Sevgili okuyucularım, bu gün ki, yazımı okuyucularım bana yazmış olduğu mektuplar arasından seçtim. İstedim ki,  iki önemli konu hakkında görüşlerini belirten okuyucularımın, bir nebze olsun, sesi, kulağı, gözü olabilmek. Senin sorunun benim sorunum olursa, senin baktığın açıdan ben, sen demeden bakabilirsek, sanırım sorunlara en azından çözüm önerileri gelir öncelikle ve sonrasında da duyarlılık kazandırabilirsek farklı pencereler açabiliriz.

*     *     *

“Sahip olduğumuz değerlerin varlığını ne zaman anlarız..

Merhabalar. Bizim hikâyemizi yazarken bu ifadeleri kullanmıştınız. Ben Mehmet karakaş. İçimizden biri isimli belgesel dramda genç meme kanserine yakalanan genç kızın o zaman ki sevgilisi şimdi ki eşi. Biraz geç olsa da bizi izlediğiniz için teşekkürlerimizi sunarız..

Elçin karakaş hala çok sağlıklı ve çok şükür 9 aylık bir oğlumuz var adı Deniz..

Bu yazımın sebebine değinmek istiyorum. Umarım ilgilenir ve bize destek olursunuz. Hikayede anlatıldığı gibi elçin karakaş tarih öğretmenliği mezunu. Bu geçen sürede hastalıkla ilgili çalışma kaybı olduğu için engelli raporu temin ettik. Ve engellilerin memur olabilmesi için yapılan Ekpss sınavına müracaat ettik. Hükümet ve eğitim bakanları engelli öğretmen ataması konusunda çok tutarlı işler yapmamaktalar. Önce engelliden öğretmen olmaz dediler sonra sayın başbakanımızın engelliden öğretmen olur hem de bal gibi olur sözü ile zor da olsa bir alım yaptılar. Bu sene normal kpss ile 40.000 öğretmen ataması yapacak olan MEB 2014 nisan ayında yapılan ekpss sonucunda engelliler için öğretmen alimi konusunda hiç bir açıklama yapmamakta hatta bazı görüşmeler sonucu-2014 şubatta 290 alım yapıldı- bir senede 2 kez engelli öğretmen alınmaz diye şifahen duyumlarımız oldu. Biz ve bizim gibi engelli arkadaşlarımız sosyal medyada bu konu için çok uğraş vermekteyiz. Engellilere pozitif ayrımcılığı tamamen hiçe sayan bu davranış ve tutumlar için kaleminizle ve medya aracılığı ile bize destek olma imkanınız var mıdır? Var ise bize geri dönüş sağlar mısınız?.. Saygılar..”

*     *     *

“Değerli insan ve kıymetli fikir İnsanı Belgin Hanımefendi, size aşağıda gönderdiğim yazıda bir haber olma özelliği görürseniz değerlendirmenizi istirham ediyorum.

“KENDİ değerlerine güvenmeyip başkalarının bize özel çıkarları için verdiği akıllarla hareket etmek. Düşünmeden yaşamak ne acı. Dünyamızı nerede ise yaşanmaz hale getirdik. Düşüncesizce kullandığımız fosil enerjilerle, gereksiz savurganlıklarla atmosferimizi kirletip berbat ettik. Artık o güzelim dört mevsimleri göremez hale geldik. Göller yerini çöle bıraktı. Barajlar su bulamaz hale geldi. Çok kişi işin farkında değil.

