ŞERAFETTİN YILMAZ Dostu, Ülküdaşı ve Avukatı Olarak Merhum NEVZAT KÖSOĞLU’nu Anlatıyor.

Oğuz Çetinoğlu: 10 Ekim 2014, müşterek dostumuz Nevzat Kösoğlu’nun ebedî âleme intikalinin birinci yıldönümüdür. Rahmete vesile olur düşüncesiyle sizinle, Nevzat Kösoğlu’nu konuşmak istiyorum. Giriş mâhiyetinde genel bir değerlendirmenizle başlayabilir miyiz?
Şerafettin Yılmaz: Kendisini rahmetle anıyorum. Nevzat benim 50 yıllık dostum, avukatlık bürosunda ortağım aynı zamanda hayatımızı birlikte inşa ettiğimiz Üniversiteliler Kültür Derneği’nin bir mensubu ve 12 Eylül harekâtından sonra da müvekkilim olan bir kimsedir.
Çetinoğlu: O’nun 12 Eylül 1980 Harekâtı’ndan sonra Mamak’ta Askerî Dil Okulu’nda yapılan duruşmalardaki tavrı, anılmaya ve anlatılmaya değer. Oradan devam edelim.
Yılmaz: Bu safhalarda Nevzat Kösoğlu’nun şahsiyeti, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) içindeki konumu ve hukukçu oluşunu göz önünde tutarak anlatmaya çalışayım.
Nevzat, öğrencilik hayatı da dâhil olmak üzere dümdüz ve dimdik yaşamış bir karaktere sâhiptir. Davranışları da bu karakter doğrultusunda tecelli ettiğinden mahkeme karşısındaki tavırlarının da farklı sergilediğini görüyoruz. Bu tavırlarda kendisinin yaşananları bir kanun adamı çerçevesinden değerlendirildiğini göz önünde tutmak gerekir.
Çetinoğlu: Sergilenen tavırdaki farklılıktan kastınız nedir?
Yılmaz: Yargılandığı sürece bir sanık gibi kendini savunma gayretinde olmaksızın hareket etmiştir. İdam talebiyle yargılanmayı hiçbir şekilde ciddiye almamıştır.
Çetinoğlu: Tepkileri çok mu sertti?
 Yılmaz: Yargılanacakları salona ilk getirilişlerinde bindirildikleri vasıtanın nefes almaya bile el vermeyecek şartlarda kötü olmasına tepki göstererek bir daha aynı vasıtayla mahkeme salonuna getirilmeye kalktıkları takdirde neye mal olursa olsun o vasıtaya binmeyeceğini haykırmıştır.
Tepki neticesini göstermiş, tâkip eden duruşmalara insanca binilebilecek vasıtalarla getirilmeye başlanmıştır. Keza mahkeme salonunun silahlı askerlerle kuşatılmış olması ve komutanları durumunda olan Mamak Cezaevi Müdürü Albay Raci Tetik’in müvekkillerle heyetin önündeki koridorda volta atarak dolaşmasını bir süre seyrettikten sonra Albay Raci Tetik’e; ‘Sen ne geziyorsun burada defol ve salonu terk et’ şeklinde tepki gösterdi. Albay’ın bu tepkiye bir tavır tâyin edemeyerek salonu terk ettiğine şahit oluyoruz. Bu da Nevzat’ın hukukçu konumunu hangi şuurla değerlendirdiğini ortaya koymaktadır.
Çetinoğlu: Durumu daha açık ifâde etmek gerekirse…
Yılmaz: Kendilerini yargılayacak mahkemenin adalet kaygısı ile değil şeklen oluşturulmuş olduğunun bilincinde hareket ediyordu. Bu bilinçle; kendilerini yargılamak isteyen kürsüye, kendilerine dâvâ açan savcılık makamına olan güvensizliğini, salonda asayişi sağlıyormuş görünen komutana tepkisiyle ortaya koymuştur.
Çetinoğlu: Güvensizliğini açığa vuran tepkileri sonraki günlerde de devam etti mi?
Yılmaz: Başladığı gibi aynen devam etti. Nevzat’ın duruşma salonunda savcılığı ve kürsüyü takmayan oturuş biçimi onları rahatsız etmiştir. Savcı Nurettin Soyer, rahatsızlığını; mahkeme heyetine,  ‘Nevzat Kösoğlu duruş ve davranışlarıyla bize hakaret etmektedir.’ Sözleriyle özetlediği şikâyetle belirtmiştir.  Nevzat’ın duruş ve oturuşu, kabalığından kaynaklanan bir davranış değildi. Onlara kendilerini yargılayacak makam olmadıklarını göstermek kastı taşıdığı kanaatindeyim.
