ŞİİRİ FOTOĞRAFLARI İLE DANS ETTİREN ŞAİR

AHMET TURGUT TANRIVERDİ

 “Savaş Ya Da Pandomim”

RÖPORTAJ: ASLI MERCAN SARI

Sosyolog, Şair, Akademisyen, Fotoğraf Sanatçısı, Bilim Uzmanı, Eğitimci Sayın Ahmet Turgut Tanrıverdi ile kitabı ‘Savaş Ya Da Pandomim”i konuştuk.

Kültür sanat röportajlarımda birbirinden Değerli Üstadları tanımaya devam ediyoruz. Duruşunu hayata bakışını, farklılıklarını, meziyetlerini, nevi şahsına münhasırlığını, beyefendiliğini çok sevdiğim kalemlerden birini misafir ediyorum sayfamda bugün. Kendisi Çukurova diyarından Tarsus’ta doğdu. Lisans eğitimini Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünde tamamladı. Aynı yıl Milli Eğitim Bakanlığı çatısı altında öğretmenlik görevine başladı. 2015 yılında Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bölümünde Yüksek Lisansını tamamlayarak Bilim Uzmanı unvanını kazandı. Yurt içi ve yurt dışı kongrelerde çeşitli sunumlar yaparak akademik hayatını devam ettirdi ve Öğretim Görevlisi olarak Çukurova Üniversitesi’nde görev yaptı. Fotoğraf sanatı ile uğraşmakta. Çeşitli dergilerde yayınlanmış makaleleri mevcuttur. Akabinde Şiir ve fotoğraflarını harmanladığı “Savaş Ya Da Pandomim” isimli şiir kitabını yayınlandı. SOSYOLOG, ŞAİR, YAZAR, AKADEMİSYEN, FOTOĞRAF SANATÇISI, BİLİM UZMANI, EĞİTİMCİ SAYIN AHMET TURGUT TANRIVERDİ den bahsediyorum. Tanrıverdi ile Önce Vatan Gazetesi okurları için keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Yazar Tanrıverdi; “Savaş Ya Da Pandomim” isimli şiir kitabımın içeriğini, şiirlerimin yanı sıra kendi çektiğim fotoğraflar oluşturmaktadır Aslı Hanım. Fotoğraflar gerek manzara, gerek kurgu ve gerekse sokak fotoğrafçılığından örnekler içermektedir. Şiirlerim ise daha çok yalnızlık, kendi iç hesaplaşmalarımız, sokaktan insan manzaraları gibi konuları içermektedir. Sosyolog olmamın bu noktada gizil bir etkisi var sanırım. Şiir denilince ilk akla gelen aşk konusu ise şiirlerimde yok denecek kadar az yer tutmaktadır. Bunu kasıtlı olarak yaptığımı söyleyemem fakat bu tarzımla, hayatın sadece bir yönünün olmadığını vurgulamaya çalışıyorum diyebilirim. İfadelerini kullanan Sayın Ahmet Turgut Tanrıverdi o güzel yazın yolculuğu, muazzam bakış açılarını ve savaş ile şiiri raks ettirdiği dizelerini bizlerle paylaştı.

ZAMAN

Beş perdelik bir tragedyadır zaman

Tutkulara gem vurmaya çalışan

Sen, ben, hayaller

Perde arkasında hep gölgedir zaman…

Allar içindeyken an gelip yeşillere bürünmektir zaman

Bir çığlıktan bir haykırışa koşmaktır nefessiz

Yalnızlıkla geliş, kalabalıkla kayboluştur

Bir göz kırpışıdır zaman

Sessiz soluksuz bir ritimdir zaman

Kah vurur bir Karadeniz

Kah vurur ağır bir roman

Kendinden vazgeçiştir, yanmaktır

Dönüp dolaşıp sonunda Semaha vurur zaman

AHMET TURGUT TANRIVERDİ

Merhaba. Öncelikle Sizi tanımak isteriz. Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz? Kimdir Ahmet Turgut Tanrıverdi?

