RÖPORTAJ: ASLI M. SARI

Bu hafta röportaj konuğum değerli bir isim. Eğitimci, yazar, şair Süleyman Altunbaş. 13 kitabı yayımlandı. Bunların 9 tanesi şiir, 4 tanesi deneme, öykü ve güncedir. Birçok yazar, şairim diye geçinen boş kalemlerin özellikle okuması gerektiğini düşündüğüm bir röportaj. Süleyman Bey’i Hatırladınız mı? Ben Süleyman Bey’in adını duyunca yüreğim yangın yeri oluyor. Şehidimiz Pilot Komiser Gökhun Mete Altunbaş’ın babası.

1957 yılında, Trabzon’un Çaykara ilçesinin Yeşil Alan Köyünde doğup, Keskin/Kırıkkale’de büyümüş. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Almanca bölümünde başlayıp 1980 yılında İzmir Buca Eğitim Enstitüsünden mezun olmuş. 1981-2019 yılları arasında yurdun değişik yerlerinde görev yapmış. 2019 yılı Eylül ayında emekli olmuş. Evli, 2 çocuk babasıydım Aslı Hanım diyor… “Oğlum 15 Temmuz 2020 tarihinde Van ilinde şehit oldu. Edebiyat ve şiir dışında Bafra Belediyesi Satranç kulübünün kurucusu çalıştırıcısı, aktif oyuncusu, il satranç ve Badminton hakemiyim. Halen yerel ALTINOVA Gazetesinde Ilık Yağmurlar adı altında şiir köşesinde, VİZYON Gazetesinde Âsi Mavi şiir köşesinde,www.bafra55.com’da ve www.bafra2000tv.com ‘da köşe yazarı olarak, Antalya Sanat dergisinde ve İlteriş dergisinde şiir ve denemelerim yayınlanmaktadır. Uzun süre yerel radyo kanalları:ÇAĞRI FM, YAŞAM RADYO, RADYO BARIŞ’ta şiir programlarının yapımcılığını ve sunuculuğunu yaptım. Şiirlerim birçok yerel ve ulusal gazete, radyolarda yayımlanıp yorumlanmaktadır. Oğlum Gökhun Mete’nin oğlu Göktürk Mete’ye bakmak için emekli olmuştum. Günümün çok büyük kısmında torunumla meşgul oluyorum. Onun zihni ve bedeni gelişimi ile yakından ilgileniyorum. Ancak akşam 22.30 sonrasında gece 03.00/ 04.00’e kadar kitap okuyup, yazılar, şiirler kaleme alıyorum. Bu günlerde yazılarım ve şiirlerim oğluma olan özlem ağırlıklı.” İfadelerini kullanan Sayın Süleyman Altunbaş röportajımız sizlerle.

Yazma serüveni nasıl başladı üstadım?

Klasik bir cevap vardır ; “Ben kendimi bildim bileli yazarım” ama bende öyle olmadı. Ben ilkokul sonrası Devlet parasız yatılı imtihanını kazanarak tahsil hayatımı Ankara Atatürk Lisesin’de devam ettim(ortaokul ve lise). Yatılı olmam sebebiyle, kendimize ait zaman dilimimiz fazlasıyla vardı. Edebiyat öğretmenlerimin teşvikiyle okumaya başladım. Türk ve dünya klasiklerinden tutun da, elime ne geçerse okurdum. Üniversite çağlarında birkaç kez şiir yazsam da, çevrem beğense de içime sinmediği için devam etmedim, ta ki 2003 yılına kadar. Yazma isteği kendiliğinden oluştu. Kendimi zorlamadan akıveriyordu dizeler… Öğretmen olmanın avantajını kullandım, her yazdığım şiiri edebiyat öğretmeni arkadaşlarla paylaştım, nelere dikkat etmem gerektiğini, konu bütünlüğünün nasıl korunacağını, vurgulu cümlelerin nerede kullanılacağını öğrendim. En önemlisi, Tanzimat döneminden günümüze kadar gelen bütün önemli şairlerin hayatlarını, önemli şiirlerini ve yazarların onlar hakkında yazdıklarını okudum. Özellikle hitap çeşitleri beni etkiledi. Ve ilk şiirlerim radyo 7’de “Yürüyen Merdiven” adlı her Cuma gecesi 23.00’te yayınlanan Zehra Birsen Yamak hanımın yapıp sunduğu şiir programında yayınlanmaya başladı. Bu beni olumlu anlamda motive etti.

Böylece başladı yazma serüvenim

Kitap isimleriniz hep dikkatimi çekmiştir. Kitap isimlerinin hikâyesi var mı?

