FİLİZ BAHÇIVAN

Ellerimiz semada, havalar ısınsın diye en az kayıpla bu salgından çıkabilelim diye dualar ediyoruz. 

Güzel ülkemin yolları ıssız, sokaklar hiç olmadığı kadar tenha. 

Kayıplar veriyoruz, gün be gün artan. 

Huzursuz bir bekleyiş tüm dünyada. 

Gelmiş minicik bir virüs insanları, yenilmez olduğunu sananları sokmuş evlerine.

Herkes korkuyor, fakir, zengin, kadın erkek. 

Parayı da mevkiyi de dinlemiyor ki veresin birkaç kuruş da kurtarasın yakanı!

Ne üst mevki ne de sokakta yatanı ayırt ediyor. 

Hepimiz aynı kefedeyiz, aynı gemide. 

Hepimiz bu dünyada yaşayan insanlarız. 

Ne yapalım da korkmayalım? Nasıl davranalım? Bu korkuyla nasıl yaşayalım? 

Ellerimizi yıkamaktan, iyi nefes alıyor muyum diye sürekli kendimizi kontrol etmekten sinirlerimiz alt üst oldu. 

Ve maalesef virüs korkusu yanına bir diğerini de ekledi. Korku, bilinmezlik, belirsizlik, her yerde olabilir korkusu. Kısacası ölüm korkusu. Sokakta ve her yerde. Koronadan daha çok insanı saran, hasta eden korku. Toplumda hızla yayılan. Panik dalgası, katlanarak gelen dalga. Coronafobi. 

Acaba ben de virüsü kaptım mı, geçtiğim yoldan öksüren biri geçtiyse bana da bulaşır mı? 

Elimi yüzüme sürdüm mü, marketten virüsü eve getirdim mi? 

Biraz ateşim var sanki, corona mı oldum acaba?

'Ya sevdiklerime bir şey olursa'? gibi sürekli uzayıp giden sorular silsilesi. 

Sorular, sorula- sorular. 

Ya cevaplar, var mı bir cevabı? Var mı bu koronavirüse bir stres savar? 

Coronafobi nedir? Coronafobi ile nasıl başa çıkacacağız? Bu konuyla alakalı merak ettiğimiz tüm soruları Psikolog Hazal Güvendiren'e sorduk. 

Merhaba. Sizi tanıyabilir miyiz?

Merhaba. Ben Hazal Güvendiren. 1994 İzmir doğumluyum Lisans Eğitimimi Ankara Başkent Üniversitesi’nde, Yüksek Lisans Eğitimimi ise İstanbul Gelişim Üniversitesi’nde tamamladım. Gemi Adamlarında Belirsizliğe Tahammülsüzlük ve Bağlanma Stillerinin Ruhsal Belirtilerle ilişkisi adlı bir teze sahibim. Her ne kadar masa başı düz iş gibi görünse de aksine ben psikolojinin çok heyecan verici bir derinlikte olduğunu, öğrenmenin asla bitmeyeceğini çünkü sürekli gelişim ve değişim halinde olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden lisans ve yüksek lisans eğitim hayatımda da her ekolü araştırdım, farklı birimlerde staj yaptım. Cezaevi, hastanede psikiyatri birimi, özel eğitim, ruh ve sinir hastalıkları gibi alanlarda psikozdan otizme kadar geniş bir yelpazede kadın-erkek-çocuk-ergen neredeyse her yaş grubunu gözlemleme fırsatım oldu. Şuan bir özel eğitimde kurum psikoloğu olarak çalışıp, seminer ve söyleşilere katılıyorum. Çocuk, ergen ve aile alanında kendimi daha rahat hissettiğim için aldığım eğitimleri de o doğrultuda şekillendirdim.

Coronavirüs ülkemize giriş yaptıktan kısa bir süre sonra beraberinde getirdiği Coronafobi ile tanıştık. Nedir Coronafobi?

