“Orda bir köy var, uzakta 
O köy bizim köyümüzdür. 
Gezmesek de, tozmasak da 
O köy bizim köyümüzdür.”

A.Kutsi Tecer ‘in dizeleriyle başlayan bu güzel şiiri bugünlerde hep dilime takılıyor..?!
Aslında takılışının nedenlerini bilmiyorum desem yalan olur ?!
Son makalelerimde yazdığım ;ısrarla üzerinde durmaya çalıştığım ,kendimce konuyu daha hassas daha yüksek düzeyde tutmaya çaba gösterdiğim, yakın –uzak çevremle paylaştığım “genel dünya siyasi konjektürü” ve başta Suriye olmak üzere Müslümanların hallerini anlatan ifade etmeye çalışan acıları kaleme alıyorum.
Sözde arabulucu başta BM ve diğer Avrupa ülkelerinin tüm dünyada uğradıkları haksız soykırım /mezalimin görmemezlikten gelerek Müslümanlar aleyhine olan ikiyüzlü tavırları beni derinden üzüyor.Kendimce yüksek tonda ifade etmeye özel bir gayret gösteriyorum.
Biliyorum yetmiyor ;bir tek çiçekle bahar gelmiyor ama bir diğer yönüyle bahtiyar oluyorum ;çünkü “tek çiçek baharın müjdecisi!”.
Fakat bu acıların çok üzerinde maalesef dünyanın özellikle yabancı durduğu ,hiç duymadığı hatta görmemezlikten geldiği büyük bir dram büyük bir acı da var ?!.
“Orda bir ülke var ,yüreğimizde 
O ülke bizim toprağımızdır
Duymasak ta işitmesek de 
O canlar bizim canımızdır “ dediğimiz DOĞU TÜRKİSTAN.
Dünya basınının orta doğuya konuşlandığı bugünler maalesef Sincan Özerk Bölgesi ya da Doğu Türkistan’ın mazlum ve mağdur halkı inanılmaz bir zulmün içerisinde yok edilmeye ve her şeyiyle korkunç bir şekilde asimile edilmeye çalışılmaktadır.Hiç bir gün yok ki bu bölgenin acı haberinden eşiğimize düşmesin.
Doğu Türkistan Derneği Basın Sözcüsü Sayın Abdulkadir TÜMTÜRK ‘ün sesini nerede duysam hemen oracıkta yüreğimi acı bir köz dağlar ;eyvah derim yine nice canlar kor oldu.!
Geçenlerde Türk halkına çağrıda bulunan Tümtürk, ‘Türkiye'deki kardeşlerim Allah rızası için birlik olsunlar. Özellikle Türk –Müslüman kardeşlerime sesleniyorum. Buradaki kardeşlerimiz Türk ve Müslüman. Cuma hutbelerine çıkan değerli hocalarımıza da sesleniyorum. Lütfen vaazlarınıza Suriye, Afganistan, Çeçenistan, Pakistan, Myanmar ve diğerlerinin yanı sıra Doğu Türkistan'ı da ekleyin. Allah (cc) Furkan suresinin 77.ayetinde ‘Duanız olmasa Rabbin size neden değer versin' diyor. Kardeşlerimden rica ediyorum dualarında bizi eksik etmesinler'' dedi.
Hilafsız ve samimi olarak ifade edeyim ki ;yüreğimin en derininden vurgun yemiş gibi oldum!
Uzun zamandır Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin bu acı dolu hallerinden gördükleri korkunç mezalim ve işkencelerden bahsetmek istiyor bu konuda elimden geldiğince arşiv biriktirmeye gayret ediyorum.Acılar her geçen gün katlanarak büyümeye devam ediyor  maalesef.
Bu acılı kardeşlerimizin çile dolu hallerinden bahis makalelere değil ciltlere sığmayacak boyutta.
