RÖPORTAJ: GİZEM YILDIZ

Her izlediğimizde başka bir karakterin, farklı hayatların hikayelerini anlatan bir kadın. Boş durmayı sevmiyor, beklerken bile üretiyor, hayatın hep dolu olan tarafından gülümsemeyi biliyor: Müge Ulusoy Media sayesinde bir araya geldiğimiz Ayça İnci bugün oyunculuğa uzanan bu keyifli yolculuğun hikayesini benimle paylaştı. İnci’den Ev Yemekleri ile halkı değişik tatlarla buluşturan, aynı zamanda sinema filminde oynayan, dizi projelerini inceleyen, 2020’ye güzel hedefler biriktiren bir kadın. Düşünceleriyle, azmiyle, inancıyla, dik duruşuyla, insanlara olan saygısıyla bugün birçok kadına örnek oluyor. 

Merhaba Ayça Hanım, ekranın sevilen ismi, kocaman enerjisiyle izleyenleri etkisi altında bırakan kadın. Uzun yıllardır sizi ekranlarda izliyoruz. Bugünlere uzanan keyifli yolculuğunuz nasıl başladı? 

14 yaşlarındayken modellik yapmaya başladım. O zamanlar foto modellik, mankenlik, kliplerde oynamak derken dizi teklifleri gelmeye başladı. İlk projem Kartal Tibet’in “Borsa” dizisiydi. Lise bittikten sonra üniversite’de resim ve heykel bölümünü kazanmıştım. İlk sene onu dondurup Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’na girdim. Tabi ki benim planladığım gibi olmadı. Tiyatro kanıma işledikten sonra Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’ndan Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne geçtim. Eğitimimi orada tamamladım. Resim hobiye dönüştü, oyunculuk mesleğim oldu. 

14 yaşından önce böyle bir fikriniz var mıydı? 

Hayır, çünkü ailede herkes hemen hemen oyuncuydu. Resim ve Heykel okuyup, dekoratör olmak istedim. İtalya’ya gidip dekorasyon eğitimi almayı hedeflemiştim. Demek ki içimde bir yerlerde, keşfedemediğim bir arzum varmış. 

Günümüzde oyuncu olmayı yıldız olmakla karıştırıp bir anda parlamak isteyen birçok insan var. Sizce oyunculuk böyle bir şey mi? 

Tabi ki öyle bir şey değil, ama bir projeyle veya bir yarışma programıyla şöhretlenip dizi ve sinemaya geçip, şöhretle başarılı oyuncu olmayı karıştıran bir kesim var. Yıllarını sanata, tiyatroya vermiş, bunun zorluklarını çekmiş, teknik anlamda zor çalışma ortamlarını çekmiş, maddi anlamda zor olan dönemlerini yaşamış olan değerli oyuncularımız varken asıl star onlardır. Zorluğuna dair mesleğini seven, o zorluklarla oyuncu olmayı başaran insanlar gerçek oyuncudur. 

Oyuncu olmak mı daha zor yoksa oyuncu olarak kalmak mı? 

Oyuncu olmak başlı başına zor, ama sonrasında orada kalmak daha zor... Fiziksel güzelliğiyle, sadece ekrana yakışan bir görünümü var diye oyunculuğa başlayanlar bir süre sonra yeteneği olmadığı için oyuncu olarak kalamayacaktır. 

Siz eğitimden çok yeteneğe inanlardan mısınız? 

Hayat şartlarından dolayı konservatuar eğitimi almamışsan, başka bir üniversitede okumuşsan, ama belli bir zaman sonra oyunculuğa doğru kaymışsan, dışarıdan takviyelerle, workshoplarla, atölyelerle, özel hocalarla harmanlayabilirsiniz. Önemli olan kendini geliştirmektir. 50 yaşına gelmiş oyuncu arkadaşlarımın yurtdışındaki workshoplara katıldığını, dünya tiyatrolarını izlemeye gittiğini biliyorum. 

Sizce bunun bir yaşı var mı? 

