Ülkemizde hissedilir düzeyde bir eğitim felsefesi tanımı yoktur. 

Nasıl bir insan istiyoruz?

Nasıl bir eğitim modeli lazım?

Sorusunun açık bir tarifi bulunmamaktadır. 

Yetişen bireylerin başta ailelerine, mahallelerine, ilçelerine, illerine, ülkesine, yaşadığı topluma, mesleğine, dünyaya, inanç sistemine katkısının ne olacağı noktasında net bir duruşumuz bulunmamaktadır.

Bu duruşun da maalesef ki kısa sürede olmasını beklemek de safdillikten ibarettir. 

MEB’in tavrı (affola) saldım çayıra, Mevla’m kayıra dürtüsü ile hareket etmektedir.

MEB yetkililerine göre onlar zaten destekleniyor kaidesiyle önlerine zorluklar çıkarılmaktadır.

Bir eğitim politikamız, felsefemiz ve bu plan ve felsefenin kuşaklar ötesine hitap edebilen yaklaşımlar taşıması en elzem konudur.

MEB bakanına göre, başbakanın kişisel durumuna göre, cumhurbaşkanın keyfine göre hareket edilecek bir Milli Eğitim Politikamız, milliliği şöyle dursun a-milli bir duruma düşmektedir.

Bu noktada doğru adımlar atması beklenen yetkili ve etkili adamlar eğitimin olağan akışı içinde yolunu bulmasını beklemektedir. Bir başka ifade ile su akar yolunu bulur zihniyetinin değişmediği görülmektedir.

ÖZEL OKUL ÇÖPLÜĞÜ

Gecen yıllarda bir yazı yazmıştım.

 “Özel okul Çöplükleri” geliyor diye. 

Maalesef ki yazımın doğruluğunu görmek beni mutlu etse de, sektör açısından ciddi sorunlar ile karşı karşıya olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor.

Sektörel anlamda çok ama çok zor günler bizi bekliyor.

Bir biri ardına batan okul manzaraları ile karşılaşmak ise ziyadesi le paydaşları üzmektedir.

Bu iş domino etkisi yaratacak bir sektör, veli, öğrenci, öğretmen, personel…

Bu denklemi uzatabiliriz. 

Bugün karşı karşıya olduğumuz sorunsalın altında ise popülist yaklaşımlar.

MEB’in denetim mekanizmasında yaşanan aksaklıklar ve lakaytlıklar.

Her önüne gelen kişinin tamamen para saikıyla hareket edip sektördeki pastayı küçültmesi…

Haksız rekabetin fazlaca artması…

Sektör temsilcilerinin açgözlü olmaları. Özel okulların kendi aralarındaki haksız rekabeti

Özel okulların kendi aralarındaki kıyasıya rekabetleri de sektörü eğitim kalitesi açısından ziyade reklam tanıtım açısından agresifleştirmektedir. 

Bu münasebetle okullar arası öğrenci nakilleri bir hayli fazlalaşmaktadır. Eğitim öğretim niteliğine uygun olmayan ders saat sayıları ilan edilmesi, insan yetiştirmeyi bir tarafa bırakarak sınavlardan birinci çıkarmayı hedeflemeleri bu kurumları çocuklarımızı hayata hazırlama misyonundan uzaklaştırmaktadır. 

Okullarımızda Ar-Ge faaliyetlerine, inceleme ve araştırma faaliyetlerine yapılan yatırımla, tanıtım ve pazarlamaya yapılan yatırım kıyaslandığında bu durum sektörün gelişimine katkı sağlamamakta, hal böyle olunca da özel okul velileri aradıkları içerikte bir kurum bulmakta güçlük çekmektedir. 

Teknolojiyi kullanmada bile bu durumun etkisi görülmektedir. Çünkü akıllı tahtalar tüm kurumlarda bir reklam vesilesi olmakla beraber öğretmenlerin bir çoğunun bu teknolojiyi kullanmadıkları ya da kullanamadıkları, kullansalar bile geliştiremedikleri bilinen bir durumdur. Bu tip rekabetin eğitim öğretim faaliyetlerine bir katkısı olmadığı, aksine kullanılmayan teknolojiye ve bilinçsiz tanıtım faaliyetlerine harcanan bütçenin örneğin  çocukların yeteneklerinin gelişimine harcanması durumunda eğitim adına daha kalıcı ve faydalı işler yapılacağı muhakkaktır. Bu sayede daha üst düzeyde veli tatmini sağlanacağı da görülecektir.

