Arda Bey merhaba, nasılsınız?

Bu aralar kendimi iyi ve yoğun olarak tanımlıyorum. Yoruldum demeye hakkım ve vaktim olmayan bir zamandayım.

Herkesi büyüleyecek bir gösteri ile karşımıza çıktınız. "Bu bir tiyatro değil, bu bir müzikal değil, bu bir konser değil Bu Biraderler Cabaret" diyorsunuz peki nedir Biraderler Cabaret?

Biraderler Cabaret bünyesindeki tüm sanatçıların kendi yetenek ve becerilerinden meydana gelmiş, gelenekleri de içinde barındıran, geleceğe bir söz bırakmaya çalışan; kültürü değiştirmek üzere hareket almış bir müzikli oyun, oyunlu müzik. Burada yapılan şey ilk defa yapılmıyor, lakin uzun zamandır yapılmayan şeyi, eğlencenin kabare halini seyirciye aktarmaya çabalıyoruz.

Peki nasıl karar verdiniz böyle bir sahne şovunu hayata geçirmeye?

2016 senesinde Şehir Tiyatroları’ndan atılmamla başladı bu süreç. Kabare yapısı itibari ile sözünü hiciv yoluyla söyleyen bir sahneleme türü. Zaten çıkış, daha önemlisi yükseliş zamanları İkinci Dünya Savaşı dönemine dayanıyor. Politik hiciv de var içinde, yaşadığımız zamana dair hiciv de. Benim de o dönemde söyleyecek sözüm vardı ve bunu en iyi şekilde kabare yoluyla söyleyebileceğimi düşünerek giriştim bu işe.

Bu güzel müzikli oyunu bir araya getirmek için Mert Yavuzcan ve Anıl Altınöz bir araya geldiniz. Bu şov için kim neler kattı? Büyük bir ekip nasıl toparlandı? Ne kadar süredir üzerinde çalıştınız?

Ekibi toparlamak zor olmadı, zor olan pek çok yeteneği olan bu kadar insanı en iyi ve görünür şekilde seyirci karşısına çıkarabilmekti. Bunu sağlayabildiğimiz ölçüde Biraderler Cabaret devam edebilirdi. Öyle de oldu. Biraderler’in yapısı dolayısıyla kötü ya da vasat bir şey yapma şansı yok. Bunda Orçun Tekelioğlu, Mert Yavuzcan, Anıl Altınöz, Bilal Nazlıgül, Doruk Bora, Şafak Kocadağ, Murat Tunalı ve daha önce Biraderler’de bulunmuş olan Tuğrul Arsever ve Utku Akıncı’nın payı da büyük. Yani aslında Biraderler Cabaret vasatla mücadele gibi bir şey.

Sahnede öyle eserler seslendiriyorsunuz ki... Micheal Jackson'dan Beatles'a, Daft Punk'tan Pink Floyd'a ayrıca 90'lardan o çok sevdiğimiz şarkılara… Herkes sesine güveniyor muydu? Bu kadar efsane ismin hem şarkılarını hem de performanslarını sahnede birleştirmek zor olmadı mı?

Herkes sesine güveniyordu, evet. Ama bunun yanında daha önemli bir şey vardı, bu ekipteki herkes çok çok tecrübeli. Yıllardır sahneye çıkan, insanları eğlendirmeyi bilen, söylediği şarkılara ve o şarkıların dönemlerine hakim, esprili, komik, yakışıklı sayılabilecek, daha da önemlisi özenli insanlardan kurulu bir ekip bu. Bütün bunlar bir araya geldiği zaman zaten kötü bir şey yapma şansımız da kalmıyor. O çok sevilen şarkıları, çok sevilen şarkıcıları bu sahne üzerinde insanlara hatırlatıp tekrar dinletebiliyorsak ve kendi tarzımızda müzikler haline getirip bunu insanlara kabul ettirebiliyorsak, bu tamamen Biraderler’in özelliği dolayısıyla oluşmuş bir şeydir.

  Çok kısa kendi yapım şirketiniz olan Biraderler Yapım hakkında da konuşalım istiyorum. Bu şirket ne zaman kuruldu ne tür faaliyetleriniz var?

Biraderler Yapım resmi olarak 2017 senesinin Ağustos ayında kuruldu. O zaman sadece Bir Yaz Gecesi Rüyası ve Biraderler Cabaret oynayabilmek için kurulmuş bir şirketti. Fakat tabii ki hedefler daha başkaydı, bu hedeflere bu kadar kısa süre içersinde ulaşabileceğimizi tahmin etmiyordum ve bunun üzerine “Çocuk Genç Sanat Tiyatro (ÇGST)” birimi geldi, “İlelebet… Bir Atatürk Hikayesi” oyunu geldi, “Sen Yaz Ben Oynarım” doğaçlama çocuk oyunu geldi, ÇGST’nin çıkardığı “Pencere” adlı oyun geldi, yeni üç tane oyun hazırlanıyor. yani anlayacağınız Biraderler Yapım beklemediğimiz şekilde büyümeye, bizi mutlu etmeye ama en önemlisi kültürü değiştirerek büyümeye devam ediyor.