İlk olarak bu virus yeni bir olgu olarak girdi hayatımıza, aşısı henüz bulunamadı, hakkında bildiklerimiz kısıtlı yani bir belirsizlik hakim. Coronavirusün sağlığımızı tehdit etme, sosyal izolasyon gibi sonuçlarından ziyade, insanları bu kadar kaygılandıran asıl noktanın belirsizlik olduğunu düşünüyorum. Biri ‘’80 yaşındaki dedem yendi korkmayın’’ derken, biri ‘’20li yaşlarında kuzenim vefat etti’’ diye korku içerisinde feryat ediyor. Haliyle gerçeğe ve inanmak istediğimiz düşünceye yönelik bir çatışma yaşayıp, belirsizliğin getirdiği kaosa sürükleniyoruz.

Lİteratürde hastalıklara dair pek çok ruhsal bozukluk mevcut. İlk akla gelen herkesin bildiği hastalık hastalığı daha bilimsel adıyla hipokondriyazis. Daha sonra mizofobi denilen mikrop korkusu ve OKB (obsesif kompulsif bozukluk)’nin yarattığı sağlığa yönelik obsesyonlar. Son zamanlarda ise Koronafobiyi duyuyoruz, merak ediyoruz. En kısa ve net tabiriyle koronavirüs salgınından korkmak anlamına geliyor Koronafobi. Tabiki salgın durumunda korku ve kaygı duymak çok normal fakat koronafobiye sahip bireylerdeki kaygı ve korku seviyesi işlevselliklerini bozacak yani yaşam doyumlarını ciddi anlamda düşürecek yükseklikte. Kontrol altına alınamayan kaygı, korku durumunda kişi hayattan, sosyal ilişkilerden ve kendiyle olan iletişiminden kaçınma davranışı gösteriyor.

Bu panik duygusu nefes almayı güçleştiriyor, çarpıntı ve halsizlik yapıyor. Bireyler bu belirtilerle korona oldum korkusuyla hastaneye koşuyor halbu ki korkunun yarattığı gerilimi virüsten ayırabilmek lazım. Bu konuda kendimizi telkin etmek, nefes ve gevşeme egzersizleri o ayrımı yapmayı kolaylaştırabilir.

Korku, belirsizlik, endişe ve tabii yaşanan onca şey insan psikolojisi üzerinde nasıl etki ediyor?

Bir çok açıdan etkiliyor aslında fakat en önemli gördüklerimi sıralamak istiyorum. Az önce bahsettiğim

kaçınma davranışını biraz daha açmak gerekirse mesela; Hissedilen bu olumsuz duygular bireyi depresyona sürükleyebiliyor. Bu süreç içerisinde sosyal medyada da dikkatinizi çektiğini düşündüğüm aşırı yemek yeme hali mevcut .Kaygılarını ve can sıkıntısını yemek üzerinden somutlaştırıp sürekli yemek yemek hem ruhsal anlamda hem de fiziksel aktivitemizin kısıtlandığı bu dönemde fiziksel sağlığımız anlamında bizlere zarar verebilmekte. Tıkınırcasına yeme bozukluğu veya bulimiya gibi yemek bozuklukları da bu zararların başında geliyor.

Bu süreçte bir diğer dikkatimi çeken durum düzensiz uyku… Kaygıdan ve endişeden kaçmak için bir çok kişi yatağına sığınıyor, tüm gün uyuyor, odasından çıkmıyor, kimseyle iletişim kurmuyor. Depresyon, anksiyete ve panik bozukluğa sahip kişilerin ise psikolojisi daha çok etkileniyor ve bu durum aslında bir nevi kısır döngü oluşturuyor. Çünkü süreçteki belirsizlik de kişileri paniğe ve depresyona sürüklüyor.

Hem meraktan hem sıkıntıdan hem yalnızlıktan sarılıyoruz telefonlara. Bu sıkı takip hem kaygımızı arttırıyor hem teknoloji bağımlılığına sürüklüyor bizleri. Bu konuda günün belli saatleri belli sitelerden gündemi takip etmek, ekranlardan kendimizi uzak tutup, kitaplara sarılmak bize yardımcı olabilir.

