Dünyanın her tarafında iç karartıcı gelişmeler yaşanırken Özbekistan'dan gelen bir habere dört elle sarılmayı tercih ettim. Kerimov'dan sonraki Cumhurbaşkanı Mirziyoyev, öcelikle komşu ülkelerle bağları tamir etmiş, her bir komşusu ile çoğu yapay sorunların çözümü sürecini başlatmıştır. Bu kapsamda sınır kapıları açılmış, ticaret ve seyahat nispeten serbestleşmiştir.

Özbekistan; Buhara, Taşkent, Nemengan, Semerkant, Fergana, Hive, Hokand gibi önemli şehirlerin yer aldığı bir ülkedir. Komşularının Kazakistan, Türkmenistan, Afganistan, Tacikistan ve Kırgızistan olması dahi çok şey ifade etmektedir. Nüfusu ve ekonomik kapasitesi komşularının toplamına yakındır. Bu gerçekler, Türkistan'ın kalbi durumundaki Özbekistan'ın çeyrek asra yakın hemen bütün komşularıyla sınırlarını kapatmasının arkasındaki tezgâhı ortaya koymaktadır.

Sovyet sonrası bağımsızlığını kazanan cumhuriyetlerin en büyük kaygısı, yeni Rus hegemonyası olup buna karşı birçok tedbirler alınmıştır. Halkın konuştuğu lisan, resmi dil olmuş, Rusça ikinci plana itilmiş veya resmi olmaktan çıkarılmıştır. 1990'ların sonuna doğru Rusça adeta yasaklı dil haline gelmişti. Ülkemizde bazılarının İngilizceyi ayrıcalıklı görmesi gibi Rusça öğrenmek ve konuşmak bu ülkelerde yeniden prestij vesilesi haline gelmiştir. Bununla beraber eğitim kurumlarında ve farklı kesimlerde tartışmalar sürüp gitmektedir.

Son olarak devlet teşkilatında Özbekçe konuşulmasını zorunlu kılan bir yasa tasarısı hazırlanmıştır. Süreç ilerlerken Rusya buna tepki göstermiştir. Rusya Dışişleri Bakanlığı, Özbekçe çalışmak isteyenlerin Özbekistan'da azınlıkta olduğunu, eski bir Sovyet cumhuriyeti olarak Özbekistan'ı tarih, zaman ve ikili ilişkilerin kalitesine tam olarak karşılık gelen Rusçanın resmi dil olarak korunması gerektiğini açıkladı. Kısaca Özbekistan'da Özbekçeyi bilim dışı ilan etti.

Moskova'nın Rusça konusundaki hassasiyeti gayet normal bir durumdur. Yeni olan ise Özbekistan Dışişleri Bakanlığı'nın karşı açıklamasında Rusya'ya haddini hatırlatmasıdır. Henüz yürürlüğe girmemiş bir yasal düzenleme ile uzun süredir uygulanan kuralların yasalaşmasının amaçlandığı, bu yöndeki düzenlemelerin Özbekistan'ın iç işi olup yabancı yetkililerin böyle bir konuda müdahalesinin kabul edilmez olduğu beyan edildi. Resmi dil konusundaki bu teşebbüs, bazı Özbek aydınlarının Rusya ile yakınlaşma konusunda daha temkinli olduğu bir döneme rastlamıştır. Belirtmek gerekir ki Rusça halen, diğer cumhuriyetlerde olduğu gibi Özbekistan'da da yaygın bir şekilde kullanılmakta ve birçok Özbek işçi Rusya'da çalışmaktadır.