Geçen yıl Kahramanmaraş Uluslar arası Şiir Yarışmasına İstanbul’dan  Türk Devletlere mensup beş kardeşimizi(Kazak-Uygur –Ahıska –ve Türkistan) götürmek nasip oldu.Bu vesile ile Türki Devletlerde Müslüman kardeşlerimizin uğradıkları jenosit, akıl almaz zulmü birinci ağızdan daha detaylı duyma fırsatı buldum.! Onlarla beraber beş güne yakın bir süre çok detaylı ve bilhassa Şair Cevat Ahıskalı kardeşimizin anlattıkları yüreğimizi dağlamaya yetti .O gün bugündür ısrarla niyet etmeme rağmen ancak kaleme almak nasip oldu.Bu arada kardeşlerin  bir araya getirilmesinde yardımlarını esirgemeyen Abdulkadir Akpınar beye ayrıca şükranlarımı arz ederim.
Bilindiği gibi Doğu Türkistan 1955’de Özerk Bölge Statüsüne kavuştu. Ancak o günden bugüne geçen zaman zarfında özerk bölge şartlarını sağlayan hiçbir idari, hukuki ve demokratik haklardan faydalandırılmadı..
Çin yönetimi, Doğu Türkistan’ın artan jeopolitik önemi, enerji ve madencilik açısından değerli ve zengin kaynaklarına sahip olması sebebiyle, bölgeye yönelik politikalarını her geçen gün daha da acımasızlaştırarak artırdı..
Uygur Müslüman Türkleri, asimilasyon, şiddet ve etnik ayrımcılık başta olmak üzere din, eğitim, ifade, istihdam ve çalışma özgürlüğü gibi bir çok temel insan haklarından hep mahrum bırakıldılar..
Bundan 17 yıl önce Ramazan’ın Kadir gecesinde Burca kentinde Kur’an okuyan bir gurup Uygur hanım kardeşlerimiz işgalci Çin askerleri tarafından evleri basılarak karakola götürülüyor ve ertesi günü o hanım kardeşlerimizin cesetleri yollara atılıyor ;bu tahammülsüz acı üzerine Burca da başlayan olaylara isyan eden yüzlerce Uygur kardeşimiz şehid ediliyor..Uygur tarihi açısından bir paremetre kabul edilen bu olaydan sonra zalim Çin diktatoryası her geçen gün zulmünü asimetrik olarak artırmaya devam etti/ediyor...
“Çin hükümeti, yaklaşık altı milyon Çinliyi destek ve teşvikle, zorla el koyduğu Uygur köylülerine ait arazilere yerleştirdi. Doğu Türkistan’da 1940’lı yıllarda yüzde 5 olan Han Çinlilerinin nüfusu, asimilasyon ve göç politikaları sebebiyle, yüzde 50 seviyesine ulaştı.
Komünist rejim, Uygur Türkleri kültürüne ve inancına yaşatma hakkı tanımıyor. Geçen sene memur ve öğrencilerin oruç tutmasını yasaklayan Çin yönetimi, bu sene de on sekiz yaşın altındaki Uygur öğrencilerin oruç tutmasını ve her türlü dini faaliyete katılmasını yasakladı. Çocuklarının oruç tutmayacaklarına dair ailelerden yazılı garanti alındı.
Oruç yasağı, benzeri ancak askeriyede görülebilecek, “onlu garanti sistemi” ile takip ediliyor. Toplu sorumluluk esasına dayanan bu sistemde, on ayrı ailenin fertlerinden oluşan gruplar oluşturuluyor. Grupta oruç tutan olursa, tüm grup mensupları cezalandırılıyor.
Doğu Türkistan’da “sosyal işçiler” adı verilen Çinli milisler, tesettürlü hanımların ve sakallı erkeklerin, seyahat etmelerine mani oluyorlar. Sosyal işçiler, haftanın belli günlerinde evleri zorla tarayarak hanımların tesettür kıyafetlerine el koyuyorlar. Tesettürlü hanımlara yönelik taciz olayları da yaşanıyor.
Uygur Türklerinin ay-yıldız armalı tişört giymeleri bile tutuklanıp, işkence ve hakarete maruz kalmaları için yeterli bir sebep.
Komünist rejimin taciz ve saldırıları karşısında sessiz kalmayı onursuzluk kabul eden Uygur Türkleri, iffet ve namuslarını korumak adına son çare olarak, “Fedai” adını verdikleri gruplara katılıyorlar.