Son olarak ise çok önemli gördüğüm kadına şiddet konusuna değinmek istiyorum. Evden de çıkamayan kadınlar çaresizlik içerisinde kalıyorlar. Erkek kahveye, camiye, meyhaneye, işe gidemiyor. Zaten işlevsel olmayan bir düşünce yapısına sahipse bu sürecin getirdiği izolasyonla eşine saldırıyor. Bu konuda sadece konuşmak yerine de kesinlikle etkili önlemler alınması, bu konunun üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum. 

Corona virüsü gözümüzde fazla mı büyütüyoruz?

Hem evet hem de hayır. Bu konuda yaklaşımımızda iki uç nokta olduğunu düşünüyorum. Ciddiye almayan ‘’bize bir şey olmaz’’ mantığında çoluk çocuk sokağa çıkan, mangal yakan ve virüsü hiç önemsemeyen , önlem almayan bir kesim var. Bir de dünyanın sonunun geleceğini düşünüp, ruh sağlığını bozmaya yönelik abartılı olumsuz düşüncelere sahip bir kesim mevcut. Benim düşüncem ise yapmamız gereken hastalığı tanıyıp, bilip, güvenilir kaynaklardan bilgi edinip, önlemimizi alıp panik duygusunu kontrol altına almaya çalışmak.

Corona virüs korkusuyla nasıl başa çıkmalıyız?

Öncelikle bir rutin oluşturabiliriz. ‘’Gün içerisinde ne yapacağız? Günün hangi saatlerini bireysel geçireceğiz? Sabah kalınca ilk olarak ne yapacağız?’’ gibi bir planlama yapıp bu süreçte o plana uymanın yararlı olacağını düşünüyorum. Mesela ben evde kendime bireysel zaman geçirmek için bir köşe oluşturdum. Her gün orada belirli saatlerde zaman geçirip, kitap okuyorum, kendimle konuşuyorum, araştırmalar yapıyorum. Siz de kendi rutininizi, kendi köşenizi oluşturabilirsiniz.

Belirsizlik kaygıyı güçlendirir. Bu sebeple belirttiğim üzere ilk yapmamız gereken güvenilir kaynaklardan bilgi edinip, belirsizliği bir nebze olsun azaltmak. Onun dışında nefes egzersizlerinin kaygı ile mücadelede çok önemli olduğunu söyleyebilirim. Boş kalmak bol düşünmeye özellikle de bu süreçte olumsuz düşünmeye neden olduğu için zihnimizi dolu tutmak önemli. Belki müzikle, belki resimle, belki sporla ilgi alanımıza göre zihnimizi ve bedenimizi meşgul edecek uğraşlar bulmak korkuyla başa çıkmada yardımcımız olacaktır.

Belki çok basit gelecek ama korku ve kaygıyı dengelemek için iletişim çok işimize yarayacaktır. Arkadaşlarımızla veya aile bireylerimizle hislerimizi konuşmak bize hem yalnız olmadığımızı hem de sevildiğimizi hissettirecektir. Tabi bahsettiğim iletişim okuduğumuz gerçekçiliği sorgulamaya açık olumsuz haberler değil. Bize ait duygular, düşünceler, hisler.

Eğer hala kontrol altına almakta zorlanıyorsanız bu süreçte online terapi veren bir uzmandan yardım alabilirsiniz.

Son bir ay içinde hayatımız büyük ölçüde değişti. Uyku saatlerimiz, yemek yeme düzenimiz, evlere tıkılıp kalmamız vs.Gerçekten hayatımıza bu kadar kısıtlamalar getirmemiz psikolojimizi olumsuz etkiler mi?

