Öncelikle bize kendinizden bahseder misiniz?

Doğma büyüme Ankaralıyım. Anneyim; bir oğlum var. Ve sevdiğim şehirde, sevdiğim işi yapabilme lüksüne sahip ender şanslı insanlardan biriyim.

Neden Medya? 

Çocukluğumdan beri en çok istediğim şeydi medya sektöründe olmak. Ve hayat hayallerimi gerçekleştirmem için fırsatlar verdi. Başka bir işte bu kadar mutlu olamazdım; ki yeri geldi ağır bedelleri de oldu ama yine de kendimi hiçbir zaman 09.00-18.00 masa başında bir işte çalışırken düşünemedim. 

Medyaya ilk adımı nasıl attınız?

18 yaşında üniversite 1. sınıfta okurken,  aynı zamanda TRT Dış Haberler’de akitli muhabir olarak adım attım mesleğe. Benim için gerçek okul oldu TRT... Yayıncılık virüs gibidir bir kez bulaştı mı bir daha kurtulamazsınız! Ardından radyo, dergi, gazete, televizyon geldi derken medyanın hemen her alanında çalıştım.

Medya dışında yapmak istediğiniz çalışmalar var mı?

Şimdi geriye doğru dönüp baktığımda şuurumu yitirdiğimi düşündüğüm bir dönem oldu! ☺ Hani hemen herkesin küçük bir yer açmak hayali vardır ya? Ben bunu erken gerçekleştirdim ve bir kafe açtım. Birkaç yıl süren çok keyif almadığım bir tecrübeydi. Belki yanlış zamanda, yanlış şehirde yaptım bilmiyorum ama bildiğim şey; herkes bildiği işi yapmalı şu hayatta. Dolayısıyla ben bildiğim işi yapmaya devam edeceğim. ☺ Belli ki bir gün cesaretimi toplarsam eğer yapmayı en çok istediğim şeylerden biri kitap yazabilmek. Ama sorumluluğu ağır bir soyadım var...

Mesleğinizde bir rekabet baskısı/etkisi hissediyor musunuz? Eğer hissediyorsanız bu mesleğinize nasıl yansıyor? Bu rekabet ortamının size ve mesleğe olumlu olumsuz etkileri nelerdir?

Rekabetin olmadığı bir sektör var mı? Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki; kimse vazgeçilmez değil! Haliyle bu her gün aynı motivasyonla hep daha iyi yayınlar yapmaya gayret etmenize neden oluyor. Özellikle bizim sektörümüzde ben oldum deme şansınız yok, rehavete yer yok. Canavar gibi gençler geliyor. Sıkça üniversite söyleşilerine gidiyorum ve çok sağlam gençlerin yetiştiğini görüyorum.

Medya dünyasında bir şeyleri değiştirme şansınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Tecrübeye kıymet verir, ham meyvelere pişmiş muamelesi yapmazdım; ki böylece gerçekten pişebilsinler ve yaptıkları işin hem hakkını verebilsinler hem de kıymet bilebilsinler.

Yaptığınız iş için kurs eğitimi şart mı ya da bu işi yapabilmek için sizce iletişim mezunu olmak gerekli midir? 

Ben alaylıyım. Mesleği okulda değil çalışarak öğrendim.  Haliyle doğal olarak okullu ya da alaylı bu mesleği yapabilirsiniz. Elbette alaylıysanız bilgi eksiğinizi hızla kapatmak için çok daha fazla çalışmanız gerekiyor.  Ama ben bir konuda çok şanslıydım, her zaman iyi bir diksiyonum oldu. Bizim mesleğimizde diksiyon çok önemli, ses tonu da. Yeni neslin en büyük dezavantajı; kızlar da, erkekler de hep aynı tonda konuşuyor. Kızlarda hatta bu daha fazla. Ayırt edici bir ses tonuna sahip değiller. Elbette bu da moda gibi... Kendi tarzını ve tavrını erken belirleyenler aradan sıyrılıyor hemen. Büyük bir çoğunluk ise sanki tek bir kişi konuşuyormuş gibi... Gittiğim söyleşilerde takılıyorum bazen onlara... Biraz mesafeden hep bir miyavlama sesi gibi geliyor sesiniz diyorum☺ İnternette yazışır gibi; kısaltmalar, harfleri hatta kelimeleri yutmalar ve matahmış gibi araya İngilizce kelime sıkıştırmalar. O yüzden evet pek çoğunun öncelikle dilimizi öğrenmek için bir kursa ya da okula ihtiyacı var maalesef! 

Salt sunuculuk kursu ile sunuculuk yapılabilir mi? 

