Bu ay ki konuğumuz Eda Güngör;

Uzun bir suredir Dubai’de Life’n One diye bir merkezi duymaktaydım; önceleri spritüel birçok eğitimin olduğu, hoş atmosferi olan bir yer olarak, bir süre sonra tamamen bitkilerle beslenme üzerine mutfağı olan bir kafe olarak… Bütün parçalar birleştiğinde ise Türkçeleştirdiğimizde anlamından çok şey kaybeden ‘Wellbeing’ (iyilik / iyi olma hali) merkezi olduğunu fark ettim.

Sosyal medya üzerinden Life’n One i incelemeye başladığımda, beğeni uyandırdı. İnsanın ruhuna, içeriden ve de dışarıdan nüfus etmeye çabalayan, insanlığa daha mutlu ve tatmin dolu bir hayat için alternatifler sunan hoş bir eğitim kurumu bütünlüğünü hemen yakaladı gözümde. 

Üstelik, Dubai’den insanlığa bu hizmeti veren merkezin kurucusu Eda Güngör isminde oldukça doğal, gözleri ışıldayan, içten bir gülümsemesi olan genç bir Türk kadını, gurur duydum.

Bu ay, ayın konuğu olarak Eda Güngör’ü konuk etmemizin sebebi, kendisini ve merkezini biraz daha yakından tanımak.

Eda Güngör kimdir?

Kendi kendisiyle yarışta olan bir insandır. Ben, sadece kendimle ilgileniyorum, kendi yönüme bakıyorum çünkü etrafa bakıp çok dağıldığımıza inanıyorum, bu hayatta. O nedenle kendimle ilgili şeyler yapıyorum, kendime odaklanıyorum.

Sanıyorum bu odaklanma çok kolay olmamıştır, nasıl başarıyorsun?

Bir sürü metot öğrendim ama günün sonunda, bugünkü aklımla, beni dengede tutan şey; Kundalini Yoga. Bu öğrendiğim metotların hiçbiri için, iyi ya da kötü olarak, bir ayrıma gidemem ancak şu an 35 yaşında, düzenli olarak Kundalini Yoga yaparak odağımda kalıyorum. 

Bir de geriye donup hayatımın ilk otuz yılına baktığımda; duygusal olarak darmadağınıktım. Bu duygusal dağınıklıkta, o kadar yoruluyorsunuz ki ve duygusal bir savaş olduğu için o kadar içsel oluyor ve o kadar etrafınızdan kimse bilmiyor ki “artık yola böyle devam edemeyeceğim” duygusuyla “bir şeylere tutunup kalkma” duygusu oluşuyor. En azından bende böyle oldu. Ondan sonra da size yardım eden şeyi tutmaya başlıyorsunuz. Ben şöyle yaptım: “Bu bana iyi hissettiriyor, iyi geliyor, bunu tutacağım artık, kim ne derse desin!”.

Ben, İstanbul’da büyüdüm ama inanılmaz bir çevre baskısı, her ilde var. Bazen sessiz sessiz geliyor bazen suratına suratına geliyor ama her zaman var. O yüzden bir gün, ben kendime “ben devam edemiyorum, adım atamıyorum, kendimi; ben tutmak zorundayım” diyerek ayağa kalktım. Olan sadece o. Ben bir daha öyle hissetmek istemiyorum. O zaman, ben şu an bununla iyi hissediyorsam, bana iyi hissettiren şeye devam etmeliyim. Bu, bu kadar!

İnsanlara, Life’n One’da bu kadar çok seçeneği sunmamızın sebebi de bu. Kimi neyin ayağa kaldıracağını bilmiyorum ve “Ben size verebildiğim her şeyi vereyim, sizi hangisi çekiyorsa siz ona gidin, mutlaka size bir şeyler destek olacaktır” yaklaşımı. 

Bir sürü metot denediğinden bahsettin, neleri denedin, nelerin eğitimini aldın?

