Hasankeyf Ağladı” isimli kitabından sonra, Halepçe’ye yapılan kimyasal saldırı konusunu ele aldığı “Yusuf ve Lalihan” kitabı raflardaki yerini alan Abdülkadir Tuncay ile bir araya geldik. Yazmaya nasıl başladığından, kitaplarından ve bundan sonra yapmak istediklerinden bahsettiğimiz röportajımız bugün sizlerle…

Hoş geldiniz. Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Öncelikle herkese mutlu günler diliyorum. Ben Abdulkadir Tuncay. Güzel ülkemizin petrol kenti, en güzel şehri Batman‘da yaşıyorum. Evli ve 3 çocuk babasıyım. Halen Batman Adliyesi’nde Yazı İşleri Müdürü olarak görev yapmaktayım.

Yazmaya nasıl başladınız? Sizi teşvik eden biri ya da bir olay oldu mu?

Uzun yıllardan beri okuyan, okumayı çok seven bir insanım. 2006 yılında memuriyete başladıktan sonra yaklaşık 10 yıl boyunca Ceza Mahkemelerinde Kâtip olarak görev yaptım ve şehrin en önemli ceza yargılamalarında hazır bulundum. Özellikle Ağır Ceza Mahkemesinde görülen uzun, yorucu ve çoğu zaman sıkıntılı geçen davalarda çalışmış olmam en büyük motivasyonum oldu. Bununla birlikte yoğun bir okuma dönemi de geçirince 2020 yılında yazmaya karar verdim. Yazmak için şüphesiz ki büyük bir hayal gücü ve üretici güç ile geniş bir tahayyül ufkuna ve kurgusal zekaya ihtiyaç vardır. Ancak sadece ilham ve hayal gücü yeterli değildir. Bu nedenle kâtiplik yaptığım dönemde ceza yargılamalarında tanıklık ettiğim olayların beni yazmaya teşvik eden en önemli unsur olduğunu söyleyebilirim.

“Yusuf ve Lalihan” nasıl çıktı ortaya? Neler anlattınız?

“Hasankeyf Ağladı” isimli kitabımdan sonra yazma iştahımın ve motivasyonumun devam ettiğini hissedince yeni bir kitap yazmak için hazırlığa başladım. Okuduğum birkaç makaleden sonra 1988 yılında Halepçe’ye yapılan kimyasal saldırı konusunda ülkemiz insanlarının çok fazla bilgi sahibi olmadığını ve bu konu ile ilgili kaynak da olmadığını fark edince bunu bir kurguyla okuyucuya aktarmaya karar verdim. Yusuf ve Lalihan, Halepçe katliamını okurun zihnine kazımakla birlikte en çok da savaşlar nedeniyle hayatı paramparça olan çocukları konu ediyor. Kitabımızın yazım aşaması bittikten sonra patlak veren ve halen devam eden Rusya-Ukrayna savaşı da kitabımızın konusunun ne kadar canlı ve güncel olduğunu açıkça ortaya koymuştur.

Okurlarınızdan gelen tepkiler nasıl? Kitap sevildi mi?

Kitap çıkalı henüz kısa bir süre olmasına rağmen olumlu geri dönüşler ve tebrikler aldım. Özellikle Hasankeyf Ağladı kitabından sonra böyle bir hikâye ile okurların karşısına çıkmış olmam çok olumlu karşılandı.

Bundan sonraki planlarınız, hayalleriniz neler?

Üçüncü kitabı yazmayı kesinlikle istiyorum ancak sadece istemek yetmiyor. Bunun için çok okumak ve çalışmak; kelimeler biriktirmek şart. Şu an itibariyle heybemde yeni hikayeler yok ama çok istekli olduğumu söyleyebilirim. Şimdilik sadece Yusuf ve Lalihan kitabının keyfini sürmek istiyorum.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Elbette yaşamak, gezmek, görmek en ideal öğrenme şeklidir. Ancak çoğumuzun buna imkanı yoktur. Olsa bile zamanı olmaz. Bunun için okumak en iyi yöntemdir. Tarihlerde gezintiler, büyük şahsiyetlerle sohbetler ancak kitap okuyarak olabilir. Bu nedenle yaşı, mesleği, konumu ne olursa olsun herkesin okumalı. Okumak en başta empati yeteneğini, pratik düşünce becerisini, zekayı geliştirir, özgüveni arttırır, hafızayı güçlendirir, dili nazikleştirir, ön yargılardan kurtarır, merak duygumuzu kışkırtır, stresi azaltır. Yine kelime dağarcığımızı genişletir, uyku kalitesini arttırır. Uyumadan önce kitap okuyanlar daha kaliteli uyku uyurlar. Odaklama yeteneğini kazandırır ve hızlı düşünmemizi sağlar ve en önemlisi hayata bakış açımızı değiştirir. Bunlar benim aklıma gelenler. Bu nedenle düzenli okumalı ve ailemize de okutarak bu alışkanlığı kazandırmalıyız. Bana zaman ayırdığınız için teşekkür ederim Yağmur Hanım. Umarım okurların sıkılmayacağı bir sohbet olmuştur. Herkese selamlar.