RÖPORTAJ: AYŞENUR MAMA

Başarılı yazar Raşit Gülbaş ile yazın hayatına ve “Saklı Mısralar” adlı kitabına dair konuştuk. Keyifli sohbetimiz sizlerle…

Öncelikle sizi tanımak isteriz. Raşit Gülbaş kimdir?

Bundan 33 sene evvel Kocaeli’nin küçük bir ilçesi olan Karamürsel’de dünyaya gelmişim. Çocukluğum tipik bir Türk mahallesi olan Kırkmerdiven’de geçti. Günümüzde apartman dairelerine tıkıştırılmış, sıkıştırılmış çocukların aksine dolu dolu geçen bir çocukluğum oldu. Gerçi o yıllarda çocukların evde oturması garipsenir, şerre yorulurdu. “O yıllar…” dediğime bakmayın, bahsettiğim zaman bundan 20-25 sene evveli. Ben ise bu gün dört duvar arasına, parlak ekranların karşısına hapsedilmiş çocukları görünce garipsiyorum. 

Hareketli bir çocukluktan sonra yolum, Karamürsel Anadolu Lisesi’ne düştü. 2005 yılında Erciyes Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünü kazanınca, tahsil hayatımın devamı için Kayseri’nin yolunu tuttum. Ailemden ilk kez ayrı kalmakla birlikte yeni bir hayata yelken açmış oldum. İnsan, muhafazalı bir alanın dışına çıkınca kendisi ve çevresi üzerine düşünmeye bolca vakit bulabiliyor. O yıllarda fikirlerimde meydana gelen hızlı değişimler, beni yalnızlığa itmeye başladı. 2010 yılında lisans eğitimimi nihayete erdirdikten kısa bir zaman sonra iş nedeniyle Ankara’ya yerleştim. 

Yazın hayatınız nasıl başladı? Size öncülük et

miş isimler var mı?

Kayseri’de başlayan yalnızlaşma, Ankara’da katmerlenerek devam etti. Bir zaman sonra bu hâl, beni büyük bir buhranın içine soktu. Kaygılarımın, korkularımın üstesinden gelemez olmuştum ve bir süre tedavi olmak zorunda kaldım. O süreçte kendime sığınacak bir liman aradım. Hiç kimsenin elini uzatamayacağı, kirletemeyeceği ve sadece bana ait olan bir yer arıyordum. İçimde kopan fırtınaları dindirmek için istemsizce kaleme sarıldım. Kalem; ruhumu parça parça etmeye, içimdeki pislikleri dışarı çıkarmaya, beni temizlemeye başladı.  

Yazarken nelerden esinlenirsiniz? Örnek aldığınız yazar ve şairler var mı?

Güzel olan her şeyden… Güzel bir müzikten, bir şiirden, bir filmden, bir sözden... İlle de şudur, diye tayin etmek zor; ama güzel olan şey, etki alanında olanları da güzelleştiriyor.

Geçtiğimiz temmuz ayında okurlarla buluşan “Saklı Mısralar” adlı kitabınızdan bahseder misiniz?

“Saklı Mısralar” insanlara olan inancını yitirmiş, feleğe küsmüş, ümitsizliğin ve karamsarlığın kıskacında kıvranıp duran iki gencin vuslatını konu ediniyor. Hikâye; kaderin nelere gebe olduğunu, hayatta hiçbir detayın heba olmadığını, insanın her bir adımının bir önceki adımıyla tahkim edildiğini açıkça gözler önüne seriyor. Bu öyle bir hikâye ki şehrin betonlaşmış, asfaltlaşmış çehrelerinden bezgin düşmüş ruhlarınızı ihya edecek. 

“Saklı Mısralar” ile okurlara hangi mesajları vermeyi amaçladınız?

Şiirin bizlere bilmediğimiz; ama söylendiğinde sezinlediğimiz, giderek kendimizi yakın hissettiğimiz ve sevdiğimiz bakir bir alan sağladığını işaret etmek istedim.

Kitabın ismi nereden geliyor?

“Saklı Mısralar” hikâyenin büyüsüne ve sonuna yakışan bir ifade oldu. Bundan başka nasıl bir isimlendirmede bulunursam bulunayım, eserim nakıs kalacaktı.

Sizce kitap, beklenen başarıya ulaşacak mı?

Bu sorunun cevabı, başarıyı nasıl gördüğümüzle alakalı. Günümüzde başarı, daha çok satış üzerinden değerlendiriliyor. Benim arzuladığım şey ise okurla müşterek bir nokta yakalamak. Beğendiğimiz bir şarkıyı, bir şiiri, bir kitabı, bir filmi veya değer verdiğimiz başka bir şeyi çevremizle paylaşırız. O çevreyle müşterek bir noktada bulunduğumuzu anlamak, hissetmek bizi mesut eder. Böylelikle müştereklik, bir dalga halinde merkezden etrafa doğru yayılır. Benim için başarının ölçütü budur. Bu hedefime ulaşıp ulaşamayacağımı ise zaman gösterecek.

Kitabınıza bir okur gözüyle nasıl bir yorum yaparsınız?

“Saklı Mısralar” abartıdan uzak, sahici bir hikâyeyi muhteva ediyor. Şehrin betonlaşmış, asfaltlaşmış çehreleriyle birlikte yaşarken dahi kaderin cilveleriyle muhatap olabilme ümidini diri tutuyor. Şiirin hayatımız üzerindeki tesirini çok güçlü bir şekilde ifade ediyor.

Hazırlık aşamasında olan yeni bir eseriniz var mı?

Henüz kaleme almasam da uzun zamandır tasavvur etmekte olduğum, kurguladığım yeni bir hikâyem var.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

Saklı Mısralar’ı kaleme alırken başlangıç noktam, Karacaoğlan’dı. Mezkûr ismin şiirlerinin bende bıraktığı etki, hikâyemin şekillenmesini sağladı. Onun mısraları, buhran içinde olduğum zor zamanlarımda bende ilaç tesiri yarattı. Ben de bu tesiri güzel bir hikâye ile insanlarla paylaşmak istedim. Beğendiğimiz bir şarkının, bir şiirin, bir kitabın, bir filmin veya değerli bulduğumuz herhangi bir şeyin bizde bıraktığı etkiyi çevremizdekilerle paylaşırız. Bu paylaşım, çevremizdekilerle müşterek bir noktada bulunduğumuzu anlamak bakımından önemlidir. Bir süre sonra bu müştereklik, dalga halinde merkezden muhite doğru yayılır. Umarım, gazetenizin okurlarıyla da değerli bir müşterekliğe sahibizdir.