Yazar, eğitmen, aile danışmanı ve yaşam koçu NİLGÜN VURGUN ile bir araya geldik. Kitaplarından, yaptığı çalışmalardan, hayallerinden konuştuk ve gazetemize özel motivasyon taktikleri de almayı unutmadık. Son kitabı “Yuva” kendisine “Altın Kalem” ödülünü kazandırmış, bize de Nilgün Vurgun’u kazandırdı… Keyifli okumalar…
Hoş geldiniz Nilgün Hanım, nasılsınız? Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Merhaba Yağmur Hanım, teşekkürler çok iyiyim. En zor kısım sanırım insanın kendini anlatması. Yazarlığın yanı sıra eğitmenlik ve danışmanlık yapıyorum. Bir gün, şu an çok severek ve mutlulukla yaptığım diğer çoğu işlerime ara verebilirim ya da bırakabilirim fakat koşullar ne olursa olsun yazmaya bir şekilde yaşamımın sonuna dek devam edeceğimi biliyorum. 27 yaşında bir oğlum var ve sonsuza kadar da onun annesi olacağımı bildiğim gibi. Yaşamda ki en önemli iki aşk benim için;Oğlum Emre ve yazmak. Yaklaşık 10 yılı aşkın süredir özellikle kişisel gelişim ve enerji sistemleriyle ilgili sayısız eğitim aldım. Çoğunun eğitimlerini de verdim, danışanlarımla çalışırken de kullandım. Zaman içerisinde kurucusu olduğum kendi sistemimi geliştirerek yola devam ettim. Şu an da gündüzleri danışmanlık ve koçluk yaparken, geceleri de yeni kitaplarımı yazmaya devam ediyorum.
“Olmayan Hayat” adlı bir kitabınız var. Kitapta neler anlattınız?
Yazımını yaklaşık 5 yılda tamamladığım bir kitaptı. Dünya da en sık rastlanan psikolojik rahatsızlıklar yaşayan kişilerin yaşam hikâyelerinin yer aldığı bir kitaptı. Panik atak, anksiyete, depresyon ve daha pek çok rahatsızlığın belirtileri, tedavileri ve elbette en önemlisi kişilerin gerçekte neler yaşayabileceklerini anlatarak özellikle de bu tür rahatsızlıkları yaşayanların en yakın çevrelerinde bulunan, hayatlarındaki kişilerin nasıl davranmaları, neleri yapıp neleri yapmamalarının daha iyi olacağını bilmelerini istedim. Çünkü zaten psikolojik rahatsızlıkları yaşayan kişiler dertlerini anlatamıyorlar, en çok üzüldükleri şey, en yakınındaki kişilerin bile durumu ve onları anlamaması oluyordu. Bu da maalesef iyileşme süreçlerini uzatıyor hatta engel olabiliyor.
İlk kitabınızdan da bahsedelim isterim. “Düşler Ve Gerçekler”de neler anlatıyordunuz?
“Düşler ve Gerçekler” ilk ve tek şiir kitabımdır. Yaşam, insan ve aşk, çoğu şair ve yazar gibi benim de vazgeçemediğim ana konulardı. O kitabımın çıkış hikâyesi beni hala gülümsetir. Şöyle ki; Çok öncesinde de kitap yazıyor fakat yayımlatmıyordum. Çok sevdiğim dostum, gazeteci yazar Oktay Verel beni endişelendiren bir rahatsızlık geçirmişti 20 yıl kadar önce. Birgün “Bunu yapmaya hakkın yok, her şeyi kendine saklıyorsun, insanların yazdığın bu kıymetli eserleri bilmeye hakkı var. Çok iyi bir yazar ve şairsin. Bencillik etmeyi bırak, kitap halinde görmek istiyorum sana vasiyetim” demişti. Ben de şiirlerimden rastgele bir kısmını alıp basımını yaptırmıştım fakat bir şartım vardı: Dağıtımının yapılmasını istemiyordum. Böylece hem sevgili dostumun isteğini yapıp kitabımı imzalayıp ona götürdüm, hem de kendi isteğime devam edip saklamaya devam ettim. Tabi daha sonrasında aynı kandırmacayı bir kez daha yapmadım ve yazmış olduğum romanlarım da yayınlandı. Hatta önsözünü de kendisinin yazdığı “Mavi Kelebek” romanım ile almış olduğum 2018 yılında ki “Altın Kalem” ödülümü de ona armağan etmiştim.