Yapanlar var işin aslı. Ama iyiler mi? Tartışılır. Sunucu bir metni hatasız olarak okuyan değildir. Hatta okuduğunu anlamak ve onu anlaşılır şekilde anlatabilmek de yeterli değil. O metne katkı yapabilmeli, hatta o metni baştan sona yazabilmeli. Doğaçlama konuşabilme yeteneği mutlaka olmalı. Hatta bu yetenek olmazsa olmaz!  Önünde prompter ya da metin olmadığı zaman far görmüş tavşan gibi kalmamalı. Konuya hakim olabilmesi için ise elbette bilgi sahibi olmalı. İyi bir sunucu tabiri caizse seyircinin ya da dinleyicinin önüne koyduğu sunumu mutfakta pişiren de, şık bir şekilde servis eden de olmalıdır.

Kendinizde bir şeyleri değiştirme imkanınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Kendimle son derece barışık ve mutluyum. Zaman yeri geldiğinde gerektiği kadar değiştiriyor zaten her birimizi. 

Medya ile aranız nasıl? Televizyon, internet, gazete, dergi gibi iletişim araçlarından ne şekilde faydalanıyorsunuz? Sosyal medya ile aranız nasıl?

Yazılı basınla ve sosyal medyayla aram son derece iyi...  Ancak söz konusu televizyon ise izlediklerim konusunda çok seçiciyim. Karşısına geçip oturup eğer birkaç saatimi geçiriyorsam ya kafamı dağıtacak ya da ufkumu genişletecek, yeni şeyler öğrenmemi sağlayacak programlar ya da dizi ve filmler tercih ediyorum. Her gün canlı yayınım olduğundan programa hazırlık için gazete ve dergileri düzenli okuyorum. Sosyal medya ise bugünün tartışmasız gerçeği. Yayınlarımızda dinleyicilerimizle iletişimimiz sosyal medya üzerinden gerçekleşiyor.  Ve kendim de yoğun olarak İnstagram, Twitter ve Facebook kullanıyorum.

TRT  Fm’deki çalışmalarınızdan bahseder misiniz ? 

TRT FM Türkiye’nin en çok dinlenen radyosu. Yayınımızın ulaşmadığı yer yok. Türkiye’nin her yerinden, her yaştan, her profilden dinleyicimiz var. Ve bu çok büyük bir zenginlik. Sadece büyük şehirlerde yaşayanlara değil, kırsala da ulaşabiliyoruz. Biz yayınlarımızla onlara ulaşabiliyoruz onlarsa biraz önce konuştuğumuz sosyal medya aracılığıyla bize ulaşıyor. Ve işte en çok da bu yüzden iyi ki sosyal medya var diyorum. 

 Çifte Tarife programında neler var nasıl bir program bize bahseder misiniz ? 

Program ortağım Selim Karakaya ile 10 yıldır birlikte program yapıyoruz. Ve Çifte Tarife olarak 2 yıldır da TRT FM’deyiz. Başkanımız, müdürümüz, yöneticilerimiz sağ olsunlar bize güvendiler ve çok kıymetli bir saati emanet ettiler ve biz de bu güveni boşa çıkartmamak için çok çalışıyoruz. Selim 20 yıllık dostum benim. Ama iyi dost olmak mutlaka iyi yayın ortağı olabileceğiniz anlamına gelmiyor. Biz bu konuda çok şanslıyız. Birbirimizin gözünden anlarız neyin geleceğini, nerede durup, nerede devam edeceğimizi. Hepimizin iyi günü, kötü günü var ve biz radyocuların da, öyle zamanlarda da biz hep birbirimizi kaldırırız. Birbirimize yaslandığımız da olur. Esasında gerçekten çok zordur iki kişinin yayın yapması, her şeyden önce her yayında itibarını emanet edersin ortağına. Ve biz hem birbirimizin sorumluluğunu hem de kurumumuzun sorumluluğunu taşıyoruz. Ve tüm bunların yanı sıra bunu radyoculuğun en kıymetli saati drive time’da çok göz önünde yapıyoruz. Üstelikte bütün gün çalışmış, yorulmuş ve bir de üstüne trafikte daralmış dinleyicinin kafasını dağıtmaya çalışarak ve hatta mümkünse güldürerek yapıyoruz ki hiç kolay değil. Biraz matrağız, çokça duyarlıyız, ne yalan söyleyeyim pek bir keyifliyiz hafta içi her akşam 18.00-20.00 arası TRT FM’de Çifte Tarife’ye bekleriz.☺  

İyi sunuculuğu  nasıl tarif edersiniz ?  

Eğer konuşmaya başladığınızda dinleyen radyonun sesini açıyorsa iyisiniz demektir.

Sunuculuğun dünyadaki stresli mesleklerden olduğu ifade ediliyor. Sizce böyle mi ? Spikerliğin stresli yanları neler ? 

Canlı yayın başlı başına strestir. Gerçi ben bant kaydı hiç sevmem. Her zaman canlı yayındır tercihim. Ama onda da dilin kemiği yok! Tecrübe burada devreye giriyor işte. Neyi söyleyip, neyi söylemeyeceğiniz, bir şeyi  söylerken nasıl anlaşılabileceğini ağzınızdan çıkmadan muhakeme edebilmeniz gerekir. Sürekli kontrollü olmak zorunda olmak başlı başına stres değildir de nedir? ☺

İzleyenler sizi TRT TÜRK ve TRT HABER’de hava durumu bültenleriniz ile de hatırlıyor bize bundan bahseder misiniz ? 