DEVLETİN BU KONUDA TAKİP ETTİĞİ ZİKZAKLI POLİTİKA.

Devletin politikası değil, hükümetin ve şahısların politikalarının esas olması nedeniyle eğitim camiası ve bu camiaya ciddi şekilde para aktaran yatırımcıları zora sokmakta.

Daha geçen yıla kadar verdiği teşvik uygulamasını kaldırması ise velinin güvenini ve bu para ile kendi yağında kavrulan küçük işletmeleri iflasın eşiğine getirmiştir.

VELİLERİN İSTEDİĞİ AKADEMİK GELİŞMENİN OLMAMASI

Özel okullarda asıl hizmetin fiziki alanların ötesinde öğretmen gücü olduğu muhakkaktır. Dolayısı ile sektörün gücü öğretmenin gücünden kaynaklanmaktadır.

 Ancak devletin her yıl ciddi sayılarda yaptığı öğretmen alımları özel okulların en büyük problemidir. Bir tarafta özel okullarda yoğun çalışma ve performans değerlemeleri yapılması öbür taraftan devlette kısmi süreli çalışmalar ve neticede hemen hemen eşit ücrete sahip olma öğretmenlerin devlete geçme arzularını artırmaktadır. 

Hal böyle olunca yıllarca özel okul tecrübesi edinmiş olsa bile fırsatını bulduğu zaman en nitelikli öğretmenlerin bile devleti düşünmeden tercih ettiği bir gerçektir. 

Bir taraftan devletin tıpkı öğrencilerde olduğu gibi öğretmen planlamalarında da istenen seviyede olmadığı aşikârdır. 

Özel sektörde performans değerlemeleri yapılması, çalışma saatlerinin devlete nispeten fazla olması, ücretlerin hemen hemen aynı seviyelerde olması, hatta birçok okulda atında kalması, sigorta hususunun suiistimale uğratılması emeklilik imkânların özelde biraz daha zorlu şartlara bağlı olması özelden devlete geçişleri artırmaktadır. 

Devlete geçme imkânı olmayan, henüz mesleğinin başında olan deneyimsiz ve emekli olan öğretmenlerin özel sektörde oran olarak arttığı görülmektedir. Buna ilave olarak özel okullarda kadın öğretmenlerin (kura ile yapılan atamalarda kadın öğretmenlerin gitmeyi tercih etmeyeceği yerlere tayin edilmesi dolayısı ile) de sayısının arttığı söylenebilir. 

Netice itibarı ile nitelikli işgücü açısından devlet okullarının özel okulları ciddi anlamda etkilediği söylenebilir. Ayrıca dönem ortasında yapılan atamalarda da özel okullar ihtiyaçlarını hiçbir mülakat yapma imkânı bulamadan zorlu şartlar münasebeti ile bulduğu öğretmen ile anlaşmakta ve hizmet içi eğitim vermeye fırsat bulamadan işbaşı yaptırmaktadır.

İşte bu sebepler nedeniyle elbirliği ile eğitim camiası iflasların eşiğine gelmiştir.

Bu durumun oluşturacağı sorunu çözmesi gerekenler ise maalesef sadece olsun da bir bakarız edası ile takip etmekteler.

Bu durumun sezon ortasında en önemlisi öğrencilerimizi, velileri bunalıma sokacak, öğretmen ve yan personelleri ekonomik ve psikolojik sorunların eşiğine taşıyacaktır.

Lütfen etkili ve yetkili olanlar bu sorunu sadece izlemesinler. 

Biran evvel ele neşteri alıp genel cerrah edası ile müdahalelerde bulunulmaz ise pek çok sorun inşaat sektörü gibi bizleri beklemektedir.

Selam ve saygılarımla.