RÖPORTAJ: GİZEM YILDIZ

Felaketlerle, gecesi gündüzü ayrı bir kabus olan bir yılı ardımızda bıraktık. 2020 tüm dünyayı en zengininden en fakirini hayatında hiç alışık olmadığı bir hayata alıştırdı. Herkes 2021 yılının geldiğine sevinmekten çok 2020 yılının bittiğine sevindi. Ben de yeni yılın ilk röportajını Türkiye’nin en genç yapımcısı ünvanını alan, televizyon hayatında birçok başarılara imza atan Pastel filmin yapımcısı Efe İrvül ile yapmak istedim. Zirvede gözüken o koltuğun peşinden giden binlerce gence ilham olacak. Genç yaşında televizyonun şifrelerini çözmüş ve birçok sevilen projenin yapımcılığını üstlenmiş.

Bu yolculukta en çok Pastel Filmin kurucusu babası Yaşar İrvül arkasındaki dağ olmuş. Biliyorsunuz ki, günümüzde yapımcı denildiğinde televizyon hayatındaki tecrübeleriyle o koltuğa oturmuş, yıllarını eskitmiş duayen isimlerle karşılaşıyoruz. Efe İrvül bugün anlattıklarıyla kendi alanındaki tabuları yıkıyor. 

Merhaba Efe Bey, sektörün en genç yapımcısısınız. Babanız Yaşar İrvül’ün açtığı yoldan, başarılarınıza her gün bir yenisini ekleyerek devam ediyorsunuz. Genç yaşta zirvedeki koltuğun üstünde oturmak nasıl bir duygu?

- Merhaba... Sinema ve dizi sektörünün en genç yapımcısı olmak gerçekten çok gurur verici. Gurur verici olduğu kadar çok da büyük bir sorumluluk. Bu sorumluluğu değerli babam Yaşar İrvül bana vererek önümü açtı. Ben de bu yüksek sorumluluk duygusuyla zirvedeki koltuğumuzu daha yükseklere taşımak için canla başla çalışıyorum. Genç yaşta bana çok önemli bir koltuğu teslim eden babama ne kadar teşekkür etsem azdır. Tüm sorumluluk ben de olsa da babam her zaman benim en büyük çınarım. Ben bu ulu çınarın bilgeliğinden her zaman gururla faydalanıyorum; soruyorum, danışıyorum ve böylece bu yolda daha emin adımlarla yürüyorum.

“Ya olmazsa dediğiniz zamanlar oldu mu? Böyle zamanlarda en büyük motivasyon kaynağınız ne oldu?

- Ya olmazsa dediğim zamanlar çok olmadı. Çünkü babam beni çok özgüvenli yetiştirdi. Bana azmetmeyi, yılmamayı öğretti. Onun için başaracağımdan her zaman çok emindim. Ya olmazsa diye düşündüğüm bir an olursa, arkamdaki dağı, babam Yaşar İrvül’ü düşünmem yeterli olacaktır.

Pastel Filmin kurucusu, bugüne kadar birçok başarılı projeye

imza atmış Yaşar İrvül’ün oğlusunuz. Yapımcı olmaya karar verdiğinizde bu işin artılarını, eksilerini, bütün şifrelerini biliyordunuz. Bu durum size güven mi aşıladı yoksa korkularınızı mı arttırdı?

-Analitik düşünme becerilerine sahip bir insanım. Bundan dolayı her olaya her projeye bütüncül bakarım. Bütünü parçalara ayırır ve proje yönetimi tekniğiyle sonuca götürürüm. Bu analitik bakış becerimle işime güvenle başladım ve başarıyla sürdürüyorum.

Bugün onun gibi yapımcılığı seçmenizin nedeni, biraz da onu görerek büyümenin etkisi olabilir mi?

Evet kesinlikle...Babam benim en büyük rol modelim, idolüm...Kendimi bildim bileli babamın yönetim anlayışını özümsedim....Onun başarılarını analiz ettim...Yaşanan sorunlara nasıl yaklaştığını gördüm...Yıllar süren bu izleme sürecim, beni yapımcılık mesleğine doğal olarak çekti...İyi ki de bu mesleği seçmişim.

