Hayatınızın her köşesini dolu dolu yaşamış, zamandan daha hızlı akan bir ömür Bulut Reyhanoğlu… 30 yıl tekstil sektöründe çalıştıktan sonra sinemaya geçiş yaptınız. Bu karar hep yapmayı planladığınız ama ertelediğiniz bir karar mıydı yoksa hayat sizin önünüze mi sinemayı çıkardı?

Sinemayı hep çok seviyordum, ama işimin bu olacağını hiç düşünmemiştim. Bir şekilde tesadüfi olarak sinema benim karşıma çıktı ve ben o zaman aslında işimin hep sinemayla olduğunu anladım.

Zenne filmi ve Çekmeceler filminin yapımında yer alarak çok özel iki filmle sektöre giriş yaptınız. Daha önce hiç bilmediğiniz bir dünya… Bu filmleri yaparken nasıl bir Bulut’la tanıştınız?

O filmleri yapanlar benim çok yakın arkadaşlarımdı. Bir şekilde ben o gruba dahil oldum. O iki filmi de yaparken çok amatördüm. Hatta küçük bir rol bile aldım. Çekmeceler filmini çekimi bittiği zamanlarda ben artık tekstil sektöründen ayrılmayı düşünüyordum. Ardından Yapımcılıkla ilgili eğitimler almaya başladım. Ben tekstil ihracatı yaparken sabahları fabrikaya girer, geceleri çıkardım. Sinemaya girdikten sonra onun da yetmediğini gördüm. Bu sefer sinemanın başka dallarında iş yapmaya başladım. Çalışırken film izleyemiyordum, kitap okuyamıyordum. Gençken çok fazla aktiviteler yapardım. Sinemaya girmemle birlikte tekrar bu özelliklerimi geri kazandım. Bir anda 30’larındaki Bulut oldum. Böylelikle gençleşmiş oldum.

Bugüne kadar yaptığınız filmler hep ödüller aldı ve hep çok ilgiyle izlendi. Bir filmi yapmak için, o heyecanı her seferinde tekrardan yakalayabilmek için o hikayenin size ne söylemesi gerekiyor?

Bütün o filmlerin yönetmenlerine ve ekibine çok teşekkür ediyorum. Benim bir filmin yapımcısı olarak orada bulunmam için o filmin konusunu ve yönetmenini sevmem lazım. Ben bu konuda amatör olduğum için sevdiğim şeyleri takip ediyorum ve yine hissiyatımla okumaktan keyif aldığım senaryoları yapıyorum.

30 yıl tekstil sektöründe çalışmak yerine keşke bu 30 yılı sinemaya adasaydım ya da daha erken sinemanın içine girseydim diyor musunuz?

Bazen diyorum, ama o zaman sektörde çok eskimiş olurdum. Bu yaşıma geldiğimde sinemadan yorulmuş olurdum. Şimdi bana daha çok heyecan veriyor. Sizin gibi gençlerle bu işi yapmak çok hoşuma gidiyor. Sinema Türkiye’de çok zor şartlar altında yapılıyor. Aslında sinema yüz küsur yıllık bir sektör gibi görünse de yeni yeni sektör olmaya başlıyor.

Sizinle konuşacak birçok konu var. Aslında siz yürüyen bir hayat ansiklopedisi gibisiniz. Her zaman hayatınızda insanlara destek olacak, elinizden geldiğince hayalleri gerçekleştirecek biri olmuşsunuz. Bu sizin hayat felsefeniz mi?

Hayatımın her döneminde böyleydim. Sadece sinema sektöründe değil, yolda giderken yardım edebileceğim biri varsa onun peşine takılırım. Her şeyin bir nedeni vardır. Benim de bu yolda yürümemin nedeni; birilerine yeni bir yol olmak.

 Bir röportajınızda “Hayalim sokaktaki insanların kısa filmleri seyretmesi, kısa film yönetmenlerinin kendi kitlesini oluşturması” demişsiniz. Shortbyshort platformu şuan ne durumda?

Shortbyshort benim sinemaya geçmemle birlikte doğdu. Kısa filmleri izlmeye başlayınca neden bu filmlerin izlenmediğini düşündüm. Shortbyshort ile daha çok seyirciye ulaşmak ve yeni nesil yönetmenler tanımak adına kuruldu. Pandemi öncesinde biz siteyi izle-öde yöntemine çekecektik. Bu sayede kısa film çekmek isteyen genç yönetmenlere bir destek olacaktı, ama pandemide bunu da yapamadık. 2022 yılının içinde tekrar siteyi aktifleştireceğiz.

Sinema sektörü deyince aklımıza hep gişe filmleri, son zamanlarda dijital platformlar geliyor. Kısa filmler çok özel şeyler anlatmasına rağmen çok fazla tercih edilmemiştir, ama sizi sinemanın büyüsüne çeken en büyük etkenlerden biri kısa filmler olmuş. Sokaktaki insanların göremediği, ama sizin gördüğünüz şey nedir kısa filmlerin içinde?

Film filmdir, kısası uzunu olmaz. Siz kısa film izledikçe ne kadar güzel filmler ve ne kadar iyi yönetmenler olduğunu görüyorsunuz. Sokaktaki insanlar önüne hiçbir şey sunulmadığı için kısa filmlerin farkına varamıyor. Ben de bu konuda çok geç kaldım ve bundan dolayı herkesten özür diliyorum. Şimdi çok fazla takip ediyorum ve çok değerli yönetmenlerle tanışıyorum. Benim büyük bir sözüm var; herkes bir gün kısa film seyredecek.

