Bu ay ki konuğumuz Reyhan Elmasri;

Reyhan hem Duygusal Detoks kitabının yazarı hem nefes koçu hem kurumsal eğitmen hem de Access Bars, NLP, Reiki gibi birçok dalda da uzman.

Reyhan’ı bu ay konuğumuz yapan şey, maddi ve manevi hayat arasında kendisi için kurduğu denge. Bu denge sayesinde müthiş yüksek bir enerjisi var, bir yandan gündelik hayatının tadını çıkarmayı, diğer yandan ise her birimizin vücudunda dolaşan yaşam enerjisini ve nefesi daha mutlu ve verimli bir hayat için yönlendirmeyi ihmal etmiyor.

Buyurun birlikte dinleyelim;

***

Reyhan Elmasri kimdir?

Eskişehir’de doğup büyüdüm. Evliyim, boyumdan büyük iki oğlum var. Bundan daha iyi nasıl olur?

26 sene, kurumsal hayatta çalıştım. Uluslararası şirketlerdeki bu tecrübelerim, Türkiye ve Dubai’dedir. Yaklaşık 2010’dan beri, ailecek Dubai’de yaşıyoruz. Çalışanların mutluluğu konulu kurumsal eğitimler veriyorum. Bir de 15 yılı bulan bireysel çalışmalarım var.

Şu anki alanımda, profesyonel çalışacağımı hiç düşünmemiştim. Kendi şifalanmalarımı, eşe dosta da yaparken, başkalarına yansıtırken dışarıdan talepler gelmesiyle başladım. Reiki uzmanıyım, yaşam koçuyum, NLP de uyguluyorum. Tek yönlü çalışmıyorum.

Hepimizin hayatın her alanında gelişmeye ihtiyacımız var; ilişkiler, iş, aile ve sosyal ilişkiler -en önemlisi de kendimizle olan ilişkimiz-. Danışanlarıma, hep aynı soruyu soruyorum; “Hangi sıklıkla dişini fırçalıyorsun?” “Hangi sıklıkla yemek yiyorsun?”. Bedenimize gösterdiğimiz özenin onda birini zihnimize ve ruhumuza göstersek kimsenin mutlu olmamak için bir nedeni olmaz.

Benim prensibim; öğrendiklerimi, yaşam biçimi yapmış insanlardan öğrenmek ve yaşam biçimim yapmaktır. Kendim için, sevdiklerim, eşim, dostum için ne yaptıysam, en ciddi eğitimlerimde bile onu anlatıyorum. Bir sürü eğitim aldım, bazıları bana göre değildi. Bende neler işe yaradıysa onu anlatıyorum. Böylelikle herkes çok faydasını görüyor, benim yaşanmışlıklarımın.

Önceleri, kişisel gelişim işlerine öcü böcü gibi bakıyordum. Hâlâ daha bana “sen ellerini birleştirerek oturup ‘om’ mu yapıyorsun saatlerce?” diye soruyorlar. Hiç öyle değil. Sadece öğrendiklerimi, normal hayata uyguluyorum. Türkiye’de adım, aynı sektörde çalışan başkaları tarafından “çok teknik” olarak çıkarılmış. Benim de çok hoşuma gitti çünkü burada ‘teknik’ şu anlama geliyor; yaptıklarımız aykırı şeyler değil, öğrendiklerini bir teknik olarak hayatında uygulayabilmek, hayatı kolaylaştırmak, zamanı daha etkili kullanabilmek, yaşam sevincini artırmak, sorunlarla daha kolay baş etmek.

Bu alana geçiş öykün nedir? Sen neye şifa ararken, neyi keşfetmeye çalışırken evrenin bu yönüyle tanıştın?

İkinci doğumumdan sonra sürekli bel ve sırt ağrılarım başladı, acayip iş kaybı oluyordu ki ayın bir haftasını fizik tedavide geçiriyordum. Tıp, bana ne ameliyat ne ilaç önerdi, bir çözüm sunmadı. İşyerinden bir arkadaşım sürekli gelip bana Reiki vermek istiyordu, ben de istemeyip “sen, bana reüç ver” diye, dalga geçerdim. Sonra bir gün; dışarıda, bir hafta sonu için, her şeyini organize ettiğim ve benim vereceğim bir eğitim vardı. Belim tekrar tuttu. Arkadaşım tekrar Reiki önerdi çünkü fizik tedaviye gidecek vaktim yoktu ve de zaten 6-7 seans gibi uzun bir süreçle anca toparlıyordum. Reiki alacağımda, ben zannettim ki mumlar yakılacak, “om”lar söylenecek, tütsüler yanacak, dumanlar çıkacak. Öyle bir şey olmadı, sadece elini belime koydu ve ‘fırt’ diye iyileşti.

