Efe Halil Ürgen: Kendimi görmek istediğim yer yakışıklı olmak değil, başarılı olmak

RÖPORTAJ: GİZEM YILDIZ

FOTOĞRAF: ENES ALTUĞ AVŞAR

Merhaba Efe, seni Söz ve Kırmızı Oda dizilerinde izledik. Genç yaşında güçlü, akılda kalıcı dizilerin içinde oynamak bugünkü Efe’yi nasıl biri yaptı?

Her şeyden önce güçlü reytingi olan dizilerde yer almak ve bir karakter canlandırmak açıkçası bilmediğin ve tanımadığın insanlara Merhaba ben Efe Halil Ürgen diyip hemen onlarla tanışmak oluyor. Tanımadığın insanların seni bilmesi hem garip hem gurur verici bir duygu. Söz de Orçun, Kırmızı oda da Fırat ikisi de birbirinden farklı karakterler ama Efe yanı ben; bu iki karakterinde içinde var olabilen bir kişilik. Rol aldığım karakterler bende, davranışlarımda, içimde var olan özelliklerimi ortaya çıkarmıştır. Orçun karakterinin gazeteci ruhu, sende iyi bilirsin, araştırmacı ruhumu daha çok ortaya çıkardı. Beni daha detaylı soru sorar hale getirdi. Aslında bir anlamda yorucu bir anlamda çok fevkalade bir durum bu… Bir bilginin nerden nasıl geldiğine kadar öğreniyorsun. Bende hayatımda daha çok soru sorar ve gelen cevapların beni tatmin etmediğini fark ettim. Daha çok üstüne gittim edindiğim bilgilerin. Bu da beni felsefeye teşvik etti. ‘’Bir sorunun bir cevabı yoktur ve bir cevabın bir sorusu da yoktur’’ öğretisini öğretti. Fırat karakterinde tam kendime bir şeyler katmak üzereyken karakter dizide son buldu. Kırmızı Oda ve Söz dizileri halkın yüreklerine dokunan diziler ki reytingi bir o kadar çok. İki projede de yer aldığım için çok mutluyum. 

Ankara’dan İstanbul’a okul için geldin. Bir anda yeni bir şehir, yeni insanlar, yeni hayaller, yeni bir okul bu karmaşanın içinde kendini nasıl buldun?

İstanbul’a ilk geldiğimde; yeni doğmuş bir insan gibiydim hiçbir fikrim yoktu. Ankara ve İstanbul, ikisi de büyük şehir ama arasında büyük fark var. Ne yapacağımı, hayallerimin peşinden nasıl koşacağımı bilmiyordum. Çünkü sektöre dair ne bir tanıdığım ne de yol gösteren birisi vardı. Ailenden uzak bir şehirde yasamak, hayata tutunmaya çalışmak sana zor yönden her şeyi öğretiyor. Güçlü ve zayıf olduğun noktaları öğreniyorsun. Bir şeyleri kazanmak istiyorsan eğer, neler yapabileceğini ve sınırlarını ne kadar zorlaman gerektiğini öğreniyorsun. İstanbul’da şuan beşinci yılım ve geriye baktığımda o beş yılı on yıl gibi görüyorum. İstanbul hayatı çok hızlı eğer günde 10 - 12 saat uyursan rakiplerin senin önüne geçmiş oluyor. Erken kalkan yol alır. Daha az uyumayı, zaman yönetimi, insan ilişkileri, gözü açık olmayı ve daha çok çalışmayı öğretti İstanbul bana. 

4 kız kardeşin içinde tek erkek ve en büyük ağabey olmak zor muydu? 

Harika bir duygu. Birincisi hem abi olmak güzel bir duygu hem 4 ayrı prensesin olması ayrı bir duygu. Küçük yaşlarda cinsiyet farkı yoktu zaten arkadaşlarım gibi oynuyordum onlarla. 

