Merhaba Alayça Hanım, son olarak sizi El Kızı dizisiyle ve Kesişme İyi ki Varsın Eren ile izledik. El Kızı Muğla’da çekilen yöresel bir diziydi. Şimdilerde neler yapıyorsunuz?

Çok uzun zaman İstanbul dışında çalıştığım için şuan dinleniyorum ve evimin tadını çıkarıyorum. Yakın zamanda covid geçirdiğim için evimin kıymetini daha çok anladım.  Evimde vakit geçirmeyi seviyorum.

Covidi nasıl geçirdiniz?

Aşılı olduğum için çok hafif atlattım. Sadece şüphelenmiştim. Testim pozitif çıkınca hemen kendimi izole ettim.

Kesişme; İyi Ki Varsın Eren; pandemi koşullarına rağmen vizyonda olduğu süre içerisinde büyük bir başarı elde etti. Hikayenin gerçek bir hayatı anlatıyor olmasının bu durumda payı büyük mü?

Elbette çok büyük… Hem gerçek hem de merak edilen bir hikayeyi anlatıyor. Eren’in ölümü çok trajedikti ve gündem olmuştu. Filmin olayın gerçekleştiği yerde çekilmesi seyirciyi çok cezbetti. Koşullar ne olursa olsun iyi bir iş yaptığınız zaman kulaktan kulağa yayılır ve hakkını bulur. Çok değerli bir proje yapmışız ki pandemiye rağmen seyirci sayısı 2 Milyonu geçti.

Eren’in hikayesi bütün Türkiye’yi yasa boğmuştu. Siz bu haberi izlediğinizde ilk ne hissetmiştiniz?

Ben haber seyretmiyorum, çünkü Türkiye’de haber seyrettiğinizde çok fazla etkileniyorsunuz. Eren’in vefat haberini Twitter da görmüştüm, ama twitter birkaç karakterle olayı anlattığınız bir yer. Asıl Eren’in ailesiyle tanıştığımda, senaryoyu ilk kez okuduğumda çok etkilenmiştim. Eren çok yalnız bir çocuk. Ailesi için, insanlar için bir şeyler yapmaya çalışıyor, ama kimse ona “Aferin oğlum” demiyor. Son attığı tweetin nedeni buymuş. Hikayenin tamamına baktığınızda çok üzülüyorsunuz.

Tüm bunlardan sonra bir de filmin içinde oynadınız…

Evet, çok farklı bir histi. Filmin adı Kesişme, ben de hayattaki kesişmelere çok inanırım. Benim inancıma göre kimseyle tesadüfen karşılaşmıyoruz. Her şeyin bir sebebi var. Eren’in hikayesi çok üzücü. Ama bu hikayenin anlatıldığı böyle güzel bir projenin içinde olmak beni çok mutlu etti. Seyirci biyografi hikayelerini izlerken “Bu insanlar nasıl bu şeyleri yaşamış” diye düşünüp hayret ediyor. Hikaye gerçek olduğu için seyirciyi iki kat etkiliyor. Aynı şekilde bir oyuncu olarak Cemile karakterine hayat vermek bana bu duyguların on kat daha fazlasını hissettiriyor. Bu film Eren’in olduğu kadar Ferhat Gedik’in ve ailesinin de hikayesi… Ben çekimler boyunca “Bu insanlar tüm bunları etiyle kanıyla canıyla yaşamışlar” gözüyle baktım. Eren’in ve Ferhat’ın aileleri hayatta. O insanlara karşı çok fazla sorumluluğunuz olduğunu hissediyorsunuz.

Cemile’yi Alayça’nın gözünden nasıl tanımlarsınız? Sizce Cemile nasıl bir kadın?

Cemile çok güçlü bir kadın. Gece ıssız bir yolda tekerleği patlasa, hiç kimseyi aramadan tekerleği değiştirip, yoluna devam edebilecek bir kadın. Müdanasız, çok gururlu, çok iyi bir anne ve Ferhat’la çok büyük bir aşk yaşamışlar. Böyle büyük bir kayıp yaşadığı için çok üzgün, hayatın her anını hep bu üzüntünün içinde geçiriyor.

Bir röportajınızda “Gerçek hayat hikayelerini oynamak, kurgu oynamaktan daha zor” demişsiniz. Neden?

Bir kurguyu oynarken hayal gücünüz de sizinle beraber çalışıyor. O karakterin içine girerken aslında yorulmuyorsunuz. Benim canlandırdığım Cemile gerçekten yaşayan bir insan. Cemile filmi sinemada izledi. Kendini izledi. Ben burada onun dışında kendimden bir şey çıkaramam. Cemile filmi izledikten sonra bana gelip “Benim gibi bakıyordun” dedi. Gerçek hayat hikayelerini oynamak oyunculara çok büyük bir sorumluluk yüklüyor.

Eren’in filmi, El Kızı, Bir Zamanlar Çukurova, Aşk ve Mavi çoğunlukla hep şehirdışı projelerin içinde yer aldınız. Bu sizin için yorucu olmuyor mu?

