‘Yanlış türetilen, yapı ve mânâ bakımından hatâlı kelimeler

(ma’alesef) Türkçemize girmiştir…’

Dr. Öğretim Üyesi, Türk Dili Âşığı NEVNİHAL BAYAR Hanımefendi ile

TÜRK DİLİ Hakkında Mülâkat…

ÜÇÜNCÜ (SON) BÖLÜM

Oğuz Çetinoğlu: Bir müddet sonra Güneş-Dil Teorisinin yanlış olduğu anlaşılmış ve vazgeçilmiştir… O ayrı bir mülâkata konu olacak kadar geniştir. Uygun görürseniz daha sonra ve ayrıca konuşuruz… Türk Dil Kurumu’nun çalışmalarıyla devam edebilir miyiz? 

Dr. Öğretim Üyesi Nevnihal Bayar: 24-31 Ağustos 1936 tarihleri arasında, Kültür Bakanı Saffet Arıkan’ın başkanlığında Üçüncü Türk Dil Kurultayı toplanmıştır. Kurultaya; Deny, F. Giesse, Sir Denison Ross, Gy. Nemeth, A. Zajanckowski, A. N. Samoylovic gibi yabancı dil bilginleri de katılmış ve kurultayın başlıca konusu Güneş-Dil Teorisi olmuştur. Bu konuda pek çok tez sunulmuş, hararetli konuşmalar yapılmıştır. Ancak yakıştırma ve zorlama yolu ile yapılan uygulamalar, bu arada Arapça, Farsça, Fransızca, Sümerce gibi eski ve yeni dillerdeki türlü kelimeleri Türkçe’ye bağlayan etimolojiler, teorinin taşıdığı manevî değeri zedelemiştir. Bu yüzden de yurt içinde ve dışında tepkiler uyandırmıştır.   Türk Dil Kurultayı’nda Kurumun adı “Türk Dil Kurumu” olarak değiştirilmiştir.

Üçüncü Kurultaydan sonra ele alınma konulardan biri de terimlerdir. Özellikle okul terimleri üzerinde durulmuştur. 1937 yılında ilk ve ortaöğretim matematik, fizik, mekanik, kimya, biyoloji, zooloji, botanik, jeoloji ve astronomi terimleri Kurumda işlenerek Türk Dili Dergisi’nde yayınlanmış, kimya terimlerini açıklamak için bir “Gütbetik” (kılavuz kitap) bölümü eklenmiş, Kültür Bakanlığı da bu terimleri ayrı broşürler hâlinde ve kendi adına yeniden bastırarak okullara göndermiştir. Bunlara 1941’de coğrafya ve gramer, 1942’de de felsefe terimleri katılmıştır.  Terim çalışmaları sırasında Atatürk matematik terimleriyle yakından ilgilenmiş, bugün ders ve ilim kitaplarında yer almış olan açı, yöndeş açılar, gerekçe, üçgen, ikizkenar üçgen, teğet, yay, kiriş, çember, çarpı, artı, eksi, bölü, orantı, varsayı gibi terimleri doğrudan doğruya kendisi yapmıştır. 

1939 yılında Tarama Dergisi ve Cep Kılavuzu çıkmış, Söz Derleme Dergisi hazırlanmış, yazı dilimiz de büyük ölçüde özleşmiştir. Pek çok yabancı kelime kullanılmaz olmuş, bunların yerine Türkçeleri getirilmiştir. Gene pek çok terim de Türkçeleştirilmiştir. Bu gelişmeler sayesinde Türk Dil Kurumu 1940 yılından sonra daha olumlu temellere dayanan bir çalışma programına girmiştir. 1940’tan sonra tekrar ele alınan özleştirme işinde, devamlı ilerleyen düzenli çalışmalarla yüzlerce yabancı kelime yerini Türkçe köklerden yapılmış kelimelere bırakmıştır. Uzun zamandır üzerinde çalışılan Türkçe Sözlük tamamlanmıştır. 1940-1963 yılları arasında gerek dilin özleştirilmesi, gerek Türk dilinin yaşayan ve tarihî devirleriyle ilgili bulunan araştırmalar, sözlükler, kaynak metinler vb. olmak üzere pek çok eser basılmıştır. 1953’ten beri çıkarılmakta olan “Türk Dili Araştırmaları Yıllığı” varlığını devam ettirebilen tanınmış bir dergi olmuştur.

