YAĞMUR TANYILDIZ'ın röportajı için tıklayınız...
1982 yılında İstanbul'da kurulan Ezginin Günlüğü, 1990 yılında çıkan Ölüdeniz albümünden sonra dağılma sürecine girdi ve böylece bir dönem kapanmış oldu. Daha sonra grubun değişmeyen tek üyesi Nadir Göktürk, yeni isimlerle yine Ezginin Günlüğü çatısı altında yeni bir grup kurdu. Bugün hala Ezginin Günlüğü’nü herkes bilir ve dinler. Bence uzun yıllar daha bu böyle olacak…Bugünkü misafirim de, Ezginin Günlüğü üyelerinden ALİCAN ÖZYILMAZ. Kendisi grupta klarnet, saksafon ve ud çalıyor. Onu siz de tanıyın istedim… Keyifli okumalar…
Hoş geldiniz Alican Bey. “Ezginin Günlüğü” denildiğinde eminim tanımayan bir kişi bile yoktur ama arka planda birebir tanımadığımız çok değerli isimler var grupta, siz de o değerli isimlerden birisiniz. Ezginin Günlüğü grubunda klarnet, alto saksafon ve ud çalıyorsunuz. Hepsini konuşacağız ama öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Kimdir Alican?
Merhaba Yağmur Hanım. Müzik eğitimine Giresun Bulancak Gençlik Merkezi'nde uzun bağlama ile başladım. Bağlamamı hiç yanımdan ayırmıyordum. Sabahları daha gözümü açmadan elime bağlamamı aldığımı hatırlıyorum. Lise yıllarında epey iyi bir bağlamacı olmuştum. Giresun merkez ve Bulancak'ta bütün müzisyenler ve müzik öğretmenleri beni tanımıştı. Sadece kendi lisemin değil başka okulların etkinliklerinde de korolara bağlamamla eşlik ediyordum. Müzik öğretmenleri, okul müdürümüzden beni rica ediyorlardı. Popüler bir çocuktum ama yine de içine kapanık biriydim. Belki de içine kapanık insanlar enstrümanlarına daha çok çalışıyorlar. Genel olarak ders notlarım iyi olduğu için öğretmenlerim müzik yerine sayısal bölümleri de değerlendirebileceğimi söylediler. Ben de konservatuvar yetenek sınavlarına girmeye çekindim açıkçası. Kazanamamaktan korktum.
Ne yaptınız peki? Okul ve iş hayatınız nasıl ilerledi?
İstanbul Üniversitesi'nde Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği okudum. Yaklaşık sekiz yıl beyaz yaka olarak çalıştım. Hem patron şirketlerini hem de kurumsal plaza şirketlerini tanımış oldum. Üniversite yıllarında ve çalışma hayatımda enstrüman egzersizlerini bırakmadım. Klarnet ve kemana başladım. En son çalıştığım kurumsal şirkette mesai bitince servise binmez herkesin gitmesini beklerdim sonra en üst kattaki toplantı odasına çıkıp 2 saat klarnet çalışırdım. Sonra metrobüsle eve dönmek zorunda kalırdım. Çok ses çıkaran enstrümanlar apartman sakinleri tarafından pek hoş karşılanmıyor. Pandemi insanların hayatında pek çok şey değiştirdi. Hayat eve sığar diye bir slogan vardı ama pek katıldığım bir önerme değil bu. Aslında hayatın gürül gürül dışarıda aktığını fark etti insanlar. Masalarının başından kalkmak istediler. Birçok ülkede toplu istifalar gerçekleşti. Bizim ülkemizde pek olamadı bu, ekonomik güvensizlikler nedeniyle. İnsanlar ellerindeki işi kaybettiklerinde aç kalacaklarını düşünüyorlar ve haklılar. Ben burada büyük bir risk aldım ve bütün sosyal ve maddi güvencelerimi bir kenara bırakarak, müzik yapmak için istifa ettim. Denemek zorunda olduğumu düşünüyordum ki zaten olmazsa geri dönerim diyordum kendi kendime. O sıralar Ezginin Günlüğü ile tanışmıyordum.
Ezginin Günlüğü ile yollarınız nasıl kesişti?
Grubun tek değişmeyen üyesi Nadir Göktürk'ün oğlu Can Göktürk'le bir sahnede tanıştık. Can’ın çalıştığı başka bir grup daha vardı ve bir sahnelerinde klarnete ihtiyaçları olmuş, ortak arkadaşlar vasıtasıyla ben tavsiye edildim ve o gün beraber Can'la sahne aldık. Sonra gün geldi Can bana “Ezginin Günlüğü’ne dahil olmak ister misin, renk saz arayışımız olacak” dedi. Nutkum tutulmuştu. Çok belli etmesem de epey panik yapmıştım. Tabii ki kabul ettim. Sonra deneme provası aldık ve o gün itibari ile gruba girmiş oldum.
Hiç tahmin eder miydiniz bugün Ezginin Günlüğü’nde grup üyelerinden biri olacağınızı? Size de sürpriz oldu mu bu yolculuk?