Son kitabınız Yuva’dan biraz bahseder misiniz? Gerçek bir yaşam mı?
Her yazar için tüm kitapları bebekleri gibidir ve hepsi kendi içlerinde özeldir. Tabi benim için de böyle. Yine de Yuva evin en küçük çocuğu gibi. Hani ilk çocuklarda genellikle ebeveynler daha bir baskıcı, daha bir korkak, daha kuralcılardır da son çocukta daha cesur, daha rahat ve esnektirler, tıpkı öyle. Yazım sürecinde önceki kitaplar yayımlanmadan önce en az yüz sayfasını çıkarıp atardım fakat Yuva’ da bunu çok az yaptım. Olabildiğince kalemime izin verdim istediğini yazması için. Adeta günlük yazıyor gibi rahat ve içimden geldiği gibi yazmaya özen gösterdim. Yuva başka bir gerçeklik ile şu an yaşadığımız dünya arasında yolculuk yapan bir kızın yaşam hikâyesi. Burada öğrendikleri, bildikleri ve gerçek zannettikleri ile o evrende ki gerçeklikler arasında hakikat ile buluşması. Günümüz insanları kaybolmuş durumda ve kendini arayıştalar. Bu gerçekliği ve kendini arayış maalesef asıl gitmeleri gereken yoldan çok daha uzağa savrulmalarına, çok daha fazla kaybolmalarına neden olabiliyor eğer doğru bir rehberleri ve doğru bir pusulaları yoksa. Kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve nereye doğru gitmemiz gerektiğini hatırlatmak istedim. İçinde gerçeklikler olsa da çoğu kısmı kurgu diyebilirim. Çoğu okurum, içinde kendilerini ve sorularının cevabını bulduğunu ve yaşam yolculuğunda bazı şeyleri daha iyi anlayabildiğini söylüyor. Ayrıca bu yıl da “Yuva” ile “Altın Kalem” ödülünü almış olduğum için çok daha mutluyum.
Yeni kitaplar gelecek mi?
Şu an bitmiş iki kitabım var fakat onlardan önce yazımına devam ettiğim bir başka kitabım yayımlanacak. O da sürpriz olsun.
Aynı zamanda aile danışmanlığı ve yaşam koçluğu yapıyorsunuz. Hangi alanlarda danışmanlık veriyorsunuz?
Neredeyse her alanda diyebilirim. Günümüzde psikolojik ve fizyolojik sıkıntılar yaşayan kişiler artıyor. Bazıları maddi, bazıları manevi birçok sorunla yıllardır yaşam kalitesini arttırmaya yönelik çaba harcıyor. Anne- baba, eşler ve çocuklarıyla ilgili problemlerde artık iyice zorlanıyorlar. İletişim sorunları, içsel ve dışsal çatışmalar, en nihayetinde kişileri çıkmaza itiyor ve bu nokta da bir rehbere ihtiyaçları oluyor. Nlp, bilinçaltı dil kalıpları, meditasyon gibi yöntemlerden yararlansam da, çoğunlukla kendi sistemim içerisinde ki teknikler ile kişilere destek oluyorum.
Günümüzde çoğumuzun ortak sorunu stres. Bununla nasıl başa çıkabiliriz?
İlk olarak şiddet, kaygı, korku gibi negatif duygular içeren filmler, müzikler, kitaplar, oyunlar, haberler ve kişilerden mümkün olduğunda uzak durmalıyız. Sonrasında iki şeyi bilmemiz çok önemli; Birincisi, bugün yaşadığımız stresin ve çoğu sıkıntımızın kaynağı çok önceden, yani daha 0-7 yaş aralığındayken oluşuyor. Bugün ki duygularımızın, düşüncelerimizin, davranışlarımızın en köklü kodlarının bilinçaltımıza yazıldığı zaman dilimi bu yaşlardır. O nedenle kaynağa bakmamız ve ana sorunu çözmemiz gerekiyor. İkincisi ise “ben” dediğimizin %98’i ben değiliz, neslinden geldiklerimiz, dna’mızda kayıtlı oto programlarımız var. Atalarımızın sadece maddi değil manevi de mirasçılarıyız. Dolayısıyla stres de dahil yaşam kalitemizi kısıtlayan, sekteye uğratan her ne varsa bunların farkına varmalıyız. Stresi azaltmak için sağlıklı ve katkısız gıdalarla beslenmek, kaliteli uyku, kendine vakit ayırmak, daha eğlenceli aktiviteler ve hobilerle ilgilenmek, dostlarımızla sevdiklerimizle zaman geçirmek, yeteneklerimizi ve kendimizi geliştirebileceğimiz işlerle meşgul olmak çok önemli.Her şeyden önce kalbimizde saf sevgiye yer vermeli, hem kendimize hem de başkalarına şefkatle, nezaketle, anlayış ile davranmayıbilmeliyiz. Hayatımızda olan her şeyin bir nedeni var, her kişi kendimizdeki bir şeyleri görmemiz için var.