Merhaba Aslı Hanım. 26 Nisan 1978’de Tarsus’ta doğdum. Üniversite eğitimime başlayana dek eğitim hayatımı Tarsus’ta sürdürdüm. Lisans eğitimimi 1998 yılında Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünde tamamladım. Aynı yıl Milli Eğitim Bakanlığı çatısı altında öğretmenlik görevime başladım. 2015 yılında Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Sosyolojisi Bölümünde Yüksek Lisansını tamamlayarak Bilim Uzmanı unvanımı kazandım. Yurt içi ve yurt dışı kongrelerde çeşitli sunumlar yaparak akademik hayatımı devam ettirdim ve Öğretim Görevlisi olarak Çukurova Üniversitesi’nde bir süre görev yaptım. Yürüttüğüm görevlerimin yanı sıra fotoğraf sanatı ile uğraşmaktayım. Çeşitli dergilerde yayınlanmış makalelerim mevcuttur. Akademik içerikli yayınlarımdan sonra kısa bir süre önce, şiir ve fotoğraflarımı harmanladığım “Savaş Ya Da Pandomim” isimli şiir kitabım yayınlandı.

Sayın Tanrıverdi, sizin geniş çaplı yönünüzün olduğunu ben biliyorum. Şiir ve edebiyat tutkunuz nasıl başladı? Okuyucularımıza biraz bahsedebilir misiniz?

Şiir ve Edebiyat tutkum lise yıllarımda başladı. Her an fikrine başvurabileceğim, edebiyat ve özellikle de şiirle ilgili derin bilgi ve tecrübeye sahip iki insan vardı o dönem hayatımda. Edebiyat öğretmenim Cevdet GÜNEYLİ ve Dayım Eyüp ERDOĞAN. Onların yazdığı şiirleri tekrar tekrar okuduğumu hatırlarım. Aynı kişiler beni klasik ve önemli isimleri okumam için yönlendirdiler. Gerek psikoloji ve sosyoloji gerekse şiir konusunda çok ciddi eserlerle tanıştım o dönemde. Eric Fromm’dan tutun da Nazım Hikmet’e kadar geniş bir okuma yelpazem oluşmuştu. Bu dönemdeki okuma alışkanlığım sayesinde ilk dizelerimi yazmıştım. Her ne kadar kayda değer ürünler olmasa da. Hatta şunu söyleyebilirim; kısa kısa dizelerle başladığım o dönemdeki şiir benzeri ürünlerimin hepsini yakmışımdır.

“Savaş Ya Da Pandomim” isimli ilk şiir kitabınız piyasada satışta. Genel tema ve içerikten biraz bahsedebilir misiniz? Meraklılarına isim neden “Savaş Ya Da Pandomim”?

“Savaş Ya Da Pandomim” isimli şiir kitabımın içeriğini, şiirlerimin yanı sıra kendi çektiğim fotoğraflar oluşturmaktadır. Fotoğraflar gerek manzara, gerek kurgu ve gerekse sokak fotoğrafçılığından örnekler içermektedir. Şiirlerim ise daha çok yalnızlık, kendi iç hesaplaşmalarımız, sokaktan insan manzaraları gibi konuları içermektedir. Sosyolog olmamın bu noktada gizil bir etkisi var sanırım. Şiir denilince ilk akla gelen aşk konusu ise şiirlerimde yok denecek kadar az yer tutmaktadır. Bunu kasıtlı olarak yaptığımı söyleyemem fakat bu tarzımla, hayatın sadece bir yönünün olmadığını vurgulamaya çalışıyorum diyebilirim. Hayat ne sadece aşktan ne sadece güzel şeylerden oluşuyor olamaz. Bu nedenle şiirlerimde hayatın her yönüne değinmeye çalışıyorum. Kitabımın ismi bunu ele veriyor aslında. Hayatın çok farklı ve hatta zaman zaman bir araya gelmesi imkânsız gibi görülen unsurlarını dile getirmeye çalışıyorum dizelerimde. Savaş ve pandomim gibi iki çok farklı unsurun ismini tercih etmem bundandır. Bu iki sözcük aynı zamanda kitabımın içindeki bir şiirimin ismi olarak yer almakta. O şiir dikkatle okunduğunda, dile getirmeye çalıştığımın sadece gerçek bir savaş olmadığı, zaman zaman kendi içimizde yaşadığımız savaşlara atıfta bulunmaya çalıştığım da görülecektir.

Yazdığınız şiir olması bilinçli bir tercih mi? Başka türlerde de yazıyor musunuz?

