RÖPORTAJ: AZİZ KARATAŞ

O bir tiyatrocu, o bir oyun yazarı, o bir drama lideri, o bir masal terapisti o profesyonel bir öğrenci… 14 Yaşından beri Tiyatronun tozunu yuttan Masal terapisti Ebru Çömlekçi ile geçtiğimiz gün bir araya geldik. Çocuk masalından kadın şidettine kadar bir çok önemli konuda görüşleriyle bizleri aydınlatan Çömlekçi ile samimi ve keyifli bir söyleşi yaptık.

Bize kendinizden bahseder misiniz? Ebru Çömlekçi kimliğinin oluşum süreci nasıl oluştu, kısaca anlatır mısınız?

14 yaşımdan beri sahnedeyim. Şu an 36 yaşındayım yani 22 senedir sanede olan bir tiyatro işçisiyim diyrbilirim. Neden böyle diyorum çünkü tiyatro oyunları yazan artı tiyatro dekorundan afişinden efendime söyleyeyim organizasyonuna kadar aslında yapım işine kadar bir çok şeyi icra eden biriyim. Film drama yüksek lisans yaptım. Bunun dışında masal okumayı, anlatmayı seven birim. Aslında masal okunmaz dinlenir her zaman bunun altını çiziyorum. Masallar yazıyorum. Masaldan masallar adlı bir projem var. Şu an üç masalım tamam ama bunu beş altıya çıkartmayı düşünüyorum. Masal terapistiyim. Doğru masal seçiminde velileri uyarıyorum çünkü yaratıcı drama öğretmenimyim bir yandan da 13 senedir bu işi bi fiil götürüyorum. Masal vr drama üzerine bir çok atölye yapıyorum. Hikayeler adına da atölyeler yapıyorum. Masal ve hikaye faeklı bölümler biliyorsunuz. Şimdi Küçük prens ile yola çıktık. Hatay’da yaptık önümüzdeki günlerde Ayvalık var. Ülkemizin her ilini dolaşmak istiyorum imkan bulduğumuz her ile gideceğiz inşallah. Diğer yani Masal adında küçük bir kızı yetiştirmeye çalışıyorum(Gülüyor) onunla beraber kısa filmlerimiz oldu. İlk kısa filmimizde beş tane ödül kazandık dünya çapında. İngiltere’de birinciliğimiz var. Bunun dışında başka neler yapıyor derseniz. Aslında bir şekilde üretmeye devam ediyorum. Yazmayı çok seviyorum. Anlatmayı çok seviyorum.

Ebru Hanım hem yazıyorsunuz hem de oynuyorsunuz. Sahnede olmak için ne tür fedakarlıklar yaptınız?

Hakikaten bir çok fedakarlık yaptığımı söyleyebilirim. Bir dönem kazandığım tüm parayı tiyatro eğitimine yatırdım. Yani bir dönem baya aç gedim diyebilirim. Çünkü eğitim olmadan gerçekten bir şeyleri götürmek çok zor. Ama tabii ki sahneye çıkmadan ki sahne çok büyük bir eğitim. En büyük eğitimi orda alıyorsunuz seyircinin karşısında. Bir çok şeyi orda öğreniyorsunuz. Zaten tiyatro tamamen bir ekip işi tiyatro sahnesine çıktığınız andan itibaren ekinizle doğru hareket etmeniz lazım. Bir kere çocuğundan ayrı kalmak zorundasınız. Masal çok ufak yaştan itibaren benimle Türkiye’yi gezdi. Yani onunla beraber turnelere gittim. Yeri geldi kuliste emzirdiğim sahneye çıktım. Yani bir anneye oyunculuk gerçekten çok zor. Gün geldi sete gittim sabahın beş altısına kadar süren sette olabilir. Masal’ı da(küçük kızının adı Masal) beraberimde götürdüğüm çok olmuştur. Böyle zorlu bir süreç geçirdik açıkcası.

Kızınız Masal il birlikte Türkiye çapında ciddi ödüller almış birisiniz. Biz bunları biliyoruz zaten ama siz de bahseder misiniz?