Eğitim deyince, bütün bunların da diplomasını alsak ve duvara assak ne kadar komik olurdu. Ben Reiki’den Tetha şifaya, Çin enerji tıbbından yogaya ve transandantal meditasyona kadar eğitim aldım, beslenme uzmanı sertifikam bile var.

Ben üniversite zamanından beri küçük küçük bir şeyler yapıyordum. İnsanların hep bir yatkınlığı vardır ama dinlemiyoruz. Mesela bir rüya terapisine gitmiştim üniversitede, nedense! Hep astrolojiye meraklıydım ama hiç etrafımda başkalarını bulamadım o zamanlar. Genelde okuldan arkadaşlarım bile bana deliymişim gibi baktılar, kimse benim ilgi gösterdiğim bu konularla ilgilenmiyordu. Bu yüzden hiç bilemedim, bunlarla ne yapacağımı. Life’n One gibi bir yer açmaya karar verdiğimde anladım, bütün bunların bugün işe yarayacağını.

Ben otuzuma kadar çok tembeldim. Bunları öğrendim, kurs bitti, bir ay harika hissettim sonra yapmadım, bıraktım. O disiplini, o doneme kadar hiçbir zaman bulamadım kendimde. Sonra hayat bana bir sonraki kursta, hep daha büyük bir sınav / bir engel verdi. Ve sonra çok büyüyünce bunlar dedim ki kendime; “Eda, eğer sen bir şey yapmazsan, bu hayatın böyle devamı yok”. O yüzden benim birçok terapiye her tür eğitime büyük saygım var. Özellikle Çin enerji tıbbı, bence hiç anlaşılmıyor dünyada ve bence gittikçe büyüyecek her yerde. Hepimiz bu kullandığımız ilaçlarla olmadığını ya da bu ilaçların aslında gerekmediğini zamanla anlayacağız.

Hayatının bu dönemi için Kundalini Yoga’nın iyi geldiğinden bahsettin, Kundalini Yoga nedir?

Kundalini Yoga, aslında sadece bir başka yoga okulu. Biz şehirde yaşıyoruz ve Kundalini Yoga şehirde yaşayan, stresli ve koşturan insan için kurulu bir düzen. Size, 75 dakikada tüm stresinizi, aklınızdaki her şeyi bırakıp yepyeni bir insan olarak bu odadan çıkacağınızı, ben garanti ediyorum. Düzenli olarak Kundalini Yoga yapan insanlarda -düzenden bahsettiğim de bir ya da iki kere haftada, üçü bulamayan çok insan var- bir ayda farklılık görüyoruz. Meditasyonları çok kuvvetli ve chanting [chanting; ilahi söyleme, zikir yapma olarak çevrilmekte olan, belli kelime ya da seslerin sürekli tekrarıdır] kelimelerini tekrarladıkça, diliniz damağınıza değdikçe hipofiz bezinize bastırmış oluyorsunuz ve o, ana salgı bezi olduğu için vücudunuzdaki diğer tüm salgı bezlerine “çalışalım” mesajı veriyor. Salgı sisteminizdeki bu değişimle, hemen sinir sisteminizde de bir farklılık görmeye başlıyorsunuz. İnsanlar daha iyi uyuyorlar, daha iyi kalkıyorlar. Biz Life’n One’da bununla ilgili geri bildirimler alıyoruz, yıllardır yoga yapıp Kundalini Yoga’yı ilk kez deneyenler hızla değiştiklerini söylüyorlar. O yüzden de başlayan, bırakmıyor.

Ben de çok yoğun çalışan bir insanım örneğin bugün 14 saat Life’n One’dayım. Ben de 14 saat, kendimden hiçbir şey kaybetmeden, karşılaştığım her insana aynı şekilde “merhaba” diyebilmem ve o elektronik postalara cevap verebilmem için sabahları fişek bir yardım olarak Kundalini Yoga’yı kullanıyorum. Sabah vaktiniz yoksa herhangi bir zamanda yapabilirsiniz. 