Her ne kadar daha önce yaptığım kurumsal işler, hep sağ beyine dayanan, pazar araştırma, iletişim gibi alanlar da olsa; ben hep mantık, bilimsel veri, kanıt ararım. O nedenle, Reiki’yi araştırdım; Amerika’da ve Avrupa’da bir sürü hastane tarafından kabul ediliyor, sağlık sigortası kapsamında. Ünlü doktorlar da sürekli Reiki’den bahsediyor. O halde, neden kullanmayalım? Türkiye’de, doktorlar bana hastalarını gönderiyor. Kemoterapiyi alıyorsun ama semptomlarını Reiki ile yok ediyorsun.

Benim kırılma noktam, bu oldu. Sonra da bütün hastalıkların, duygusal olduğunu keşfettim. Bu da Duygusal Detoks kitabımı yazmama neden oldu. Doktorluğa soyunduğum düşünülmesin ama insanların kafa yapılarını, bakış açılarını olumluya değiştirdiğinizde, hastalıklar da zaten ortadan kayboluyor. Örneğin, 40 yaşıma kadar boşaltım sistemimden sıkıntı çektim. Şu an yaşım daha ilerlemesine rağmen hiçbir sorun yaşamıyorum çünkü nedeni, kafamdaki bırakamadığım şeylermiş. Kulaklarım sürekli tıkanırdı, onların duymak istemediğim ama sürekli dinlemek zorunda kaldığım şeyler olduğunu fark ettim. Belimin kendime aşırı yüklenmekten bu hale geldiğini keşfettim çünkü anneme babama bakıyordum, evin maddi yükü de bendeydi. O kadar fazla yükleniyordum ki başkalarına yönlendirebileceğim işleri bile kendim yapıyordum, fedakârlık yapmak adına. Bu kadar yüke, bir yerden illa ki kırılma oluyor. O yükü bıraktım mı? Hayır. Yine vefalı bir evlat olarak anneme, babama baktım, çocuklarına düşkün bir anne, iki işi aynı anda yapan aktif bir çalışan oldum. Ama inan bana, farkındalıkla yaptığında, fazladan taşıdığın yükü bir şekilde sonra telafi ediyorsun.

Pek çok kişinin aklında da şöyle bir algı var; bu tür işlere girilince kafa yeniliyor, eş boşanıyor, sosyal hayattan çıkılıyor. Böyle bir şey, yok. Kendi payıma, aile hayatı daha kaliteli, iş hayatı daha verimli bir hale nasıl getirilir, daha iyi nasıl yönetilir, bunlara yoğunlaşıyorum.

Geçenlerde bir soru yöneltildi; “‘çalışan mutluluğu’ satıyorsun da pekiyi kendin mutlu musun?”. Genel olarak bakıldığında, mutlu bir insanım ama ben de sinirleniyorum. Çok yakınlarda, değerli bir arkadaşımı kaybettim, deli gibi üzüldüm, yas tuttum, ağladım. Hiçbir duygumu bastırmıyorum ama hayatın bütün curcunası içinde de mutluyum.

Reiki, senin için ne ifade ediyor?

Reiki, çok büyük bir enerji kaynağı. Bana kalsa okullara ders olarak koysalar ve bütün anneleri insiye etseler. Yan etkisi olan ilaçlar yerine, neden kendi ellerimizde olan bu güç kullanılmasın? Ben özel birisi değilim. Bu, Allah’ın hepimize bahşettiği şifa kaynağı, neden Reiki ile bilinçli olarak kullanılmasın?

Reiki; tek başına, bir ağrı kesici ya da bir anti-depresan olarak çok güzel bir şey. Ama tam bir kişisel gelişim için yeterli mi? Olmayabilir. Bunun daha zihinsel farkındalığı var, duygusal farkındalığı var, bunların farkında olup yönetmek var. Günde binlerce düşünce geçiyor aklımızdan ve bunlar bedenimizle etkileşim içinde, hastalığı da sağlığı da yaratan onlar. Yaşam koçluğu, bunları fark edip yönetmektir. Biz, hep dışarıyı yönetmeye bakıyoruz. Örneğin ilişki koçluğu da yapıyorum ama hiçbir zaman ilişki üzerinde çalışmam. Sen mutlu musun? Bunu sorgularım. Sen mutluysan, eşin de mutlu biriyse zaten arada ufacık bir sevgi kırıntısı da varsa mutlu bir ilişki olur.

Sonra Reiki’nin üstüne farklı şeyler koydum. Nefes koçluğu, hayatımı değiştirdi, özellikle çocuk nefes koçu da olmak. Nefes, okullara mecburi ders olarak konulsun çünkü konsantrasyon ve performans ile çok ilintili. O kadar iddialıyım ki yanlış nefes alıyorsan gidip stres yönetimi eğitimi almaya ihtiyacın yok çünkü zaten yanlış nefes alınca içeriden sürekli stres hormonu salgılıyorsun. Sadece davranışsal olarak zihnini yönetmeye çalışarak da stressiz kalmak gerçekten çok zor oluyor. Nefes çok elzem ve temel bir konu.

