Başarılı yazar Eser Elgür ile geçirdiği Covid-19 sürecine ve yakın zamanda okurlarla buluşacak olan yeni kitabına dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle…

RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Eser Hanım, önceki röportajımızda 7. kitabınızın müjdesini vermiştiniz. Korona geçirdiğinizi duyduk. Çok geçmiş olsun. 6. kitabınız Sarayın Hüzünlü Ustaları’ndan sonra şimdilerde nasıl bir kitap yazmayı planlıyorsunuz?

Aslında 7. kitabım “Sarayın Hüzünlü Mücevherleri” adlı bir araştırma kitabı olacaktı; ancak kader, başka bir kitap yazmamı istedi. Tam 7. kitabımın araştırma aşamasını bitirdiğim sırada korona virüsüne yakalandım. Önceleri inanılmaz bir baş ağrısıyla başlayan bu hastalık, kısa sürede tüm vücudumu sardı. Tarifi anlatılmaz ağrıların içinde rüya ile hayal arasında gidip geldim, bazen ağrıdan bayıldığım anlar oldu. Kendimle baş başa kalışım, hayatı yeniden okumama ve anlamama sebep oldu. Bu öyle bir virüs ki sizi canınızdan illallah ettiriyor. Ölüm bile tek çare ise kabul edecek duruma geliyorsunuz. Vücudunuzu hissediyorsunuz; ancak ruhunuz, başka yerlerde dolaşıyor. Üstelik benim hastalığım, tam 15 gün sürdü. Aslında bu virüse çok şey borçluyum. Sevdiklerime temas etmeyi ve onlara dokunmayı sevdiğimi, onların benim için ne denli önemli olduklarını, kaderin soyunuzdan, atalarınızdan geçebileceğini, geçen kaderi şifa enerjisiyle tekrar iyileştirip hayata devam edebileceğinizi öğretti bana.

Yeni kitabınızın ismi nedir? Mücevherle ilgisi var mı?

Yeni kitabımın ismi Firdevs büyük babaannemizin ismiyle ilgili. O, mübadil yıllarında İzmir’e geliyor ve İzmir’de salgın bir hastalığa, vereme yenik düşüyor. Mücevherle tesadüfi bir ilgisi var; çünkü hikâye, Firdevs babaanneden kalan altın kemerle ilgili.

Bu kitabı yazmak, nerden aklınıza geldi?

Aslında kardeşim Elçin Elgür, yönetmen ve senaristtir. O, Urla Karantina Adası’nda mübadil yıllarında gelen hastaların ve Firdevs babaannemin dedemizle gelişini anlatan bir gişe filmi çekiyor. Ben, iki evlilik yaptım. Firdevs babaanne de çoğu kez evlendirilmiş ve 3 çocuğu olmuş. Sonumuz benzemesin; ancak salgın hastalığa yenik düşmüş. Bu hikâyeyi önce kız kardeşimden duydum ve duyduğumda enteresan geldi.

Kitabınız, ne zaman çıkar?

Yakın zamanda çıkar, diye düşünüyorum. Editör kullanmıyorum ve hikâye, zaten hazırdı. Bana kalan, yaşanan bu acıklı hikâyeyi yazıya geçirmek oldu; ancak hikâyeyi öğrenme şeklim, çok enteresan. Anlatmak isterim.

Gerçekten nasıl öğrendiniz hikâyeyi?

Hiç sormayın. Ben, hastalığım boyunca dikkatim dağılsın diye okuyamadığım için sesli kitap dinlemeye başladım. Yaklaşık 5 kitap bitirdim dinleyerek. Seslendirme sanatçısı olduğumdan dinlemeyi seviyorum. Aklımı başka hikâyelerle oyalayarak ağrılarımın odağını başka yere kaydırmaya çalışıyordum. Bu virüsün bir özelliği de sizi ailenizden ayrı tutarak iletişiminizi koparması sanırım. Hastalığımın 6. gecesiydi. Serumun içerisinde aldığım diazemin sarhoşluğuyla annemin mesajını gördüm. “Uyudun mu?” diye bir mesaj atmıştı. Uyuyamıyordum. O an aklıma bir fikir geldi. Hemen annemi aradım, “Anne, bana eskiden masal anlatırdın. Şu Firdevs babaannenin hikâyesini anlatsana.” dedim. Annemin endişeli, üzgün ve çaresiz sesiyle Firdevs babaanneyi dinlerken uyuyakaldım. Sonunun ölümle bittiğini bilmeme rağmen annemin hikâyenin sonunu ısrarla mutlu sonla bitirmesini hayal meyal hatırlıyorum. Telefonu kapattım. Rüya, hayal, gerçek hikâye derken aklımı kurcalayan, ağrılarımı düşünmememi sağlayan bu hikâyeyi kız kardeşimin filminin devamı olarak yazmaya karar verdim. Eğer iyileşirsem demek yazmam gereken hatıra yüklü, acı bir hikâye vardı ve ben, şu netakat dönemini evde bu hikâyeyi yazarak geçiriyorum. Ruhumdan geçirdiğim hastalığın travmasını atmama yardımcı oluyor. Aksi takdirde her şeyin bittiğini düşündüğüm, nefesimin kesildiği mide kanaması geçirdiğim hastalığımın 6. gününde yaşadıklarımın acısını çıkarabileceğim anlamsız, kadersel sorular kalacaktı içimde. Şimdi ise virüsü bağışlıyorum; çünkü geçmiş atalarımın kaderindeki acıyı şifalandırıyorum sanata, edebiyata dönüştürerek.

İyi ki hastalandım, diyebilir misiniz? 

Hayır, diyemem. Çok acılı, çok eziyetli. Bir daha olmak istemediğim bir durum. Sadece Tanrı’ya olan teslimiyeti öğretti bana. Büyüdüm, geliştim, şifa bulmayı ve odaklanmayı öğrenerek ağrıyı başka yere kaydırmayı öğrendim. Çok şükür iyileştim. Firdevs babaanneden şanslıydım veya kaderi onun çektiği acılara teselli olacak bir anma olarak görüyorum.

Korona virüse yakalananlar için tavsiyeleriniz var mı? Ne de olsa tecrübe ettiniz.

Vallahi bir kere bu rahatsızlığa yakalanan arkadaşlarınızı fazla aramayın, sadece mesaj çekin; çünkü hasta insanlar, acılar içindeyken sadece çekirdek ailesi ve çocuklarıyla diyalog kurmak istiyor. Hastalık sizi çok halsiz bıraktığı için dert anlatacak haliniz olmuyor. Sevenleri olarak dua, şu anda yapabileceğiniz en güzel şey. Aksi takdirde kekik çayı, limon suyu gibi şeylerin hiçbirinin, hatta c vitamininin bile fayda sağladığı bilinmiyor. İlacı yok. Mutlaka aşı olun; ancak hiçbir öneride bulunmayın, derim ben.