FİLİZ BAHÇIVAN

Bir de tam tersi durumda olanlar vardır: öncelikle her şeyin Allah'tan geldiğine inanıp, her olumsuzluğa, güzelliğe şükrederler. Şikayetlenmeden, söylenmeden kabullenirler olumsuzluğu da, güzelliği de. Elindekinin kıymetini bilir, azla yetinir, mutlu olmayı bilirler. 

Musibetleri de, mucizeleri de sabırla şükürle karşılarlar. 

Bugün sizleri o mükemmel insanlardan bir tanesi ile tanıştırmak istiyorum. 

Necdet Turhan; O bir görme engelli. Türkiye’nin İlk Görme Engelli Dağcısı ve Milli Atleti..

Engelli ama çok büyük  başarılara imza atmış "5 Kıtada 5 Maraton 5 Zirve" ile  milli olmuş bir sporcu. 

Şimdi sözü  fazla uzatmadan röportajımıza geçelim. 

--- Merhaba. Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

Merhaba. Adım Necdet Turhan. 1957 yılında Balıkesir'de doğdum. İlkokula polis memuru olan Babam Murat Turhan'ın tayini sebebiyle geldiğimiz Bursa'da başladım. İlk orta ve lise öğrenimlerimi Bursa'da tamamladım. 1994 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Siyasal Bilimi Ve kamu Yonetimi Bölümü'nden şeref öğrencisi olarak mezun   oldum. 

Emekli memurum. Bursa Nilüfer Belediyesinde yıllarca engelliler alanında çalıştım.     

Hiç görmüyorum. % 100 Görme engelliyim. 

--- Görme engeliniz sonradan ortaya çıkmış. Neydi sorun?

Evet. 23 yaşımda başlayan kornea sorunları nedeniyle görme yeteneğimi tümü ile kaybettim. 

--- Bunu kabullenmek kolay oldu mu? 

Gözlerimin artık görmediğine inanamıyordum, fakat yeni yaşamıma alışmak zor olmadı  benim için. Her nedense kör olmanın başlangıcındaki ağır yük ezemedi beni. Ankara Körler Rehabilitasyon Merkezi'nde görevli psikolog Sermin Turan şok dönemimin ne kadar sürdüğünü sordu, öyle bir dönem yaşamadım dedim, şaşırdı. 

--- Nasıl atlattınız o zorlu dönemi, en büyük destekçiniz kimdi?

Hayat'ta başımıza gelen iyi ve ya kötü her şey biz insanlar için. Mantık bu gerçeği  kabullendiği an, tüm zorluklar kenara itiliyor. "Neden ben" gibi isyan dolu  soruların yerini, bundan sonra ki yeni hayatımda neler yapmalıyım, ne yaparsam önüm aydınlanır? gibi sorulara bırakıyor. Ve ben bu soruların cevabını bulduğumda  dağın zirvesine tırmanmıştım. Tabi ki sevdiklerim, dostlarım o zor günlerde  bana hep  destek oldular. 

-- Spora olan merakınız nasıl başladı? 

Spora olan merakım  ODTÜ'de başladı. ODTÜ Dağcılık ve Kış Sporları Kolu üyesiydim. İlk aşkım, dağcılık, Atletizm olayına da, dağcılığıma altyapı olması için girdim. Kondisyon artırmak için, ilk kez 2000 de Avrasya Maratonu'na katıldım. Boğaz köprüsü'nden koşarak geçmek bana büyük mutluluk verdi. Bir de tabii, başka görme engellilere rol model olmak. Avrasya Maratonu'na katılan ilk görme engelli oldum. Sonra da gerisi geldi. 

--  Hangi spor dallarıyla uğraştınız?

Atletizm ve Dağcılık..

--- Dağcılık sporuyla nasıl tanıştınız? 

Üniversitenin Dağcılık ve Kış Sporları koluna gittim ama beklemediğim bir tepkiyle karşılaştım. Gözleri görmeyen öğrencinin onlarla dağa çıkmak istemesini garipsediler. Ancak benim ısrarcı ve azimli karakterimi onlara ıspatlamayı başardım. 