Elbette, İngiltereden birincilik ödülümüz var. Lions’tan aldık özel sponsorluk ödülleri aldık. Ordu’dan bir ödülümüz var. Gene yurt dışından aldığımız iki ödül var. Toplamda beş tane ödülümüz var. Onun dışında bir çok seçkide yer aldık. Masal son bir tane kısa filmde oynadı şimdi. Onun dışında ben de TRT Belgesel’de bir çok projede yer aldım. Hepsi de önemli röllerdi. Orda da genelde cinayet hikayeleri ile alakalı bana bulaşanların başına belalar geldi ama. Bunun dışında Ferdi altuner ile beraber bir tane TRT projemiz var. Osmanlı Mutfağı çekiyoruz. Orda da Osmanlı Mutfağındaki yemeklerin nasıl yapıldığını, işte nasıl yapılması gerektiğini püf noktaları nelerdir bunları uzmanlarından dinleyrek anlatıyoruz. Sizlere inşallah yakında bu güzel projeyi buluşturacağız.

Kadına Şiddet ile ilgili de bir şeyler yazıyorsunuz. Buna değinmek istiyorum. Sizce ülkemizde kadına şiddet olayları ne durumda kısaca değerlendirir misiniz?

Başladığım noktaydan bahsedeyim. Tamiz tiyatro yaptık. Temiz dramatüşire tiyatro yaptık. O zamandan bu zamana kadına şiddetle alakalı bir çok tiyatrolar yaptık. Hakikaten kadınlara bir şeyleri gösterirken ne kadar şiddete maruz kaldıklarını aslında seslerini çıkartamadıklarını fark ettim. Bu arada sosyal medyadan Açelya bana ulaştı. Annesi Fatma Şengül ne yazık ki iş arkadaşları tarafından katledildi. Açelya bana ulaşınca benim de artık bu konu ile alakalı bir şeyler yazmam gerektiğini anladım ve arkadaşlarla yola çıktık. 25 Kasıma yetiştirmeye çalışıyoruz. Dünya Kadına Şiddet Günüdür 25 Kasım. Türkiye de hakikaten bir çok alanda iş hayatından tutun da eğitim hayatına kadar aklınıza gelebilecek bir çok sosyal yaşamda ne yazık ki kadın bir çok şiddette maruz kalmıştır. Ve biz bunları duyurabilmek için bir proje yaptık. Ses vermedki kastımız aslında şiddet nerde başlıyor hangi noktadan itibaren başlıyor. Çok basit bir şey söyleyeceğim. Ufak bir sessizlik oluro ufak sessizlik anında derler ya ha kız çocuğu doğdu. İşte bu da bir şiddettir. Yani bu noktadan başlıyor şiddet. İşte kadına şiddet saçı uzundur aklı kısadırdan tutun da hayatımıza yerleşmiş olan deyimlerimizden atasözlerimizden aklınıza gelebilecek bir çok şeyde aslında kadına şiddet vardı. Bırakın erkeği kadın bile artık kadına şiddet uyguluyor. Biz Açelye ile imza toplarken bir kadın çıktı ortaya ve dedi ki amman sevgilisidir kim bilir neler yapmıştır. Bu nasıl bir görüş bu nasıl bir önyargı Allah aşkına.. İstatistiklere baktığımızda ülkemizde kadına şiddettin her geçen gün daha da artığını görebiliriz.


 

Kadının gücünden korkma var mı sizce? Erkek kadının gücünden korktuğu için şiddet uygular mı?

Kadınlar zeki varlıklardır. Kadının zekasından becerikliğinden korkuyorlar. Erkeklerin beyni kadının beyninden farklı çalışır. Erkeğin beyni paralel bir şekilde giderken kadının beyni aynı anda bir çok işlevi görüyor. Kadın beyni çalışma sistemi tamamen farklı böyle olunca da haliyle bir kadının evinin düzeni kurar dolabını düznler çocuğun yemeğini organize eder işini yapar.. yani tabii ki de sosyal sorumluluklar vesaire demiyorum ama nedir kadın alabildiği yükümlülükler zaten sosyal yaşantı içerinde çok fazla olduğu için beyin de bu şekilde gelişmiştir haliyle.

Ebru Hanım bize yazdığınız Tiyatrolardan bahseder misiniz? Siz ne tür Tiyatrolar yazıyorsunuz?