Normalde önceden meditasyon olarak insanlara öğretilen hep Zen Budistlerinin tekniğiydi – ki kendilerine saygım sonsuz. Sonuçta onlar olmasaydı, buralara gelememiş olurduk. Ama biz bu yoğunlukta yaşıyorken, insanlara şu an mümkün değil “düşünme, odaklanma, var ol” tekniğinin öğretilebilmesi. Ben günümüze direk uygulanamayacakları inancındayım. Öncelikle bazı bilinçaltı çalışmaları yapılıp bir seviyeye gelinip aklımızı saniyede kapatabilmemiz ve oradan devam edebilmemiz mümkün olabilir. Ve Kundalini Yoga sıfır noktasından başlayıp iyi bir gelişim için mükemmel bir metot.

Saat sabah 4:30’da Life’n One’da bir ritüel görüyorum, bu Kundalini Yoga mı?

Bu, Kundalini Yoga ve keşke bunu herkes yapsa ama tabi ki kimseyi zorlamıyoruz. Saat sabah 03:00 ile 06:00 arası uyanıp bir şey yapmalıyız çünkü bu saatler, daha şehrin ve zihnimizin uyanmadığı anlar. Eğer siz zihninizi o daha uyanmadan eğitirseniz zihniniz size çalışır, siz zihne çalışmazsınız. 

Ben zaten erken kalkıp bir şeyler yapılmasına hayatım boyunca inandım ve ben hep erkenci oldum. Ondan sonrada okuduğum kitaplarda, örneğin Napoleon Hill’den Michelle Obama’ya kadar baktığımda, “erken kalkar yol alır” doğru. Başarılı olan insanlar mutlaka sabah erken kalkıp bir şeyler yapıyorlar, bu artık ispatlanmış. Ben bunları çok araştırdım, 03:00 çok iyi bir zaman ama biraz delice. Ama 05:00 ya da 05:30 gibi kalkıp bir şeye başlamak zor değil çünkü günün sonunda hepimiz 06:00 / 06:30 sularında kalkıyoruz, hepimiz kalkıp işe gidiyoruz, işlerimizle uğraşıyoruz veya hepimizin çocuğu var. Yarım saat daha erken kalkıp bir şeyler yapmak, çok şeyi değiştiriyor hayatımızda.

Biz Life’n One’ı cuma sabahları 05:00’de açıyoruz ve 07:30’a kadar ‘Sadhana’ diye bağış üzerinden yürütülen bir dersimiz var. ‘Sadhana’ aslında her sabah düzenli yapılan spritüel uygulamalar demek ama biz Kundalini Yoga’nın sadhanasını yapıyoruz, uzun bir yoga dersi ve üzerine bir saat chanting; o yüzden iki buçuk saat sürüyor. Dünya’nın her yerinde aynı Kundalini Yoga sadhana, aynı şekilde yapılıyor.

Kendinden bahsederken “ilk otuz sene duygusal olarak darmadağınıktım” dedin, kendini tanıma, kişisel gelişim ve sprituel uygulamalara yabancı olan insanlar genelde bu söylemleri yanlış değerlendiriyorlar. Finansal, ailevi, psikolojik sorunlar, büyük travmalar olarak yorumlanabiliyor. Bizler içsel bir süreçten bahsedildiğini biliyoruz. Bunu biraz açabilir mısın? 