 Çetinoğlu: Dâvânın genel seyri nasıldı?
Yılmaz: ‘MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Dâvâsı’ olarak bilinen dâvânın 12 Eylül öncesi yani ihtilal öncesi hazırlanmış bir senaryo olarak sahneye konulmuştur.  
980 /7040 sayılı iddianâmade MHP ye karşı yapılan operasyonun, bütün siyasî partilere yapıldığı belirtilmektedir. İddianâmede yer alan ‘Millî Güvenlik Konseyi’nin bütün siyasî parti genel merkezlerinde arama yapılmasına ilişkin emri üzerine…’ ifâdesinden; bütün siyasi partilerin aynı anda ve aynı şekilde aramaya tabii tutulduğu anlaşılmaktadır.
 Oysaki MHP ve 12 Eylül Harekâtı’nın başladığı gece yarısı saat 24.00 sularında Yüzbaşı Serdar Akyazan komutasındaki bir askerî timin refakatinde bulunan tankla parti binası ve çevresine elektrik veren direk yıkılmak suretiyle MHP binasına girilmiştir. Komşu bina ile MHP arasındaki müşterek duvar oyuğunda, elleriyle konulmuş gibi 4 silah ve 1 telsiz bulunmuştur. Yanılmıyorsam silahlardan ikisi bozuk çıkmış, ‘telsiz’ diye ifâde ettikleri âletin de normal radyo olduğu anlaşılmıştır.
Gece yarısı yapılan bu operasyonla beklenen suç âletinin elde edilememesi üzerine senaryoya uygun bir netice alabilmek için askerî savcılık tarafından Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’na suç delili olarak 6 sahife silah fotoğrafı ve gözaltına alınmak üzere 2 sahife isim listesi sunulmuştur. Bu başvurunun sıkıyönetim komutanlığınca doğrudan Millî Güvenlik Konseyi’ne intikal ettirildiği anlaşılmaktadır. 14 Eylül 1980 tarihli bu silah fotoğrafları ve 2 sayfalık listede isimleri bulunan kişilerin gözaltına alınması istenmekte ve böylece MHP yöneticileri hakkında tahkikat başlatılmış olmaktadır.
Çetinoğlu: Fotoğraftaki silahların MHP ve Ülkücü Kuruluşlara ait olduğu nereden belli?
Yılmaz: Ele geçirildiği iddia edilen silahların 6 sahifelik fotoğrafları, soruşturmadan ziyâde tahkikatın başlatılmasında önemli rol oynamıştır.
Yazı muhtevasında bu fotoğrafların MHP de ele geçen silahlar olduğu iddia edilmektedir. Ancak; Konseye sunulan 6 sahifelik silah ve fotoğrafları defaatle talep etmemiş olmamıza rağmen,  dâvânın nihâyete erdiği tarihe kadar bize göstermediler.  
Çetinoğlu: Müvekkilleriniz hakkında tahkikat açılmasına mesnet teşkil eden belgeler size gösterilmiyor… Üstelik hakkında tahkikat açılan bu kişilerin çoğu, daha sonra idam talebiyle yargılandılar…
Yılmaz: Gösterilmedi. Silahlar ve silah resimleri, müdafa makamında olan bizlere ve müvekkillerimize gösterilmedi.
Çetinoğlu: Neden?
Yılmaz: Anlaşılan o ki konseyce ihtilalin yoğun mesaisi içinde böyle bir silah yakalanması meselesi, MHP hakkında yapılan aleyhte propagandaların etkisiyle tahkike dahi lüzum görülmeyecek şekilde inandırıcı bulunmuştur. Belli ki savcılık bu fotoğrafların kullanılması ile konseyi etkilemek ve istenen biçimde MHP ve ülkücüleri diledikleri gibi yargılamaya imkân sağlayacak sonucu almayı hedeflemiş oluyor.
Çetinoğlu: Yanlış anlamadıysam, nerede bulunduğu ve kime ait olduğu bilinmeyen silah fotoğraflarına dayanılarak Askerî Savcılığın Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’na vaki başvurusu üzerine MHP’li yöneticiler ve Ülkücü Kuruluşlar aleyhine soruşturma açılıyor. Üstelik nerede bulunduğu ve kime ait olduğu bilinmeyen silahların fotoğrafları bile size ve sanıklara gösterilmiyor. Öyle mi?
Yılmaz: Evet! Öyle.
Çetinoğlu: Anlaşıldı. Devam eder misiniz?

Yılmaz: Bu silah fotoğrafları ile ilgili soruşturma, Askerî Savcılığın talebi üzerine özel bir kanun çıkarılması sonucunu doğurmuştur. Yani MHP’nin yargılanması doğrultusunda onlara uygulanacak şekilde özel bir kanun çıkartılmıştır.