Çarpıcı dizelerin bende yarattığı etki, şiir yazmak konusunda itici güç olmuştur. “Hasretinden prangalar eskittim” dizesi şiir tutkusu olan kimi etkilemez ki? Bilinçli bir tercih mi? Şiire herhangi bir öngörü ile başlanamayacağını düşünüyorum. Yani “Artık şiir yazmalıyım” “Ben de şiir yazarım” gibi ön şartlanmalarla ortaya nasıl bir ürün çıkabileceği tartışma konusudur. Kendiliğinden işleyen bir süreçtir bu. Sanırım benim doğal olarak kendimi ifade şeklim şiire yakınlığımı ortaya çıkarttı. Şiir dışında deneme ve küçürek öykü türünde yazıyorum; fakat şiir kadar yoğun yazmıyorum elbette.

Uzun şiirler ile kısa şiirler arasında fark var mıdır? Şiirde anlatılmak istenen uzun yazılmış bir şiir de mi yoksa kısa şiirde mi daha açık öne çıkar?

Şiirin uzun ya da kısa olmasının bir önemi olmadığını düşünüyorum. Kimi zaman sayfalarca yazarsınız ama henüz dişe dokunur hiçbir şey anlatamadığınızı görürsünüz. Kimi zaman ise tek bir cümleyle bile dolu dolu fikirleri, duyguları karşı tarafa aktarabildiğinize şahit olursunuz. Bu bağlamda şiirin uzun ya da kısa oluşu değil; duygu ve düşünce aktarımı açısından donanımlı olması çok daha önemlidir. Son dönemde ön plana çıkmaya başlayan “küçürek öykü” tarzı buna en güzel örnek olarak gösterilebilir. Kısacık ifadelerle çok şey anlatıp, düşünmeye sevk etmek bu türün en göze çarpan özelliğidir. Kendi yazdıklarımdan bir örnekle bunu daha iyi açıklayabilirim sanırım:

Korkma!

Sakin ol!

Nefes al!

Sadece hesap vereceksin!

  

Şiire ve şiir yazmaya merakınız nasıl ve ne zaman başladı? İlk şiirinizi ne zaman yazdınız?

Şiir konusundaki ilk tecrübelerim lise yıllarıma dayanır. Önemli isimleri okuyarak şiir macerama başlamış oldum bu süreçte. Nazım Hikmet RAN, Ümit Yaşar OĞUZCAN, Orhan Veli KANIK gibi önemli isimlerin güzel ve anlamlı dizeleri beni şiir yoluna iten baş unsurlardı diyebilirim. İlk şiirimi 1992 yılında yazmıştım. İlk şiirim şu anda elimde olmamakla birlikte, bu şiiri Edebiyat dersinde okuduğumu hatırlıyorum. Hatırladığım dizelerden çıkarttığım sonuç ise; o şiiri şu an insan içine çıkartmamam gerektiğidir.

Şiirde alışık olduğunuz bir tarz var mı?Mesela aşk tarzı, serbest ölçüde şiir ya da kafiye olmazsa gibi. Ya da hiç yazmam dediğiniz bir şiir tarzı var mı?

Şiirde alışık olduğum tarz serbest şiir diyebilirim. Şiirde kafiye olmak zorundadır diye bir önyargım asla olmadı. Hatta sırf kafiye olsun diye sözcükler arasında bir kaos yaratmaya karşı olduğumu söyleyebilirim. Şiirde olmazsa olmazım ise; şiirin kendi iç ritmin olması gerektiğidir. Her şiirin kendi bütünlüğü içinde kendine özgü bir ritmi olmalıdır mutlaka. Hatta bu iç ritim konusuna o kadar önem veriyorum ki, herhangi bir şiirimi yazdıktan sonra ses kaydı yaparak bu ritmi yakalayıp yakalayamadığımı kontrol ediyorum diyebilirim.

Hiç yazmam demekten öte yazamayacağımı düşündüğüm şiir tarzı aruzlu şiirdir. Hece ölçüsünü kısmen denemiştim fakat kendimi birkaç beden dar bir gömleğin içine sığmaya çalışıyor gibi hissettiğim an ölçü ile yazmak fikrimden vazgeçtim.

Şiirde gerçekçilik mi, ideal dünya mı yoksa hüzün mü?

Şiirde ideal dünya, gerçeklik veya hüzün gibi keskin bir çizgi çekmek noktasında şüpheliyim. Çünkü bunları bıçakla kesilmiş gibi birbirinden ayırmaya çalışmak imkânsıza yakın bir durumdur. Sonuçta her gerçeklik biraz hüzün, her hüzün biraz sorun ve her sorun ideal bir noktaya ulaşmak isteği doğurur beraberinde. Şiirlerimde bu üçlemeden en çok gerçeklik hüzün yer alsa da; olması gerekeni söylemekten de uzak durduğumu söylemem yanlış olur.