Tabi ki. Hiçbir şekilde çok büyük travma yaşamadım. Örneğin, aileden birinin vefatı, büyük bir travmadır, böyle bir şey olmadı. Bir kere ben ne kadar hassas bir insan olduğumu hiç bilmiyordum o yüzden birçok şey beni çok etkiledi. Arkadaşımın bir lafından, hasta olan bir kişiye kadar her şeyden etkilenip o duygularla ne yapacağımı hiç bilemedim. Hep fark ettim, sustum. Çünkü bize hep alttan almak ve sessimizi çıkarmamak öğretildi. Birisi kalbimi kırsa, “kalbimi kırıyorsun” demedim, eve gittim anneme dedim ama o insana demedim. Hep böyle biriktirdim. Sonra yıllar içinde anladım ki bu sebepten bende bir agresiflik oluşmaya başladı. Garip bir şekilde, bazı şeyleri yapıp neden yaptığımı anlamayan bir karakter oldum. Ben bu tepkiyi neye verdim? Ben bu kavgayı niye ettim? Ben bu insana bu lafı neden söyledim? Artık o kadar kontrol edemiyordum ki, bir şey ağzımdan bile dışarı taşıyordu yani o kadar doluyum. Ondan sonra anladım ki önyargılı bir çevrenin içinde yaşıyorum. Beni o dönemde öyle kabul etmiş dostluklarım var bir de dost sandıklarım varmış. Mesela bütün bunları, bu süreç içerisinde gördüm. Onları, onların yanında olabilmem için onların kurallarıyla oynamam gerektiğini, öyle yemezsem, böyle konuşmazsam ve şöyle değilsem burada olamayacağımı ve baktığımda bunların da hiçbiri olmadığımı gördüm. Ama çoğu zaman dedim ki kendime; “nereye gideceğim buradan?”. İnsan yalnız hissediyor bir dönem.

Bu sınırsız olanakların içinde, kendimizi olanaksız ve kısılmış hissetme durumu, değil mi?

İnanılmaz, evet, gerçekten! İnsan zannediyor ki gideceği başka hiçbir yer yok. Kaldık yani! Bunun içine ben kendimi çok gömdüm. Şöyle bir an hatırlıyorum, evde kendi kendime oturup bir şey yapmak istiyorum, ne yapacağımı ve kimi arayacağımı bile bilmiyorum. “Benim galiba bunu birlikte yapacak bir arkadaşım bile yok”, “Bu benim gerekten arkadaşım mı?”, “gerçekten ne istiyorum?” bunları sorgulamaya başladım. Bu soruların cevaplarıyla yüzleştikçe orada tokat gibi indi. İşte, ben bunun içinde kimseye bir şey söyleyemeden kaldım. Sonra ayağımın da gitmediği durumlar oldukça gördüm; aslında ayak olayı çözdü, ben kendi beynimde çok çözmeye çalıştım ama aslında beyinle çözülecek bir şey değilmiş. Ve çok komik olacak, insanlara “sosyal medyadan uzak durun” diyoruz ama sosyal medya çok yakın arkadaşım oldu, o dönem. Hesabım yeniydi ve motivasyon üzerine paylaşım yapan insanları bulup takip ede ede başka bir sürü hayatlar, insanlar ve şeylerin var olduğuna kendimi ikna ettim ben.

Life’n One nasıl bir yer, neler yapıyor?

Life’n One, bir wellbeing center. Bulabildiğim en iyi kelime bu çünkü biz birkaç şeyi bir araya getirdiğimiz için hiçbir kalıba sığmıyoruz. Hem bir normal yoga stüdyosu gibi, yoga derslerimizi verdiğimiz bir merkezimiz var hem şifa merkezi gibi terapistlerimiz var; koçluktan, hipno-terapiye düzenli terapiler yapıyoruz hem uluslararası konuşmacılar getiriyoruz ve onlar atölye yapıyorlar, her ay 1 ile 4 arası konuşmacı getiriyoruz. Bütün bunların yanında ben beslenmenin bu alanda etkisine çok inandığım için bir kafemiz var; tamamen bitkisel, her şey organik. Her şeyi mutfağımızda biz hazırlıyoruz, hiçbir şeyi hazır, dışarıdan almıyoruz. 4 metrekare bir mutfaktan 100 metrekare bir bahçeye servis yapıyoruz o nedenle bazen müşteriler servisi yavaş buluyor ben de konseptimize yavaşlığın uygun olduğunu söylüyorum. Bir de mağazamız var, alanımıza destek olacak, kendimize ya da sevdiklerimize armağanlar alabileceğimiz kristallerden, Tibet kaselerine, telefon radyasyonunu engelleyen şeylere kadar getiriyoruz. Bunlar genel olarak Dubai’de başka bir yerde bulunmuyor ama ben hitap edebildiği bir kitle olduğunu biliyorum. O yüzden Life’n One insanların gelip bir tam gününü rahatlıkla geçirip şehirde değilmiş gibi hissedebileceği ve geri dönebileceği bir yer. Öğle yemeğine gelip iki saat oturup iş yerine döndüklerinde ne kadar iyi hissettiklerini söylüyorlar. O yüzden her şey herkese açık. Bu şekilde alternatif bir yer Dubai’de.