Ardından Access Bars öğrendim; basit ama müthiş değişikliklere yol açan bir teknik. Keyifle uyguluyorum ve danışanlarımdan da müthiş güzel geribildirimler alıyorum. Bazı insanların sorunlarını, travmalarını anlatmak hoşuna gitmeyebiliyor özellikle de daha önce terapiye, başka tarz seanslara gitmiş ve bunları defalarca anlatmaktan yorgun düşüp bir çare bulmamışsa. Hiçbir şey anlatmak istemeyen bu danışanlarla, Access ile, hiç konuşmadan, bu gereksiz dosyaların hepsini siliyorum.

Biraz da Duygusal Detoks’tan bahsedelim…

Hayatım Duygusal Detoks, kitabını yazdım ben bu işin [gülüşüyoruz]. “Kitabını yazdım” diyecek kadar da iddialıyım gerçekten. Duygusal farkındalığı sağlayıp detokslandığın zaman hayatın nasıl değiştiğini, o kadar büyük mucizelerle gördüm ki! Bir kere Duygusal Detoks ile fiziksel iyileşme geliyor. Boyuna beden detoksu üzerinde çalışıyorlar ama bu kadar stres ve negatiflik yüklüyken istedikleri kadar detoks programlar uygulasınlar, mümkün değil; hiçbir şey tam olmayacaktır. İşin sihri, duygularda yatıyor. Gerçekten çok araştırdım ve okudum. Artık bilim, her şeyin altında, duyguların yattığını kabul ediyor. Danışanlarıma, duygularını soruyorum, hiç kimse duygularının farkında değil. Öfkeyi, üzüntüyü, telaşı genellikle duygu zannediyorlar. Oysa hepsinin altında yatan farklı kök duygular var, bunların sadece farkına varmak bile %60 iyileşme sağlıyor. Örneğin, içindeki değersizlik ya da beğenilmeme duygunu değiştirdiğin zaman, birdenbire beğenilmeye, değer görmeye başlıyorsun. Çünkü bizim iletişimimiz, büyük oranda titreşimsel. Sen o titreşimi verdiğin zaman -ki titreşimin de duygularından geliyor-, insanın realitesini değiştiriyorsun.

İnsanlara soruyorum; “en son ne zaman negatif duygularına bakım yaptın?”, öylece bakıyorlar. Ben de bunu, kendime çok yaptım. Bir müddet çok fazla kişisel gelişim kitabı okudum. Sonra bir baktım, okuyorum koyuyorum kenara, lambur lumbur devam ediyorum hayata. Dolayısıyla da hiçbir faydası yok bana, sadece okurken bir fantezi yapmış oluyorum. Ardından, okuduklarımı hayata geçirmeye başladım. Kendi üzerimde çalışmaya devam ediyorum hem de her an her dakika. Bence, nasıl nefes alıyorsak, yemek yiyorsak bu da hayat boyu sürecek. Hayatımda, inişler-çıkışlar oluyor. Senin hayatında her şey çok guzel olsa bile etrafta, toplumda bir şey oluyor, yoruluyorsun, üzülüyorsun. Önemli olan yıkılmadan, en sağlam ve mutlu şekilde yoluna devam etmek.

Enerjin hep böyle yüksek miydi? Ve dengelemesini nasıl yapıyorsun?

Genel olarak enerjisi yüksek bir insandım hep. Şu yaşa geldim, kaç işe birden koşturuyorum. Benim önümde, hep bir havuç olmalı.

Ben, bu enerjiyi temiz tutuyorum; yargılardan, duygulardan, negatiflikten, dedikodulardan. Hepsinden arındırıyorum böylelikle çok daha fazla ve yüksek oluyor. O zaman da verimliliğe, insanların hizmetine, sosyal projelere yönlendirebiliyorum.

Sanırım ailem yönünden de çok şanslıyım, hep yüksek enerjisi olan, neşeli bir evde büyüdüm. Onların bana çok katkısı oldu.

Bu enerjiyi öğretilerden sonra artık farkındalıkla çoğaltıp farkındalıkla yaşamak çok keyifli.

Kendin için kurduğun hem maddi hayattan kopmayan hem de manevi dünyanın güçlerini gündelik hayata serpiştiren bir dengen var. Bu tekniğini nasıl yorumluyorsun?