İlk şiirinizi kaç yaşın iken yazdınız, kime yazdınız? Sizi yazmaya iten önemli etkin; “kişi, olay veya fikir” var mıydı?

İlk şiirimi henüz 14 yaşında iken yazmıştım. Elbette çocukluk ve gençlik döneminin kesişiminde yazılan dizelere şiir denilebilirse. O dizeleri yazmaya iten sebep oldukça klasikti aslında. Kavak yelleri hangi gencin başından esmemiştir ki. İlk kez aile sevgisinin dışında bir sevgiyi tatmaya başladığım dönemde yazmıştım acemice dizelerimi.

Şiirlerinizde yaşanmışlıktan mı yola çıkarsınız yoksa diğer şiirlerin size verdiği bir ilhamdan mı? Hangisi doğrusu şairlik örneğidir?

Şiirlerimde kesinlikle yaşanmışlıklardan yola çıkıyorum. Yaşamım içerisinde meydana gelen tüm olayların (ister olumlu ister olumsuz), bende bıraktığı izler bana ilham kaynağı oluyor diyebilirim. Bir dost sohbetinde iken kurduğum tek bir cümle bile, sonraki süreçte bir şiirin başlangıcı veya konusu haline gelebiliyor. Başka bir şiirden ilham almaktan ziyade başka şairlerden esinlenmek daha olası geliyor bana. Şiirle uzun yıllar iç içe olan bir insanın kendi tarzını oluştururken başka şairlerden etkilenmesi oldukça doğal bir durum fakat bu etkinin “esinlenmek” tadında kalması, şairin ve şiirlerinin özgünlüğü açısından önemli bir noktadır. Şiirin tadında bazı esintiler olabilir ama bu taklit boyutuna ulaşmamalıdır.

Tamamen sosyal medya yazarlığı yapan, bilgi birikiminden yoksun olan birçok yazarcık olduğu gerçeği var maalesef. Bu husus hakkında düşünceleriniz?

Sosyal medya yazarlığı, başlangıcı itibariyle daha ilkeli bir şekilde yapılmış olmasına rağmen son zamanlarda, yaşı kaç olursa olsun birçok insanın ucundan kıyısından bulaştığı ve büyük kitlelere ulaşmayı hayal ettiği / hedeflediği bir alan haline gelmiştir. Kitlelere ulaşmak oldukça kabul edilebilir bir amaç olmasına rağmen bunun nasıl sağlanacağı asıl problem noktasını oluşturmaktadır. Çünkü, salt popülarite ya da geniş kitlelerin ilgi ve beğenisini çekmek adına içeriği bomboş denilebilecek düzeyde olan ve hatta insanları (özellikle gençleri) yanlış yönlendirebilecek birçok çalışma karşımıza çıkmaktadır. Burada toplum olarak bizlerin de bu konuda olumsuz bir etkisi mevcut elbette. İnsanlarımızın, edebi özelliklerden yoksun, içeriği tam araştırılmadan ve hatta yetkin olmayan insanlar tarafından oluşturulmuş, birkaç çarpıcı sözcük ile albenili hale getirilmiş yazılara ve bunlara benzer ürünlere paye vermeye devam ettiği sürece kalitenin daha aşağı düzeylere ineceği ve karşımıza daha da yozlaşmış bir yazın kültürü çıkacağından endişeliyim.

“Savaş Ya Da Pandomim” kitabı ile sizce ilgili dönüşler nasıl?

 Şiir kitabımın piyasaya çıktığı ilk günden bu yana oldukça olumlu dönütler alıyorum. Gerek şiirlerin içeriği gerekse kullandığım üslup noktasında insanların dile getirdiği ortak cümle şu oluyor; “Farklı sözcükler kullanmayı seviyorsunuz ve özgün bir tarzınız var.” Ancak bu noktada hemen belirtmem gerekiyor ki; sadece olumlu dönütler almak amacında ya da hevesinde değilim. Çünkü, biz yazarları asıl besleyecek olan şey; eksik yönlerimizin, ifade güçlüğümüzün, hatalı ve hatta içi boş-hiçbir şey anlatmayan eserlerimizin bizlere cesurca dile getirilmesidir. Bu nedenle de, olumlu olumsuz tüm geri dönütleri büyük bir titizlikle dikkate alıyor ve kendimi geliştirmek noktasında pragmatist bir tavırla irdeliyorum.

