Çok kalabalığız çok... çok abartılıyız çok... çok önyargılıyız çokkk... çok kulaktan dolmacıyız çok... hemen demeçler-yorumlar-yermeler baş tacı yapmalar başlıyor... Bildik bilmedik, tanıdık tanımadık, herkes konuşmaya yelteniyor. Bır bır bır bır öyle olmuş da böyle olmuş da...
Yolda adres sorduğun kişinin cevabı nedense en son oluyor. Radar kulaklar hemen atlıyor şurasını mı sordun ağbi, abla? Asıl soruyu yönelttiğin sıfırlanıveriyor.
Kanal D de kimi haberini O’nun ağzından dinlemeye, kimi yaptığı gaflara, kimi dil sürçmelerine, kimi renkli kişiliğine, kimi cazibesine, kimi bilmediğimiz bir sebeple takıldığı, dün yaşam ibarelerini verip “Canlı” sıfatını taşıyan Mehmet Ali Birand bugün “Rahmetli” olarak anılıyor. Farklı tınılı sesi ve gülen yüzü hep hatırlanacak...
Arkasında bıraktığı dolu dolu bir yaşama yorum yapan yapana...
“Maalesef durumu netleşti” “O bizim babamızdı” “Her sabah masamıza vurarak, iyi yayınlar derdi ” “İçim yanıyor” “Haberci-Yazar-Arkadaş-Dost-Ancorman-Gazeteci-İnsan gibi İnsandı” “Sevmezdim şımarıktı yine de Allah Rahmet Eylesin”  “Taraf tutuyordu” “Herkesin başarısını destekler çok sevinirdi” “Hasta olduğunu kimseyle paylaşmazdı” “Çok şey paylaştık” “Eserleriyle yaşayacak”
Basının kalbinde tam 49 yıl... Özel bir insan... Kim ne derse desin dişiyle tırnağıyla kopardığı başarılarının tadını da haber aralarında doya doya yaşayan Mehmet Ali Birand...
Oğluna, torununa, eşine de en iyi şekilde uzanabilmiş... Hadi kaç tane bunu yapabilen kişi çıkar aramızdan? Taşlayanlara sesleniyorum “Taşlamayın ağaç meyve vermiş”
Müziğe olan tutkusunu da sık sık konserlerde rastladığımdan biliyorum. Yıllar önce İş Sanat da bir konserde gördüğümde, etrafındaki sevgi seline gösterdiği mutlu çerçeveyi dün gibi hatırlıyorum... Eşinin omuzunda eli olduğu halde, çevresindeki halkaya nazik ve asil bir ilgi karşılığı içindeydi...
Dün sabah ders arasında herkes gibi öğrenciler de twitter dan haberi alıp bizimle paylaşmışlardı. Oysa vefat etmediği halde, yine bir sivri yorummuş. Aile için de ne kötü... Babanız bir metre ötenizde ölümle pençeleşirken, ölüm haberine yorum yapılıyor... Nasıl bir saygısız saldırı bu yaa...
Akşam eve dönmek üzere, son  yazılarımın ünlüsü Bakırköy Taksim dolmuşundayım... Saat 18:40... Kızım aradı sesi üzgün, Mehmet Ali Birand ölmüş haberlerde duydum... Hemen arkasından dolmuş şöförü, hepimize bu ünlü gündemi duyurmak istercesine radyonun sesini açtı. 
