Canan Öztanık Temiz: Şu anda tarihe geçecek bir imtihanın altına imza atıyoruz

RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Başarılı yazar Canan Öztanık Temiz ile yazın hayatına ve kitaplarına dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle…

Öncelikle sizi tanımak isteriz? Canan Öztanık Temiz kimdir?

İstanbul’da dünyaya geldim. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa'dan mezunum. İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdim. İngilizce öğretmeniyim. Eğitimim, ağırlıklı olarak yabancı dil üzerine kuruluydu. Şansım yaver gitti, iyi eğitim veren okullarda okudum; ama şu anda aynı kalitede eğitim veren okullara çok rastlayamıyorum. Evliyim. Biri 12; diğeri 5 yaşında olmak üzere iki erkek çocuk annesiyim. Sıkı bir kitapseverim.

Yazın hayatınız nasıl başladı? Size öncülük etmiş isimler var mı?

Yazar olmak, çok küçük yaştan beri istediğim bir şeydi zaten. Sanatın her dalı; benim için çok kıymetli, nefes aldığım ve mutlu olduğum bir konu. Bana öncülük eden isimler, demeyeyim de okurken mutlu olduğum yazarlar var tabi: Ayşe Kulin, Ahmet Ümit, Zülfü Livaneli… Elif Şafak da okuyorum; ama kafası o kadar karışık ki bunu yazdıklarına fazlasıyla yansıtıyor tıpkı Orhan Pamuk gibi. Konu nereye gidiyor, ne anlatıyor veya kitap yazmak bu kadar anlaşılmaz mı olmalı? O yüzden onları okumayı bıraktım açıkçası.

Yazarken nelerden esinlenirsiniz? Örnek aldığınız yazar veya şairler var mı?

Yazarken çok sıkı notlar alırım veya planlı yazarım, diye bir şey yok. Sadece kafamda oluşturup bilgisayarın başına geçiyorum. Biyografi kitaplarına bayılıyorum hele başarılı insanların sıra dışı hayatları söz konusuysa.

İlk olarak 2006 yılında okurlarınızla buluşturduğunuz “Git Dedim Kendime” adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Bu kitabı neden kaleme aldınız?

Bu kitap, çocukluk ve genç kızlık hayatımın toplamı gibidir. Kendimden hiçbir şey yok, Gül’ün yaşadıklarının hiçbirini yaşamadım; ama nedense çok içten gelerek yazılmış bir kitaptır bu. Bir sabah birlikte yaşadığı ve çocuk sahibi olduğu adam tarafından terk edilen bir kadının hayat hikâyesini anlatıyor. Sevdiği adamı bulması çok trajik oluyor kadının. Reklam yapılmamasına rağmen kendi çapında çok iyi satmış bir kitaptır.

“Git Dedim Kendime” sizin ilk kitabınız, ilk tecrübeniz. Bu eser yazın hayatınıza neler kazandırdı?

Radyo programlarına katılmak, kitabımı D&R’ın yeni çıkanlar listesinde görmek ve kitaplarımdan kazandığım ilk para… Bunlar, çok güzel duygulardı.

“Git Dedim Kendime” adlı kitabınıza okurlarınızdan nasıl yorumlar geldi?

Okurlardan çok güzel ve olumlu yorumlar geldi. Kitabın kurgusunu çok beğendiler. Bunlar da beni diğer kitapları yazmaya itti elbette.

2007 yılında raflarda yerini alan “Portrenin İçindeki Gizli Hüzün” adlı kitabınızı anlatır mısınız? Eserin yazılış amacı nedir?

İlk kitabın vermiş olduğu mutlulukla yazılmış bu kitap, iki farklı hikâyeyi barındırıyor içinde. O zamanlar Au Pair modası vardı. Hikâyelerin birinde  bu var. Diğerinde ise kimliğini bulmaya çalışan bir kızın annesiyle olan ilişkisi anlatılıyor.