Belki de Birader Yapım’ın en güzel faaliyelerinden biri Çocuk Genç sanat Tiyatrosu'dur. Bu sayede hayata yeni başlayan küçüklerimize sanat dolu bir yaşam da sunmuş oluyoruz. Nasıl bir yol haritanız var burada?

ÇGST biriminin en önemli özelliği ve asıl misyonu çocuk ve genç yaştaki insanları sanatla yetiştirebilmek, onların, eğer ilerde tercihleri olursa iyi ve donanımlı birer sanatçı olabilmelerine bir altyapı kazandırabilmek, hayata dair bakışlarını en vicdanlı ve merhametli bir tarafta olabilmesini sağlayabilmek, bunun yanında çocukların ve gençlerin her anlamda üzerinde yaşadığımız topraklara, Türkiye Cumhuriyeti’ne Ulu Önder Atatürk’e ve onun fikirlerine layık birer birey olarak yetişebilmelerini sağlamak.

Peki ailelerine buradan bir şeyler söyleyecek olsak sanat yapan bir çocuğun ufkundan, yaşama bakışından, sosyal çevresinden bahsetsek. Ailelerimize nasıl bir teşvik yaparız?

Ailelerle daima bir aradayız zaten. Biraderler Yapım bir toplanma alanı aslında. Bu toplanma alanına geldiği zaman insanlar her ne olursa olsun orada bir özgürlük ve rahatlık alanı olduğunu görüyorlar. Bu özgürlük ve rahatlık çocuklarına yansıdığı zaman da bu çocuklar mutlu bireyler olarak hayatlarına devam ediyor. Normal şartlar altında herhangi bir başka yerde bulunamayacak özgürlük ve çalışma alanını biz burada  onlara veriyoruz. Belli bir zamandan sonra artık burası bir çekim alanı haline gelince de ister istemez şu anda birlikte bir şeyler başardığımız çocuklar, gençler ve ailelerin çevresindeki yeni arkadaşlarımız da aramıza katılıyor. Bu durum sosyalleşmeyi, ufkun genişlemesini ve her anlamda yaratıcılığı körüklüyor.

Sizi tebrik ediyoruz ki otizmli gençleri düşünerek onlar için de Pencere adında bir oyun hayata geçirmişsiniz. Pencere de 25 Ekim’de burada sahnelenecek. Bu oyunla ligili ne söylersiniz?

Pencere, ÇGST’nin koordinatörü Yonca İnal’ın projesiydi. Biz otizmli vesaire diye ayırmadık hiçbir zaman çocuklarımızı. Farklı olanlar, farklı gelişenlerden öğrenecek çok şeyimiz vardı. Yonca’nın ve tüm ÇGST ekibinin, Çiğdem Aydın, Uskan Çelebi, Derya Yıldırım, Okan Patırer’in müthiş gayreti ve özverisiyle tüm senenin çalışması kendisini oyuna dönüştürdü. Biz sadece onlara alan açtık. Emeğin ve övgünün büyüğü onların ve tüm ÇGST çocuk ve gençlerinin. 

Aslında sizinle konuşulacak o kadar çok konu var ki maalesef ki buna bize ayrılmış bir sayfa yetmez. Kısa kısa birkaç soru daha sormalıyım. Yazılmış Tüm Mektuplar adında ilk albümünüzü çıkardınız ve bu albüm için diyorsunuz ki “Her bir şarkı birer mektup.” Bize biraz bahseder misiniz? Albümde çok değerli şarkılar var ve ismi neden Yazılmış Tüm Mektuplar?

Bunların hepsi gerçek kişilere yazılmış şarkılar. Hepsi benim çeşitli dönemlerimin haberleri ve sonuçları. Güzel zamanların da yazıldığı kişiler vardı, zor zamanların da. Mühim olan onlara bu duyguları şarkılarla anlatabilmekti. Kendimi iyi hissettiğim, daha özgür konuşabildiğime ve yazabildiğime inandığım yegâne alan müzik. Sevgilime eşime bir söz söylemek istediğim zaman bunu konuşarak yapabilirim, fakat sözün başka bir şeye dönüşmesi gerektiği yerde müzik başlar ve ben de o müziğin içine koyduğum tüm duyguları bir mektup gibi görüyorum. Bu yüzden Yazılmış Tüm Mektuplar bir mektuplar silsilesi.