İkincisi evde hep bir curcuna var, yalnızlığı severim ama ailem hep yanımda olsun da isterim. Aslında onlara sormak lazım, benim gibi bir abileri olduğu için “onlar zorlanıyor mu” diye? Zor bir insanımdır. Kurallarım vardır; herkesin hoşuna gitmeyen, “en iyisi olacaksın” diye davranışlarım vardır. Cinsiyetin kadınsa bu ülküde ya da bu dünyada ve üstelik zayıfsan her şey zordur zaten. Tanıdığım ve örnek olabilecek güçlü kadınlar var. Cinsiyet ayrımı yapmıyorum. Bir mottom varsa o da ‘’hep güçlü olmalısın’’ dır. Onların her konuda güçlü olmalarını istediğim için zorlanıyor olabilirler. Ama bu iyi bir şey onlar için. Rekabetçi bir abileri olduğu için devamlı bir test içindeler. Kitap okudun mu, spor yaptın mı, bugün ne öğrendin, İngilizce çalıştın mı, bilgisayarın basında çok oturma vs gibi çok söylenimlerim oluyor. Onları her konuda, kendilerini savunma konularında bile teşvik etmişimdir. Profesyonel dövüşçüyümdür. Evde onlarla antrenmanlar dışarıda kondisyon eğitimleri yaptım. Ankara’da yaşadığım dönemlerde onlara dövüşmeyi öğrettim. Daha o zamandan kadına şiddete hayır dediğimi fark ettim. İstanbul’a nazaran Ankara daha serttir. Kastım sadece fiziksel anlamda değil her anlamda. Ben onlardan daha şanssızdım. Abim ya da ablam yoktu sadece ben vardım ve ben öğrenmeliydim. Dövüştüğüm zamanlar hem fiziğimi hem zihnimi güçlendirdim. Güçlü olan yenilmeyen sadece Azimdir.  O zamanlar öğrendiğim öğretilerden birisiydi bu. Kardeşlerime de bunu öğretmeye çalışıyorum. 

Bazen omuzlarına çok fazla yük bindirildiğini düşünüyor musun?

Nerden anladın Gizem?  Açıkçası bir tane daha benden olmasını isterdim. İkinci Efe aile ve finansal kısımlara bakar, ben de bu sayede hayallerime ve eğlenmeye bakardım. Şakası bir yana omuzlarımda senin tabirinle yük, benim tabirimle sorumluluklar var. Bunlar başlarda yük ve ağır da geliyordu. Arada şöyle dediğimi hatırlıyorum “ben istemedim böyle olmasını” ama kaza ve kadere iman. Başlarda onları yük görüyordum. Hayat ya da Allah kullarına taşıyamayacağı yük vermezmiş. Hatta zamanla şunu da öğrendim Gizem; hayatta bize kimsenin başına gelmediği olaylar gelir, onları yaşarız. Sadece bazı insanlar onları yaşar ya, o insanlardan olduğumuzda lanetlenmiş gibi hissederiz, ben de hissettim bunu. Kötü zamanlarımız oldu hep olacak. Başıma gelen olayları lanetlenmiş gibi görmektense hediye gibi görmeye çalışıyorum. Çünkü ya lanettir ya da hediye, bakış açımıza göre değişiyor bu. Nietzche nin de anlatmak istediği bizlere “kötü ve iyi birbirine geçmiş iki halka gibidir “ lanet ve hediye, bakış açısına göre birbirine geçmiş iki halka gibi. Bana verilen şeylerle neler yapabilirim kısmına daha çok odaklanıyorum. Sorumluluklarıma gelince; omuzlarımdaki sorumlukları hissediyorum, var olmaları kötü hissettirmiyor artık. Hatta aksine onları yük olarak da görmüyorum, istediğim hayatı bana hatırlattıkları için onları motive kaynağı olarak görüyorum. Yani her şey bakış açısıyla ilgili bence. 

Oyuncu olmak istediğini söylediğinde ailen bu sektöre girmeni hiç istememiş sen neden oyuncu olmak istedin?