Ben bu gidişin durdurulmasının mümkün olmadığını fakat yavaşlatabileceğimizi düşünüyorum. Bu düşünce ile bundan 45 yıl önce (o zaman ne TEMA ne de televizyonlara çıkıp küresel ısınma ile ilgili şov yapanlar vardı) köyümün dağlarına çuvallar dolusu palamut diktirmiştim. O zaman köyümüz dağılmamıştı. Şimdi köylerimiz boşaldı. Köyden göçenler bir daha geri dönmemek için evlerini yıkıp taşını ve üzerinin ağacını da götürdü; Gittikleri şehirlerde fazla mutlu olamadılar. Köyde belki kıt kanaat geçiniyor, sade bir hayat yaşarken geldikleri şehirde buldukları iş kurdukları işte bin bir sıkıntıyla karşılaştılar. Stresin verdiği hastalıklarla uğraşır oldular.200 metre karelik parsellerde köyü yaşamaya çalışıyorlar. Onlar köyden çıktı ama köy onların beyinlerinden çıkmadı. Bu insanlar köylerinde tutulabilmeliydi. Her köye fabrika yapılamaz fakat fabrikaları ayakta tutan üretimler yapılabilirdi. Ülkemizin imkânları tam değerlendirebilse, yardım paketine muhtaç insanların sayısı azalırdı. Konya’mızın oturduğu saha kadar olmayan Hollanda Avrupa’yı besliyor... İnsanımızın %30’u okuma yazma bilmiyor, bilir sandıklarımızın çoğunluğu da numara veya levha okuyabiliyor (Bir makale okusa ne kendisi ne de dinleyen anlayabilir). Ben 1940 doğumluyum. Köyümüze okul 1956 yılında açıldı.
Yine de bu köyden okuyabilen şanslılardan biriyim. Öğretmen oldum, köyümden kopmadım. ( Biliyorum ki Bu garip millet beni okuttu, bir meslek sahibi etti. Geçimimi sağlayacak kadar aylık verdi. Ben boş zamanını kahvelerde kulüplerde oyun oynamam, emekli olup bir köşeye çekilmem için okutmadı. Eğer Ülkemde çevremde yapılacak bir şeyler var elimden geliyor bizde o işi yapmazsak onun hesabı bizden sorulur diye düşünüyorum.) Emekli olduktan sora ciddi olarak 1998’de ağaç dikmeye başladım. Silahsız cephanesiz harbe giden bir asker gibi susuz ve imkânları kısıtlı bir yer seçtim. Eğer burada orman oluşturabilirsem ülkemizin her tarafında bu çalışmam örnek olur diye düşündüm. Su ve yağışın olduğu yerlerde devlet imkânlarını ve güzel insanlarımızın yardımlarını alarak orman diker görüntüsü vermek kolay. Önemli olan evini satıp, borçlanıp kimseden yardım dilenmeden Allah rızası ve vatan sevgisi ile bu kuraklıktan kavrulan, çırılçıplak arazileri ormanlarla kaplamak. Bu cennet vatana yapılacak en önemli yatırımlardan birisi budur. Orman dikmeye başladığımda pek çok kişi “Ne geliri sağlayacaksın, sen ölürsen ormana kim bakacak?” gibi sözlerle heyecanımı kırmaya çalıştı. Ben yılgınlık göstermedim. Bu işin önemine inanıyordum. Birkaç kişiye iş imkânı sağladım. Köyden göçmelerini engelledim. Çevrem oluşan ormanı gözü ile gördü. Çölün ortasında yeşil bir kuşak oluştu. Şu an 17 değişik kuş türü ormanı mekan tuttu.(sığırcık.filorya,ibubuk.elmacık.coruklu.bakkal bağırtlak.çil keklik.kınalı keklik.üveyik.baykuş,serçe,saksağan  vs.)İnsanlarımızda oluşum merak uyandırdı ziyaret edip ağacı ve ülkeyi sevmenin lafla olmayacağın düşünmeye başlayanları görüyorum. Öğrenciler gelip fidan dikmeyi öğrendiler.

 Aslında, biz kıyametin kopuyor olduğunu görsek bile ağaç diken bir kültürün mensubuyuz. Ne yazık ki pek çok şey gibi bu hasletlerimizi unutmaya başlamışız. Fetih dedemiz değil mi idi “Ormanlarımdan gereksiz bir ağaç kesenin başını keserim” diye ferman eylemiş. Atatürk çınarın dalını kesmemek için köşkü yerinden kaydırmış ve bütün olumsuz düşünenlere karşılık Ankara’daki orman çiftliğini oluşturmuştu.
Ben ağaç dikerek kirlenen havayı soluduğumuz oksijene çeviren teknoloji geliştirdim.. Ağaç dikme işine devam ediyorum. Tek arzum bu çalışmamın bir örnek model olması. Bunun için de gazeteciler ve TV’ler aracılığı ile bizim güzel insanlarımıza güzel örnekler olarak duyurulması gerekir. Hiç ipe sapa sığmayan insanımızın düşüncelerini ifsat eden gazete haberleri, saatlerce süren futbol yorumları, (eş bulma programlarına çıkmak için 5 milyon kişi sıraya girmiş) vs.
Haberler yanında bunun gibi çalışmaların da duyurulması sonucu belki heveslenip uygun imkânlara sahip olan bu ülke sevgisi ile yanan insanlar tarafından örnek alına bilir diye düşünüyorum.”

Bu çığlığımı güzel insanımıza ve yetkililere duyurmada yardımcı olunuz. Daha fazla bekleme imkânı kalmadı.

Sizleri çölün ortasındaki oluşan vahayı görmeye davet ediyorum. Saygılarımla

Emekli Matematik Öğretmeni Rahim Demirbaş”