Çetinoğlu: Bu kanunun benzerleri, 2000 yılından sonra görüldü. 1980 öncesinde var mıydı?

Yılmaz: Böylesine vahim bir olay sadece MHP ve Ülkücü Kuruluşlar için söz konusu olmuştur.
Çetinoğlu: Kişiye veya belli bir kuruluşa özgü kanun hazırlandı. Daha açık ifâdesiyle; MHP ve Ülkücü Kuruluşların mahkûm edilmesi için özel bir kanun hazırlandı.  Kanunun yürürlük işlemine ilişkin prosedür nasıl tamamlandı?
Yılmaz: 17.06.1982 tarihli savcılık yazısında; Askerî savcı tarafından, ‘parti mensupları hakkında soruşturma konusunun bir kanunla düzenleme yapılmasının hukuka uygun düşeceği’ konseye arz edildi. Bu arz üzerine aynı günkü toplantıda bu ve benzeri durumları kapsayacak şekilde bir kanun düzenlemenin yapılması konseyce uygun görüldü. 1402 sayılı kanuna 2310 sayılı kanunla Ek – 1 maddesi eklendi.  Bu kanun hükmü gereğince askerî savcılık soruşturmaya devam etti.  
Çetinoğlu: Tam anlamıyla; ‘Kişiye özel kanun’ denilebilir mi?          
Yılmaz: Aynen öyle… MHP ve Ülkücü Kuruluşlar hakkındaki soruşturma özel bir kanun çıkartmak suretiyle yürürlüğe konmuştur. Bu da açıkladığım senaryo ile yalnızca MHP’nin üzerine gidildiği beyanımızı doğrulayan apaçık bir delildir.
Çetinoğlu: MHP binasında aramanın, Yüzbaşı Serdar Akyazan komutasındaki bir askerî tim tarafından gerçekleştirildiğini söylemiştiniz. Yüzbaşıya MHP’nin aranması emrini kim vermiş?
Yılmaz: Duruşmalar sırasında Serdar Akyazan mahkemeye şâhit olarak celp edildiğinde kendisine; ‘Sadece MHP’nin aranması emrini size kim verdi’ diye sordum.  Duruşma hâkimi; ‘Onu resmî makamlardan sorun’ diyerek sorunun cevaplandırılmasını engelledi. Israr etmeme rağmen talebimiz mahkemece reddedildi.
Çetinoğlu: Yanlış hatırlamıyorsam, sonraki yıllarda Serdar Akyazan adı etrafında ilgi çekici hatta şüphe uyandırıcı haberler yayıldı…
Yılmaz: Evet!  MHP’yi arayan Serdar Akyazan’ın kimliği hakkında fikir verecek bir haber, sosyal medyada yer aldı. Haberde; ‘İsdemir A.Ş. koruma güvenlik müdürü Emekli Albay Serdar Akyazan’ın silah koleksiyonunda, kendisine Mesut Barzani tarafından hediye edilmiş özel bir silah bulunduğu’ belirtiliyordu. MHP’nin tahkikat ve yargılanma safhasında görev alan insanların hangi dikkatle seçilmiş olduğunu ortaya koyan bir gerçektir.
Çetinoğlu: MHP ve Ülkücü Kuruluşlar hakkındaki dâvânın önceden planlanmış olduğunu söylüyorsunuz…
Yılmaz: MHP ve Ülkücü Kuruluşlar hakkındaki dâvânın önceden planlanmış olduğunu ortaya koyan başka belgeler de var.
Çetinoğlu: Nedir?
Yılmaz: Ankara sıkıyönetim komutanlığının 975 /175 esas ve 979/380 K sayılı mahkeme kararında;  ‘…kendilerine özgü anlam taşıyan kendi siyasî görüşleri dışında olanlara temel haklardan hiçbirini tanımama biçimine dönüştüren Milliyetçilik doğrultusunda örgütlenmelerini, eğitilmelerini, silahlanmalarını, bu tür eylemlere geçmelerini ve böylece anayasa dışı hedeflere yönelmelerini sağlamada, dolayısıyla belirtilen suçlara onları azmettirmede tahrik ve teşvik eylemede, suçların işlenmesinden sonra kollamada etkinlikleri bulunduğu hususunda deliller ele geçmiş olan Konya Milletvekili İhsan Kabadayı, Genel Sekreter Yardımcısı Nevzat Kösoğlu ve Genel Sekreter Yardımcısı Yaşar Okuyan ile bağlı bulundukları kişi ve kuruluşları hakkında; yasal soruşturma açılması için sıkıyönetim komutanlığı ve sıkıyönetim askerî savcılığına suç duyurusunda bulunması cihetine gidilmiştir.’ Denilmektedir.