--- Bu ısrarınızın neden neydi? Özel bir sebebi var mıydı?

Tüm bu ısrarlarımın nedeni dağlara özlem duymaktı. Özlemimin kaynağında anılarım vardı. Gördüğüm yıllardan iyi bildiğim dağları, yaylaları, yüksekten düşen soğuk ve berrak suların özlemini yaşıyordum. Dağcılık yapmamıştım fakat yıllarca "Dağ Sultanları" dediğim alabalıkların peşinden koşmuştum. Uludağ'ın eteklerinde. O günlerden kalan özlem fotoğraflarıyla yüklüdür belleğimde. 

İlk yıl dağlara gidemesem de antrenmanlara katıldım. Ve katıldığım antrenmanlar beni atletizme de yönlendirdi. Ve aynı zaman da koşmaya da başladım. 

---  Dağcılık bazı özellikler isteyen, tehlikeli, zor bir spor. Uçurum kenarlarında yürüme, dik kayalara tırmanma, tipiye, fırtınaya, aşırı soğuğa ve çığ tehlikesine maruz kalma. Bu zor şartlar altında zirveye varma ve de sağ salim geri dönebilme. Tüm bu saydıklarım gözleri gören bir insanı bile çok fazla zorluyorken, gözleri görmeyen birinin zirveye çıkabilmesi büyük bir başarı. Bu gücü nerden buluyor sunuz? 

Bazen benim de kendime hayret ettiğim oluyor. Tabii ki hayal kırıklıkları yaşıyorum. 

Sendeliyorum, çukurlara düşüyorum, moralim bozuluyor. Ama işte vazgeçmiyorum. "Gücüm yeter" diyorum. Bence bütün sır burada, kendine inanmakta ve devam etmekte. 

--- Tırmanışları nasıl gerçekleştiriyorsunuz? Özel bir yönteminiz ya da kılavuzunuz var mı? 

O dönemde ip tutma tekniğim yoktu. Görme engelliler koşarken koşu rehberiyle aralarında kısa bir ip tutarlar. Ben bunu bilmiyordum, sonrasında aşama, aşama buldum o tekniği. Kolundan tutabileceğim bir arkadaşım bile yoktu orada ama ben bırakmadım sporu, devam ettim. O koşulara devam edince dağda yürüme tekniğini buldum. O da şöyle gerçekleşti. Ilgaz Dağı'na gidiyordu arkadaşlar. Dağcılık Kulübü'nün etkinliği değil, özel bir etkinlikti. Ben de geleyim dedim, kabul ettiler. Fakat hiç zirve mirve düşünme, ana kamp yerinde kalırsın dediler. Ben de kabul ettim. Gittik Ilgaz Dağı'na, yayla tarzı bir yer ve yerler karlı. Çadırlar kuruldu, arkadaşlar ertesi sabah zirveye gittiler. Hiç unutmuyorum gıda bölümünden Murat Özdemir diye bir arkadaşla kaldık orada. Bir filmde görmüş, görme engelliler sese doğru yürüyebiliyor, ses ile yönlendirilebiliyorlar diye. Bunu bana söyledi, böyle bir şey deneyelim seninle Necdet dedi. Ben de tamam dedim. 

Elime ormandan, kırdığı bir odun verdi. Gitti, bana seslendi ben onun sesine doğru yürüdüm. 2-3 kez bu şekilde devam ettik. Baktım önümde giderken karda ayakları ses çıkartıyor. Dedim sen bana seslenme, karda çıkan ayak seslerini dinleyeyim.Sonra ertesi gün kampı söktük. Aşağı iniyoruz, Kastamonu'dan otobüse binip ODTÜ'ye döneceğiz. Aşağı inerken bana dokunmayın, ben sizin peşiniz sıra geleceğim dedim. Fakat çamurlu yerler olduğunda arkadaşların ayak seslerini duyamıyordum, karlı yerlerde duyabiliyordum ancak. Sonra düşündüm bunu değerlendirdim. Çok mutluydum tabi ilk defa orada bağımsız yürüdüm. 