Çin yönetimi, “bölücü” ve “terörist” olarak nitelendirdiği “fedaileri” ele geçirmek ve halkın birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularını yok etmek adına elinden gelen her türlü melaneti yapmaya devam ediyor..
Zalim Çin yönetimi yönetim aleyhtarı fikirler taşıyor bahanesi ile eylemlere katılan ya da şüphe çeken kişilerin ihbar edilmesi karşılığında,  para ödülü konuldu.
Doğu Türkistan’da son yılların en büyük olayı 2009 yılı Temmuz ayında yaşanmış ve eyalet başkenti Urumçi’de 197 Uygur Türkü katledildi..Bu olayın sancıları halen devam ediyor.Son birkaç ay içerisinde Foten,Barın,Sarıkbuya,Burca, Luçkun,Kaşgar, Hanırık ve Urumçi’de meydana gelen olaylarda yüzden fazla Uygur Türkü hayatını kaybetti.
Haziran ayında Turfan bölgesindeki 11 Uygur Türk’ünün katledilmesi Japonya’yı ayağa kaldırdı. Japonya, Çin’e uyarı gönderdi. Tokyo’da bayraklar yarıya indirildi ve protestolar düzenlendi. Buna karşılık, Ülkemizdeki derin sessizlik maalesef devam etmekte..Ne acıdır ki bu vahşete tüm dünya kayıtsız kaldı,görmemezlikten gelindi..
Aynı ilgisizlik Türk basınında da yaşanıyor. Bir çok televizyon kanalı Doğu Türkistan’da öldürülen ya da tutuklanan Müslümanları haber bültenlerine en ufak bir bilgi olarak bile yer vermiyor.. Gazeteler için ise küçük bir kupür kadar haber değeri taşıyor?!. O da herhangi sıradan bir olay gibi ve Çinli ajansların dilinden !…
İslâm coğrafyasındaki direniş hareketlerine şu veya bu şekilde destek veren bazı kurum ve kuruluşların, mesele Doğu Türkistan olduğunda itidal çağrısı yapmaları da oldukça manidardır.?!
18 Haziran’da Çin polisi tarafından tecavüz edilip, boğularak öldüren ve parçalanan cesedi bir sokağa terk edilen 7,5 yaşındaki Doğu Türkistanlı Müslüman kızın ailesine de aynı işkenceler reva görülmüş ülkemiz başta olmak dünya sessizliğini korumuştur.!?
Yine 15 0cak 2014 de evinden otuz işgalci Çin polisi tarafından annesiyle birlikte alınan tanınmış Uygur İktisat Profesörü İlhan Tokti  nezaret alınmış birkaç gün sonra annesi bırakılmış kendisinden ise halen en ufak bir haber yoktur  ve durumu meçhuldür.
Bu kadar acılı haller içerisinde iken sırf Uygur diline katkı olması ve birliktelik adına ; Kominist Çin yönetiminin 1985 beri özellikle uyguladığı “Türk Dilini Yasaklama ve Asimile” etme politikasına bir karşı duruş olarak ; Uygurlu bilim adamlarının Uygur dili,medeniyeti,kültür ve tarihi süreci ile araştırmalarını sunacaklar..17-19 Şubat tarihleri arasında Fransa’nın Paris şehrinde yapılan “UYGUR ANA DİL BAYRAMI /ŞENLİĞİ” nde sunacakları tebliğlerin hayırlara vesile olmasını dilerim..Ruhlarımıza bir nebzecik de olsa su serpmeye vesile olur.Umarım sunulan bu tebliğler bir vesile dünyanın sağır kulaklarına su kaçırır.?!
Bu arada Cenevre de devam eden (güya Suriye de barışı tesisi etme !)komedisi devam etmekte..?!
Değil Müslümanlara uygulanan mezalime bir katkıda bulunma bilakis her geçen gün artan elim olaylar ;şiddetini daha da artırarak devam etmektedir..
Ey insanlık ! Ey Müslüman ülkecikler !Birbirlerimizle birlik olma, korumak ve sevmek bugün değilse ne zaman ?!
En kalbi saygılarımla..