Çok çalışırsam bir şeyler olacağını biliyordum ama Ezginin Günlüğü olabileceğini asla tahmin etmezdim. Şans hazırlık ile fırsatın karşılaştığı köşe başıdır derler. Yeteri kadar hazır mıydım bilmiyorum ama şanslı olduğum konusunda eminim.
Sizi müziğe teşvik eden biri olmuş muydu?
Bizim ailede müzisyen yok. Babamın iş arkadaşı Cafer amca vardı, bir gün bizim eve misafirliğe geldiler ailecek. Cafer amca bağlama çaldı bize o akşam. Benim çok ilgimi çekmişti bağlama. Bu kadar ilgimi çektiğini görünce o akşam bizde bıraktı bağlamayı. O bağlamayı bir daha geri alma şansı olmadı.
Bundan sonra neler yapmak istiyorsunuz? Hayalleriniz, projeleriniz var mı?
Benim de gönlümde bir de tiyatro var. Birçok eğitim ve atölyeye katıldım. Şimdiye kadar iki farklı tiyatro oyununda oynadım. Amatör ruhlu oyunlardı. Halen devam ediyorum. Sezonda yine bir oyun çıkaracağız. Şişli Arsız Kumpanya sahnesinde olacak. Aralık sonu gibi hazır oluruz. Bir gün profesyonel bir oyuncu olarak profesyonel bir tiyatroda oynadığımı hayal ediyorum. Sokak müziği yapmayı seviyorum. Bisikletim ve klarnetimle Türkiye'nin farklı şehir meydanlarında çalıyorum. En azından bu sene başladım. Sokak müziği yaptığınız her yer bir anda sahne oluveriyor. İnsanlarla canlı bir iletişim kuruveriyorsunuz. Sokak müziğinin sadece akustik enstrümanlarla ve akustik bir şekilde yapılması gerektiğine inanıyorum. İşin içine amfiler önceden elektronik altyapılar girdiğinde iş başka bir yere gidiyor gibi geliyor bana. Seyyah bir müzisyen olarak dünyanın farklı şehirlerinde de sokak müziği yapmak istiyorum. Ezginin Günlüğü sahnelerine keman da eklemek istiyorum yakın zamanda. Şimdilik multi-enstrümanist olarak yapılandırıyorum kendimi, gelecekte neler olacak bekleyip göreceğiz.
Ezginin Günlüğü denilince “İnsan Sever Bir Kere” ve “Eksik Bir Şey” gelir aklıma hemen. Gruptan biri olarak değil de bir dinleyici olarak sizin aklınıza ilk hangi şarkı geliyor?
Rüya, Mutlu olmak varken ve Ayrılış.
Hiç unutmayacağınız ve size "İyi ki müzik yapıyorum" dedirten bir anınız var mı?
Liseyi Bulancak'ta okudum. Lise 1'deydim. Her yaz bir festival yapılırdı ve ünlü gruplar çalmaya gelirdi. O yaz Yeni Türkü geldi Bulancak'a. Ben de bağlama çaldığım için festival komitesi beni de müzik gruplarıyla ilgilenen ekibe dahil etti. Yeni Türkü lobide otururken ben Derya Köroğlu'na “ben de bağlama çalıyorum” dedim. O da “öyle mi o zaman gel bu akşam sen de bizimle çal” deyiverdi. Ben gerçekten mi dedim inanamadım. Tabii ki gerçek dedi. Ne çalacaksın diye sordu. Ben de Giresun Karşılaması ve oy Bulancak Bulancak şarkılarını çalacağım dedim. Sonra büyük bir heyecanla eve koştum ve bağlamamı alıp konser alanına geldim ve sahnenin köşesinde beklemeye başladım. Bekliyordum ama kesin unutmuşlardır, beni çağırmayacaklar diye de hayıflanıyordum. Artık umudumu da kaybederken bir anda Derya Köroğlu beni anons etti. Şimdi genç bir arkadaşımız bize bağlamasıyla eşlik edecek dedi. Ben de çıktım. Yöresel türkülerimizi çaldım. Herkes oynamaya başladı. Çok büyük bir coşku vardı. Benim için unutulmaz bir gündü.
Peki, örnek aldığınız dinlediğiniz isimler var mı?
Saygın bir caz sanatçısı olan Tamer Temel hocam ile bir süredir çalışıyoruz. Onun müzikal disiplini, çalışmaları beni çok etkiledi. Ondan öğrenecek daha çok şeyim var ve öğrencisi olduğum için şanslıyım.
Yakın zamanda konserler var mı? Merak edenlere buradan söylemiş olalım…
Tarihleri netleşmiş olanlar şu şekilde;
16 Ağustos - Edremit Güre
23 Ağustos - Kadıköy
13 Eylül - Ankara Müjgan
Geçen sezon olduğu gibi bu sezon da Anadolu'ya turnelerimiz olacak. Ezginin Günlüğü'nün dinleyici kitlesinin olmadığı herhangi bir şehir yok. Hemen her şehirde inanılmaz bir coşku ile karşılanıyoruz.
Sizi tanıdığıma çok memnun oldum. Çok keyifli bir sohbetti, teşekkür ederim. Son olarak neler söylemek istersiniz?
"Az yaşıyoruz, az görüyoruz, az biliyoruz; bari hayal edelim."
Orhan Pamuk