Çamlıca camisini açalı çok olmadı ki “Levent camii” temel atma töreni yapıldı geçtiğimiz günlerde. Türk milleti, halkımız inancı gereği namaz ibadetini ifa etmek üzere camilere ihtiyaç duyar, camilerin halımızın nüfusu oranında var olması, gerekliyse adedinin artırılması da makul gibi. İnsanımız ibadetini en yakın, en rahat, en donanımlı, ibadet dışında birlik ve dayanışmanın, sosyalleşmenin, bilgi ve danışma merkezi olarak camileri ve külliyesini kendisine hedef alır. Yazarken de okurken de elbette keyifli, muhteşem, ah bir de hayata geçirilebilse. En yüksek camiyi yaptık, en geniş alanı kapsayan camiyi yaptık, içeriği ve sundukları ile çok konuda dertlerimize derman olabilecek camileri de yaptık. Hedef koy, gerçekleştir, takip et, sonucu gör ve revizyonlar ve geliştirmeler yap. Sanayi sektöründe proje gruplarında olanlar bilirler ki her iş işleyiş bu adımlarla yapılır.

Çok camii, yüksek kapasiteli camii, lüks camii, merkezi ve devasal mimarisi ile hayranlık uyandıracak camiler, inanın, inanın ki hiç itirazım yok ama devamında bu ibadet merkezi, merkezlerinin yapımı ve devamında, dinini hakkıyla yaşayan insanlar ve dinin emrettiği hile ve haramdan uzak, hırsızlık ve yolsuzluğu bilmeyen hayatlarından öteleyen, insanı ve bütün canları önemseyen, doğayı koruyan, hak ve adaleti yaşamın vazgeçilmezi olarak gören pırıl pırıl bir insan kitlesi oluşması, olanların sayısının artması, iyi insan olmak adına camilerimizin bir teşvik unsuru olması istenir ve beklenir.

Tuik bir araştırma kurumumuz, Diyanet işleri başkanlığımız da var, toplumumuzda ki gidişatın hangi yöne doğru eğilim içinde olduğunu, yüzdelik oranlarının yıl yıl değişimi, kötü ya da iyileşimi takip edilmez mi? Halkımızın varlık sahibi, zenginlik seviyesi bir yana, milyonlarla ifade edilecek bir kısmı açlıkla cebelleşecek ölçüde mücadele içinde. İnancımız, İslamiyet, camilerimiz Müslümanların yardım ve dayanışmasını söyler. İmamlar, hocalar zekâtı anlatır, ayet ve hadislerle örneklendirirler. Son on yılda intihar edenler ve bu kendi canlarına kıyma sebeplerinin açık ara birincisi açlık ve yokluk sebepli olduğu görünmez, bilinmez mi? Kimselerin iyi ya da kötü olduğunu söyleyebilecek bilgi ve yeterliliğe sahip olamasak da, öyle çirkin, akıl, yürek, vicdan burkan olaylar yaşıyoruz ki. Beş altı yaşında ve birkaç gündür kayıplarda olan bir bebenin haberini okuduğumuz da “dilerim sadece ölüdür, tecavüz edilmemiş, eziyet edilmemiştir” diye düşünmüyor muyuz? İnsan olmak çok kolay gibiyse de insan kalmak ne zor değil mi? Türkiye Cumhuriyeti ülkesi laik bir yapıdadır ve hiçbir vatandaşı inancı gereği ibadet etmekten geri kalmaz, zaman ve imkânlar açık ve en rahat ve ücretsizdir, Devlet gereğini gerçekleştirir. İnsan, insanlarımız ne yapar, ayakları önüne serilmiş tüm imkânları kullanarak Tanrı için iyi bir kul olmak için çabalarken, güzel ahlaklı bir insan, iyi bir vatandaş, iyi bir işveren, iyi bir emekçi, iyi bir komşu, iyi bir arkadaş, hak ve adaleti bilen bir yurttaş olmak için çaba sarf etmez mi?

Eğitim, öğretim, okullarımız, ibadethanelerimiz, merkezi ve yerel manada ki tüm kurumlarımız, daha mutlu ve yarınlardan daha da umutlu, sağlıklı ve özgür bir halk için çalışmaz mı? Tüm organizasyonlar, kanun yasa ve yönetmenlikler, her şey insan için değil mi? Çok ve devasal okullar iyi ve kaliteli eğitim ve öğretim demek değildir. Çok devasal hastane, sağlık merkezleri, sağlıklı ve refah içinde mutlu yaşayan insanlar demek değildir. Çok ve devasal camiiler de tek başlarına pozitif bir sonuca götürmez insanları. Her çalışma, proje, yatırım, tüm açılımları ve etkileşimleri, etken olabilecekleriyle çok, çok iyi düşünülmeli, fizibilitesi çıkarılmalı, sonuçları da takip edilmelidir. “Deneme yanılma” bir yöntem, bir metottur, bu doğru. “Deneme yanılma” en pahalı ve en ilkel metottur ki, toplumsal proje ve kararlar da tercihi en kötü olan yöntemdir. Binlerce yıllık geçmişiyle, yazılı dokümanlar, deneyimler, sonuçlar ve yansımalar aleni ve ortadadır.

Tüm suç odaklarının günbegün azaldığı, neşe ve huzurun dünden daha iyi olduğu, nezaketin, zarafetin bir huy haline geldiği, adaletin gerektiğinde bir başvuru mekanizması değil, yaşamsal bir gereklilik olduğu hükmü beyinlerimize girmemiş, yerleşmemişse, varsın yüz bin kapasiteli yüz bin camii daha yapın, beyhude.