Filiz Bahçıvan: Bize biraz kendinizden bahseder misiniz.  Ergün Yılmaz Kimdir? 

Ergün Yılmaz: 1070 yılında Erzurum'un Çat ilçesine bağlı Hölenk köyünde dünyaya geldim. 7-8 yaşlarıma geldiğimde Erzurum'a veda ederek, Manisa'nın Akhisar ilçesine yerleştik. Ailem'in yoksul oluşu beni çocuk yaşta çalışmaya mecbur bıraktı.

Sabahları okula gidiyor, öğleden sonraları da ayakkabı boyacılığı yapıyordum. 

Hayatta'ki en büyük derdin maddiyat olduğunu düşünürdüm o yıllarda.  Ancak 1997 yılında yürüme zorluğuyla başlayan ve sonrasında tekerlekli sandalyeye mahkum olmamla devam eden sorunlar, keşke tek derdim yoksulluk olsaydı dedirtti.  

Hastalığınızın seyri hem üzücü, hem de çok ilginç bir şekilde ilerlemiş. O uzun süreçte neler yaşadınız, ne oldu?

Hastalığımın başladığı ilk dönemler de çalışmaya devam ediyordum. Çalıştığım iş yeri sahibinin hanımı, tarafından Eskişehir Devlet Hastanesi'ne yatırıldım.  Bir aylık  tedavi sürecinden sonra tanı konulamadığı için Ankara'da bir hastaneye sevk edildim. Orada yapılan bir dizi araştırmadan hemen sonra ameliyata alındım. 

Ancak ne yazık ki ameliyat başarısz olmuştu.

Medya aracılığıyla İstanbul'da tedavi olmam önerildi. 

Ancak yalnız olduğum için yürümekte zorluk çekiyordum. Ve dolayısıyla tek başıma İstanbul'a  gitmem imkansızdı.

İl Sağlık Müdürlüğünün yardımıyla Bakırköy Devlet Hastanesi'ne yatırıldım. Yaklaşık üç ay hastanede yattım ve bu sürenin sonunda ameliyat olmam gerektiği ancak, ameliyat'ın çok riskli olduğu söylendi. O nedenle fizik tedavi uygulandı. Bu arada gidecek bir yerim ve kimsem olmadığı için, 7 ay kadar hastanede misafir edildim. 

Yedinci ayın sonunda Şişli Etfal hastanesine sevkim yapıldı. Ve burada ameliyat oldum. Yapılan ameliyat sonrası, boyundan aşağısı felç oldu. Yakın zaman da ölür düşüncesi ile Okmeydanı Darülaceze'ye yatırıldım. Yaklaşık yirmi yıldır'da buradayım. 

Çok şükür düşünüldüğü gibi ölmemişsiniz ve gayet iyi görünüyorsunuz. Bunun bir mucize olduğunu düşünüyor musunuz? 

Evet; kesinlikle bir mucizeydi yaşamam. Yüce  yaradan yaşamama izin vermişti, benim de buna karşılık toparlanmam ve güçlü olmam gerek diye düşündüm. 

Ameliyatımdan üç ay sonra azmim ve çabalarımla  kollarımı kullanmaya başladım. Bu büyük bir başarıydı benim için. Bacaklarımı geri kazanamasamda, kollarımla bir çok işimi görebiliyorum. 

Uzun bir süredir Huzurevi sakinlerinden biri olduğunuzu söylediniz. Neler yapıyorsunuz orada. Bir gününüz nasıl geçiyor? 

Burası benim yirmi yıllık evim. Burada sıkılma, daralma gibi bir lüksüm yok. Kocaman bir ailenin içindeyim. Dostluklar, arkadaşlıklar dışarıda olduğu gibi sıradan değil.  Burada kimse, kimseden üstün değil. Hepimiz aynı kaderi paylaşıyoruz. O nedenle sevgimiz de, saygımız da baki.

Zaman zaman keşke dediğiniz olur mu. En büyük keşkeniz nedir? 

Herkesin bir keşkesi vardır. Benim de var. Ama izin verirseniz içimde saklı tutmak istiyorum sonsuza dek.

Biraz da şiirlerinizden bahsedelim. Şiir yazma hikayenizi anlatır mısınız? İlk ne zaman şiir yazmaya başladınız?

Şiir yazmaya Bakırköy Devlet Hastanesinin uzun koridorlarında başladım. Önceleri yazıp-yazıp atardım. Birgün doktorlarımdan bir tanesi şiirlerimi atmamamı ve biriktirmem gerektiğini söyledi. Ben de şiirlerimi boş kağıtlara değil defterlere yazmaya başladım.

Şiir yazarken nelerden besleniyorsunuz?

Zaman-zaman siz de şiirler yazıyorsunuz. O nedenle siz de çok iyi blirsiniz ki, şiir yazmak kolay iş değildir. Kafadan uydurulan bir kaç cümle ile bitmiyor şiir. Yüreğini ortaya koyman gerekiyor. 

Yüreğimden besleniyorum ben de. Acılarımdan besleniyorum. Ve tabii sevgiden. 

Binden fazla şiiriniz ve Yayınlanmış 6 şiir kitabınız var. Bize bu kitaplardan bahseder misiniz? 

Evet; yayınlanmış olan altı şiir kitabım var. 

Yolun ilk yarısı, "İçimdeki ukteler, Dermansıza derman olsun, Kalemin göz yaşları, Duygulara engel yok ve son olarak DermanSızım"  isimli 6 şiir kitabım yayınlandı. Bunların yanı sıra kendi bestelerimden oluşan bir de türkü albümüm var.

Sizinle söyleşimizi gerçekleştirmeden evvel hakkınzda epey bir araştıma yaptım. Ayrıca bir kaç dostunuzla da konuşma fırsatım oldu. İtiraf etmeliyim yaşadığınız onca zorluğa rağmen- etrafınıza yaydığınız pozitif enerjiye hayran kaldım. 

Peki bunu neye borçlusunuz?

Yaşadığım onca acıyı düşündükçe hayatın, yaşamanın değerini daha fazla anlıyorum. Acı çektikçe kabuğuma saklanmamın bana bir fayda sağlamayacağını çok iyi biliyorum. İnsanları seviyorum, hayatı seviyorum, dahası yaşamayı çok seviyorum. 

Son olarak size ve sizinle kader birliği yapmıs olan tum huzurevı sakinlerine sormak istiyorum. 

Bizlerden isteğiniz- bir arzunuz var mı? 

İstek demeyelim de, bir ricada  bulunalım. 

Annelerinize, babalarınıza sahip çıkın. Sevin sayın. Onların yeri huzurevleri olmasın. Başınızınn üzeri olsun. 

Bizlere gelince, sadece özel günlerde, bayramlarda değil, biz her gün varız ve buradayız.  

Bizleri unutmayın.