Ağaç yaşken eğilir. Tabi ki ne kadar genç olursan, eğitimle de bunu harmanlama süren daha kolay, daha faydalı olur. 40 yaşına kadar hiç oyunculuk yapmamışsan ve 40 yaşından sonra pat diye oyuncu olman çok zor bir şey. Zaten oyunculuğa karşı yeteneğin varsa, zaten içgüdülerin seni o mesleğe itiyorsa, 40 yaşına kadar niye bekledin (gülerek). 

Hep oyunculuklardan bahsettik. Peki Ayça İnci nasıl bir seyircidir? 

Hem iyi bir seyirciyimdir hem de kötü bir seyirci. Bir şeyi izlerken hikayenin nereye gideceğini, sonunu da hemen çözerim. Bu durum sadece yerli işler için geçerli değil, aynı zamanda yabancı projelerde de böyle oluyor. Bu durum bir izleyici olarak tadımı kaçırıyor. 

Bugüne kadar sizi izlediğimiz rollerin çoğu hep enerjinizle insanları dolduran, eğlendiren roller oldu. Sizin beklediğiniz, canlandırmayı arzuladığınız karakter var mı? 

Binlerce karakter var (gülerek). Ben kraliçeyi oynayacağım gibi bir şey değil. Halktan bir insanı canlandırıyorumdur, ama o öyle bir roldür ki, o role benim bir şeyler katabileceğimi hissettiğim anda zaten o karakter benim canlandırmak istediğim bir karakter olur. Zaten birçok oyuncu (ben de dahil) tarihi, dönem işlerinde rol almayı seviyoruz, ama hikayesiyle, karakteriyle, ruhuma dokunan herhangi bir rol de oynayabilirim. 

Oyuncu olmak, yolda yürürken insanların sizi tanımaları, farklı karakter tiplerini yansıtmak Ayça İnci’yi nasıl biri yaptı? 

Bazı zamanlar insanlar arkasını dönüp bana baktığında “Bu insanlar beni nereden tanıyor?” diyebiliyorum. Ben günlük anların içinde tanındığımı unutan bir insanım. Hiçbir zaman öyle yaşamadım. Şöhretli bir insan olmak nedir? Ne demektir? Öyle olduğunda hayatında neyi değiştirir? - Bilmiyorum. Benim gözümde herkes eşittir, herkese saygı duyulması gerekir. Başarılı bir oyuncuysan, başarılı bir projede yer alıyorsan onun getirisiyle şöhret oluyorsun. İyi bir diş hekimi olmak da bir şöhret, iyi bir avukat olmak da bir şöhret… Bir estetik cerrahı şöhret olduğu zaman olduğu zaman yürüyüşü mü değişiyor? Bir oyuncunun niye değişiyor? Hazımsızlıkla alakalı, egoyla ilgili bir şey bu. Öncelikle insan olmak önemli. 

Bir senaryonun önünüze geldiğinde sizi etkilemesi için aradığınız şey nedir? 

Bütün hikayeye bakarım, bütün karakterlerini incelerim, yapım şirketini, yönetmenini, bütün oyuncu arkadaşlarımı incelerim. Benim karakterim çok iyi, ama hikayenin geneli kötü veya yapım şirketinin ilk işiyse gene düşünürüm. Sadece benim rolüm çok iyi diye girmem. Bana böyle çok teklif geliyor; projemiz çok güzel, lütfen bizim projemizde yer alın, biz 5-6 ay sonra çekmeye başlayacağız deyip, sonucunda hiçbir şey olmadığını da görebiliyoruz. 

Televizyonda aynı rolü oynayanlar çok çabuk eleştiri yağmuruna tutuluyor. Sizce etiket olan roller bir oyuncuyu tehlikeye sokar mı? 

Evet, bu durum kötü bir şey, ama ben kendimi bu konuda şanslı hissediyorum. Şarkıcıyı da oynadım, gazete sahibi bir editörü de oynadım, iç mimarı da oynadım, taksi şoförü bir kadını da oynadım… Oyuncunun hamur gibi olması lazım. O yüzden yüzüyle çok oynamaması gerektiğini düşünüyorum. 

İnci’den Ev Yemekleri, uzun yıllardır var mı? 