Netflix de yayınlanan “Gelincik” filminiz psikolojik açıdan birçok insana çok fazla şey anlatıyor. Sanki sessizliğin en büyük gürültü olduğunu anlatmak ister gibi… Sizce sinema anlatılmayanları anlatmak, duyulmayanları duyurmak için bir araç olarak kullanılabiliniyor mu?

Sinema, dönemi de, haberleri de içinde barındırabiliyor. Sinemadan çıktığımızda hepimizde şöyle bir duygu oluyor “Aynı şeyleri ben de yaşadım, ben de aynı şeyleri hissettim. Acaba yönetmen beni mi tanıyor?” sinema sizin dile gelmiş haliniz. Ben çoğu filmden hayatıma bir şeyler katarak çıkmışımdır. Eskiden konuşmayı sevmezdim. Şimdi sinema sayesinde doğru konuşmayı öğrendim.

Hayatınızdaki büyük bir yapı taşını oynatan bir film var mı?

Before The Rain filmi hayatımda sinemayla ve yapmak istediğim filmlerle ilgili bir yol gösterici olmuştur.

Türsak yönetim kurulu üyesisiniz, Çorbada Tuzun Olsun Derneğinde gönüllü olarak çalışıyorsunuz. Şuan dahil olduğunuz başka dernekler, platformlar var mı?

İkisi de hala devam ediyor. Türsak için yoğun bir döneme girdik. Cemal Okan başkanımız. Sinema dünyasından Türsak üyelerini canlandırıp gençlerle devam etmek üzere birçok etkinlik yapıyoruz. Çorbada Tuzun Olsun benim ilk göz ağrım. Sokakta yaşayan hayvanlar için destek oluyorum, ama bilinen bu iki dernekle çalışıyorum.

Bir belgesel filminizi yeni bitirdiniz. Festival filmi çekimleriniz de bitti. Nasıl filmlerle geliyorsunuz?

Belgesel; yakın bir arkadaşımın hayaliydi. Türkiye’den dört sanatçı; Gülay Semercioğlu, Seçkin Pirim, Candaş Şişman ve Sinan Lojiİstanbul’luların içinde olduğu, Türkiye’deki sanatçıları anlatan bir film yapmak istedim. Mahmut Fazıl Coşkun yönetmenliğini üstlendi ve biz çok güzel bir ekip olduk. Çok keyif alarak bitirdik. Koskos yapım şirketimizin ilk yılında, ilk işi bu belgeseli yapmış olduk. Festival filmimizi de; Gizem Kızıl isminde yönetmen arkadaşım çekti. Ayşe Barım, Emre Oskay, ben ve Gizem yapımcılarıyız. Filmin ismi “Bana Karanlığını Anlat” çok etkileyici bir konusu var.

Yürütücü yapımcılık dışında sizi sinemanın farklı kollarında da görebilecek miyiz? Yönetmenlik, yazarlık?

Yazarlık asla düşünmüyorum. Ben yapımcı olmayı seviyorum. Sizin gibi bir yazarlarla çalışmak, genç yönetmenlere ilham olmak benim için çok daha mutluluk verici.

Hayata nasıl fısıldarsan hayat da seninle öyle konuşurmuş… Bugüne kadar birçok yoldan geçmiş, hayata dair birçok söz fısıldamışsınızdır. Siz ektiğiniz tohumların meyvesini tatlı alabildiniz mi?

Ben meyve toplamak yerine hep meyve dağıtmayı düşündüğüm için çok tatlı bir şekilde o meyveyi yedim. Ben kolektif çalışmaya çok inanan biriyim.

Bir film yapıyorsunuz hayatınız ı bir süreliğine o filme adıyorsunuz, sonra aldığınız eğitimlerde öğrenci oluyorsunuz, festival filmlerinde jüri oluyorsunuz ve binlerce filmin hikayesine karışıyorsunuz, aynı zamanda bir ticaret insanısınız. Bu birden çok ruh halini bir günün içine nasıl sığdırıyorsunuz?

Ben bu ruh halini çok seviyorum. Benimle çalışanlar çok fazla işi bir arada yaptığımdan dolayı, kafamın dağılacağını düşünüyorlar, ama ben yaradılış olarak böyle olduğumu düşünüyorum. Aynı anda 8 işi yürütebilirim. Aynı anda herkese de yetişirim. 30 yıllık ticaret sektörünün de kattığı bir tecrübe olabilir.

Sinema Yeşilçam’dan günümüze sürekli dönüşerek, yenilenerek geliyor. Özellikle pandemiyle birlikte sinema dijital platformlara taşınmaya başladı. Dijitalleşen bir dünyanın düzenine ayak uydurmaya çalışıyoruz. Sizce bu dönüşümler sinemanın ve sinema izleyicisinin lehine dönüşümler mi?

Bence lehine, çünkü insanlar çok üretmeye başladı. Bu sayede seyirciler kendi isteğine göre film-dizi seçebiliyor. Üretme biçimleri kendini geliştiriyor, alışkanlıklara göre filmler değişiyor, üç tane yönetmenin değil, 350 yönetmenin işi yapılabiliyor. Bu sinema adına çok güzel bir dönüşüm.

Her şeye koşmaya çalışırken, yorulduğunuzda, nefesinizin kesildiği zamanlarda, yolunuzu kaybettiğinizde asıl niyetinizi hatırlamak için kendinize hatırlattığınız motivasyonunuz nedir?

Kendi kendime kaldığımda etrafa boş boş bakarım ve bir hareket yakalamaya çalışırım. Güneşin gözüme değmesi bile bana motivasyon kaynağı olur.

Sizin hikayenizi anlatacak bir film yapsanız konusu ne olurdu?

Benim filmimin konusu “Kendini arayan bir adam” olurdu.

Röportaj: Gizem Yıldız