabiliriz bilmiyorum ama Sebahattin Ali, Nazım Hikmet, Hüseyin Nihal Atsız, Oğuz Atay derken lisenin sonu gelmeyecektir mutlaka. Yabancı yazarlardan ise biraz daha soyutlamak gerekir. Kültür ve dil olarak farklılık gösterse de kalemi kuvvetli bir çok yazarı beğenmekteyim. John Steinbeck, Stefan Zweig, Dan Brown ve Stephan King'i bu listeye ekleyebilirim.

Sizi yazmaya özendiren şeyler nedir?

 

İnsanlara bir şey sunmak, kendilerinde olan ama farkına varmadıkları dürtüleri ortaya çıkarmak ve en büyük kaybımız olan farkındalıklarımızı onlara tekrar hatırlatarak daha güzel bir dünya oluşturmak özendiren belli başlı şeylerdir.

Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazar mıydınız?

Kitabımı çıkarmaya karar verdiğimde kaç kişi okur diye bir korkum asla olmadı. Tabi ki okunmak ve insanlara bir şey aşılamak mükemmel bir his. Ama bunu bir maddi beklenti uğruna yapmamak benim için ayrı bir heyecan. Ben insanlar okusun diye yazıyorum ama az okunursa da bozulacağım bir durum olmaz. Sadece popülariteye uygun ve içerisinde hiç edebi kavramlar veya düşünceler olmayan kitaplar okunursa ve benim kitaplarım okunmaz ise o zaman üzülürüm ama yazmaktan asla vazgeçmem.

  Yazmak sizin için hayat boyu sürecek bir serüven mi yoksa yazmayı bırakmayı düşündüğünüz bir zaman var mı?

Ne zaman yazmayı bırakırsam o gün hayatı yaşamayı bırakmışım demektir. Benim için yazmak bir meslek veya hobiden ziyade tamamen yaşama tarzı. Kalemi elimden bıraktığım an da benim için hayat bambaşka bir boyut oluyor.

 

Türkiye’de kitap yayımlamak zor mudur? Bir kitabı yayımlatmak için hangi süreçlerden geçmek gerekir?

Türkiye’de kitap yayımlamak hiç zor değil ama bunu sağlamak için seçilen yayınevinin fazlalığı en büyük sorun. Günde ortalama piyasaya 10 kadar kitap çıkıyor ve insanların seçimleri genelde zorlaşıyor. Tüm insanlar kitap okumalı fakat okudukları zaman onlara bırakacağı his ve tat her şeyden önemli. Ve çoğu kitap, lise zamanlarında yazılmış kurgulara sahip. Aslında herkes yazmalı evet ama yazdıktan bir ay sonra tekrar o yazdıklarını okudukları vakit onlara güzel bir his bırakabiliyor ise bence o kitabı yayımlamalı.

Günümüzde gençlerin sosyal mecralarda çok zaman geçirmesini nasıl değerlendiriyor sunuz?

Sosyal medya artık kişilerin internet sayfaları olmaya başlamışken, onlara zarar verecek nitelikte değil de fayda sağlayacak şekilde kullanılması her daim istenilen durum. Herkes herkes ile iletişime geçebiliyor ve sorun şu ki bu sefer gerçek hayatta ki başarısızlık ve hisler köreliyor. Aileler ile veya çevre ile iletişim çok güç iken, sosyal mecralarda ki insanlarla çok yakın olunabiliyor ve bu durum gerek eğitim, gerek iş alanında kişileri biraz daha özgüvensiz hale getirebiliyor.

Eskiden yazarlar görünmezdi şimdi ki yazarlar şöhretli olma baskısı mı hissediyor?

 

Dediğim gibi kitap yayımlamak aslında çok kolay ve parasını verdiğiniz vakit kitabınız çıkabiliyor. Çoğu kişi bunu şöhret için yapıyor. Tanındıkları vakit ise ön planda olan şey kitapları veya eserleri değil kendileri oluyor ve bu durum gerçekten kaygı verici.

 Neden şiir ve öykü değil de roman ya da deneme yazarlığı?

Şiir yazmak bambaşka bir yetenek ve birikim gerektiriyor. Bu sebeple eski Türk edebiyatında da çok roman veya öykü yazan yazarımız tanınırken şiir çok az kişide sınırlı kalıyor. Çünkü şiir yazmanın hem kalıbı hem fikri hem de kalemi biraz daha güç ve çok büyük bir bilgi gerektiriyor. Zor olduğu için şiirden uzaklaşmadım. Sadece daha iyi yaptığımı düşündüğüm deneme ve roman olarak bu dünyada bulunmak istedim. Ve insanlara aşılamak istediğim fikirler ve düşünceler bu yolla daha kolay onlara nüfus eder diye düşündüm.

Son olarak genç yazarlara tavsiyeler desem ve gündemde ısrarla kalmaya devam eden bir türlü bitmek bilmeyen çocuk istismarları hususunda söylemek neler söylemek istersiniz?

Farkındalık serisi kapsamında yazmakta olduğum kitaplar da da bunu çokça dile getirmeye özen gösteriyorum. Çocuklarımız bizim geleceğimiz ve onların şekil vereceği bir sistem içindeyiz. Onlara fiziksel istismarı bir kenara bırakıp zihinsel istismar bile onları bu gelecekten mahrum bırakabiliyor. Kitabımda da bu konuda şöyle bir yazım mevcuttu.

“İnsanlık, bebek olarak dünyaya geldiğinde hiçbir zaman onlar kötüyü bilmezler. İyilik ise onlara doğuştan verilmiş bir olgu. Peki ilerde yetişkin olarak yapacakları kötülükleri, çocukken onlara kim öğretti? Dünyayı değiştirmek istiyorsak, şu an da yaşamakta olan büyük yaşta ki bireyler ile çocukların dünyasını ayırmak ve çocuklarımıza en güzelini öğretmeliyiz.”

Çocuklarımız bizim en hassas konumuz olmalı ve gerekli yasalar ile bu korunmalı ve her zaman en caydırıcı şekilde olmalı. Sonuçta bu zihniyetsiz kişilerin düşüncelerini değiştiremeyeceğiz. Öyleyse onları caydıracak tüm yasalar en etkili şekilde koruma altına alınmalı.

Genç yazarlarımız için ise popüler olmak için değil de insanlara güzel fikirleri sunmak için bu mecralarda yer almaları gerektiğini istiyorum. Kitaplar mükemmel bir dünya ve yazarımız okuyuculara bir şeyleri aşılamak için yazılar yazmalı veya romanlarında bunu baş konu olarak almaları.

RÖPORTAJ: ASLI M. SARI