Dedim ki bu odun biraz iptidai, onun yerine kayak batonu kullanayım iki tane. Arkadaşlar çamurlu yerlere geldiğinde ayak seslerini duyamıyorum, onun için de pirinç, çan kullanayım önde devamlı ses çıkaran. İlk yıl dağda yürüme ve tırmanma tekniğim olan, 2 baton kullanarak çan sesini takip etme tekniği ortaya çıktı. Ve böyle devam etti. 

---  Dağcılığın yanı sıra, aynı zaman da profesyonel bir atletsiniz. Atlatizme olan merakınız nereden geliyor?

Atletizm öyküm de ODTÜ’de başladı. Ben önceden sporcu değildim. ODTÜ’de dağcılığa altyapı olsun diye Dağcılık ve Kış Sporları Kolu’na kaydolarak kulübün antrenmanlarına katıldım. Aslında atletizm serüvenim uzun bir öyküdür. Çünkü Türkiye’de o yılarda bu işi yapan başka görme engelli yoktu. Önümde örnek alabileceğim bir kişi yoktu, dolayısıyla tekniği de bilmiyordum. Nasıl koşulur, koşu kılavuzu ile görme engelli bir sporcu nasıl koşar; onu bilmiyordum. Önce kol tutarak koştum. Sonra ODTÜ’den arkadaşlar yanımda çan tutuyorlardı. 

Ama o olmadı. Mezun olduktan sonra Bursa’da atletizm pistinde biriyle çarpıştık. Çan sesiyle beni koordine ediyordu arkadaş. Ansızın biri piste çıktı, çarpıştık ve dudaklarım patladı. Sonra ilk kez 2000 yılında kadınların lastik saç tokasıyla koştum, Avrasya Maratonu’na da öyle katıldım. Ama lastik saç tokası savrulma yapıyordu, özellikle dönüşlerde. Bu sefer ayakkabı bağlarıyla koştum. En son görme engellilerin aralarında tuttuğu 30-40 cm boyunda ip tutma yöntemini buldum. 2005 yılında Japonya Dünya Körler Maratonu’na gittim ki 2. kez milli olduğum maratondur, orada baktım, dünyanın dört bir yanından gelen görme engelliler aralarında ip tutuyorlar kılavuzlarıyla. Atletizm öyküm ODTÜ’de başlamış olsa da hiçbir tekniğim olmadığı için yarışlara katılmıyordum. 2000 yılında ilk kez Avrasya Maratonu’na katıldım.

-- Milli sporcu olma serüveniniz nasıl gelişti? 

Avrasya Maratonu’na katılmamın akabinde Türkiye Görme Engelliler Spor Federasyonu tarafından New York Maratonu’na (2002) gönderildim. New York ve Japonya Körler Maratonu’nda milli oldum iki kez. Türkiye’yi yurt dışında temsil eden ilk görme engelli sporcuyum.

--- Sizi en fazla zorlayan, ve en fazla heyecanlandıran maraton hangisiydi? 

En sert maratonum Atina Klasik Maratonu’dur. Çünkü 30 kilometresi yokuştur. 3 saat 54 dakikada tamamladım.

--  Projesi kapsamında 5 farklı dağın zirvesine tırmandınız hem de maraton koşularına katıldınız. Böylesi zorlu bir yola çıkmaya karar verdiğinizde, yolunuza taş koyan, yapamazsın, edemezsin diyen, sizi bu yoldan döndürmeye çalışan oldu mu? 

Bana "Sen dalga mı geçiyorsun! Böyle bir şey mümkün mü? Yapamazsın!" demişlerdi. 

Ama ben yaptım. Bütün olumsuz yorumlara rağmen, hayallerimin peşinden koştum, yılmadım ve hayallerimi gerçekleştirdim. 

--- Beş Kıtada Beş Maraton Beş Zirve Projesi'nin etaplarını sıralayabilir misiniz? 