Çetinoğlu: Çok mühim bir değişikliğin de TC Anayasası’nın dilinde yapıldığı hatırlanıyor…

Dr. Bayar: Evet! Bu dönemin önemli olaylarından biri 10 Ocak 1945’te kabul edilen tasarı ile “Teşkîlât-ı Esâsiye Kanûnu’nun “Anayasa” adını alıp, dilinin Türkçeleştirilmiş olmasıdır. Teşkîlât-ı Esâsiye Kanûnu’nun Türkçeleştirme tasarısını Türk Dil Kurumu adına Ömer Asım Aksoy ve H. Reşit Tankut hazırlamıştır.

1950-1960 yılları arasındaki dönem, dilin politikaya âlet edildiği bir dönemdir. Memlekette iktidar değişikliği olunca, eski iktidarın beğenilmeyen işleri arasına Dil devrimi de katılmıştır. ‘Dil devrimindeki gidiş yanlış ve zararlı bir gidiştir’ diye gösterilerek, devrimin temsilcisi olan Türk Dil Kurumu’na ağır tenkitler yöneltilmiştir. Bu görüş ve politik tutumu dolayısıyla 1950den sonra, Kuruma daha önceki yıllarda yapılmakta olan devlet yardımı da kesilmiş oluyordu.  Zamanın iktidarı Anayasa dilinin de değiştirilmesini istemiş, buna sebep olarak da 1945’ten sonra oluşturulmaya çalışılan resmî dilin nesiller arasındaki bağı kopartıp, dilde bir ikilik yaratması gösterilmiştir. Fuad Köprülü, Hamdullah Suphi ve Hâlide Edip Adıvar Anayasa dilinin değiştirilmesi tasarısına destek veren isimlerdendir. Sonuç olarak 1952 yılında Anayasa, yeniden eski hâline getirilerek Teşkîlât-ı Esâsiye Kânûnu’na çevrilmiştir. Bundan sonra gerek devlet dilinde, gerek gazete ve dergilerde Cumhuriyet öncesinin diline dönüş yaşanmıştır.

Çetinoğlu: Türk siyâsî ve içtimâî hayatında önemli bir kırılma noktası olan 27 Mayıs Darbesi’nden sonraki duruma da kısaca temas edebilir misiniz?

Dr. Bayar: Türkçe’nin yeniden eski duruma, eski anlayışa gelmesi ve devlet desteğini kazanması 27 Mayıs 1960’dan sonraki dönemde, “Millî Birlik Hükümeti” zamanındadır. Devlet başkanının 28.1.1961 günlü ve 27-4293 sayılı genelgesi ile bütün bakanlıklara Türkçe’ye önem göstermeleri, Türkçeleri bulunan yabancı kelimeleri kullanmamaları bildirilmiştir. Ayrıca, 11.10.1961 günlü ve 27-14769 sayılı bir başbakanlık genelgesi ile de “her daireyi ilgilendiren terimlerin bir an önce tespit edilmesi” istenmiştir. Ancak daha sonra karma bir hükümetin iş başına gelmiş olması, terimlerin tespiti için kurulmuş olan komisyonun başarılı bir çalışmaya başlamasına engel olmuştur. Bu devrede Türkçe’ye verilen önem en büyük belirtisini, hazırlanmış olan yeni Anayasa dilinde göstermiştir. Bu tutum Millî Birlik Hükümetinin 15 Ekim 1961’e kadar çıkardığı tüzük, yönetmelik vb. yayınlarında da görülmektedir. 