Başlarda oyuncu olmamı ailem dahilinde kimse istemiyordu. Babam bu konuyla ilgili çok konuşmuştur.  Ama nedense benim İstanbul’a gidip oyuncu olmak için çabalamam gerektiğini, bunun için savaşmam gerektiğini düşünüyordum. Ve öylede oldu bazı olacak olan olayların önünü kimse geçemiyor Gizem. Babam güçlü biridir ve evin disiplini, reisidir. İstanbul’a gelebilmem için bir okul kazanmam gerekiyordu. Ben de öyle yaptım. İstanbul üniversitesi peyzaj mimarlığını kazandım. Ardından valizimi toplayıp buraya geldim. Serüven yeni başlamıştı, benim serüvenim yeni başlamıştı.  Bu işe başlamak istediğimde; oyunculuk nasıl yapılır, neler bilinmelidir, karakter nedir, karaktere nasıl hazırlanılır yani oyunculuk ya da sahne hakkında nerdeyse elde tutulur bir fikrim bile yoktu. Sadece insanları izler, bunu çocukken de çok yapardım, insanlara bakar ve ne hissettiklerini merak ederdim. O zamanlar Oyunculuk hakkında tek bildiğim şey, insanlardı. Dinlemeyi seven bir insanım, arkadaş çevrem de iyi bir dinleyici olduğumu söylerler. İnsanları daha çok dinlemeyi onların neler hissettiklerine dair kafamda bir şeyler yazıp çizmeye başladım. Bu benim hayal dünyamı genişletmeme ve hayata dair yaşamadığım duyguları öğrenmeme yardımcı oldu. Oyunculuk için en başta İstanbul üniversitesi kampüsünde tiyatro bolumu vardı, hemen oraya ismimi yazdırdım. Sanırım 3 ay gittim oraya orda insanlarla tanıştım ve bu konu hakkında bilgi sahibi ya da nasıl sete çıkabilirim diye sorular sormaya bunların da cevaplarını almaya başladım. Bir gün, hiç unutmam, yardımcı oyuncu olarak gittiğim bir reklam setinde bir oyuncuyla tanıştım. Hayatımda onu tanımasaydım... Şuan düşünüyorum da... Çok pişmanlık duyardım. İyi ki tanıyorum. İlk eğitimimi özel olarak veren Mert abim yani Mert Tümer beni oyunculuktan tut da diksiyon, beden duruşu, ses kullanımı eğitimlerini vermeye başladı. Ankara’lıydı, bende Ankara’lıydım. O da boks yapardı bende kick boks yapardım ortak noktalarımız çoktu yani. Bu durum beni daha da alevlendiriyor daha da yapmak istediğim işin, tünelin ucundaki ışığı gösteriyordu. Tabii bir fırsat görmüşüm bu konuda her ayrıntıyı, sık eleyip ince dokuyorum. Bana ödevler veriyordu ve bende bunları 2-3 gün içinde yapıp onun yanına gidiyordum. Verdiği ödevler genellikle tiyatro oyunu, film, resim ve bir Metin. Bunlara çalışıp okuyup izleyip işte neyse onları yapıp gidiyordum. Bu böyle devam etti sonrasında ailenin bir parçası oldum. Artık abi kardeştik. 5 sene önceden bahsediyorum, şuan hatta popüler bir dizide oynuyor Masumlar apartmanı dizisinde. Mert abim beni hayata dair de eğitti aslında, bir şeyler görmemi sağladı. Mesleki olarak oyunculuk, zaten dünyadaki var olan karakterler değil mi? Kamera önünde gördüğümüz ve doğal olan oyunculara baktığımızda ona inanıyoruz, aslında onun karakteri o değil ama öyle bir inceleme ve ardından karakter çalışması yapmış ki onun o olduğuna inanıyoruz.  İste bu durum aslında çok merak etmek çok izlemek ve çok incelemekten geliyor. Gerçek hayatta yaptığımız her hareketin bir nedeni vardır. Bunu görebildiğinizde kamera önünde yaptığınız hareketlerin bir anlamı olmaya başlıyor. Sonrasında izleyiciye yaptığınız hareketin nedeni geçiyor. Ve bamm bir anda Kült bir karakter yaratmış oluyorsunuz. Ya şöyle bahsedeyim lisedeyken Kuzey Güney vardı ve Kıvanç Tatlıtuğ’u ilk orda doğru düzgün izleme fırsatım olmuştu. Üçüncü bölümden sonra lisedeyken kuzey gibi konuşuyordum kuzeyinki gibi düşüncelerim vardı. Neden? Çünkü onu çok sevmiştim. Her hareketi doğal geliyordu. Çenesinde ki izi silmesi, boynunu germesi, atar yaparkenki bakışları... Bunu yaşadığım için anlattım. O zamanlar bizim neslimiz Kuzey’di ondan önceki nesil Polat’tı, daha önceki de Miroğluydu… Yani Mert abim ilk olarak bana ben kimim soruna cevap verebilecek yetide olabilmeyi öğretti. Ben her gün hala yaparım, kendime ne hissediyorum sorusunu sorar cevap veririm. Böyle böyle duygularımı öğrenmeye başladım. Çılgınca gelebilir ama bana ait olan tüm duygularımı o zamanlar bu şekilde öğrenmeye başlamıştım. 