Mavi renge olan tutkum kitap isimlerimin oluşmasında ciddi etken olmuştur.

Bana göre Mavi; ruhtur, güzelliktir, erik ağacının açan dalının meyveye duran çiçeğidir, bahardır, umuttur ki en güzelinden ve gökyüzüdür, denizin rengidir, en önemlisi de mavi Türklerin asil rengidir.

Mavi rengi sadece şiir kitaplarımda kullandım. Sadece 6.cı kitabımın ismi “Ayşin” kızımın adıdır. Kızımın adını koyarken Türk edebiyatının ve şiirinin, Türkçülüğün son yüzyıldaki en güçlü kalemlerinden Hüseyin Nihal adsız beyin edebiyat, şiir ve hayata dâir fikirlerinin bende bıraktığı derin izlerin bir tezâhürüdür.

Konularınızı nasıl seçiyorsunuz? Yaşadıklarınızı mı yoksa kurgularınızı mı kaleme alıyorsunuz?

Yaşadıklarımın,okuduklarımın,gördüklerimin,duyduklarımın,dinlediklerimin ışığında, ruhumda şekillendirip, kendimce empati yaparak kaleme alırım.

Kaleme aldıklarım bazen şiir, bazen nesir olarak kağıtlara dökülmektedir.

Kitabınızda kendinizden soyutlanmış karakterlerimi yoksa sizi yansıtan karakterlerimi anlatmak daha güzel geliyor? Yani eserlerinizin sizi yansıtması hoşunuza gider mi?

Hemen her şiirimde, her kaleme aldığım deneme de, öykü de kendimden, yaşadıklarımdan pasajlar, cümleler bırakırım. Daimi okurlarım bunu bilir ve genelde mesajı bulurlar, okurlar. Bunu bana yaptıkları dönüşlerden bilirim.

Türk şiirini öncelikle bize değerlendirmenizi istesek ve şiirdeki boyutun ve sürekli kalıcılığın tam olabilmesi için yazarlara ve genç yeteneklere neler önerirsiniz!

YAZARIN ÖNCE KENDİSİ İÇİN YAZMASI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNENLERDENİM

Türk şiirinde belirli bir ivme yakalandığını düşünüyorum; son dönemlerde çıkarılan kaliteli şiir kitapları. antolojiler, illerde yapılan uluslar arası şiir etkinlikleri…Sürekli kalıcılığın olabilmesi için bu tür faaliyetlerin ve şairlerin bakanlıkça ve yerel yönetimlerce maddi ve manevi desteklenmesi gerekir. Yazarın önce kendisi için yazması gerektiğini düşünenlerdenim. Yazarlarımız ve genç yeteneklerimiz teşvik edilmeli, desteklenmeli, onure edilmeli. Özellikle genç olanlar usta şairlerin tekniklerini öğrenmeli, taklit değil, kendi yolunu bularak yazmalıdır, diye düşünüyorum…

Kemik kitle yaş grubu var mı Süleyman Bey?

Şiirlerimde hemen hemen her yaş grubu söz konusuyken, deneme ve düz yazılarımda 18-50 yaş aralığı diyebilirim.

​​​​​​​  

Yeni ya da farklı bir projeniz var mı?

Edebiyat Dünyamızda Ben, Değil Biz sloganıyla 10 ayrı şehir ve 10 şair ile kurulan ve 7 yıllık bir projeyi kapsayan SİMURG ATEŞİ EDEBİYAT GRUBU’nun iki kurucundan birisiyim. Gayemiz, Türk şiirinin ana motorunu oluşturan genç neslin şiire ve kitap okumaya yönelmesine yönelik. Okullarda şiir kulüpleri kurarak, şiir okumayı, anlamayı, yorumlamayı sağlamanın yanı sıra, Türk ve dünya şiirinin önde gelenlerini tanıtmak, duvar gazeteleri ve okul dergileri çıkartmak. Okulda her yıl 2 defa şiir dinletisi yapmak. Bunda ki gayemiz, şiir kulübündeki öğrencilerin yanı sıra, diğer öğrencilerin dikkatini çekmek, velileri, öğretmenleri, aileleri şiirle buluşturmak. Ayrıca kulüp öğrencilerin her gün en az 1 şiir okuyarak öğretim yılı sonunda 180 şiir,4 yılın sonunda 720 şiir okuyarak mezun olmasını sağlayarak bir alt şiir kültürü oluşturmak. Bunu pandemi dönemi öncesine kadar bir çok ilimizde, ilçemizde gerçekleştiriyorduk.