Bu dönemde Ankara radyosunda “Arı Dile Doğru”, İstanbul radyosunda “Anadilimiz” adıyla halkı aydınlatıcı, Dil devrimi hakkında bilgi veren "programlar yapılmıştır. Kurum, 1961 yılında bir de “Tanıtma Kolu” kurmuştur. Radyo programları ve gazetelerin dilini araştırma çalışmaları bu kolun görevlerindendir. Tanıtma Kolu, geniş topluluklara hitap eden dil kitapçıkları da yayımlamıştır.

Yeni kelime türetme ve bu kelimeleri konuşma ve yazı dilinde kullanma faaliyetlerinin yoğun olduğu dönemlerde, genel olarak dilcilerimiz ikiye ayrılmıştır. Bunlardan ilki kelimeleri teklif edip ısrarla kullananlar ve yaygınlaşmasını isteyenler, İkincisi de bu kelimelere çeşitli sebeplerle karşı koyanlardır. Her iki taraf da bu konuda çeşitli yazılı ve sözlü tartışmalara girmiştir. Bunların bir kısmı gazetelerde ve dergilerde, bir kısmı da kitap hâlinde yayımlanmıştır.

Yeni kelimeleri türetip, kullananlar genelde Türk Dil Kurumu ve çevresinde toplanmışlardır. Bunlar arasında en çok tartışmalara katılanlar: Nurullah Ataç, Ömer Asım Aksoy, Ali Püsküllüoğlu, Emin Özdemir, Mehmet Ali Ağakay, H. Rıdvan Çongur, Suat Y. Baydur, Ragıp Özdem, Tahsin Yücel, Sâmi Özerdim, Cevdet Kudret gibi isimlerdir. Bu isimlerin karşısında da: Suut Kemal Yetkin, Selahattin Batu, Ahmet Temir, Ali Fehmi Karamanlıoğlu, Falih Rıfkı Atay, Tahsin Banguoğlu, Peyami Safa, Nihad Sami Banarlı, Hâlit Fahri Ozansoy, Ahmet Cevat Emre, Besim Atalay, Abdülkadir İnan, Faruk Kadri Timurtaş, Necmettin Hacıeminoğlu, Adnan Ötüken gibi şahsiyetler vardır. İki gurup arasındaki tartışmalar uzun zaman devam etmiştir. Bu tartışmaların yer aldığı makalelerin, radyo konuşmalarının ve açık oturumların bir kısmı yayımlanmıştır.

1930’lu yıllardan sonra, bilhassa 1940’lı yıllarda hızlanan dilde özleşme hareketiyle dilimize pek çok yeni kelime kazandırılmıştır. Bunun yanında yanlış türetilen, yapı ve anlam bakımından hatalı kelimeler de Türkçemize girmiş, bunların bir kısmı elenirken bir kısmı da tutunmuştur. Bugün önemli olan, dilimizi Batı dillerinden gelen kelimelere karşı korumaktır. Bunun için yapılması gereken millî dil şuurunu kaybetmeden, “his yerine aklın, heyecan yerine ilmin rehberliğine boyun eğerek” dilimize sahip çıkıp, Batıdan gelen kelimelere Türkçe’nin ses, şekil ve anlam bilgisine uygun karşılıklar bulmaktır.

Çetinoğlu: Dil hassasiyeti olan Türkçe sevdalılarının tenkitlerine muhatap olmayı göze alarak düşündüklerinizi ve inandıklarınızı cesâretle ortaya koydunuz. Şüphesiz iyi niyetlisiniz, Türkçemizin itelendiği çıkmazdan kurtulması için gayretli çalışmalar içerisindesiniz. Kalbi teşekkürlerimi sunuyor, kolaylıklar diliyorum Efendim. 

Dr. Bayar: Bana bu fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ederim efendim.