Çok yorucu oluyor. Evliyim ve evcimen bir yapım var. insanları evimde ağırlamayı çok seviyorum. Şehirdışı projelere gidince bir otelin içinde yaşamaya alışıyorsunuz. Her ne kadar konforunuz yapım tarafından sağlansa da kendinizi çok yalnız hissediyorsunuz.

Şu ana kadar en çok sevdiğiniz yer?

Adana.

Gittiğiniz yerin insanına, geleneğine, düzenine alışmak zor oldu mu?

İnsanlarına hemen alışırım hemen sohbet etmeye başlarım. Gittiğim yerin pazarlarını gezerim, oradaki lokanta sahiplerinin, taksicilerin hikayesini dinlerim. Hala bayramlarda mesajlaşırız.

Dokusuyla, konusuyla bize kendini sevdiren El Kızı dizisinin reytinglere kurban gitmesi izleyicileri çok üzdü. Tüm set ekibinin ve oyuncuların her hafta 180 dakikalık bölüm yetiştirmesi, ertesi gün her şeyin rakamlara bağlı olarak reyting sistemiyle stres vermesi ve sektörün çok çabuk rüzgar değiştirmesi setlerden, projelerden sizi soğutuyor mu?

Ben bu mesleğin vahşi bir düzene tabi olduğunu bildiğim için soğumuyorum. Bu sistemin doğruluğunu onaylamıyorum, ama durumu kabul ettim. Biz gerçekten çok emek vererek bir diziyi çekiyoruz. Sizin ekranda izlediğiniz bir dakikalık bir sahneyi biz bazen bir günde çekiyoruz. Tozpembe bir dünyanın içinde değiliz, ama oyunculuk hakkını bulduğu bir yerde yapılıyorsa tadından yenmez.

Hem dram hem komedi her dizinin hakkını veren yeteneği asla sorgulanamaz bir oyuncusunuz. Bu başarı sahne deneyimi ve eğitiminden gelmeyle mi alakalı?

Ben konservatuar mezunuyum, ama kalıplara inanmıyorum. Günümüzde eğitim denince sadece okullar düşünülmemeli. İyi hocalardan eğitim alıyorsanız bunun faydası elbette göz ardı edilemez. Bizler okula hamur olarak giriyoruz. Oradan çıktığımızda her role girebilecek şekilde mezun oluyoruz. Ben mezun olduktan sonra kendimi rüzgarın yönüne doğru bıraktım. Sadece tek bir oyunculuk biçimine bağlı kalmadım.

Sizce rol mü oyuncuyu seçiyor?

Bazen rol oyuncuyu seçiyor bazen oyuncu rolü seçiyor bazen de şansınız yaver gidiyor. Öyle oyuncular var ki, cebinde sadece tek bir karakteri var ve o rol karşısına geliyor. Sonra bir anda parladığında siz her şeyi yapabileceğini düşünüyorsunuz, ama aslında elinde ondan başka hiçbir şey yok.

Hepimizin hayata dair tohumları çocukluk yıllarımızda atılıyor. Siz nasıl bir çocukluk geçirdiniz?

Ben çok eğlenceli, mutlu bir çocukluk geçirdim. İlkokulda, lisede çok aktif bir insandım. Birçok şeyi yapma fırsatım oldu. Gitar çaldım, basketbol oynadım, tiyatro yaptım, çalışkan bir öğrenciydim. Ben çocukluğumu güzel hatırlıyorum. Bizim kuşak biraz daha fazla özgüvenliydi. Kendi başımıza bir şeyler yapabiliyorduk.

En çok hangi rolün içerisinde kendinizi Alayça olarak daha yakın hissettiniz?

Bir Zamanlar Çukurova dizisindeki Savcı Jülide Yalçınkaya’ya daha yakındım. Prensiplerinden ödün vermeyen, duruşuyla net bir kadındı. Ben de köşeleri olan biriyim. Prensipleri olmayan bir insan bana çok düzensiz gelir.

Günümüzde birçok genç oyuncu olmak için çok hevesli. Siz karşınızda oyunculuğa hazırlanma sürecinizdeki heyecanı, azmi, ışığı görebiliyor musunuz?

Görüyorum. En son çalıştığım El Kızı dizisinde Çağla Şimşek, Rahimcan Kapkap sete geldiğinde hep ezber yapmış, çalışmış bir şekilde gelirlerdi. Birlikte de çok çalıştık.  Onlar çok güzel yolda. Umarım bu şevki hiçbir zaman kaybetmezler, ama hep üstüne koymaya çalışmalılar.

Başka bir mesleği yapmayı ya da başka bir meslek, hayat seçseydiniz bugünkü Alayça’nın nasıl biri olacağını hiç düşündünüz mü?

Bunu kendime sordum ve verdiğim cevapların hepsinden çok mutsuz bir kadın olacağımı anladım. Türkiye’de sevdiği işi yapan ender insanlardan biriyim. Sadece bu bile mutlu olmak için çok büyük bir sebep.

Oyunculuğu sizin gözünüzden, kalbinizden tanımlayacak bir kelime olsa bu ne olurdu?

Mutluluk.

Röportaj: Gizem Yıldız

Yeni Çağrı Gazetesi’nden alıntıdır.