Büyük Devlet Adamı, Eşsiz Vatanseveri,

Ebedî Âleme İntikalinin 8’inci Yılında Hasretle Anıyoruz:

Kıbrıs Gazisi Emekli Yarbay ATTİLA ÇİLİNGİR Anlatıyor.

Oğuz Çetinoğlu: Aradan çok zaman geçti. İnsanoğlunun hâfızası nisyan ile malûldur. Siz Kıbrıs hakkında 12 adet kitap yazdınız. Gelişmeleri yakından tâkip ediyorsunuz. Her şey hâfızânızdadır:

Dedikodu mudur, hakîkat midir bilinmiyor. Avrupa Birliği; Annan Plânı için yapılacak referandumda Türklerin vereceği ‘Evet’ oylarının %50’nin üzerinde olması hâlinde 259.000 Euro vermeyi taahhüt etmişti. Türk kesimi %65 ’Evet’ dedi. Taahhüt edilen bu para geldi mi? İleride, bol vaatlerle yeni bir referandum gündeme gelebilir. Kıbrıs Türklerinin vaatlere kanmasını önlemek bakımından bu hâdisenin hâfızalarda canlı tutulmasında fayda olduğunu düşünüyorum. Para geldi ise kimler tarafından nerede, nasıl kullanıldı?

Attilâ Çilingir: Annan Planı döneminde verilen vaatlerin hepsinin içi boş çıkmıştır. O dönemde de Denktaş bu vaatlere aldanılmamasını söylediğinde sokaklar, mâlum çevrelerce; ‘Barra Denktaş’, ‘Kurtar Bizi Annan’ pankartlarıyla süslenmiş, şehitlerimizin adını taşıyan sokaklar bu nidalarla inlemişti! O süreçte Kıbrıs Türklerine AB’den o para gelmemiştir. Söylendiği gibi Ercan Hava alanından Turistlerin gelişine müsaade edilmemiştir. Herhangi başka bir yardım da gelmemiştir. Ama AB sürecinde Kıbrıs Türk’ünün aklını çelmek adına pek çok Avrupa Vakfı Rumlarla işbirliği içinde olan kişi ve derneklere milyonlarca Avro yardımda bulunmuş, Kıbrıs Türk’ünün Annan planına evet demelerine katkı sağlanmıştır!

Çetinoğlu: Aynı referandumda Rumlar, hangi düşüncelerle % 76 oranında ‘Hayır’ oyu verdiler? 

Çilingir: Bu tuzak plânının referandum târihinden bir gün önce Rum TV’sine çıkan Rum lideri Papadopulos. (EOKA terör örgütünün kurucularındandır…) kendi halkına şöyle hitap etmiştir. ‘Ben benden önceki kurucu liderim Makarios’tan bir devlet teslim aldım. Bu devletin parçalanmasına asla müsaade etmeyeceğim.’ O’nun gözyaşları içinde dile getirdiği bu sözleri Kıbrıslı Rumları derinden etkilemiş, kendileri için çok şey ifâde eden bu plana dahi ‘hayır’ demişlerdir. İyi ki hayır dediler. O plan kabul edilseydi. 2009 yılında Ada’da ne Türk askeri kalacaktı, ne de Türkiye’nin garantörlüğü olacaktı! Tekrar kuzeye dönen Rumlar çoktan çoğunluğu ele geçireceği için tıpkı Girit’te olduğu gibi Kıbrıs Türk’ü de göreceği baskılar sebebiyle adayı terk etmiş, azınlık haklarına râzı olmuş olacaklardı.

Çetinoğlu: Türk Mukavemet Teşkilâtı’nı kuran, Rumlarla vatan müdafaası için canla başla mücâdele eden, millî duyguları son derece yüksek Kıbrıs Türklerinde ne sebeple bir kırılma noktası meydana geldi ki Rauf Denktaş’ın çizgisinden ayrılmalar yaşandı? 

