Küresel ekonomide yaşanan gelişmeler ve ticaret savaşları, ülkelerin para birimlerini de etkiliyor. Özellikle ABD ve Çin arasında yaşanan gelişmeler para birimlerinin değerlerinin dalgalı bir şekilde seyretmesine neden oluyor. Dünyanın en değerli para birimlerinin Emperyalist ülkelerin ve de vahşi kapitalizm karşısında nasıl ayakta durma mücadelesi verdiklerini hep birlikte görmekteyiz Bir ülkeyi işgal etmek için önce ekonomisini çökertmek parasını itibarsızlaştırmak gerekiyor PARANIN PUL OLMASI deyimi işte buradan geliyor...

 Atatürk, I. Dünya Savaşı'nın yıkımı sonrasında gırtlağına kadar borçlu, yokluk ve yoksulluk içinde, orduları dağıtılmış, toprakları işgal edilmiş, savaş yorgunu bir ülkede emperyalizme karşı bir bağımsızlık savaşı kazanmayı başardığı için büyük liderdir.

Büyük Önder Atatürk 1923'te İzmir İktisat Kongresi'nde söylediği gibi kazandığı askeri ve siyasi zaferi ekonomik zaferle taçlandırıyor: Önce Osmanlı'nın tüm bağımlılıklarına son veriyor: Lozan'da kapitülasyonları kaldırıyor. Osmanlı borçlarını ödemeye başlıyor. Köylüyü ezen vergileri kaldırıyor. Tarlalar yeniden ekiliyor. Ülkenin dört bir yanında fabrikalar kuruyor. Türkiye üretmeye başlıyor. Türkiye üç beyazda; bez, şeker ve unda kendi kendine yeter hale geliyor.

1929 Dünya Ekonomik Krizi'ne rağmen 1924-1938 arasında Türkiye'nin büyüme hızı ortalama yüzde 8'in altına düşmüyor. 1889-1914 arasında Osmanlı'nın kalkınma hızı ortalama yüzde 2.2 civarındaydı. Atatürk Türkiye'si enflasyonsuz, dış borçsuz kalkınıyor. 1923-1938 arasında Gayri safi milli hasıla 3 katına, kişi başına milli gelir 2 katına çıkıyor. 1923-1938 arasında, 11 yıl bütçe denkliği sağlanıyor, 3 yıl ise gelir giderden fazla oluyor. 1938'de Merkez Bankası'nda 36 milyon dolar döviz, 26 ton altın biriktiriliyor. Türk parası değerini koruyor.

I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı'da her alandaki üretim neredeyse yarı yarıya azalıyor. Savaş koşullarında fiyatlar çok ama çok yükseliyor (18-20 kat artıyor).. İnsanların alım gücü yüzde 80 oranında azalıyor. Korkunç bir yüksek enflasyon baş gösteriyor. Öyle ki savaş başında, 1914'te 100 olan tüketici fiyat endeksi, savaş sonunda, 1919'da 1215'e yükseliyor. Savaş yıllarında, 1914-1922 arasında gerçekleşen toplam enflasyon yüzde 1200 ile 1700 civarında… Örneğin 1914'te ekmeğin okka fiyatı 1.25 kuruşken, 1920'de 16 kuruşa çıkıyor. 1914'te dört kişilik bir ailenin gıda harcaması 225 kuruşken, 1920'de 3049 kuruşa yükseliyor.

Osmanlı savaş başında 1915'te piyasaya kağıt para çıkarıyor. Bu kâğıt paralar, önceleri 1 lira ile satın alınırken üç yıl içinde 4-5 altın Osmanlı Lirası'yla satın alınabilen bir mal oluyor. Paranın değeri sürekli düşüyor. Savaşlardan sonra 1923'te 1 dolar 120 kuruş, 1 sterlin 810 kuruş oluyor.

I. Dünya Savaşı başında, 1914'te seferberlik ilan edilince başlayan panikte İstanbul ekmeksiz kalıyor. Halk fırınlara hücum ediyor. Savaş öncesinde Rusya'dan buğday alan Osmanlı, savaşta Rusya ile cephe cepheye gelince buğdaysız kalıyor. Malların fiyatları yükselince karaborsacılık başlıyor. 1915'ten itibaren halk açlıkla boğuşuyor. 

11 Nisan 1917'de New York Times, İstanbul halkının durumunu şöyle özetliyor: “Açlık başlamış durumda. Orta gelirli ve emekçi sınıfların sefaleti nefes kesecek ölçüde. Tifüs salgınının önü güçlükle alınabilmiş. Sokaklarda rastladığımız insanların yüzleri sarı, elmacık kemikleri zayıflıktan fırlamış, gözleri bütün anlamlarını yitirmiş; dik ve zayıf bakıyor. Eskilerin en önemli gıdası çeyrek ekmek, peynir ve zeytin, 1.25 dolara zorlukla bulunabiliyor. Tereyağının kilosu 5, peynirin 7 ve zeytinin 1.5 dolar civarında…” şeklinde haberi manşetten vermekteydi...

Hükümet, 1918'de İstanbul halkına ekmek bulabilmek için 3 milyon lira borç almak zorunda kalıyor. Mayıs 1919'da Osmanlı, subay ve memur aylıklarını ödeyemez duruma geliyor. Sonunda ne mi oluyor?


Osmanlı 1876'da borçlarını ödeyemeyip “İFLAS” ediyor. Bunun üzerine 20 Aralık 1881'de Muharrem Kararnamesi'yle alacaklı Avrupa ülkeleri Duyunu Umumiye'yi kurup Osmanlı'nın temel gelirlerine el koyuyorlar. II. Abdülhamit her şeyi; madenleri, demiryollarını, limanları, hatta tütünü, dahası elektrik, su, havagazı gibi tüm yatırımları yabancılara teslim ediyor. Osmanlı bağımlı hale geliyor.

İşin özü şu ki, coğrafi keşiflerin, Rönesans'ın, aydınlanma döneminin, Sanayi Devrimi'nin Batı'da yarattığı değişime ve dönüşüme uyum sağlayamayan Osmanlı, köylerin boşalması, üretimin azalması, ordunun bozulması, savaş masraflarının artması, vergi adaletsizliği ve paranın pul olması ile borç ve faiz batağına sürüklenip batıyor. Umuyor ve diliyoruz ki Osmanlının yaptığı büyük hatalar yapılmasın ve ekonomimiz daha da beter batak konumlara sürüklenmesin...

Paramızın pul olmadığı refah düzeyi yüksek bir ülkede müreffeh olarak mutlu huzurlu ve sağlıkla yaşayalım dileklerimizi sunuyoruz