Tabiki. Değişim insan ruhunu ciddi anlamda etkileyen bir olgu. Hele ki bu ölçüde bir değişimin ,ruh sağlığımızı etkilemesi çok normal. Fakat önemli olan hiç bir şey olmamış gibi davranmak, hissetmek değil -ki şu şartlarda bunun da sağlıklı olduğunu düşünmüyorum-, o his ve düşüncelere ragmen mücadele etmeye devam etmek. Yapamadıklarımıza değil, yapabildiklerimize odaklanmak bizi ilerletir. Virüsü yok edemeyiz, karantinayı sonlandıramayız fakat uyku saatimizi ve yemek alışkanlığımızı düzenlemek bizim çabamıza bakıyor.

Böyle zorlu süreçte Psikolojimizi nasıl sağlam tutabiliriz?

Kendimizi keşfetmek, dinlenmek, kendimizle ve çevremizle olan iletişimimizi güçlendirmek psikolojimizi sağlam tutmamıza yardımcı olacaktır. Okullar, bazı işler askıya alındı belki fakat biz hala aynı kişiyiz, zaman hala akıyor. Yarım kalan diziler, kitaplar, hobilerle ‘’kendime hiç zaman ayıramıyorum’’ dediğimiz o boş zamanı değerlendirebiliriz. Panik düşüncesinden sıyrılmak adına kendimizi iyi hissettirecek alanlara yönelebiliriz. Özellikle yoga gibi meditasyonla ilgilenmek de psikolojik dayanıklılığımızı arttırmamıza yardımcı olacaktır. Sevdiklerimizle konuşmak yalnız olmadığımızı hissettirecektir. Mesela yakın bir arkadaşla görüntülü olarak karşılıklı kahve içmek yanyana olmakla bir olmasa da bu süreci yönetmede bize destek olacaktır.

Çocuklara bu durumu nasıl anlatmamız gerekiyor?

Ailenin tutumu bu konuda büyük önem taşıyor. Elbette ki hepimizin korkuları ve kaygıları var fakat çocukların biz yetişkinleri rol model aldığını göz önünde bulundurursak, kendi kaygımızı kontrol altına almak konusunda daha hassas olmalıyız. ‘’Oyun oynuyor o duymaz’’ dediğimiz çocuklar inanın ki duyuyorlar, dikkatle dinliyorlar. Dinlemediğini düşünsek bile çocuğun olduğu ortamda felaket senaryoları konuşmak ve olumsuz haberlerden bahsetmek onun ruh sağlığını olumsuz etkileyecektir. Durumu anlatırken ihtiyacımız olan temel nokta samimiyet. Yaşına uygun samimi ve net bir anlatım çocuğun hissettiği belirsizliği azaltacak ve aklındaki soruları ve sorunları bizimle paylaşma cesareti göstermesini sağlayacaktır. Çocuklar belirsiz durumlarda kafalarındaki soruların cevaplarını kendileri doldurur ve bazen o boşluk gerçek cevaptan çok daha ürkütücüdür. O yüzden çocuğun o boşluğu kendisi doldurmasına izin vermemek, mümkün olduğunca sorularını yanıtlamak gerekir.

Ailecek evde kalanlar bu dönemi nasıl geçirmeli?

Kesinlikle oyun ve sohbetle geçirmeliler. Sözel veya sözel olmayan iletişim kurmak aile arasındaki bağı güçlendirecek, stresi azaltmaya yardım edecektir. Beraber yemek yapmak, aile sofrası kurmak, tabu, sessiz sinema oynamak aile arasındaki iletişimi güçlendirecek ve keyifli vakit geçirmemizi sağlayacaktır. Bir de kendi oyunumuzu üretebiliriz ki benim favorim olan aktivite. Bir kavanoza çeşitli eğlenceli sorular yazıp sırayla cevaplamak , birbirinizi ne kadar tanıdığınıza dair mini bir sınav gibi sizin yaratıcılığınıza bağlı bir sürü etkinlik yaratılabilir.

Mesela benim hazırladığım kavanozun içerisinde ‘’bir hayvan olsan hangisi olurdun’’, ‘’bir super kahraman olsan nasıl güçlerin olurdu?’’, ‘’kendinde değiştirmek istediğin bir özellik söyle’’ gibi sorular yer alıyor. Kartona yazacağınız soruları bir kavanoza atmanız oyuna başlamanız için yeterli J Amacımız keyifli vakit geçirmek, çocuğa kendisini ifade etmesi için oyun aracılığıyla bir fırsat vermek ve aramızdaki bağı güçlendirmek.