Life’n One’ın amacı nedir?

İnsanlara büyük şehrin içinde alternatif bir seçenek sunmaktır. Herkes koşturarak hep aynı semtlerde aynı yollarda günler geçiriyor. Özellikle de Dubai’de her şey birbirine çok benzer aslında, büyük binalar, mermer lobiler… Ama herkesin özlem duyduğu şey doğa, biraz kuş sesi, biraz sessizlik, biraz kendisini dinlemek, biraz telefondan uzak olmak. Life’n One, insanların 15 dakika ya da tüm gün gelip kendilerine zaman yaratabilecekleri, kentte bulunan bir inziva yeri diyebiliriz.

Dünya çapında tanınan, belli okulların, prensiplerin kurucusu isimler; Life’n One’a konuşmacı olarak geliyorlar veya Dubai’de bulunduklarında bir şekilde uğruyorlar. Bu nasıl mümkün oldu?

Kısmet galiba. Biz düzenli çalıştığımız insanlarla hep bir yerlerde bir araya geldik. Life’n One’ın global bir ailesi olduğuna inanıyorum ve bizi bir araya getiriyor. Tabi ki buna kolay diyemem. Çünkü bazen yol ayrımları da oluyor ama bunlar hayatın bir parçası. 

Ben burayı açınca, bana inandılar ya da Life’n One’ı gelip gördüklerinde ona inandılar, bazen kapıdan kendi kendilerine girip “ben seni buldum” diyenler oldu, onlar da başka kapılar açtı özetle domino gibi büyüyor.

Ben de “acaba tüm bu isimlerin gittiği ortak uluslararası bir okul mu var? Oradan eğitim süreçlerinde mi tanışıyorlar” diye düşünmüştüm.

Hayır ama yapacağız, inşallah, onu da Senem! Benim en büyük hayalim ileride bir okul açalım ama onun daha çok vakti var.

Sanırım ben iyi bir medyana getiriciyim. Bir şeyi istediğim zaman peşini bırakmıyorum, bir insan buraya gelsin istiyorsam, onun yolunu buluyorum, onun zamanını da bekliyorum ve oluyor. İnsanlar da benim bu sürece inancımı görüp bana ve buraya geliyorlar.

En büyük hayalin olan o okuldan bize biraz daha bahseder misin?

Ben böyle bir yerin okula dönmesini istiyorum. Yeni jenerasyon çocuklara bakıyorum, aileleriyle geliyorlar, birbirilerine en sevdiği mantranın (mantra: dua sirasinda tekrarlanan sözler) ne olduğunu soran çocuklar var burada. Kristallerin anlamlarını bilip kendi kendilerine yerde onlarla buluşan çocuklar var burada. Bu çocuklara, biz bu yaştan biraz daha böyle bilgiler verebilsek hayattan, kendini kuvvetlendirme, tanıma versek bu delice eğitim sisteminin yanında bambaşka bireyler yetiştiririz. Yapay zekâ, bizlerin kendi kendimize yaptığımız şeylerle mutlu olmak zorunda olduğumuz bir dünya yaratacak ama kimsenin hobisi yok. Zaman nasıl geçecek? Olmayan hobi işe nasıl dönecek? O yüzden ben çok istiyorum ki Life’n One bir gün, bir yerde bir okul olsun. Belki sertifika programları olsun, belki diploma programları olsun, bu tür şeyler öğrenilsin, iç felsefe ile birleşsin.