Eskiden yazarlar görünmezdi şimdi ki yazarlar şöhretli olma baskısı mı hissediyor?

Eskiden yazarların görünmemesi, iletişim araçlarının bu kadar yoğun olmamasından da kaynaklanıyor. Günümüzde ise herkesin her an haberi olabiliyor tüm gelişmelerden. Bu nedenle de, gerekli reklam desteğini sağlamış kim olursa olsun ismi ön plana çıkıyor. Amacı sadece şöhret olmak olan insanların varlığını yadsımak imkânsız elbette ancak amaç sadece bu olunca kalıcı olmak durumu göz ardı edilebiliyor çoğu kez. Şöhret yakalamanın bir baskı oluşturmasından ziyade, yazarların kendilerini kişisel tatmin anlamında mecbur hissetmeleri söz konusudur diyebilirim. Elbette bu çok anlamlı bir durum değil; eğer kaliteli bir iş yapıyorsanız, şöhret sizi bir gün mutlaka bulacaktır.

Ne tür okuyucu kitlesine hitap ediyorsunuz?

Toplumsal konulara duyarlı, kendini sorgulayabilen, sorunlara çözüm üretmeye çalışan, gelişime ve yeniliğe açık olan, yeni isimleri duyduğunda şüphe etiketini hemen yapıştırmayan, farklı kelime kullanımında cimri davranmayan, özgün tarzları önemseyen, dizelerde kendi hayatına bir sözcük bile olsa alıkoyabilen ve hayatın tek yönlü olmadığını (sadece aşk, sadece doğa gibi) düşünen insanlarımızın oluşturduğu bir kitleye hitap etmeye çalışıyorum.

Sizce Türkiye’de şiir denilince neden okunmaz, alınmaz ve hatta kimse tenezzül edip bakmaz bile deniliyor (buna benzer şeyler söyleniyor)?

Türkiye’de şiire karşı olumsuz bir önyargının oluşmasında toplumsal hayattan ya da hayatın tüm yönlerinden kopuk dizelerin insanlara sürekli sunulmuş olmasıdır diyebilirim. Ülkemizde ismi ön plana çıkmış on yıllar boyunca anılmaya, saygı duyularak okunmaya devam edilen isimlere baktığımızda, bu isimlerin toplumun kaygı, beklenti, aşk, sıkıntılı durumlar ve sancılı geçiş dönemleri gibi konuları dile getirdiğini görebiliriz. Onları bu noktalara taşıyan asıl unsur da budur zaten. İnsanlara sadece sevimli görünmeye ve onların yalnızca bir yönüne (aşk gibi) hitap etmeye çalışan hangi eser ve eser sahibi kalıcı olabilmiş? Üstelik konu sadece aşk olsa bile bunun naif bir anlatımını kim tercih etmez ki? “Ben senin en çok ellerini sevdim, sıcacık ve ak pak” diyen bir dize ve bu dizenin sahibi bu yüzden kalıcı olmuştur bence. Popüler olmakla kalıcı olmak çok ayrı dünyaların özellikleridir. Hepimizin malumu olmakla birlikte, edebiyat tarihi nice popüler isimleri yutmuştur.

Sizce şiirde imgenin yeri ne olmalıdır?

Şiirde imge kullanımı olmazsa olmaz unsurlardan birisidir. Bir şairi çarpıcı, okunası, etkili ve özgün kılan kullandığı imgelerdir. Klasik olarak bilinen imgeler yerine yeni ve özgün imgeler elbette şiirin daha etkili ve güçlü olmasını sağlayacaktır. İmgeleri kullanmak noktasında biraz cesur olunması gerektiği kanaatindeyim. Yeni bir sözcüğü kullanmak “bana ne tür tepkiler getirir” fikrinden ziyade şiirin ahengine, konu bütünlüğüne ve çarpıcı bir etki yaratmasına katkı sağlayabilecek her türlü imge cesaretle kullanılabilmelidir.

Örnek olarak şunu söyleyebilirim. Yasaklanmış bir tutumu taşıyan ya da davranışı gerçekleştiren bir insanın yaşadığı iç gerilimi şu şekilde dile getirmek hem özgün bir tarzı hem de dizelerin daha güçlü olmasını beraberinde getirecektir:

“…Ensest bir halin arifesinde gibisin,

Başı kesik bir hayvan titremesinde…”

Sizi en iyi anlatan şiir hangisidir?