Bu öğretiler, teknikler doğuda hep vardı. Biz onlara gizli güçler, spiritüellik diye bakıp itiyorduk. Batıda da hep bilim vardı. Şimdi, çok güzel şeyler oldu. Bunlar ikisi birleşiyorlar, birbirlerini keşfettiler, birbirlerinin üzerine düşüyorlar. Doğunun öğretileri üzerine bilimsel araştırmalar yapılıyor ve mantık çerçevesinde insanların günlük hayatlarına aktarılıyorlar. Hayati güzelleştiriyor ve insanları hedeflerine yaklaştırıyor. Ben bu şekilde yaşıyorum. Eğitimlerimin de tanıtımlarında mutlaka yazıyorum “bu, spiritüel bir çalışma değildir” diye.

Çünkü işin içine spiritüellik girdiğinde insanlar birtakım gurular, hippieler falan bekliyor. Onlara dönüşmeye çalışıyor ya da dönüşmekten korkuyorlar. Benim seanslarıma ya da çalışmalarıma katılanlar, görüyorlar ki gündelik hayatlarına katabilecekleri bir şeyler var. Bütün bu yöntemleri bir alet gibi düşünüyorum, neden elimle yoğurmaya çalışayım, aleti kullanırım.

Duygusal farkındalık mesela annelik için de çok önemli, çünkü çocuklarımıza sürekli duygusal kodlamalar yapıyoruz. Bu kodlamalar da onların yaşamını belirliyor. Sen, duygusal farkındalığı yüksek bir ebeveyn olarak çok daha güzel evlat yetiştiriyorsun. Dolayısıyla, bunu “aman bir yola girdim; aydınlanacağım, şöyle böyle olacağım” diye görmüyorum.

Benim de kayıplarım, kızgınlıklarım oluyor ama delip geçmiyor, bende hastalık yaratmıyor. Çünkü bu yöntemlerle daha hafif geçirebiliyorum. Bunlar, insanın coşkuyla yaşamasını sağlayacak şeyler.

Nefes teknikleri eğitimimi bile kilo kontrolüne, bağışıklığı güçlendirmek, metabolizmayı hızlandırmak, cilt güzelliğini artırmak ve stresi gidermek için kullanıyorum. Ben de her şey bilimsel verilere, doktorların bile kullandığı yöntemlere dayanır, hayatı kolaylaştırır.

Ben 10 yıl kadar önce ilk nefes eğitimi almaya gittiğimde dalga geçtim. “Bir adam, iki normal doğum yapmış kadına nefes almayı mı öğretecek?” dedim. Meğer bilmiyormuşum, öğrenmenin yaşı yok. Ben öğrenmeye ve yeniliklere çok açığım, yeni teknikler öğrenmeye, uygulamaya, kullanmaya devam ediyorum. Mesela senden koçluk alıyorum, başka bir arkadaşımdan Access alıyorum. Kendim de almaktan çok keyif alıyorum.

Bir kere daha altını çiziyorum: ben insanlarda bu farkındalığı yaratmayı misyon edindim. Lütfen kimse bunlara at gözlüğü ile bakıp ‘birtakım akımlar’, ‘gizli güçler’, ‘başkalarında olan, bende olmayan özellikler’ diye yargıyla yaklaşmasın. Her türlü yargıdan arınmak lazım. Baksınlar, öğrensinler, alsınlar sonra hangileri işlerine geliyorsa, benim daha önce yaptığım gibi tutucu davranmadan, kendilerini açsınlar, hayatlarına alsınlar. Bunlarla kendi kendine bir mucize olacak diye beklemesinler, alıp uygulasınlar. Bütün bunları hayatlarını güzelleştirmek için uygulamaları için neler mümkün?

Son sorum: hayat amacı olarak nereye ilerliyorsun? Son havuç ne?

İnsanların mutluluğunu artırmak, mutluluğa katkıda bulunmak. Bir insanın iyi hissetmesi yaklaşık 35000 kişiye yayılıyormuş. Einstein’ın da dediği gibi; biz, hepimiz, birbirimize bağlıyız. Kurumsal çalışmalarımın adı ‘çalışanların mutluluğu’ ve biliyorsun ki yaşadığımız ülkede bir mutluluk bakanlığı var. Bu kastettiğim mutluluk, hiçbir zaman “ben senin bilinç altını temizledim, bundan sonra hiçbir şey yapmasan da sonsuza kadar mutlu yaşayacaksın” tarzında bir şey değil. Bu hayatın tadını çıkarmak, mutlu anne olmak, mutlu çalışan olmak.

O kadar çok hoşuma gidiyor ki! İnsanların bakış açısını sadece 3 derece bile değiştirsem mutluluk oranları çok yükseliyor. Benim işim, hakikaten bu! Bir de mutluluk, çok kişisel bir şey, terzi yapımı. Herkesin mutluluk kavramı farklı. Dolayısıyla önce odaklanıp onların ihtiyaçlarını anlamak çok önemli.

Seneler önce, eğitim verdiğim birinden, bu öğretmenler gününde bile teşekkür mesajı alabiliyor olmak benim mutluluk kaynağım.