Kelebeğin Zamanı serisinin ilk kitabı olan “Bitti Dediğin Anda Kaderin Yeniden Yazılır” raflarda ve online satışlarda yerini aldıktan üç gün sonra ikinci baskısına girdi. Bu başarının sırrı nedir?

Sanırım öncelikle samimiyet. Bir de kitabın yazım aşamalarını bile sosyal medyada paylaşmış olmam. Okuyucu romanın kahramanlarını, geçtiği yeri öyle kanıksadı ki geriye sadece hikâyelerini öğrenmek kaldı. Bu hikâyelerde kendilerini bulacaklarını biliyorlardı ve tam da tahmin ettiğimiz gibi bu samimiyet satışlarda cevabını buldu.

Çıktığı günden beri yok satan ve 4. baskıya geçen kitapta, cep telefonundan kitaptaki karekodları okutarak hikayenin içerisine girebiliyorsıunuz...

 Piyasada birçok kişisel gelişim kitabı var. Sizin kitabınız da bu kategoride yer alıyor. Peki sizin kitabınızın diğerlerinden farkı nedir? Okuyucuya ne vaat ediyorsunuz?  

Öncelikle bu kitabım bir roman. Kisisel gelişim kitapları elimize birçok reçete tutuşturur, oysa gerçek hayatta o reçetelerin pek de çalışmadığını görürürüz. Bize yol gösterir, akıllar verirler. Ama bunların hepsi reçete olarak kalır. Bu kitapta ise hepimizin yaşamlarından parçalar bulacağız çünkü kahramanların hepsi gerçek. Kimi en dipte; kimi artık ununu elemiş, eleğini asmış; kimi daha yolun başında... Hepsi de küçücük dokunuşlarla yeni başlangıçlara adım atıyorlar. Ben şundan eminim ki romanım bir şekilde herkesin hayatına dokunacak.

Romanınızdaki karakterlerden biri de aslında sizsiniz. Neden kendinizi de böyle kurgusal bir hikâyenin içine eklediniz? 

Çünkü ben de onlarca kişisel gelişim kitabı okumuş, kendi hayatına uygulayamamışlardan biriyim. Yıllarca reçeteler topladım. Ne zaman ki karakterlerden birini kendimden yola çıkarak yazdım, o zaman hayatım iyileşti, yaralarımı sarmaya başladım. Özellikle de babamı kaybettiğim süreçte kabullenemeyişim, kendimden ve neredeyse her şeyden vazgeçişim ve sonra da yaşadığım bu amansız duygu durumu ile nasıl başa çıkacağımı bilememem beni elimden tuttu ve bilgisayarın başına oturttu. Yani aslında başlangıç noktam biraz da kendime giden, kendimi iyileştirmeye yarayacak bir yol aramamdı. Evet insan çok sevdiği birini kaybettiği zaman o acı yakasını hiç bırakmıyor  ama en azından konuşarak anlatamadıklarımı yazarak anlatmayı başardığımı düşünüyorum. Bu da biraz olsun psikolojimin düzelmesine ve yeniden hayata sarılmama yardımcı oldu.

Yazma süreci içinde sizi en çok zorlayan şey ne oldu? 

Yaşanmışlıklar ve insanların kendilerini dört duvar arasına hapsetmeleri. Zihnimiz bir dört duvar. Ama mutlaka bir kapısı ya da penceresi olan bir dört duvar. Onu iyileştiremezsek çıkış yolu bulamaz, duvara toslarız. Romanımdaki kahramanlar aslında tam da bu noktadaydı. Onlar da benim gibi kendilerinden vazgeçmişlerdi. Burada şu noktaya dikkat çekmek istiyorum, aslında onların hepsi gerçek yaşamlardan derlenmiş kişiliklerdi. Romanda yazdığım her çalışma daha önce seminerlerimde gerçek kişilerle  uyguladığımız çalışmalardı. Yani gerçek kahramanları hikâye kahramanlarına dönüştürdüm. Düşün, değiş, dönüş çalışmalarım böyle başladı. Benim dibe vurmuş halimi sevgili kuaförüm Hakan Köse değiştirdi. O yüzden kitabımın baş kahramanının ismi de Hakan. Bana söylediği ‘Sen kendini gömmeye mi karar verdin?’ cümlesi beni kör kuyudan çıkardı. Çok ağladım satırlara dökerken. En çok kendimi yazarken zorlandım diyebilirim. 

Bu kitap aslında bir serinin ilki. Seri hep kişisel gelişim temelli mi olacak? 

Hayır, öncelikle altını çizmek istiyorum bu bir kişisel gelişim kitabı değil. Bu "kendimizi ertelememek" için gerçek hayattan uyarlanmış bir roman. Mercaneli kasabası binlerce hayattan, yaşanmışlıklardan oluşuyor. Aşklar, cinayetler, acılar, mutluluklar... Hepsi gerçekte yaşanıyor. O yüzden yarın Hotel 21’i kimlerin ziyaret edeceğini bilemeyiz. Doğrusu serinin ikinci kitabının rezervasyonları yeni başlıyor. Her şey bana da sürpriz. Gelecekler ve birlikte göreceğiz neler olacağını.