Bu konuda öncelikle şunu belirtmem gerekiyor sanırım. Tüm şiirlerim yaşamımdaki olaylardan beslenmektedir. Bu bağlamda beni en iyi anlatan bir şiirimin ya da tüm yaşamımı kapsayacak kadar geniş içeriğe sahip bir şiirimin şu an için olması imkânsız gibi görünüyor. Ölmeden hemen önce, tüm yazdıklarımın bir özeti olarak birkaç dize karalayabilirsem belki bu beni en iyi anlatan şiir haline gelebilecektir. Nazım Usta’nın da dile getirdiği gibi;

“…Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:

Henüz söylememiş olduğum sözdür…”

Eserleriniz arasında “gözbebeğim” diyebileceğiniz bir tanesi var mı?

Şu ana kadar yazdığım şiirlerin içerisinde bende en çok iz bırakan ve vazgeçilmezim olan “Zaman” isimli şiirimdir. Nedendir bilmiyorum ama zamanı düşünmek, sorgulamak bir tutku halindedir bende. Belki bu yüzden bu şiirin ayrı bir yeri var diyebilirim. Zamanın yakalanamayacağını bile bile zamanı yazmaya çalışmak belki cesaret ötesi bir duruma götürse bile zamanı düşünmekten ve yazmaya çalışmaktan vazgeçmeyeceğimden eminim.

Şiirlerinizde ne tür konuları ele alıyorsunuz?

Şiirlerimde ön plana çıkan konular: yalnızlık, hüzün, toplumdaki çarpık ilişkiler ve olaylar, kişisel iç hesaplaşmalar ve kendim için yaptığım sorgulamalardır. Özellikle kendimle hesaplaşma seanslarım şiirlerimde çokça yer tutar. Belki bir özeleştiri belki erdemli bir yaşam kaygısıyla kat etmek istediğim mesafelerden kaynaklanıyor sorgulamalarım; ama bir gerçektir ki kendimi sorgulamaktan vazgeçemiyorum.

Şiirlerimin konuları arasında yok denebilecek kadar az yer tutan konu ise “aşk”tır. Örneğin; “Savaş Ya Da Pandomim” isimli yeni çıkan şiir kitabımda aşkla ilgili tek şiir var, o da “Aşkın Ölümü” ismini taşıyor. Aşkın bana ne anlam ifade ettiği sanırım şiirimin isminden de rahatlıkla anlaşılabilir. Aşk yoktur diyemem ama aşk bir gün mutlaka ölür ve öldürür.

Yazın yolculuğunuzda gelecek ile ilgili projelerinizden bahseder misiniz?

Yazın yolculuğumun şiir etabına başlayalı uzun yıllar oldu fakat bunun kitap halinde yayınlanması çok yeni sayılır. Yaklaşık yirmi beş yıldır şiirle iç içeyim. Tek yazım faaliyetim bu değil elbette. Bir akademisyen olarak çeşitli makalelerim, sözel sunumlarım ve yayınlanmamış seminer ve tezlerim olmuştu daha önce. Hatta şu an hali hazırda kitap olarak basılmaya hazır olan akademik anlamda bir kitabım söz konusu fakat bunun için doğru zamanı bekliyorum. Bundan sonrası için, şiirden vazgeçmem ya da yavaşlatmam imkânsız gibi duruyor. Şiir dışında da yine akademik çalışmalarımı devam ettirmeyi ve buna ilişkin eserler vermeyi planlıyorum. Bütün bunların yanı sıra zaman zaman “Acaba bir öykü ya da roman yazmayı ben de denesem mi?” diye düşünmüyor değilim. Ancak öykü ve roman çok farklı bir alan. Bunun için uzun süreli bir gelişim ve hazırlık aşaması geçirmem gerektiğinin farkında olduğum için bu fikrimi biraz ağırdan alıyorum.

Yolunuz açık, yürek sesiniz daim, kaleminiz kavi olsun Sayın Ahmet Bey...

Çok teşekkür ederim Aslı Hanım. Bu güzel dilekleriniz ve eserlerime verdiğiniz değer benim için bir onur kaynağıdır. Edebiyat, şiir ve toplumsal yaşam konusunda düşüncelerimi paylaşma imkânını sunmanız büyük incelikti. Değerli okuyucularıma sevgi ve selamlarımla.