Özellikle çocuklarda sorumluluk duygusu kesinlikle atlanmamalı, bu sürece tatil gözüyle bakılmamalıdır diye düşünüyorum. Çocuğa kendi yatağını toplaması, sofrayı toplamaya yardım etmesi gibi yaşına uygun sorumluluklar vererek zihnini de meşgul tutabiliriz. Tabi ki bu konuda ailenin iş birliği önem taşıyor. Baba televizyon izlerken annenin harıl harıl çalışması çocukta ‘’ben niye yardım edeyim’’ algısı oluşturabilmekte. Bu sebeple ailece herkesin sorumluluklarının belirlendiği minik bir toplantı yapılıp, ona uygun görev dağılımı yapılabilir.

Çocukların internette geçirdiği vakte dikkat edilmeli. Farkındayım çocuklar tablete kendini kaptırınca bazen içimizden bir oh çekip kendimize rahatça vakit ayırabiliyoruz J Fakat o süre denetlenmeli ve içerikleri de yaşına uygun olmalı. Ailecek film izlemek, o film hakkında konuşmak da yapabileceğimiz bir diğer etkinlik. Bu konuda hem eğitici hem keyifli yapımlar olan Wonder, Robinson Ailesi ve Ters yüz filmlerini tavsiye ederim.

Sosyal medya uzerınden insanları tdırgın edecek tarzda bır cok vıdeo paylasımları oluyor. Ve bu vıdeolar ınsanları ciddi anlamda korkuya dahası çaresizliğe sürükluyor.

Öncelikle bu kişilerin asıl yapmak istedikleri nedir ve bu tip bilgilere maruz kalanlar o endişeyi nasıl yenmeli.

Varoluşsal kaygı ölüm korkusunu tetikleyebilir ve ben yalnızlığın ölüm korkusuyla çok yakın ilişkili olduğuna inanıyorum. Bu sebeple insanlar yaşadıkları korku ve kaygıda yalnız olmak istemiyor, herkes aynı hislere sahip olsun istiyor olabilir. Hadi okul zamanımızı hatırlayalım sınava çalışmadığımızda arkadaşımız da çalışmadıysa nasıl rahatlardı içimiz. Çünkü bilirdik ki bu sorumluluğu alan tek kişi biz değiliz. Sorumluluğu da, kaygıyı da, korkuyu da bölüşüp kendimizi yalnız hissetmezdik. Ben bu tedirgin

edici videoların nedenlerinden biri olarak yalnız kalma korkusunun gölgesinde bir hayatta kalma dürtüsü olduğunu düşünüyorum. İnterneti başkalarına korku ve kaygı yaratmak amacıyla kullanan kişilerde bir diğer bahsedebileceğimiz ana nokta ise kişinin kendini güçlü ve üstün hissetme arzusu. Aslında bu güce kişi açısından bakınca kontrollü de diyebiliriz. 

Çünkü ulaştığımız kitle ve onların yaptığı yorum, beğeni ortada ve açık.Bu da kişilerde beğenilme, sevilme duygusu hissettiriyor.

Kısacası tek bir dinamikten, etkenden bahsetmek zor olsa da kişilerin yalnız kalma korkusu, beğenilme arzusu, ilgi çekmek gibi amaçlarla bu davranışları sergilediklediklerini düşünüyorum.

Bu konudaki endişeleri yenmek için ise ters açıdan bakarsak kaygımızı kontrol altına almak önemli. Çünkü panik halinde sağlıklı düşünemiyoruz. Halbuki sağlıklı düşünüp, soğukkanlığımızı koruduğumuz zaman ve tabiki gündemi güvendiğimiz kaynaklardan belli zamanlarda takip ettiğimizde bu endişenin aşılacağına inanıyorum... 

Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. 

Ben teşekkür ederim.