Evet, hepimiz bir şekilde yalnızız bu dünyada ama bundan daha kötü bir yalnızlık var: kendinle barışık olmamak ve gülümsemeyi unutmuş olmak. Bu gerçekten derin bir yalnızlık duygusuna yol açıyor. Oysa bir küçük gülümsememizin kimlerin hayatlarına dokunacağını bilemeyiz. Biz gülümsemeyi öğrendikçe belki etrafımızdakilere de bulaştırmış oluruz. Biz değişmeye başladıkça etrafımızdaki her şey değişmeye başlar. İşte kitabımdaki Hakan karakteri de oteli kurmadan önce kendini iyileştirmiş, yaralarını sarmış  ve şimdi de otel misafirlerine tebessüm ettiriyor. Ben de kitabımı okuyanlara küçücük bir farkındalık yaratırsam, bunu başarabilirsem etrafımdaki şeyleri değiştirmeye başlamış olacağım. Çünkü ben gülümseyebiliyorum artık. Artık rüzgârın hızı, şiddeti beni limanlara savurmuyor; o rüzgârları kendi faydama nasıl döndürebileceğimi, onlara karşı gideceğim yönü biliyorum. Hotel 21’in içindeki “Farkındalık ve Mutluluk Kulübü”müz de bu yüzden kuruldu.

Şimdi bir de sanal otel açıyorsunuz. Bu dünyada da bir ilk. Bize biraz bundan bahsedebilir misiniz?

Sıradan işler yapmayı hiç sevmiyorum, farklı bir tat olmalı işlerimde. Ben yaptığım her işi bir hikâyeye dönüştürmeyi seviyorum. Bayılıyorum hayaller kurmaya, hayallerimi büyütmeye. Yazarken düşüncelerimi fotoğraflamayı çok seviyorum. Önce kitapta hareketlilik olsun diye kahramanları resmetmeye başladık, sonra mekânlara geçtik. Bir baktım ki odaları çizdirmişim. O sırada kitaptan bölümler paylaşıyordum. Hotel 21 açılıyor diye kitapla ilgili haberlere de başladım. Gerçekten iş müracaatları geldi. İzmir’den çok yakın arkadaşım aradı, beraber çalışalım diye. Bir baktım butik otel fikri oluştu. Ne demişler hayallerine inan, bir gün mutlaka gerçekleşirler... Ben de otelin sanalını kurmakla başladım. Şimdi gerçek olmasını bekliyorum. Asistanım ve editörümle hep şunu söylüyoruz. “O otel bir gün açılacak!”

 Almula Merter Churm hep şaşırtan ve cesur adımların ismi hatta markası oldu. Şimdi bir de stand up projeniz var. Üstelik bu proje de sanal dünya için hazırlanıyor. Yani şaşırtmaya devam ediyorsunuz. Bu projeyi de biraz anlatabilir misiniz?

Evet, ALMULA’NIN TUHAFİYE DÜKKANI… İnteraktif, günlük hayatla, yaşamın içinde karşılaştığımız tuhaflıklarla iç içe geçmiş, küfürden ve bel altına vurmaktan uzak, evimizin kızı tadında olacak. Kitabımın editörlüğünü yapan aynı zamanda Hotel 21 işletmecilerinden ve beni de neredeyse kırk yıldır tanıyan Elif Bengü Bozdemir yazıyor. Ve gerçekten her kelimesinde ‘işte Almula!’ dedirtiyor. Bayıldım ve merakla bekliyorum.

Kitabınız da ayrıca kahramanlarınızın neredeyse canlandığını görüyoruz resimlerle. Aslında genelde okurun hayal gücüne bırakılan bir alana da müdahale etmiş oluyorsunuz. Bunun nedeni nedir? 

Ben daha fazla özdeşleşmelerini sağladığımı düşünüyorum. Satırlardan çıkıp yaşasınlar istiyorum. Onlarla arkadaş olsunlar, dost olsunlar, dertleşsinler istiyorum. Onlarla tanışanların kendilerini ertelemeyi bırakmalarını istiyorum. Kimse kendine geç kalmasın artık. Bunun içinde otelin içine ayrıca “Farkındalık ve Mutluluk Kulübü” açtık. Hep birlikte çok güzel şeyler paylaşacağız biliyorum.

KUTU:

Doğum Tarihi : 25 09 1966

Burcu : Terazi 

En sevdiği Huyu : Kararlılık

Sevmediği Huyu : İçimden geçeni hemen söylerim. 

Uğurlu Sayısı : 7

Uğurlu Günü : Her gün 

En sevdiği Renk : Turkuaz 

En Sevdiği Çizgi Film : Heidi (ilk seslendirmem ) 

En sevdiği Söz : Mucizeler yüreğini kendine açınca yola çıkar.

Röportaj: Elif Hayvalı