Teknolojinin altın çağını yaşadığı, her şeyin dijitale döndüğü bir dönemin içindeyiz. Elinizde güçlü imkanlar varken genç bir yapımcı olarak yeniliklere yer vermeyi düşünüyor musunuz? Risk almayı sever misiniz?

Ben bu sektörün en genç temsilcisi olarak elbette tüm yeniliklerin peşinden koşuyorum. İnovasyon benim en çok sevdiğim sözcüklerden birisi... Yenilikçi bakış açısı olmazsa gelişim olmaz. Kar ve zarar ikiz kardeştir. Kazanç elde etmek için risk almak gerekir. Kontrollü risk almayı her zaman sevmişimdir. Ama risklerimi de önceden öngörmeyi ve risklerimi yönetmeyi çok iyi bilirim. Tabii ki tüm bunları yaparken tek başıma değilim. Danışmanlarım var. Her konuda danışmayı, akıl almayı, ortak akılla hareket etmeyi severim. Kritik karar alma aşamalarında tüm danışmanlarımı dinler, onlardan aldığım görüşleri yorumlar ve bir çıktı elde ederim. Bilgiyle ve deneyimle beslenmiş bu öğrenme çıktısı tüm kritik kararlarıma

ışık tutar. Bugüne kadar bu yöntemi uygulayarak hiç yanılmadım.

Özellikle son yıllarda Netflix, Blu Tv, Puhu gibi birçok dijital platform dizi ve film açısından birçok yenilik ve proje ürettiler. Siz dijital platformlar için bir proje düşünüyor musunuz?

Evet dijital dünyaya adım atmak için çok önemli bir hazırlık süreci içindeyiz. Dijital dünyanın çok farklı bir ekosistemi var. Bu dünyadaki izleyici profillerini çok iyi analiz etmek gerekiyor. Bu profildeki izleyicilere uygun formatlar üretmek için yoğun bir çalışma içindeyiz. Sürprizlerimize hazır olun.

Özellikle pandemi dönemi ve dizilerin erken sezon finali sonrası televizyon daha önce hiç yaşamadığı bir sezonun içine girdi. Reyting rekoru kıran diziler bir anda altüst oldu, yeni sezon için hazırlanan diziler hayal kırıklığına uğradı. Siz bu dönemi nasıl geçirdiniz?

Biz bu dönemi en az hasarla atlatan gruptayız. Pandeminin başlamasıyla birlikte bu günleri öngördük. İnsanların bir kısmının haber kanallarına kayıp pandemi haberlerini izleyeceğini önceden tahmin ettik. Diğer taraftan da sürekli pandemi haberleri duymak istemeyen önemli bir izleyici profilinin dizilere kayacağını tahmin ettik. Bu öngörülerimizle Zümrüdüanka dizisinin dinamiklerini çok iyi planladık ve dizimizi kesintisiz bugüne getirmiş olduk.  

Bir röportajınızda “Türkiye’nin hem yaratıcılık anlamında hem de teknik kalite olarak başarılı bir çizgiye ulaştığını” söylemişsiniz. Özellikle televizyondaki yaratıcılığın ölmesi, uzayan süreler birçok yazar, senarist, oyuncu tarafından eleştirilen bir konu. Sizi böyle düşünmenizdeki temel nedir?

Dizi sektöründe dünyada bir numarayız, çünkü her hafta bir uzun metraj sinema filmi çekiliyor. Bu bir dünya rekoru. Dünyadaki diziler 45-60 dakika. Bizde ise nerdeyse 150 dakika. Her hafta bir uzun metraj film ayarında bir dizi çekmek hem yaratıcılık hem de mükemmel bir teknik altyapı gerektiriyor. Türkiye haftalık dizi çekimleriyle hem yaratıcılık hem de teknik kalite anlamında büyük bir alkışı hakediyor.

Son yıllarda televizyon için en çok tercih edilen diziler uyarlama ve yaşanmış hayat hikayeleri oldu. Sizce televizyon kumandasının bir anda yön değiştirmesinin sebebi ne oldu? Seyirci eskiden ulaşamadığı hayatları izlemeyi sever, o dünyayı görmek isterdi. Şimdi kendi hayatlarına, kendi acılarına tanıdık gelen hikayeleri mi izlemeyi tercih ediyor?