Meslek hayatınızda edebiyata olan ilginiz, eserleriniz nasıl karşılanıyor ? Sizi örnek alan öğrenciler oluyor mu?

Açıkça yazmam gerekirse, kitaplarımın imza günlerinde belirli bir ekonomik getiriyi sağlamışsam, genelde kitabımın satışına pek aldırış etmeden dostlarıma, öğrencilerime, okuyucularıma yeri geldiğinde severek ücretsiz vererek onların kitabımla bir şekilde buluşmalarından keyif alıyorum. Çevremde yeni yeteneklere, derlemesini yaptığım antolojilerde yer vererek onları edebiyat dünyasına katma konusunda motive ediyorum. Getirdikleri şiirlerde konu bütünlüğünün şiire yansımasını, akıcılığı, vurgulamadaki önemli yerleri ve noktalama işaretleri konusunda bilgi paylaşımında bulunuyorum… Kendileriyle ilgilenildiğini gören öğrencilerde yazma arzusu daha da kuvvetleniyor.
 

​​​​​​​  

Yaptığım birçok yazar söyleşilerinde Türkiye de ki yayın evleri ile yazara değer verilmediği hususunda ilgili çok şikâyet alıyorum. Sizin konuyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?

Bu konunun iki şekilde ele alınması gerekir diye düşünüyorum. Devlet yayınevleri ve özel yayınevleri. Ne yazık ki son 35/40 yılda Devlet yayınevlerinde kaliteden çok uzak, adamın adamı şeklinde kişilerin sözde eserleri çok basıldı, basılmaya da devam ediliyor. Bunun yanında çok üst seviye eserlerde basıldı. Özel sektöre gelince, adından da anlaşılacağı üzere özel. Yani genelde kâr amacıyla kurulmuşlardır. Bu bakımdan seçici olmaları, okuyucu kitlesi çok olan yazarları yazar grubuna katmaları çok normal. Bir de, çok sıkça karşılaştığımız yayınevcikler ve sahipleri var. Resmen sahtekâr, dolandırıcı olanlar. Bin bir vaatler ve reklamlarla kitabınızın basımını vaat eden, paranızı alınca sizi oyalayan, bazen basmayan, ya da editörü çok sıradan olan ve emeğinizi hiç edenler. Ne yazık ki çok fazla mağdur olan arkadaşlarımız oldu. Kanuni işlemlerin çok uzayacağını düşünerek Allaha havale ediliyor çoğu.

Bir disipline edilmeli kanunen bu tür kişiler, diye düşünüyorum.

​​​​​​​  

Türkiye’de kitap yayımlamak zor mudur?

Bu yolculuğa adım atacak lakin hiç bilmiyorum ne yapacağımı diyen genç kalemdaşlarımız için bir kitabı yayımlatmak için hangi süreçlerden geçmek gerekir?

CEBİNİZDE PARANIZ VARSA ÇOK BASİT

Bence cebinizde paranız varsa en rahat kitap yayımlatılacak ülkelerin başında geliyoruz. Sadece doğru yayınevini bulmak kaydıyla.

Bir kitabı yayımlatmak için yayıneviyle yapılan sözleşmeyi iyi okumak gerekir. Yapılan sözleşmede baskı, dizgi ve editör konusu ve ilk baskının kaç adet olacağını, yazarın toplam kaç TL ödeyeceği, Kitabın basımı sonunda Bandrol ücretinin ve ISBN işlemlerini kimin yapacağının belirtilmesi, kitabın toplam basım sayısından yazara kaç adet verileceği, kaç adetinin satışa sunulacağı, dağıtımı yapılacak kurumlar ve medyaların hangileri olacağı, kitap tanıtımı için yayınevinin imza günü tertip edip etmeyeceği hususlarının ve yazara ne kadar telif ücreti ödeneceği konusunun mutlaka yer almasını sağlamalıyız. Ve en önemlilerinden biri, kitabın raflarda ve yazarın elinde ne zaman olacağını belirtmeliyiz.

​​​​​​​  

Kitaplarınızın genel teması ve içeriklerinden biraz bahsedebilir misiniz?

BASILI 13 KİTAP

Toplam olarak 13 kitabım yayımlandı. Bunların 9 tanesi şiir, 4 tanesi deneme, öykü ve güncedir.