“Portrenin İçindeki Gizli Hüzün” ile okurlarınıza hangi mesajları vermeyi amaçladınız? 

Mesaj  vermeyi çok doğru bulmuyorum; çünkü herkesin hayatı, yaşam tecrübeleri farklı. Kim ne almak isterse onu almalı bir kitap okurken. Bir kitapta herhangi bir şeyin altını çizerek göstermek, yanlış geliyor bana.

2009 yılında ise “Minval” adlı eseriniz yayınlandı. Minval’in amacı nedir?

Minval’i okuduğum bir kitaptan esinlenerek yazdım. Mistik bir kitap olan “Minval” yeni doğum yapmış bir kadının hikâyesini anlatıyor; çünkü ben de yeni doğum yapmıştım onu yazarken.

 “Minval” isminin hikâyesi nedir?

Minval, “yol” demek. Oradaki kadın da bir yol ayrımının içindeydi.

2015 yılında “Sahte” adlı kitabınız okurlarınızla buluştu. Sahte’yi anlatır mısınız bizlere? 

Ben, kadınları yazmayı seviyorum. Kadın olduğum için belki de. Başka türlüsünü bilmiyorum. Duygu karmaşasını ilk defa adet görmeye başlayınca yaşıyor bir kadın, Arkasından hamilelik ve illet bir dönem olan lohusalık, sonra menopoz… Hepsi, bir kadının üstünden geçiyor. Bu kadar evreden geçen bir kadın, sıradan olamaz. Erkeklerin kafaları da hayatları da tekdüze. Mesela ben, çok dışa dönük ve komik biriyim; ama bir o kadar da içime kapanığım.

Sahte’nin ismi nereden geliyor?

Sahte bir dünyanın içinden geliyoruz. Yaşadığımız bu hayata bir baksanıza. Her şey sahte, kimse olduğu gibi görünmekten yana değil. Sosyal medya; var olan ne kadar değerimiz varsa aldı, götürdü. Mutlu muyuz? Bence hayır... İnsanlık, korona virüsüyle tarihe geçecek bir imtihanın altına imza attı böylesine kaynayan bir zamanda.

Son olarak geçtiğimiz ekim ayında okurlarla buluşan “Sınır Tanımayan Kadınlar” adlı kitabınızdan bahseder misiniz? Bu eseri neden yazdınız?

Bu; benim en dolu dolu, en önemli eserim. Bu kadınlar; tarihe imza atmış, çok önemli kadınlar. Herkesin tanımasının gerekli olduğu, birçok mesleğin başlangıcını yapmış cumhuriyet kadınları. Bu kadınların bilinmeleri gerektiği için yazdım bu kitabı.

“Sınır Tanımayan Kadınlar” okurlara hangi mesajları vermeyi amaçlıyor?

Asla pes etmemeleri gerektiğini, bir şeye başlayınca yarım bırakmamalarını ve kadınların bu hayattaki en önemli güç olduklarını anlatıyor.

Kitabın isim hikâyesi nedir?

Böylesine önemli kadınlara yakışacak tek isim “Sınır Tanımayan Kadınlar” olabilirdi ancak. Bir anda aklıma geldi zaten.

Kitaplarınızı bir okur gözüyle nasıl değerlendirirsiniz?

Okuyunca sıkılmamak, diye bir şey var. Ben; bir okur olarak sıkılmaz, keyifle okurdum. Onun dışında çok övmeyi doğru bulmuyorum. Çok klasik; ama zevkler ve renkler hakikaten farklı. Bana güzel gelen, başkasına gelmeyebilir.

Şu anda yazmakta olduğunuz yeni bir eseriniz var mı?

Şu an düşünce aşamasında olduğum bir eser var.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Dünyanın içinde bulunduğu şu durum, elbette geçecek; ama bir sürü ders vererek geçecek. Nereye gidiyoruz, ben de bilmiyorum; ama güzel şeyler düşünmek istiyorum. Kitap ve sanat hele ki şu günlerde iyileştirir. Herkese selamlar, sevgiler…