Çilingir: Bakınız bu çok önemli soruyu, şu soruyla tamamlamak daha doğru olacak diye düşünüyorum. ‘Ne oldu da 2002 Yılı 17 Kasım sonrasında artık Kıbrıs konusunda tâviz verilebilecek noktaya gelindi? Kıbrıs Denktaş’ın şahsî dâvâsı değildir! Sözleri Türkiye’de duyuldu?’ Bu söylemler yapılır, AB ye girişimiz için târih belirlendiği, Kıbrıs konusu AB ortamına taşındığı dönemde; Ankara sokaklarında gündüz saatlerinde havai fişeklerle kutlama yapılırken! Kıbrıs Türkleri bu söylemlerin şaşkınlığını yaşamıştı. Bugüne kadar Türkiye ne dediyse Kıbrıs Türkleri onu yapmıştır. O günler unutulmamıştır ama bugüne baktığımızda Allaha şükürler olsun ki, Kıbrıs Millî Dâvâmızın kırmızıçizgileri ilk günkü gibi savunulmaktadır.  Mevcut siyâsî iktidar Ada’da yaşanan târihî gerçekleri hukûkî kazanımlarımızı hâlâ savunmakta, garantörlük hakkımızdan da Kıbrıs Türk’ünün güvenliğini savunan Türk askerinin Ada’daki varlığından da vazgeçilmeyeceğini, Mavi vatan Akdeniz’deki hakkımız olan enerji kaynaklarındaki hem Türkiye’mizin hem de KKTC’nin haklarını sonuna kadar koruyacağımızı ifâde etmektedir. Kıbrıs Türklerinin büyük bir ekseriyeti hâlâ vatan topraklarını, egemenliklerini, Ada’da kazanılmış bütün haklarını savunmaya devam etmektedir. Küçük bir azınlığın Rumlarla iç, içe yaşayalım arzusu Ada’da yaşanan gerçeği ifâde etmemektedir. Bu sebeple de bahtiyarım.

Çetinoğlu: Kırılma Kıbrıs’ta değil, Türkiye’de oldu’ Diyorsunuz. Sorunuz mutlaka ilgililere ulaşacaktır. Cevap geleceğini garanti edemem. Peki Efendim! Mâdemki bu röportajı, Büyük Lider Rauf Denktaş’ın ebedî âleme intikalinin sekizinci seneyi devriyesi vesilesiyle yapıyoruz, sözü yine Denktaş büyüğümüze getirelim: ‘Cumhurbaşkanım’ diye andığınız Rauf Denktaş’ın vefat haberi ile yaşadığınız iç fırtınalarınızı anlatmak ister misiniz?

Çilingir: Denktaş’ın vefatı; o târihte beni öylesine etkilemişti ki, sanki öz babamı kaybetmiştim. Çünkü özellikle kendisiyle aktif siyâset hayatını bıraktıktan sonra aramızda çok önemli bir güven, sıkı bir dostluk bağı oluşmuştu. 

Değerli Cumhurbaşkanımın etrafında çok insan vardı. Kimileri dâvâ arkadaşları, kimileri O’nun adından istifâde ile bir takım talep peşinde olan siyâsetçiler, kimileri O’nun engin deneyim ve bilgilerini öğrenmek isteyenler, kimileri sanat çevresinden, kimileri dış dünyadan, kimileri gazeteci ve yazar ama en çok da gençler…

Çetinoğlu: Sayın Denktaş’ın çevresindekilere mûtedil davrandığını söylemiştiniz. Onlara Usulsüz taleplere rahatlıkla ‘Hayır’ diyebiliyor muydu?

Çilingir: Şu gerçeğin altını kalın çizgilerle çizmek gerekir: Denktaş hiçbir dönemde kendisinden istifâde etmek isteyen menfaatperestlere tâviz vermedi. Bâzı toplantılarda, bâzı konferans ve ziyaretlerinde kendisiyle görüşmek, mülâkat yapmak isteyenlerin âdeta beyninin içini okur, sorulacak uygun olamayan sorulara dahi bir öncesinden verdiği cevap ile o soruyu geçersiz kılardı. Bu da O’nun müthiş bilgi kaynağı, mükemmel hâfızası ve güçlü zekâsına dayanıyordu.

Çetinoğlu: Gençlerle arası nasıldı?

Çilingir: Can liderim Denktaş; özellikle gençleri çevresinde gördüğünde gözleri parlar, âdeta onlarla gençleşirdi. Yanına gelen herkese istedikleri konuda yardım etmeye çalışır, hiç kimseyi geri çevirmezdi. 

O öncelikle mükemmel bir insan ve hayatını savunduğu dâvasına adamış büyük bir liderdi.  Ve mükemmel bir aile reisi, sevgi dolu bir eş, Dâvâsı uğruna çocuklarına yeterince zaman ayıramadığının hüznünü, acısını kalbinde hisseden, son nefesine kadar bu hüznü taşıyan çok iyi bir baba… (Ki, bu özelliğinin en yakın ve canlı tanığı olmuş, 27 Aralık 1985 târihinde bir trafik kazasında (bu kazanın oluş şekli üzerine çok yorum yapılmış, ispat edilemeyen pek çok şey ortaya atılmıştır…) Kaybettiği büyük oğlu Sevgili Raif Denktaş’ı; kaza sonrasında Lefkoşa Burhan Nalbantoğlu Hastanesine getirdiklerinde; o dönemde adada ki görevim sebebiyle, Sayın. Denktaş’ın, Değerli Eşi Aydın Hanım’ın bir anne ve baba olarak çaresizliklerini o büyük acılarını, onlarla birlikte yaşamıştım. 