1:Benim Adım “Mavi” Yalnızlık (şiir) 2:Tutuşur Zaman “Mavi” Düşlerimde (şiir)

3: Mavi Hüzün(şiir) 4:Sözlerin Mavisi(şiir) 5:Âsi Mavi(şiir) 6:Ayşin(şiir)

7:Çivisi Çıkmış Hüzünler (Deneme-Öykü) 8:Bir Adım Ötesi Mavi(şiir)

9:Ben Seni Mavi Mavi Sevdim(şiir) 10:Ayrılık Aşka Yakın Yaşıyordu (Deneme-Günce )

11:Gece Yalnızlıklarım (Deneme-Günce ) 12:Deniz Mavisi Düşler (Şiir )

13:Yüzümün Gökyüzündeki Tavanı(Günce)

Ayrıca, Anadolu özel çocuklar derneği yararına çıkarılan Engelli Değilim, Engellenenim ortak kitap çalışması, Bafra Kültür ve Sanat Etkinlikleri Derneği Adına Mavi Yürekler ve Maviye Yolculuk isimli şiir antolojilerini derledim. Yine Bafra Kültür ve Sanat etkinliklerini Destekleme Derneği yönetimince çıkarılan Kuzeyden Esen Hayaller öykü antolojisinde kısa öykülerim yayımlandı

Ayrıca, ülkemizde yapılan ulus ve uluslararası şiir etkinlikleri ve kitap fuarlarına davet edildim ve katıldım.

Şiirlerimde önceleri ağırlıklı olarak sevi (Allah,insan,tabiat,hayvan) konularını işlerken, zamanlar toplumsal şiirlere daha çok yöneldim. Şiirlerimde ağdalı cümlelerle başlayan serüvenim zamanlar duruldu, daha sade bir Türkçeyle kaleme aldım.

Öykü ve denemelerimde, yaşanmışlıklar, yaşanması gerekenler, toplum açısından bilinmesi gerekenler üzerinde durdum. Örnek vermek gerekirse; Fuarların tarihçesi ve okuyucu üzerindeki olumlu olumsuz etkileri, İnsan zekâsının gelişimin 0-7 yaş grubunda ne kadar olduğu ve yansımaları, Mevlâna’da Şiir vb.

Kendinizi ne zaman yazar olarak tanımlamaya başladınız?

KİŞİ ELİNE KALEM ALIYOR VE CÜMLE KURABİLİYORSA YAZARDIR

Ben kendimi uzun süre yazar, şair olarak kabullenemedim. Birçok kitabım yayınlandığı halde sorduklarında yazar, şairim diyemedim. Ta ki bir panelde Yahya Akengin beyin sözleri beni kendime getirene kadar. Şöyle demişti Yahya Bey, “Kişi eline kalem alıyor ve cümle kurabiliyorsa yazardır. Alt alta üç beş satır yazabiliyor ve bir parça âhenk katabiliyorsa karaladıklarına şairdir. Ancak, iki türlü yazar ve şair vardır. İyi yazar, şair ve kötü yazar, şair. Zaman ve okuyucu sizi tasnif eder hangi kategoriye ait olduğunuzu.” Bu sözlerin sonrasında yazar ve şair olduğumu lanse ettim. Zamana bıraktım kendi kendimi şimdi de.

​​​​​​​

Sizi etkileyen şairler illâki vardır ama sizin üzerinizde en çok etkili olan/lar kim/lerdir, açıklar mısınız?

Hüseyin Nihal Atsız, Necip Fazıl Kısakürek, Yavuz Bülent Bakiler, Sezai Karakoç, Naşide Göktürk, Cemal Süreya, Nilgün Marmara, Orhan Veli Kanık, Özdemir Asaf, Nurullah Genç vazgeçemediklerimdir. Bunların dışında okuduklarımda var elbette: Yusuf Hayaloğlu, Haydar Ergülen, Cahit Zarifoğlu ve Türkiye’nin dışa açılan şiirde en önemli pencerelerinden biri olan ve 2005 yılında İrlanda’da kitabı İngilizceye çevrilen Yılmaz Odabaş gibi…

Okumuş olsam da, evde sıkıldığımda elimi kitaplığıma attığımda Yavuz Bülent Bakilerin en son derlenen eseri Harman”ı okumak dinlendirir beni. Tabi hayatımda sadece şiirler yok. Hikaye, roman, siyasi kitaplar ve internette yer kaplar. Özellikle son dönemlerde Küçük İskender, Gülten Akın, Şükrü Erbaş, Didem Madak en çok okuduğum yazarların başında gelir.