Senin için hayatının dönüm noktası nerede oldu?

Güzel insanlar. Birçok dönüm noktam var. Önce iyi ki bu aileye sahibim. Sonrasında İstanbul’a gelmem, Mert abimle tanışmam. Rabia sultan düzenli ile tanışmam. O, derin ve güçlü bir kişiliğe sahip Cast direktörü, ona verdiğim iyi bir audition sayesinde Söz dizisine girmem ve bunun akıbetinde hayatıma güzel kişilikli bir dost kazanmak oldu. Aldığım eğitimler, hocalarım, bu röportaja destek olan Melek Öztürk, kendisini çok severim, ince düşünceleri olan bir yönetmenden ziyade iyi kalpli bir insan. Yani birçok dönüm noktam var. Bakmışsın ki bu röportaj da  ilerdeki röportajlarımda anacağım dönüm noktalarımdan biri olur. 

Bugüne kadar oyuncu olabilmek için neleri göze aldın. İdeallerin için neler yaparsın?

Bir çok noktada fedakarlık istiyor oyunculuk, enerji ve zaman olarak her zaman evet demen gerekiyor. Bunun dışında her şeyi öğrenmen gerekiyor. Sanatın her dalıyla ilgili olman gerekiyor. Yaptığım iş insan ile iç içe olduğu için sosyoloji, psikoloji, felsefe, edebiyat insanın bu güne kadar uğraştığı nerdeyse her ilim irfanla ilgili bilgiler edinmekle geçiyor. Onlara çaba sarf etmem gerekiyor. İnsanın kendisine yakıştırmadığı hiçbir şeyi yapmaması gerekiyor. İnsanın kendini mutlu ve özgür hissettiği alanlarda fedakarlık yapması ve cesur davranması takdir edilesi bir şey. İdeallerim için elimden geleni yapıyorum; birçok finansal işlerle uğraşıyorum, oyunculuk bunun en basında geliyor. Oyunculuk için, karakter için uç noktalara yakın kısımları ideallerim için ele alır, üstesinden gelmeye çalışırım. Riski severim beni heyecanlandırıyor. 

Konservatuar okumak hedeflerinin arasında var mı? 

Var ama burada değil yurtdışında düşünüyorum. Burada daha butik atölye çalışmalarını seviyorum. Artık sektörde konservatuarlı ya da alaylı diye bir ayrım kalmadı, zorunlu bulmuyorum burada ama dediğim gibi yurtdışında uzun süreli bir eğitim almak istiyorum. Özellikle Amerika da New York Film Academy de. 

Bu işe genç yaşlarda başladığın için kendini şanslı hissediyor musun?

Ahhh bazen keşke çocukken ailem teşvik etseydi diyorum. Daha ufacıkken başlamak isterdim. Evet 19 yaşında başlamak, başka şehre gitmek, hayallerinin peşinden koşmak, bazı aileler için “imkansız” bazı aileler için “tabii yapabilir”, benim ki imkansıza yakın bir yerdeydi ama bu işe baş koydum. Şanslı hissediyorum, şansım vardır. Nazar değmesin. Tahtaya vur aman. 

Özellikle son yıllarda oyunculuk herkesin talep ettiği, gençlerin rüyalarını süslediği bir meslek haline geldi. Güzel kadın, yakışıklı erkek olgusu ise gittikçe tabulaşmakta… Sen fiziksel olarak kendini 1-0 başlamış düşünüyor musun?