Kısacası Sayın Denktaş; insan olabilmenin bütün üstün niteliklerini kendisinde toplamış değerli bir fâniydi. 

Çetinoğlu: Cumhurbaşkanlığı görevinden ayrıldıktan sonrası hakkında neler söylemek istersiniz?

Çilingir: Cumhurbaşkanlığı görevini bırakıp da, aktif siyâset arenasından çekildikten sonra, herkes onun bir kenara çekilip, emeklilik dönemi yaşayacağını sanmıştı! 

Ama o; sevdalısı olduğu ata yadigârı o topraklarda bir devlet kurmuş, Kıbrıs adasının yakın târihini yazmış, halkının hür ve bağımsız yaşama hakkı için inançla direnmiş, mücâdele etmiş, bu uğurda ölmek pahasına yola çıkmış bir dâvâ adamıydı.  O’na göre yapılacak daha çok şey vardı…

Çetinoğlu: Neler yaptı?

Çilingir: 17 Nisan 2005 târihinde Cumhurbaşkanlığı görevini bıraktıktan sonra, kendisine tahsis edilen birkaç kişilik çalışma arkadaşıyla birlikte Lefkoşa Köşklü Çiftlikteki çalışma ofisinde başlayacağı yeni çalışma süreciyle birlikte; bilge kişiliğinden taşan târihî doğruları; öncelikle kendi insanlarıyla, sonrasında ise; Türk Milletiyle paylaşmaya devam edecekti. 

Sayın Denktaş, o süreçte belki de ilk defa bir Türkiye Cumhuriyeti Hükümetiyle görüş ayrılığına düşmüştü! Bunun hüznünü ve hayal kırıklığını daima hissetti. 

O ki, Anavatan Türkiyesiz hiçbir şeyin başarılamayacağını târihin akışıyla gören,  yaşayan, bu gerçeği çok iyi bilen, Kıbrıs konusunda ardında bıraktığı yarım asrı aşkın aktif siyâset sürecini, Türkiye’deki hükümetlerle uyum içinde yaşamıştı.   Özellikle AB müzâkere sürecinin başlamasıyla birlikte, ortaya çıkan Annan planına karşı çıkması,  bu süreçte KKTC’de yaşananlar, Kıbrıs konusunda yıllardan beri vermiş olduğu mücâdelenin, savunduğu ilkelerin ve kendi siyâsî tercihlerinin, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın siyâsî görüşü ve tercihleriyle örtüşmediğini görmüş. Kıbrıs konusunda, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetiyle uyumsuzluk yaşandığı görüntüsünü vermekten kaçınmıştı. 

Çetinoğlu: Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmamak düşüncesinin ardında başka neler vardı?

Çilingir: Gerek kendisinden sonra Kıbrıs konusuna çözüm üretebilecek yeni siyasetçilerin önünü açmak için, gerekse, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin bu müzâkere sürecinde elini kolaylaştırmak için aktif siyaseti bırakma kararı almıştı. 

 İşte bu özellik, bir devlet adamında olması gereken en önemli nitelikti. Bu nitelik, Sayın Denktaş’ta fazlasıyla vardı. 

(DEVAM EDECEK)

RAUF RAİF DENKTAŞ

     27 Ocak 1924’te Kıbrıs’ın Baf Kasabasında Emine Hanım ve Kaza hâkimi Raif Bey’in evlâdı olarak dünyaya geldi. Henüz bir buçuk yaşında iken annesi vefat edince, babası Raif Bey Lefkoşa’ya yerleşti. Burada babaannesi ve anneannesi tarafından bakılıp büyütüldü.

     Altı yaşında babası O’nu İstanbul’un Arnavutköy sentindeki yatılı bir okul olan ve ilkokuldan liseye kadar eğitim veren Fevzi Âti Lisesi’ne gönderdi. Fakat âilenin maddî durumunun yetersizliği sebebi ile bir yıl sonra tekrar Kıbrıs’a getirildi ve Lefkoşa Ayasofya İlkokulu’nda öğrenimine devam etti.

     1936 yılında İngiliz Kolejinde eğitim görmeye başladı. İkinci Dünya Harbi esnasında İngiliz Birlikleri içinde bulunan İrlandalı askerlerle kurmuş olduğu diyalogun da etkisi ile eğitim için İngiltere’ye gitti. 1941 yılında mezuniyet hazırlıklarına başladığı sırada babası Raif Bey vefat edince  Kıbrıs’a dönmek mecbûriyetinde kaldı. Henüz 17 yaşında idi. İyi derecede İngilizce bilmesinin de etkisi ile Mağosa kaza Mahkemesinde mahkeme kâtibi olarak çalışmaya başladı. Aynı zamanda gazetede yazı yazıyordu. Bu vesile ile Dr. Fazıl Küçük’le tanıştı. Dr. Küçük 36, Denktaş 18 yaşında idi. 