Marotonlar

2002 New York Maratonu

2004 Atina Klasik Maratonu

2005 Japonya Dünya Körler Maratonu

2006 Sydney Maratonu

2007 Mısır Luxor Maratonu

Tırmanışlar

2002 Ağrı 5137 metre

2008 Kilimanjaro 5895 metre 

2010 Mont Blanc 3500 metre

2014 Colorado Sherman 4280 metre

2017 Avustrulya Koscluszko 2228 metre 

-- Ülkemizde görme engellilere yönelik yapılan çalışmaları yeterli buluyor musunuz? Neler yapıla bilir daha? 

Eskiye kıyasla görme engelliler alanında birçok şey değişti. Pozitif gelişmeler var. Benim zamanımda iş sahibi görme engellilerin sayısı azdı. E KPSS ile pek çok görme engelli arkadaş iş sahibi oldu. Temel sorun kentlerin planlanmasıyla ilgili. Kentler giderek daha zor hale geliyor. Ben Bursa’da yaşıyorum. Bundan 10-15 sene öncesine göre daha zor bir kent ortamı var. Neden? Aşırı kalabalık oldu. Kaldırımlar zaten yeterli değildi, bir de esnaf ve arabalar tarafından işgal edilir hale geldi. Beni çok rahatsız eden bir uygulama var, diğer şehirlerde var mı bilmiyorum. Kafe açılıyor. Kafenin önündeki kaldırıma masa-sandalye atıyorlar. Bu aslında meşru bir şey değil, orası yaya yolu. İlgili belediyeye işgaliye gibi bir ücret ödeyip masa-sandalye atmalarını meşru hale getiriyorlar. Bunlar bence yanlış şeyler. Görme engelliler için kent ortamı giderek daha zor hale geliyor. Bu konuda bilhassa yerel yönetimlerin hassasiyet göstermesi gerekiyor. Diğer taraftan, engellilerle yapılan işlerle alakalı muhakkak o işin başında ve sonunda, denetlenirken engelliler olmalı. Şimdi bakın her tarafa görme engelliler için sarı bant yaptılar. İnanın büyük çoğunluğunu kullanamıyoruz biz. Bazen direkte bitiyor bazen ağaçta bitiyor. Nerede başlayıp bittiği belli değil. Gelişigüzel koyulmuş, patlamış, çatlamış. Ben bastonumu oluğa koyduğumda, sürdüğümde sürüp gitmesi lazım ama gitmiyor. Sarı bantlarda hem imalat hem de rota hatası var. Standarda uygun değil. Oysa o süreçlerin en başında görme engelliler olsaydı, iş devralınırken, denetlenirken görme engelliler olsaydı böyle olmazdı. Özetle bizle ilgili süreçlerde biz mutlaka olmalıyız. Bizim adımıza başkaları karar almamalı. Böyle olursa kent yaşamı daha kolay hale gelir.

--- "5 kıtada, 5 maraton, 5 zirve" tamamlandı. Bu alanlarda Yeni projeler olacak mı? Yeni hedefleriniz nelerdir? 

Evet 2017 yılında küresel porjemi Avusturalya da tamamladım. Spor yaşamım yine devam ediyor. Ancak eskiye kıyasla daha kısa mesafeler koşuyor, gideceğim dağcılık etkinliklerini seçiyorum. Zira yılların birikimi ile eklemlerimde sorunlar oluştu. 

Dizlerimde aşınmalar söz konusu. Geriye dönüp baktığımda 25 yıl dağcılık yapmış ve koşmuşum. Koşularımın on beş yılı atletizim organizasyonlarında gerçekleşmiş.

Ayrıca etkinlik yapmış olmak için bir faaliyete girişmeye karşıyım. Tercihim anlamlı porjeler gerçekleştirmek. Şu anda kitap hazırlığım sürüyor ve epeyce de yazdım.  Yazım acemice oldu ancak içerik güçlü diye düşünüyorum. Güncel sorunum bir yayın evi bulabilmek.

Filiz Hanım söyleşi için teşekkürler. Beş Kıta maceramda ortaya çıkan ve zirvelere taşıdığım üç sloganımla bitirmek istiyorum;

Dağa Göz Değil Yürek tırmanır.

Engeller Aşılmak Sorunlar Çözülmek İçindir.

Yaşamı Sevmek İçin Yürek Başarmak İçin Emek Gerek.