İçinde bulunduğumuz salgın döneminde umutsuzluk, sinirlilik öfke patlamaları, uykusuzluk, kafa karışıklığı, unutkanlık, konsantrasyon bozukluğu, dikkat eksikliği, çöküntü halleri, neşesizlik gözlemlenmektedir.  

İşsizlik, geçimsizlik, gelecek endişesi, karamsarlık hastalığın bulaşacağını düşünmek ölüm korkusu birçok ruhsal sorunlar gözlemlenmektedir.  

20 Yaş altında olanlarda daha çok hırçınlaşma öfke patlamalar huzursuzluklar oluşması kaçınılmazdır 

65 Yaş üstünde içe kapanma kırgınlık itilmişlik alınganlık yalnızlaşma sık gözlenebilir. Ayrıca hareketin azalmasına bağlı olarak zaten var olabilen birçok fiziksel hastalıklar gelişebilmektedir.  

Orta yaş insanlarda iş ortamı ve kitle ulaşım araçlarını kullanmadan dolayı artan   riskten dolayı hastalanma hastalığı eve taşıma korkusu yanında artan belirsizliğin yarattığı panik atak, kaygı bozukluğu, çökkünlük hali sıklaşabilmekte. 

İnsanın bedeni, ruhu, duyguları ve zihni bütünün parçaları ise tüm parçaların durumdan olumsuz etkilenmesi kaçınılmazdır.  

En çok da kaygı bozuklukları, panik atak, OKB (takıntı zorlantı) halleri gözlenebilir. Var olan ruhsal sorunlar tetiklenebilir.  

Doğamıza uygun olanı hareketli yaşamdır. 

Bol hareket olmazsa olmazımızdır.  

Oturmak, bizim fabrika ayarlarımıza ters geliyor. En eski çağları düşünürsek hayatta kalmak için devamlı aramak avlanmak yer değiştirmek gerekir. Bu gerçekliğe rağmen bugün konfor adına her şeyin sabitledik hareketsizleştirdik ayağımıza gelmesini sağlamaya çalıştık. Birçok bedensel rahatsızlıkların ana nedeni hareketsizliktir. Hareket azaldıkça ölüyoruz 

Genetiğimizde sürekli hareketli olmak varken bir çocuk 40 dakika hareketsiz kalamadığı zaman onun hiperaktif olduğu tanısı ile sürekli ilaç verebiliyoruz.  

Normalde çocuklar sürekli hareket etmesi ve sağı solu rahatsız edecek şekilde arıza çıkarması için tasarlanmıştır.      

Büyüklerin istediği gibi uslu uslu oturan çocuk, doğasına uymadığından sağlıklı değildir.  

Ayrıca insanoğlu aç kalmaya programlıdır. Günde bir kere bile acıkmak vücudumuzu onarırken, yeni beyin hücrelerinin oluşmasını sağlıyor; kanser hücrelerinin oluşumunu ve gelişimini engelliyor. 

Beynimiz bedenimizin %2sini oluştururken yakıtın ve oksijenin %25 ini tüketiyor.  

Zorlanma, harekete ve açlığa dayanmak üzere programlanmışız. Konforlu yaşam, öldürücüdür.  

Hayatta kalabilmek için karşılaştığımız tehlikelerin yarattığı stres, korku, kaygı oldukça faydalı ve gereklidir.       

Ancak gerginliğin yarattığı bu duyguların sürekli devam etmesi durumunda birçok ruhsal bedensel zihinsel sorunlar kaçınılmazdır.  

İnsan icat etmeye, başarıya programlıdır ve o yüzden bazen saçma sapan şeyler yapar. Ve bu neden sayesinde türümüzün dünyaya egemen olmasını sağlamıştır.  

Eğer insanlar “acaba şöyle olsa ne olur?” diye sormasaydı, canını tehlikeye atmasaydı her türlü riske girmeseydi bugün insanlık medeniyetinin bu hale gelmesi bir tarafa insan türü yok olabilirdi. Çünkü bunu yapmadığımız zaman içinde bulunduğumuz şartlara sıkıştığımızda bunalıma giriyoruz.  

Depresyonların çok önemlisi sıkışmışlık hissidir. İnsan içinde bulunduğu stres nedeni olayı aşamayınca devreye ilaçlar girmeye başlıyor.  

Ancak sıkışmışlık yerine rahatlatan çözümler, farklılıklar heyecanlar oluşmaya başlayınca kendimizi mutlu hissetmeye başlıyoruz. 

Seyahatlerimizin, yepyeni başlangıçların, yeni ortamların rahatlatıcı etkisini biliriz.  

Potansiyelimizi gerçekleştirme yönünde atılımlar içinde olmak, kendi beklentilerimiz yerine hayatın bizden beklentilerine göre yaşamak, yaşamımızı anlamlı hale getireceğinden daha mutlu olabileceğiz.  

Ve bir söz “Eğer bile bile gücünüzün yettiğinden daha az olmayı planlıyorsanız sizi uyarayım. Hayatın geri kalanında mutsuz olacaksınız. Kendi yeteneklerinizden ve olanaklarınızdan kaçıyor olacaksınız” Abraham Maslow. 

Konfor içinde kalmak genetiğimize uygun değildir ve öldürücüdür.       

Konforumuzu aştığımızda neler yapmak istediğimiz, karşımıza çıkmaya başlıyor. Mutlu başarılı ve güçlü olanlar rahatına düşkün olanlar değil, kendi konfor alanlarından çıkanlardır