8.yılım. 

Oyunculuk yaparken yemek üzerine bir mekan açma fikri nasıl doğdu? 

Benim dedem Bilal İnci’nin de oyunculuktan gelen bir şöhreti vardı. Bir yatırım olarak İzmir’de çöp şiş restoranları açıldı. Bunların hepsinin işletmesini babam yaptı. İnsanlar dedemle fotoğraf çektirmeye gelirdi. Benim hayatım o restoranlarda geçti. Akasya Durağı’ndan ayrıldıktan sonra birikimimi Kozyatağı’nda İnci’den –yine İnci’lerin soyundan geldiği için- Çöp Şiş restoranımı açtım. Orasını 10 yıl işlettim, bu sene kapattım. Kuzguncuk’taki yerimi, Bulgaristan’a gidip geldikten sonra proje bekleme süresinde açtım. Ben durmayı hiç sevmem, sürekli üretmeliyim. Çevremde bez bebek ören kadınları bulup, onların ürünlerini dükkana koyup satıyordum. Küçücük bir dükkan olan Kuzguncuk’taki mekanı atölye gibi kullanmayı düşünmüştüm. Satılan satılır, oyun oynayayım burada dedim, ama sonra iş ciddiye bindi. Benim oradaki çırpınmamı gören çevredeki ev hanımı teyzeler “Gel kızım sana yardım edelim” diyip sonra benim çalışanlarım oldular. Şu anda daha çok kahvaltı konsepti, zeytinyağlılar, mezeler olan 6 masalık bir mekanız. Orada eğleniyorum, kafa dağıtıyorum, sürekli yeni tarifler deniyorum, araştırıyorum. 

Şu an planlarınız arasında neler var? 

Sevgili Müge Ulusoy ile birlikte gelen projeleri değerlendiriyoruz. En son “Mahsusa” adlı bir sinema filminde oynadım. İttihat ve Terakki döneminde ilk kurulmuş olan Mahsusa teşkilatının ilk kadın ajanıyım. Sonbaharda vizyona girmesini bekliyoruz. Aynı yapım şirketinin iki projesi daha olacak. Bunların birinde polis rolünü oynamam yüksek olacak. Şimdilik sinema filmlerinden başladık. Önümüze gelen iyi dizi projelerine de bakıyoruz. Dönem işi olması taraftarıyım, çünkü at binmek , kılıç ok gibi sıradışı yeteneklerimi sadece sette kullanabilirim Kuzguncuk’taki mekanımı ise biraz büyütmek istiyorum, evimin eşyalarıyla kafe haline getirip, özel günleri, yazar söyleşilerini, şiir dinletisini yapabileceğimiz bir yer planlıyorum. Birçok alanda kullanabileceğim, çatı katında da yaşayacağım bir yer hayalim var. Bir de orada yemek programı çekmeyi hedefliyorum. 

Youtube veya kanal mı? 

Öncelikle youtube olarak düşündük, ama biri röportajınızı okuyup da “Gelin kanalımızda yapalım” derse neden olmasın. Cafe de yapılan kültür sanat etkinliklerinden vtr görüntülerinin olduğu, herhangi bir ünlü konuğumuzla sohbetlerimizin de olduğu, bol sürprizli bir format üzerinde çalışıyoruz. 

2000’li yılların ilk çeyreğini geride bıraktık. Bu yılın size getirmesini istediğiniz dilekler nelerdir? 

Daha önce 1919’da 19 19 görüldü. Şimdi 20 20, 21 21’i ben görmeyeceğim. O yüzden 20 20’nin çok güzel bir yıl olacağını düşünüyorum. Hayata nasıl bakarsak, hayatın öyle cevap vereceğini düşünüyorum. İyi ol, iyi düşün, iyi kal hayat felsefemdir. Kötü diye düşündüğümüz şeyin hayallerimize giden yolda döşenen taşlar olmadığını da bilemeyiz. Yaşadığımız her şey bizi hayallerimize götürüyor, ama biz anlamıyoruz. Bu yıl bolluk bereket yılı olsun. 

Yeni Çağrı Gazetesi’nden alıntıdır.