Genelde çocuk tiyatrosu yazıyorum. çocuk oyunlarını önemsiyorum çünkü çocuk oyunları gerçekten çok kıymetli ve belli bir matematikte yazılması gerektiğine inanıyorum. Didaktik olmayan diyaktik ama didaktik olmayan. İşte nedir ıspanağı yiyeceksin güçlü olacaksın gibi çocuk oyunları yazılmaması gerekiyor. Bununla alakalı çok büyük bir sorun olduüu için özellikle bu alanda yazmayı tercih ediyorum. Neler yazıyorum dersem aslında bir çok farklı noktada işte mesela kardeş kıskançlığı ile alakalı zıp zıp ile minnoş haydi oyun oynayalım diye bir oyunum var. Onun dışında gene kıskançlığı anlatan şu an Tatlı Düşler olarak hayaller dünyası adı altında yazdım. Ama tatlı Düşler olarak oranla başka bir oyunum var. Tiyatro Karaca tarafından oynanıyor oyunlarım. En son yazdığım masal ile minnoş adlı bir oyunum var. Bu arada sizin gazetenizin değerli yazarlarından olan Yaşar Şenyüz abim sağolsun afişlerini yaptı. Çok güzel fotoğraflarını çekti. Masal ile minnoş aslında benim ustalık eserim diye düşünüyorum. Çünkü hakikatten çok severek yazdığım bir oyun. Masal adında bir karaktetimiz var ve bu karakterimiz Minnoş adlı kedisini kaybediyor ve ardında soskakta yaşayan hayvanlarla tanışıyor ve onlar için bir şeyler yapması gerektiğinin farkına varıyor. Bu şekilde başlayan bir oyun. Ne yazık ki çocuk tiyatrosu ülkemizde sadece para kazanmak için yapılıyor. Ama böyle değil tiyatro seyircisi gerçekten kaliteli tartışan sorgulayan yargılayan böyle bir tiyatro seyircisi ortaya çıkartmak istiyorsak bunu çocuk tiyatrosu ile başlamamız gerekiyor. Çünkü bu da bir kültürdür. Biz çocuğa eğer sadece koşarak zıplayarak düşerek bir şeyler anlatmaya çalışırsak bir yere varamayız. O yüzden Masal İle Minnoş’de ben ellerimden geldiğince onları da sahneye katarak ve hatta oyunun sonunda onlara kedi köpek ve hatta kuş maması vererek oyunu tamamen içinde var olmalarını ve hayatın içerisinde de oyunu devam ettirmelerine yardımcı olmaya çalışıyorum.

Yazmak bir yetenek işi Tiyatro yazarlığı ise büyük beceri isteyen bir alan. Siz yarın öbür gün yazdıklarınızı kitaba dönüştürmeyi düşünüyor musunuz? Böyle bir projeniz var mı?

Elbette var. Sonuçta oyunlarınız başka tiyatrolar tarafından sahnelenip oynanıyorsa kendinizi iyi şeyler yaptığına ikna eersiniz. Ben kızıma hamile kalınca tiyatrolarım başka tiyatrolar tarafıdan oynanmaya başlandı. Gerçekten kendi yazdıkalrınızı başkaları tarafından böyle hayata geçirmesi sahnelenmesi çok onure edici bir şeyo yüzden kitabını çıkartmayı düşüyorum. Daha çok kitleye ulaşabilmek adına. Bu konuda mütevazi olamayacağım gerçekten iyi yazdımı düşünüyorum çünkü gittiiğim her yerde insanların reaksiyonlarını ölçüyrum ve iyi sonuçların çıktığını görebiliyorum. Yıllarca çocuklarla çalışmamın bir avantajı olduğunu düşünüyorum çünkü yüreklerine dokunduğumu görebiliyorum. Bir yandan da Masal ile drama adlı bir kitap yazıyoruz şu anda Mehmet Fatih Hanoğlu Hocamla beraber. Masal kısımının terapisti olduğu için kendisi yazıyor anlatıcı uzmanı olduğu için drama kısmını da ben yazıyorum. Bu iki dalında güzel bir şelikde kullanabilmesi adına bir çok örneklerinde olacağı uygulamalarında olabileceği güzel bir kitap yakında sizlerle olacak.

Bizde Önce Vatan Gazetesi ailesi olarak bizimle yaptığınız bu özel ve içten röportajdan ötürü değerli sanat yüreğinize şükranlarımızı sunar, gelecek çalışmalarınızda başarılar diliyoruz…

​​​​​​