Özbekistan'ın Rusça'ya karşı yasa taslağı üzerinden rüşdünü hatırlattığı bu olayı sevindirici bir gelişme görmemiz anlamsız karşılanabilir. Öğrencilerden isteyenlerin daha iyi Rusça öğrenmesi için Rus filolojisi mezunu bir okutmanı görevlendirmiş olmamla Özbekistan'daki gelişmeyi sevindirici bulmam arasında çelişki yoktur. Aynı şekilde öğrencilerimizin İspanyolca, Arapça ve diğer komşu ve dünya dillerini öğrenmelerini her fırsatta teşvik eder, gereken desteği sağlarım. Buna karşın anadilini, Türkçeyi yetersiz gören, Türkçe akademik yayın yapmayı zül kabul eden sömürge aydını durumundaki akademisyenlerle her fırsatta mücadeleyi görev sayarım. Araştırmalarını sadece İngilizce yazma yanında Türkçe yayınlarında dahi Türkçe kaynaklara karşı ambargo koyan, birincil kaynaklar Türkçe olduğu halde yabancı dilden ikincil, üçüncül kaynakları tercih eden hastalıklı bir kitle de bulunmaktadır. Önüme gelen akademik dosyalar içinde olumlu rapor yazdıklarımın dahi en az yarısında bilimsel sömürgecilik çerçevesindeki eleştirilerimi yazarım. Bizzat uyardığım kişilerden olumlu dönüşler almış olmanın da mutluluğunu yaşıyorum.

Özbekistan'ın bir anlamda Rusya'ya kafa tuttuğu günlerde Kazakistan ve Kırgızistan da Moskova'ya karşı rahatsızlıklarını dile getirdi. Rusya önderliğindeki Avrasya Ekonomik Birliği (AEB) üyelerinin video konferansla yapılan zirvesinde bu iki ülke cumhurbaşlanları, AEB'nin tahkim mahkemesi, transit geçiş ihtilafları gibi sorunları bulunduğunu, bu yüzden ülkelerinde ticaret hacimlerinin düştüğünü söylediler. Sonuç olarak AEB içinde gıda fiyatlarında en yüksek enflasyona sahip ülkeler olduklarını belirterek bunun sorumlusunun AEB'nin Rusya lehine politikaları olduğuna işaret ettiler. Bu bağlamda Özbekistan'ın bütün baskılara rağmen AEB'ye üye olmadığını, halen gözlemci üye statüsünde bulunduğunu belirtelim.

Bir dönem Vehhabilik propagandaları yahut Rusya'dan koruma veya terörle mücadele bahanesiyle Türkistan cumhruiyetlerinde istikararı hedef alan ABD faaliyetlerine karşın yeniden Moskova'ya yüzünü dönen soydaş devletlerin durumu pek iç açıcı değil. Şii-Vehhabi görüntüsüyle Rusya (İran)- ABD (İsrail, Suudi Arabistan) provokasyonları yanında Çin ejderhasının ekonomik olduğu kadar siyasi ve kültürel kuşatması da endişe verici boyutlara ulaşmıştır.

Bütün bu tehlike ve tehditlere karşın bu cumhuriyetlerin kendi aralarındaki işbirliğini olabildiğince geliştirmeleri, başta sınır problemleri olmak üzere etnik ve bölgesel sorunları iyi niyet ve dayanışma ilkeleri çerçevesinde çözme başarısını göstermeleri son derece önemlidir. Bu bağlamda Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan'daki Sovyet döneminden kalan saatli bomba durumundaki anklav/eksklav (bir ülke içinde diğer ülkeye bağlı alanlar) bölgeleri sorunları bir an önce çözülmelidir. Her alanın içinde bulunduğu ülkeye bağlanması yolunda sınır düzenlemelerinin yapılması son derece önemlidir.

Belirtmek gerekir ki bu ülkelerin Çin veya Rusya ile birçok alanda işbirliğini sürdürmeleri zaruridir. Ancak bu süreçte yeniden Rusya'nın güdümüne girecek politikalara kişilikli bir şekilde karşı durmaları gerekmektedir. Öte yandan Çin ile ilişkilerde Çin şirketlerine arazi verilmesi, ülkelerinde Çin kolonileri kurulması ve Çinlilerin bir şekilde yerleşme, ikamet ve çalışma izni alması, bir aşama sonra vatandaşlık elde etmesi gibi tehlikeli süreçler kesinlikle engellenmelidir. Esasen Çin'in yayılmacı ve emperyalist politikalarına karşı gittikçe yükselen tepki politikaları sözkonusu olup bu konuda da kendi aralarında daha fazla işbirliğine ihtiyaç duyulmaktadır.