Sen 1-0 başlamış düşünüyor musun? Yakışıklı ya da güzel olgusu tek tip olmaya doğru ilerliyor. Açıkçası buna biraz kızıyorum gizem. Allah’ın hepimize verdiği bir güzellik var. Belki spor yaparak sağlığımıza destek oluruz belki mutfakta aşırılığa kaçmayız istediğimiz kiloya ulaşırız belki kendimizi dinlendirdiğimiz zamanlar yaratırız ve bunlar bizi güzelleştirir. Çağımızın bize dayattığı güzelliği kabul etmek istemiyorum. Estetiğe karşı da değilim ama doğal güzellik apayrı bir şey. Beni yakışıklı bulan insanlar var, çirkin bulan insanlar var; güzellik göreceli. Ben de kendi mutluluğum için aynada vakit geçiriyorum. Aynaları seviyorum, evet Gizem, sanırım bu cümle de cevap oldu. 

Yapımcılar veya cast direktörlerinden bu konuyla ilgili yorumlar alıyor musun?

Aldığım yorumlar daha çok oyunculuk performansıma dair oluyor. Açıkçası dünyanın en yakışıklı erkeği olmak gibi bir gayem yok. Ya da bunun tescillenmesi gibi. En iyi erkek oyuncu tescilini bana verseler yeter. Başardığım rolde isterse yüzüne kezzap dökülmüş bir karakteri canlandırayım, hiç önemli değil. Kendimi hedeflediğin yer yakışıklı olmak değil, başarı. Ve bu konu hakkında yapımcılar, yönetmenler ve Cast direktörleri tarafından güzel geri dönüşler alıyorum. 

Bir karaktere hazırlanma sürecini bana anlatır mısın?

Bu bende çok değişkenlik gösteriyor ama hepsinin merkezi karakter; “insanlara, çevresine ne anlatmak istiyor” oluyor. Cümleler çok önemli. Aslında kelimelerin içerisinde sırlar bile var. Seçtiğimiz her kelime bizim karakterimizi yansıtıyor. Kimisi “sıkıntı yok” der kimisi “problem yok” der kimisi “sorun yok” der kimisi “seni ilgilendirmez” der. “Neden? Niye öyle söyledi?  Kime dedi ?” Bu soruların cevaplarını bulabildiğinde, o kişinin seçtiği o cümlelerden, nereye ait olduğu, nereden geldiğini, ne yaşadığını emin olmamakla beraber tahminlerle o kişinin nasıl bir kişilik sahibi olduğunu bulabiliyorsun. Önemli olan nokta bende cümleler ve enerji. Karakterin ne istediği çok önemli hale geliyor bu soruları sorduğumda. Ne anlatmak istiyor? Kişinin amacı ne? Ben bu karakteri nasıl net ve doğru bir kanaldan aktarabilirim? Kendimce kısaca anlatmak istersem; okuduğum her karakterin bu dünyada yaşayanı var ama bunu belki sadece 50 kişi belki sadece 100 kişi görüyor. Karaktere hazırlanma aşamasında bu karakterin anlatmak istediklerini ben anlatacağım; bu, içimde kutsal bir görev haline geliyor. Hadi diyelim medyatik ama sorunları olan bir karaktere sahip birisi olsun, yine aynı, bu sefer de halk onu sadece zengin, mutlu, her şeye sahip olarak görüyor ama o karakterin içinde neler yaşadığını bilmiyor, ne hissettiğini, kafasında hangi davullar çaldığını bilmiyor. İşte bunu göstermek, gösteriyor olabilmek en mutlu olduğum anlar olabilir.  Oyunculuk benim için şuan bu, ileride değişebilir. 

Bu yaşadığımız pandemi sürecini nasıl değerlendiriyorsun?