Evet... Hayatın her alanında trendler çok hızlı değişiyor. Şu andaki trend, yaşanmış hikayelerin en iyi sinematografi ile izleyici ile aktarılması. Şu anda izleyici, gerçeklik peşinde. İzleyici Daha önce yaşanmış hikayeleri izleyerek şaşırmak istiyor, ekrandaki oyuncuyla empati kuruyor ve “ aynı durumu ben yaşasam ne düşünürdüm “ diye kendini sorguluyor. Bu dinamikleri yakalayan diziler başarılı oluyor.

Birçok ülkeden Türkiye’de uyarlanan projeler var. Tabi ki orijinal versiyonunda daha farklı, Türkçeleşmiş bir haliyle Türk televizyonlarına uyarlanıyor. Sizce format projeler Türkiye’de nasıl uyarlanıyor? Uyarlama mı yapıyoruz, yoksa Türkçeleştirdiğimiz bir taklit mi?

Türkçeleştirme çok kolaycılık oluyor. Yurtdışında tutmuş bir formatı, Türkiye’nin dinamiklerini bilmeden Türkçeleştirmek asla başarı getirmiyor. Yabancı formatların, Türkiye sosyolojisine uygun dinamiklerle dizi haline getirilmesi gerekiyor. Çünkü izleyici, kendinden olanı ekranda görmek istiyor. İster uyarlama olsun ister özgün yapımlar olsun, dizinin matematiğini çok iyi kavramak gerekiyor. Bu matematiği çözen yapımcılar başarılı oluyor.

Şu an sizin de ekranda izlemekten zevk aldığınız diziler var mı?

Yeni nesil yapımcı ve izleyici olarak, istediğim içeriklerin karşılığını daha kısa ve dinamik olması sebebi ile çoğunlukla dijitalde buluyorum. Dizilerden bir çırpıda sayacaklarım ise; “Breaking Bad”, “Peaky Blinders”, “Blacklist”, “Sex Education”, “Şahsiyet”.

Bugüne kadar genellikle seyirciyi derinden sarsan, izleyiciyi derin bir hikayenin içine çeken projelere imza attınız. Bir proje önünüze geldiğinde özellikle neye dikkat edersiniz?

Yapımcıysanız, önünüze her gün onlarca proje geliyor. Bu projelerin çoğu çöp oluyor. Projeleri değerlendirirken “ bu proje toplumun hangi kesiminde yankı bulacak “ sorusuna cevap arıyoruz. Bu yankıları önceden hissedersek projeye evet diyoruz.

Bir projenin yayın hayatına başlama süresi genelde ne kadar sürer?

Bu süre bazen 1 yılı buluyor. Projenin değerlendirme aşamasından ekrana gelme sürecinde onlarca iş planı yapılıyor. Çekim mekanları tasarlanıyor. İzleyicilere hangi lokasyonlarla görsel bir şölen sunulacağı çok iyi araştırılıyor. Türkiye coğrafyasını karış karış bilmek gerekiyor. Bu coğrafyadan hangi bölgelerin arka fonda kullanılacağı, bu arka fonun önünde hangi oyuncuların izleyici ile yürek bağı kuracağını çok iyi planlıyoruz.

Bu hoş sohbet için teşekkür ederim. Bu uzun, keyifli aynı zamanda çetrefilli yolda kendinize koyduğunuz hedefler nedir?

- Öncelikle ben teşekkür ediyorum. Kendi hedefim, kendi rekorlarımı yenilemek. Çıtayı hep daha yukarıya taşımak. Şu anda Türkiye’nin en genç yapımcısı ünvanını taşıyorum. Bundan sonra da Türkiye’nin en ses getiren dizilerine imza atan yapımcı sıfatını almayı hedefliyorum. Aynı zamanda dijital platformlarda da en yenilikçi yapımlara imza atan ve globalde de firmamı en üst çıtaya taşıyacak bir yapımcı olmayı planlıyorum.

Bu hedeflerime de ulaşmak için stratejik yol haritalarımın hepsini hazırladığımı gururla belirtmek isterim. Dizi ve sinema dünyasına ilgi duyan tüm genç kardeşlerime de rol model olmaktan çok mutlu olurum. Tekrar teşekkürlerimle....

Yeni Çağrı Gazetesi’nden alıntıdır.