Hava durumu işin aslı meslek hayatım boyunca hiç aklıma gelmeyecek bir şeydi. Ve hiç tahmin edemeyeceğim kadar keyif alarak sundum. Hava durumu ben sunmaya başladığım dönemde çok ciddiye alınmıyordu. İşin aslı hava durumunun ne kadar ciddi bir iş olduğunun da mücadelesini verdim uzunca bir süre. Dünyada ilk kez dokunmatik ekranla MeteoEarth’ü TRT Türk’te kullandık. Ve ben sistemi gördüğümde hayran kaldım. Ben biraz rahatsız bir tipim. Sadece hava durumu sunucusu olmak bana yetmez anlattığım şeyin ne olduğunu bilmem gerekir diyerek bir de meteoroloji eğitimi aldım. Ardından TRT Haber’de uzunca bir süre Hava Durumu bültenlerini hazırlayıp, sundum.

Sizce ekranda olmak için güzellik şart mı ? 

Ekran en nihayetinde görsel bir kavram, görünüş evet önemli. Ama her şey de değil, konunuza çok hakimsinizdir, çok da iyi bir anlatıcısınızdır o zaman görünüşün bir önemi kalmaz. 

Yeni Medyanın ( Sosyal Medya ve İnternet ) Geleneksel Medyayı ( Radyo – tv gazete ) Yok edeceği söyleniyor siz buna ne dersiniz ? Yeni Medya sizce ne yönde ilerleyecek ? 

Şu an kuzey Avrupa ülkelerinde üretilen arabalarda dijital radyolara geçilmiş durumda... Gün gelecek bu tüm dünyada yaygınlaşacak. Belki analog olarak bitecek radyo yayıncılığı ama dijital olarak devam edecek. Radyo olarak bakacak olursak trafik olduğu sürece analog da olsa, dijital de olsa radyo yok olmaz. Evet bugün herkes kendi sevdiği şarkılardan oluşan listeler hazırlıyor ve dinliyor. Ama kendi hazırladığı listede sürpriz şansı yok. 100 şarkıysa o yüz şarkıdan biri çalacak illa ki. Ve radyoyu açtığınız anda çalan şarkının sizin şarkınız olduğunda verdiği o mutluluk  yok. Eskiye nazaran insanlar radyoyu şarkıdan ziyade daha çok program için dinliyor. Dahası trafikte ya da evde özellikle yalnızken,  insan bir sese ihtiyaç duyuyor; sizinle sohbet eden sıcak bir sese... 

Radyo günleri ve yine Malta’da radyoculuğa dair önemli etkinliklere katıldınız bize bunlardan bahseder misiniz ? 

Her yıl farklı şehirlerde düzenlenen Radyo Günleri gerçekten çok keyifli geçiyor. Özellikle de büyük şehirler yerine Anadolu’da daha küçük şehirlerde. Büyük şehirde yaşayanlar pek çok anlamda doymuş vaziyette etkinliğe ama küçük şehirlerde o samimiyeti, mutluluğu görüyor ve çok etkileniyorsunuz. 2018’de Uluslararası Radyo Festivali’ne (IRF) ülkemizi ve kurumumuzu temsilen katıldık.  Adeta şampiyon olup Türk bayrağını dalgalandırmak gibi milli bir gururdu. Dünyanın her yerinden gelen meslektaşlarımızla Malta’da bir aradaydık. Dahası kendi dilimizde ve Türkçe şarkılarla hem oradakilere hem de festival kanalından ve kendi kanalımız TRT FM’den tüm dünyaya canlı yayın yaptık. Muhteşem ve unutulmaz bir tecrübeydi.

Boş zamanlarınız nasıl değerlendiriyorsunuz?

Haftanın hemen her günü yoğun spor yapıyorum. Farklı farklı branşlarda... Muaythai, binicilik, koşu, kondisyon antrenmanları... Bahar ve yaz aylarında bunlara tenis, bisiklet ve yüzme de ekleniyor.  Fırsat buldukça da seyahat ediyorum. Yeni ülkeler ve şehirler keşfetmeyi ve sokaklarında kaybolmayı seviyorum.

KırmızıTürk hakkında neler söylersiniz ? 

Spikerlik ve sunuculuk mesleğinden hemen herkesin bir arada bulunduğu en kapsamlı oluşum. Çok teşekkürler.

Gelecek planlarınız nelerdir? Şu an bulunduğunuz konumdan memnun musunuz ve gelecekte kendinizi nerelerde görmek istersiniz?

Şu an bulunduğum yerden çok memnunum. Çok severek yaptığım mesleğimi; Türkiye’nin en çok dinlenen radyosunda ve radyonun en önemli saatinde yapıyorum. Bundan sonraki dileğim ise; sesim yettiği sürece mikrofondan ayrılmamak..

Röportaj ve fotoğraflar : Cengizhan KAYA