20 yaşında başladığınız konservatuvar eğitiminize ( Mimar Sinan Üniv.) İstanbul Şehir Tiyatroları'nda oyuncu, yönetmen, sahne tasarımcısı, müzisyen olarak hemen hemen her yerde rol aldınız. Hepimizin çok sevdiği Lüküs Hayat, Keşanlı Ali Destanı, Hamlet, İstanbul Efendisi gibi daha adını sayamadığımız oyunlarda bulundunuz. Tiyatronun, oyunun, müzikalin içinde bulunmak nasıl bir duygu?

Şahane, harika, olağanüstü. İnsanın yetinmesi gerekir değil mi bu kadar şeyle? Yetmiyor. Fakat yetinmeyi bilmeyi de öğreniyorsunuz bu kadar tecrübeyle. Keşanlı oynamaya başladığında 26 yaşındaydım, o zamanki azimli halim artık kendini daha dingin ve sakin bir noktaya getirdi. Hamlet oynadığımda 30 yaşındaydım, şimdi 40 yaşında, Hamlet’i sahnelemek isterim. Bazı şeylerin tadını olduğu zamanda aldıysanız o zamanda bırakmalısınız. Şimdi farklı işlerin peşindeyim. Kabare oynamaktan müthiş keyif alıyorum mesela ya da Bir Yaz Gecesi Rüyası’ndan. İlelebet...Bir Atatürk Hikâyesi, herhalde hayatım boyunca altına girdiğim en büyük zorluk oldu ve bundan sonra da bu kadar büyük bir zorluğun altına giremem diye düşünüyorum.

"ATATÜRKÜ OYNAMAK, HİSSETMEK TARİFSİZ"

Biraderler Yapım'ın çok sevilen oyunlarından biri de ‘İlelebet… Bir Atatürk Hikayesi. Atamız Gazi Mustafa Kemal’in hayatını ele alarak Atatürk olduğunuz bir oyun. Mustafa Kemal olmak nasıl bir duyguydu ve en etkilendiğiniz yönü nedir?

Ben Musafa Kemal’i oynamıyorum İlelebet’te. Mustafa Kemal’i oynamak üzere görevlendirilmiş bir oyuncuyu oynuyorum. Bu iki kat daha zor. Atatürk’ün her fikri, hareketi, yazdığı, düşündüğü etkiler insanı. Hele manevi olarak ona bağlı biri olarak yetişmişseniz. Çok güçlüdür ailemin ve benim Atatürk’e bağlılığımız. Fikirleri fikirlerimizdir her zaman ve bir tek bu değişemez herhalde. Aslında bu yüzden yapıldı İlelebet...Bir Atatürk Hikâyesi. Ata’ya bir teşekkür, minnettarlığı ifade etme biçimiydi bizim için. Sağolsun Hilmi Zafer Şahin her anlamda aklını ve vicdanını koydu yazdığı metinde ve ortaya Atatürk’e dair en özgün metin çıktı. Tüm yaratıcı ekip sayesinde de en özgün oyun.

Sizce İlelebet... Bir Atatürk Hikayesi’ni insanlar neden mutlaka izlemeli?

Bir kere ideallerin ne olduğunu hatırlamak için izlemeliler. Fikirlerin nasıl idealize edildiğini görmek için. Tüm yokluk ve yoksulluk içinde bu ülkenin en büyük değerinin büyük bir lider ve sadece cesarete ihtiyacı olan halk olduğunu anlamak için izlemeliler. Unuttuğumuz, artık neredeyse adını bile anmadığımız devrimlerin son derece vurucu ve güçlü hikayesini dinlemek ve daha kararlı adımlar atabilmek için izlemeliler.

Biraderler Yapım olarak yakın zamanda çıkarmayı düşündüğünüz/ planladığınız başka oyunlar var mı?

Yeni oyunlarımız “Trainspotting”, “Anlaşılmaz Konuşmalar” ve ÇGST’nin yapacağı “Dolap” adlı oyunlar sezonda birer birer sahne alacak. 

Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?

Tiyatro son iki sezondur yine çok revaçta. Çok fazla oyun var ve bunların hangisine gitmek gerekli düşüncesine kapılıyor insan ister istemez. Kapılmayın. En yakınınızda bulunan salon sahne hangisiyse girip izleyin. Bir başkasına bu oyunu tavsiye edin. Yeni seyirciler kazandırın. Bu sadece iyi oyundan beklenmemeli, iyi seyirci de yeni seyirciyi kazandırır. Umarım güzel ve salonların dolup taştığı bir sezon olur hepimiz için. 

Doğum tarihi: 1.3.1979

Burcu: Balık

En sevdiği huyu: Çalışmak, çok çalışmak ve asla pes etmemek

Sevmediği huyu: Bazı anlarda dilimin keskinliği. 

Uğurlu sayısı: 7

Uğurlu günü: Perşembe

En sevdiği söz: Bize bir oyun lazım azizim. :)

Röportaj/ Söyleşi: Elif Hayvalı

Fotoğraf: Alper Hayvalı