(BİTTİ)

Dr. Öğretim Üyesi NEVNİHAL BAYAR

27 Şubat 1970’te Konya’da doğdu. Tahsil hayatının bütün dönemlerini İstanbul’da geçirdi. Küçük yaşlarda aile içinde, bilhassa dil ve edebiyat âşığı olan babası merhum öğretmen, yazar, mütefekkir Hayri Bilecik’ten kazandığı dil şuuruyla üniversite hayatına çok severek okuduğu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde başladı.

Aynı fakültede Prof. Dr. Kemal Eraslan danışmanlığında Çağatayca “Tuhfetü’s-Selâtîn, Metin-İndeks-İnceleme” adlı Yüksek Lisans tezini hazırladı. 1993 senesinde Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak meslek hayatına başladı. Aynı fakültede Yeni Türk Dili sahasında Prof. Dr. Ahmet Topaloğlu danışmanlığında “1930’lu Yıllardan Günümüze Kadar Türkçe’de Yeni Türetilen Kelimelerin Yapımı ve Dil Bilgisi Bakımından Değerlendirilmesi” başlıklı Doktora tezini hazırladı. Doktora çalışmaları süresince ve sonrasında İlhan Ayverdi tarafından neşredilen Misalli Büyük Türkçe Sözlük (Kubbealtı Lugatı)ün hazırlanmasında yer aldı. Daha sonra ablası, meslektaşı Dr. Öğr. Üyesi Fahrünnisa Bilecik ile beraber Muhtasar Türkçe Sözlük ve Okul Sözlüğü’nü hazırladı.

Marmara Üniversitesi’nden sonra bir dönem Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’nın bünyesinde Türkçe Sözlükler Koordinatörü olarak çalıştı. Daha sonra Bartın Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün kurulmasında Dr. Öğr. Üyesi Fahrünnisa Bilecik ile beraber görev aldı. Hâlen İstanbul Arel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nde çalışmaktadır. Kadem Dergisi’nin edebiyat bölümünün editörlüğünü de yapan Nevnihal Bayar, evli ve bir çocuk annesidir.

Ömrünü Türkçe’ye adamış, bu konuyla ilgili çeşitli makaleler ve eserler neşretmiştir. İlhan Ayverdi’den sonra Fahrünnisa Bilecik ile beraber sözlük üzerine çalışan ve sözlük neşreden sayılı hanım sözlükçülerdendir.  

AÇIKLAMALAR

Kaynak: Haftalık Meydan Mecmuası, 14 Mart 1967 tarihli sayısında yer alan makale. Bu mecmua, Safa Kılıçlıoğlu’nun imtiyaz sâhipliğinde, Hakkı Devrim’in Yazı İşleri Müdürlüğü’nde, Ocak 1965’ten Ocak 1983’e kadar 613 sayı yayımlandı. Politika, Sanat, Edebiyat konularındaki yazılara yer veren mecmuanın yazarları arasında; Fâlih Rıfkı Atay, Nezihe Araz, Şevket Süreyya Aydemir, Samet Ağaoğlu, Şükrü Baban, Nihat Sâmi Banarlı, Vâlâ Nurettin, Sadun Aren, Zeyyat Hatipoğlu, Aydın Yalçın ve Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu gibi isimler vardı. 

Kâzım Özalp: (1880-1968)Harp Okulu mezunudur. Ordu komutanlığı, Belikesir milletvekilliği, Milli Savunma Bakanlığı yaptı. 1954’de siyâsetten çekildi.

AliMuzaffer Göker: (1890-1959) Mekteb-i Mülkiye Mezunu, Fransada yüksek lisans yaptı. İstanbul Üniversitesi’nde doçent ve profesör olarak siyâsî târih dersleri verdi. 1934’te milletvekili, daha sonra da Tokyo, Ottava ve Moskova’da büyükelçi olarak görev yaptı.