Bize özel motivasyon taktikleri verebilir misiniz?
Odağımız başkalarında değil kendimizde olmalı. Bizde olmayan bir şeyi hem başkalarına veremeyiz hem de alamayız. Sevgi nedir bilmezsek ne gerçekten sevebiliriz ne de sevilebiliriz. Oysa en güçlü motivasyon sevgi ile bakabilmek, sevgi ile düşünebilmek, sevgi ile yaşayabilmektir. Kendimizi başkalarıyla kıyaslamaktan vazgeçmeli, kendi yeteneklerimizin, gücümüzün farkına varabilmeli ve tam potansiyelimize varana dek vaz geçmeden pes etmeden hedefimize doğru ilerlemeliyiz. Korkularımızla yüzleşmeli, kendimizi gerçekleştirme yolculuğunda engellere rağmen devam etme cesaretini göstermeliyiz. Mutlaka hedeflerimiz ve bir planımız olmalı. İyi hissettiren filmler, müzikler, kişiler, gitmekten heyecan duyacağımız yerlere zaman ayırabiliriz. Olumsuz “başaramam, yapamam, olmayacak, geçmez, hatta aptal kafam, hep hata yaparım, şanssızım zaten vs” gibi cümleleri artık hayatımızdan çıkararak, olumlu “yapabilirim, ben güvendeyim, hak ediyorum, hayat güzel, yaşamayı seviyorum, başarılıyım” gibi cümleleri çok daha sık tekrarlamalıyız. Bir şeyi kırk kere söylersen olur diye boşuna dememişler. Kendimize inanmalı, zor ya da imkânsız diyerek kapıları kapatmamalıyız. Sabah uyanınca ilk 2 saat ve akşam uyumadan önceki son 2 saat kesinlikle telefon ve bilgisayarı kapalı tutmalıyız. Ertelemeyi bırakmalı ve yarın değil bugün demeliyiz. Yapamayacağımızı düşündüklerimize değil, yapabileceklerimize odaklanarak da motivasyonumuzu arttırabiliriz.
Bundan sonraki hayalleriniz, hedefleriniz neler?
Birinci hedefim daima insanların yaşamlarına dokunabilmek ve daha iyi hissetmelerine ve yaşamalarına destek olabilmek. Yüzlerindeki gülümseme her şeye değer. Bazen birebir görüşmelerimle, eğitimlerimle, bazen de yazdığım kitaplarımla rehberlik yapmaya uzun yıllar devam etmek. Çok hayalim var; Ebeveynlerin, özellikle de annelerin bilinçlenmesi ve çok daha sağlıklı, özgüvenli, şefkatli, sevgi dolu, kısaca mutlu çocuklar yetiştirmesi. Ayrıca elbette kitabım “Yuva”nın senaryo çalışmalarını da bitirip, sinemalarda gösterime girmesi şu an ki hayallerimden bir diğeri.
Sohbetiniz için çok teşekkür ederim. Son olarak neler söylemek istersiniz?
Ben de teşekkür ederim. Son bir tavsiye belki okurlarımıza: Enerjinizi aşağı çeken, çok fazla olumsuz durumlardan bahseden, başkalarının yaşamları ile ilgilenip dedikodu yapan, sürekli şikâyet eden kişilerden uzaklaşın. Lütfen pozitif insanlarla bir arada olmaya özen gösterin. Bol bol şükredin ve siz şükrettikçe çok daha fazla şükür sebebiniz olacaktır. Bol bol dua edin, Tanrı’nın biriciği olduğunuzu hatırlayın ve onunla bağınızı hissedeceğiniz şeyler yapın.