     1944’te İkinci Dünya Savaşı’nın etkileri henüz devam etmekte iken hukuk eğitimi için İngiltere’ye gitti. Mezun olduktan sonra Londra Barosu’na kaydını yaptıran Denktaş vatanı Kıbrıs’a dönerek avukatlığa başladı.

     27 Kasım 1948 tarihinde Kıbrıs Türklerinin düzenlediği ilk mitingde Fazıl Küçük ile beraber hatiplik yapan Denktaş, Türk cemaatinin iki önemli ismi Faiz Kaymak ve Dr. Fazıl Küçük arasında arabulucu rolünü üstlenmiş ve Türk toplumunun menfaatlerinin takipçisi olmuştur. 1949 yılında Ada’daki İngiliz Komiserliği’nde savcı olarak çalışmaya başladı ve aynı yıl Aydın Hanım’la evlendi.

     Faiz Kaymak’ın teklifi ve Fazıl Küçük’ün tasvibiyle Kıbrıs Türk Kurumlar Federasyonu Kongresi’nde başkanlığa seçildi, savcılık görevinden istifa etti, Türk toplumunun meseleleriyle ilgilenmeye başladı. 

     O günlerde Başpiskopos Makarios’la, Enosis taraftarı EOKA’cı Grivas’ın, Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlama teşebbüsleri başlamıştı. Denktaş mücâdelesine bu sahâda öncü olarak devam etti ve 1958’de Türk Mukavemet Teşkilâtı’nı (TMT) kurdu.  

     1958 yılında Rum tedhişçiler Türk köylerine saldırınca, Türk hükümeti bu olayları protesto etmiş, bunun sonucu olarak Zürih-Londra antlaşmaları öncesinde Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş, Ankara’ya Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile görüşmeye gitti. Bu görüşmede Denktaş adaya Türk Askeri gönderilmesi teklifini dile getirmiş, 1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları ile 1960 Antlaşmaları ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın hazırlanmasında emeği geçmiştir. Aynı yıl Türk Cemaat Meclisi’yle İcra Komitesi Başkanlığı’na seçilmiştir.

     16 Ağustos 1960 tarihinde 650 kişilik Türk Alayı Kıbrıs Adası’na yerleştirildi. Denktaş 1963 olaylarından sonra temaslarda bulunmak üzere Ankara’ya gitmiş, temaslarını tamamlayarak bir sandalla Kıbrıs’a geçmiş ve Türk direnişini taşkilâtlandırmaya başlamıştır.

     1964 Londra Konferansı’ndan sonra Makarios tarafından ‘istenmeyen adam’ ilân edilen Denktaş’ın Ada’ya girmesi yasaklandı. Buna rağmen gizlice Ada’ya döndü ve savaşa katıldı. Tevkif edilerek Türkiye’ye gönderildi ise de yine gizlice Ada’ya dönmeyi başardı. 

     1970’de Türk Cemaat Meclisi Başkanlığı’na seçildi. Bir müddet sonra da Kıbrıs Cumhurbaşkanı Muavini ve Kıbrıs Türk Yönetim Başkanı görevini üstlendi.

     13 Şubat 1975’te ilan edilen Kıbrıs Türk Federe Devleti’nde devlet ve meclis başkanı görevlerini de yürüten Denktaş, anayasa uyarınca 1976’da yapılan ilk genel seçimlerde devlet başkanlığına seçildi. 1981, 1983,  1990, 1995 ve 2000 yılında da Cumhurbaşkanı seçildi.  

     17 Nisan 2005’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmayan Denktaş, 24 Nisan 2005’te görevi Mehmet Ali Talat’a devretmiştir.

     Yayınlanmış kitaplarından bazıları; *Saadet Sırları (1941), *Ateşsiz Cehennem (1944), *12’ye 5 Kala (1965), *Akritas Planı (1972), *Gençlerle Başbaşa  (1981), *Kur’ân’dan İlhamlar (1986), *Gençlere Öğütler (1988), *İmtihan Dünyası (1989), *Yarınlar İçin (1989) ve *Kıbrıs Girit Olmasın.

     Fotoğrafa olan merakı ile de bilinmektedir. Fotoğraf makinesini ömür boyu elinden bırakmamış olan Rauf Denktaş, Yeniçağ Gazetesi’nde yazılar yazmış ve ART televizyon kanalında Pazartesi günleri ‘Denktaş’ın Gündemi’ adlı programı sunmuştur.

     8 Ocak 2012 gecesi organ yetmezliği teşhisi ile Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi’ne kaldırılan Rauf Denktaş, tedavi gördüğü hastanede 13 Ocak 2012 tarihinde 88 yaşında ebedî âleme intikal etmiştir.

     Mekânı cennet olsun. Kabri nurlarla dolsun.