Oğlu; çok titrek sesiyle babasını kaybettiğini, tekrar seyredenlerin karşısına çıkaramayarak mahçup olduklarını söyledi. Bir sürü yorum yapmayı bilmeyen taze haberci- bla bla -Amerikan Hastanesinden yayını sürdürürken, ben “Mahçup Olmak” lafında asılı kaldım. Bu nasıl bir aile eğitimidir ki babanın ölümü kor gibi yüreğe düşerken, oğul hala insanların memnuniyetini düşünür... Yok aga istemem insanoğlu doymaz, ağla... ağlayacaksın bırak mahçubiyeti formaliteyi... İçin yanarken demeç verme uğruna bu nasıl bir baskıdır... Bırak kim ne derse desin insanoğlu habere aç aç... Bedenin sarsılana kadar ağla, bir ömür boyunca baba dediğin o muhteşem insanın kaybıyla yaşadığın şoku bağır, hiç mi görmedin ağıt yakan kadınları- Tabii abartanlar konumuz dışı-üzülmenin de hakkını vermekten bahsediyorum Umur’um...
Derken dolmuşta haberi anlayan yoruma başladı. Giden bir forum içindeyiz. Herkes birdenbire biribirini yıllardır tanıyan moda geçti. Vah Vah lar... Allah rahmet eylesinler... her kafadan bir ses... derken Şişhane’de önde oturan süslü bamya tarzı bir kadının ayağının altında-savrulmasıyla anladığımız-keçi sütü devrildi. Kendine söylene söylene giden minübüsün içinde düzelmeye çalıştı.
Oturduğu eski formu alınca şöföre dönüp sordu; “Ne zaman kalkacak cenaze?” Kadının bu konuyla ilgilendiği tek yer Teşvikiye Camii... Tabii haber on dakikalık daha ailesi bile oradan kalkacağını bilmiyor. Ünlüler Teşvikiye’den kalkar alışkanlığı ezbere biliyor hatun... Kaynımda da var...
Ölür müsün öldürür müsün? Cahilliğin bu kadarı da gerzeklik ama... Yanımda kitap okumaya çalışan kızla bıyıkaltı gülmeye başladık. Yahu adam öleli 10 dakika olmuş dolmuş şöförü sana bunun cevabını nasıl versin? Sanki adam Doğan Haber Ajansına faks yoluyla koltuğundan bağlı... Daha da komiği ise, şöför böyle bir sorunun kendine gelmesiyle birlikte tam bir otorite edasına girmesiydi...
Yarim saatlik yolculuğun ardından hepimiz indik. Kimse biribirini tanımamış gibi ayrı yollara düştü. Tıpkı bindiğimiz gibi indik. Yorum platformu dost çerçeve bitti. 
İstanbul burası herşey devinim halinde koşa koşa yaşamazsan ayak uyduramazsın...
Gerçek olan ünlü basın mensubunun vefat haberiydi. Çevre gittkçe fluğlaştı vıdı vıdı vıdı vıdı... Ateş düştüğü yeri yakıyor şimdi ağlayan o daracık halka...
Nurlar içinde yat Mehmet Ali Birand...Bu 71 yıllık yaşamın ancak her değere olduğu gibi şimdi mercek altına yatacak. İnsanlar seni tanıdıkları kabuktan çok daha farklı yanların olduğunu görecekler. Maalesef Türkiye de kural bu... Ölünce ne olduğumuz etrafımıza drank ediyor. Mehmet Ağabey; Ben eski bir röportajında duyduğum lafına takıldım. “Bana acıyanlar olmasın... Nefret ederim bu duygudan...” demiştin. Helal sana yaptığın tüm güzelliklere, duygulara, döneminle dünyaya verdiğin pozitif enerjiye...” Politik görüşün her ne ise olsun hastalığının altında yatan hüznü kimseye çaktırmadan samimiyete sığınarak yaptığın gaflara ben bile kötü düşünmüştüm. Seni yargılamıştım. Kanser olduğunu nasılsa duymak bile istememişim. Zor bir süreci pozitife çevirerek, komikliğe vurdurarak hastalığa meydan okumuşsun... Kendini nasıl çalışma bir azimle böyle geliştirdin, zorlukları nasıl aştın bu denli kararlı?
Ben ekranda yaptığın dil sürçmelerinin en güzel hatırlanasını hiç unutmayacağım;
“Madrit’in Midyat ilçesinde ....”
Nurlar içinde yat...