Yusuf Ziya (Özer): Yozgat’ın Akdağmadeni İlçesi’ne bağlı Özer Köyü’nde 1870 yılında doğdu. Hukukçu, târih ve dil araştırmacısı, kitap-makale mütercimi ve siyâset adamıdır. Hukuk Fakültesi mezunudur. Hukuk İşleri Müdürlüğü ile Deniz Ticâret Mahkemesi başkanlığı, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ceza Hukuku öğretim üyeliği, Eskişehir Milletvekilliği yaptı. Ayııca târih ve dil sahasında çalışmaları oldu, kitaplar, makaleler yazdı. 1947 yılında Yozgat’ta vefat etti.

İsmail Müştak Mayakon: (1882-1938) Mekteb-i Mülkiye mezunudur. Gazeteci yazar ve siyâsetçi olarak bilinir. Malta’da sürgün hayatı yaşadı. 1922’de Ankara Hükümeti’nin teşebbüsleriyle serbest bırakıldı. Siirt Milletvekili olarak Meclis’te bulundu. Tedâvi için gittiği Paris’te vefat etti.

İbrâhim Osman Grantay: (Hakkında bilgi bulunamadı.)âîAli Galip Pekel: (1890-1949) Mekteb-i Mülkiye mezunudur. Bürokrat ve siyâset adamıdır. Garbî Trakya Cumhuriyeti’nde bakanlık, Türkiye’de kaymakamlık, valilik ve milletvekilliği yaptı.

Necmettin Sâdık Sadak: (1890-1953) Sosyolog, siyâset ve devlet adamı. Galatasaray Lisesi’nden sonra üniversiteyi Fransa’da okudu. İstanbul Üniversitesi’nde sosyoloji dersleri okuttu. Akşam Gazetesi’nin kurucuları arasında yer aldı, başyazarlığını üstlendi. 1926’da Sivas Milletvekili, 1947’de Dışişleri Bakanı oldu.

Sâim Ali Dilemre: (1880-1954) Tıp doktoru ve profesörüdür. Ankara Üniversitesi’nde Türk dili okutmanı olarak dersler verdi. Türk Dil kurumu çalışmalarına katıldı.

Celâl Esat Arseven: (1875-1971) Sadrazam Ahmed Esad Paşa’nın oğludur. Galatasaray Lisesi ve Mülkiye Mektebi’nde okudu. Dergi nâşirliği, belediyede şube müdürlüğü, Kadıköy Halkevi Başkanlığı, 1942-1950 yılları arasında İstanbul ve Giresun milletvekilliği yaptı. Ressamdı. İstanbul ve Roma’da sergiler açtı.

Hasan Fehmi Turgal: Hakkında bilgi bulunamadı.

Ülkü Dergisi: Kemalist ideolojinin yayın organı olarak Ankara Halkevi tarafından 1933-1950 yılları arasında 3 dönem hâlinde 293 sayı yayınlandı.

Saffet Arıkan: (1888-1947) Harp Akademisi’nden mezun oldu. Asker, siyâset adamı, milletvekili ve diplomat olarak hizmet gördü. Millî Eğitim Bakanlığı yaptı.

Ömer Âsım Aksoy: (1898-1993) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. Memurluk, öğretmenlik, avukatlık ve milletvekilliği yaptı. Türk Dil Kurumu Genel Sekreteri oldu, Türk Dili Dergisi’nde dil, folklor ve dilin özleşmesi hakkında yazılar yazdı.

H. Reşit Tankut: (1891-1980) Mülkiye Mektebi mezunu, târihçi ve siyâsetçidir. Kaymakamlık, mülkiye müfettişliği ve milletvekilliği yaptı. Türk Dil Kurumu’nda genel sekreter ve başkan olarak hizmet gördü. Güneş-Dil Teorisinin savunucusu idi.

Not: Bu mülâkatın ‘hayat hikâyeleri mecmuası’ hâline dönüşmemesi için sâdece az bilinen şahıslar hakkında bilgi vermekle yetinilmiştir. Sorumluluk, mülâkatı yapana aittir.