Türk şiirini öncelikle bize değerlendirmenizi istesek ve şiirdeki boyutun ve sürekli kalıcılığın tam olabilmesi için yazarlara ve genç yeteneklere neler önerirsiniz!-

Türk şiirinde belirli bir ivme yakalandığını düşünüyorum; son dönemlerde çıkarılan kaliteli şiir kitapları, antolojiler, illerde yapılan uluslar arası şiir etkinlikleri…Sürekli kalıcılığın olabilmesi için bu tür faaliyetlerin ve şairlerin bakanlıkça ve yerel yönetimlerce maddi ve manevi desteklenmesi gerekir. Yazarın önce kendisi için yazması gerektiğini düşünenlerdenim. Yazarlarımız ve genç yeteneklerimiz teşvik edilmeli, desteklenmeli, onUre edilmeli.

Değerli yazar, şair adayı gençlerimizin öncelikle bir program dahilinde yazacakları alanda belirli bir okuyucu kitlesine ulaşanların hayatlarını, yazış tekniklerini, konuları eserlerinde işleyiş tarzlarını, nelere dikkat ettiklerini iyi tesbit edip, kendi tekniklerini oluşturmalarını ve aralıksız, severek yazmalarını öneririm..

Yabancı şairlerden sizi etkileyen var mı, varsa kimlerdir..?

Türk şairleri olduğu kadar yabancı şairleri de okurum… Birkaç örnek vermem gerekirse, Alova (1973-2001 Dizeleri ), Hans Magnus Enzensberger (BütüN Şiirlerinden Seçmeler), Thomas Tranströmer (İzmir saat 3), Pablo Neruda (100 Aşk Sonesi) takip ettiğim şairlerden birkaçıdır.

Şiire sevdalısınız. Bu sevda olmasa insan şiir yazamaz bana göre de. Sizce ŞİİR hangi kalıplardan çıkarak okuyucuyla buluşur ve bu evrede bizlerle bir şiirinizi paylaşabilir misiniz?

Her şair yetişme tarzına, kültür birikimine göre olayları, içindekileri harmanlayıp, dağarcığındaki kelimelere renk verip, cümleler halinde dizelere taşır. Bu dizelerde kimi zaman, şiirin özelliğine göre kalıplara (hece gibi) sokar ya da akışına (serbest gibi) bırakır. Önemli olan şairin vermek istediği mesajın layıkıyla ifade edilebilmesidir.

Yakın zamanda kaleme aldığım bir şiiri paylaşayım sizlerle…

GÖRSENE! ANLASANA!

Dört mevsim yaşıyorum, seni senden uzakta

İçimdeki acıyı, görsene! Anlasana!

Gülücüklerin saklı ondört mevsim uzakta

Yer, gök, dört duvar sağır, görsene! Anlasana!

Odalarda ışıksız, sensizim, divaneyim

Ben perişan kimsesiz, bu karanlık yerdeyim

Adınla çürür tenim, bilinmeyen ser’deyim

Aşk seninle yaşanır, görsene! Anlasana!

Buz kesiyor bedenim, dar sokak vurgunuyum

Yaşarım ayazları, yokluğun solgunuyum

Sana çıkmayan yolun, yokuşun yorgunuyum

Kayboldun içimde ah! Görsene! Anlasana!

Bak! Soğuyor sensizlik, tir tir titriyor bu aşk

Gözü kör aldanışmış, çekmecede kilitli meşk

Vazgeçtim gözlerinden, kalmadı zerrece şevk

Bu muydu istediğin! Görsene! Anlasana!

Cemre düşmüş yağmurlar gibi geçersin gözden

Çarpıyorsa yüreğin, hâlâ anlarsın sözden

Gerçekten istiyorsan, ancak seversin özden

Senden başka kimsem yok! Görsene! Anlasana!

GÖNLÜNE AKDENİZ ÇARPMIŞ BİR AYRILIK

Sahibini arayan küçük bir keman sesiydi gözleri

kırıktı

Evet, kırıktı boynu sevdadan yana

Gecenin parmakları dolanıyordu cılız teninde

Acının kuyusuna gömülüydü dudaklarının yarısı

Duvarındaki çatlağı kapatmak istiyordu yeni bir sevdayla

Kuruyordu kalemindeki mürekkep

Berbattı kelimelerinin yankısı

Ve yetersiz, unutulmuş bir şarkının yüzündeki karanlık gibiydi yüzü

İz bırakmadan diz çöküp biât etti cehennemine

Ayağa kalktı ruhundaki cinnet ve karanlığı perçemin

Kapattı ziyan olan gökyüzünü adamın üzerine

Bildiklerini yaşadı adam

Ve gönlüne Akdeniz çarpmış bir ayrılık

Bağdaş kurdu mavi ağzıyla adamın yüreğinde