Her Türkiye vatandaşı gibi durumu yakından takip ediyorum. Bu virüs etkisinin bu kadar uzun süreceğini tahmin etmiyordum. Gün geçtikçe ‘’ha rahatladık ha rahatlayacağız’’ diye bekliyorum. Bir vatandaş olarak kısıtlamalara ve yasaklara uyum sağlamaya çalışıyorum ama güç geçmiyor ki yurdun her yanından üzücü bir haber gelmesin. Yetkili kişilere güvenmek istiyorum, eminim ellerinden gelenleri yapıyorlardır. Kısıtlanmak duygusunu sevmesem de elimden geldiğince kurallara uymaya çalışıyorum. Ama bu korona virüsü gerçekten çok can sıkmaya başladı. Bıktırdı yıldırdı. Her mesleğe darbe vurduğu ortada, bizim işlerimiz de etkilendi haliyle. Bir an önce bitmesini diliyorum. Hasta ve kayıpları olan abilerime, ablalarıma, kardeşlerime, bas sağlığı diliyorum, Allah acil şifa versin. 

Hayatlarımızın kısıtlandığı, özgürlüğümüzün elinden alındığı bu süreç sana neler kattı?

Bu Pandemi sürecinde yalnızlaştık, ben de yalnızlaştım ve bu durum benim kendimi daha çok dinlememe sebep oldu. Bir yandan verimli vakit geçirmeye çalışırken bunu kendi başıma da yapabileceğimi öğretti. Krizleri fırsata çevirmeyi seviyorum. Bu zamanlarda yatırımcı oldum. Geçenlerde haberde okudum 16-25 arası yaş grubu borsaya katılma oranı %20 artmış. Ben o gruptayım. Şuan orta vade yatırımları yapıyorum. İyi gidiyor, finansal yönetimi öğrenmeye başladım. 

Şu an için bir projeyle anlaştın mı? Seni daha uzun soluklu bir projenin içinde izleyebilecek miyiz?

Şu an güçlü bir ajanstayım, Icon ajansının bünyesinde bu süreci yöneten menajerlerim Ataberk ve Ecem süreci güzel yönetiyorlar. Emin adımlarla ilerliyoruz. Sürpriz olsun gizem, belki yarın belki yarından da yakın bir zamanda ekranlara döneceğim diyelim. 

Kendini ekranda izlediğinde küçük bir ekranın içindeki Efe’yi bana nasıl anlatırsın?

İnanır mısın kendimi izlediğimde utanıyorum Gizem? Hele yanımda birileri varken hiç izleyemiyorum. Kendimi dışarıdan bir gözle yorumlarsam; hırslı, bu işe saygısı var ve severek yapıyor derim. Hayallerim büyük Gizem. Kendimi Türkiye’de yetiştirdikten sonra yurtdışına çıkmayı düşünüyorum. Şuan söylemesi sana gülünç gelebilir bazen beni de korkutuyor. Hollywood’da bir yer hatta Oscar ödüllerinde; en iyi erkek oyuncu ödülüne sahip olmak istiyorum. Evet biraz uzak bir hayal gibi gelebilir. Ama insanların bizim hakkımızdaki  düşüncelerini bos vermeli ve hayallerimizin peşinden gitmeli… bu konuda başarılı insanlar tarafından söylenmiş belki aynı anlamlara gelebilecek binlerce cümle okudum.. Hatta yine dövüştüğüm zamanlar öğrendiğim bir cümle geliyor aklıma; Muhammed Ali derki “ Hayalleriniz sizi korkutmuyorsa, yeteri kadar büyük değillerdir “ der. Bu söz hayallerimi büyüttükçe büyüttü ve beni korkuttu aynı zamanda. Tabi benden önce abilerim ablalarım var ben onlara yetişene kadar onlar bu ödüle sahip olacaklardır. Harika bir şey bu. Türkiye’de çok başarılı ve öğretici oyunculuklar var bence. Aras Bulut İynemli ile hiç çalışma fırsatım olmadı, olmasını çok isterim çünkü çok başarılı buluyorum. Türkiye’nin joker i diyebilirim, anımsatıyor. Yönetmenlerden de tabii çok değerli ve derinlikli yönetmenlerimiz var, Nuri Bilgi Ceylan’la çalışmak isterim. Hollywood’tan bahsetmiyorum bile, çılgınca beyinler ve çılgınca güzel derinlikli insanlar var. Hollywood hayranıyım diyebilirim kendime. Her şey için teşekkür ederim Gizem. Güzel ve keyifli bir röportajdı. 

Yeni Çağrı Gazetesi’nden alıntıdır.