Çetinoğlu: 1979 yılındaki bu suç duyurusu nasıl sonuçlandı?
Yılmaz: Haklarında suç duyurusunda bulunulduğundan haberdar olan MHP’nin 3 yöneticisi gerek askerî savcılık, gerek sıkıyönetim komutanlığı ve devlet üst kademeleri nezdinde bu karar doğrultusunda kendileri hakkında tahkikat başlatılmasını talep ettiler. Taleplerini basın toplantısı yaparak kamuoyuna duyurdular.  
Çetinoğlu: Ne işlem yapıldı?
Yılmaz: Herhangi bir işlem yapılmamıştır. Ancak 1979 yılında verilen bu karardan 1 yıl sonra müvekkillerim ve bağlı bulunduğu kişi ve kuruluşlar hakkında 12 Eylül 1980 tarihinde yapılan ihtilalle mezkûr kararın gereği yerine getirilmiştir. Adı geçen kararın duruşma hâkimi Vural Özenirler’dir. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askerî Savcısı ise MHP dâvâsının baş mimarı Nurettin Soyerdir . Olayların bu şekilde gelişmesini takiben 1979 yılı mahkeme kararı doğrultusunda MHP ve Ülkücü kuruluşlar hakkında açılan dâvânın başsavcısı yine Nurettin Soyer’dir.  Kendi isteğiyle duruşma hâkimi olarak dâvâyı yürüten kişi ise Vural Özenirler’dir.
Çetinoğlu: Ne demek oluyor?
Yılmaz: 1979 yılındaki mahkeme kararında ihbarda bulunan hâkim, ihbarı doğrultusunda açılan dâvânın duruşma hâkimi olmuştur.
Çetinoğlu: Hukuka aykırı mı?
Yılmaz: Aykırıdır. Bir nevi ‘müşteki-şikâyetçi’ olan kişi, şikâyeti doğrultusunda açılan davânın hâkimi olmaktadır.  
Çetinoğlu: ‘Dâvâ tertiptir’ diyorsunuz…    
Yılmaz: Aynen öyle. Bu dâvânın nasıl bir tertip olduğunun başka bir delili de duruşma hâkimi Vural Özenirler’in özellikle seçilmiş olmasında yatmaktadır. MHP genel başkanı Alparslan Türkeş tarafından, 12 Eylül Harekâtı’ndan çok önce, devrin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e bir mektup yazılarak mealen ‘Vural Özenirler’in değil Türkiye’de ki sivil ve askerî mahkemelerde hâkimlik yapması, kendisine Almanya’nın faşizmle yönetildiği  dönemdeki mahkemelerde dahi hâkimlik yaptırılamayacağı, kendisinin hâkim sıfatı ile mahkeme kürsüsünde yer alamayacağı’  ifade edilerek ihbarda bulunulmuştur. Böyle bir mektuba konu olan bu şahıs MHP davasında Türkeş ve arkadaşlarını yargılayan mahkemenin kendi isteğiyle duruşma hâkimi oluşu da ifâde etmeye çalıştığımız tertibin bir başka örneğidir.
Çetinoğlu: Suç duyurusu mektubunun 12 Eylül Harekâtı’ndan önce yazıldığını söylemiştiniz. Unutulmuş olabilir mi?
Yılmaz: Olamaz. Cumhurbaşkanına yazılmış olan suç duyurusu mektubu mahkemede okunmuş ve kendisine ‘Bu şartlar altında Türk milleti adına yargılama yapılan mahkemede hâkim olarak duruşmaya devam edecek misiniz?’ şeklindeki soruyla sergilediğimiz tepkimiz sonucunda duruşmadan heyet olarak çekilme kararı aldılar. Ancak üst mahkemeden çekilme kararı onaylanmadığı için Vural Özenirler, duruşma hâkimi olarak dâvâya bakmaya devam etti.  
Nevzat’ın mahkemeye ve savcılığa karşı tepkilerini bu gerçekler ışığında değerlendirmek gerekir.
Çetinoğlu: Bir sorumu cevaplandırırken, siyasî parti binalarının aranması konusunda şüpheleriniz olduğunu îma etmiştiniz…           
Yılmaz: Bütün siyasî partilerin aynı anda arandığına dair askerî savcılık beyanının doğru olmadığı bu partiler hakkındaki aramaların tutanaklarının incelenmesiyle anlaşılmaktadır. Bu tutanaklara göre Millî Selamet Partisi 13.9.1980 tarihinde, CHP 13.9.1980 tarihinde Adalet Partisi ise 14.9.1980 tarihinde savcıların iştirakiyle birlikte aranmıştır. Bu da sözlerimizin başında ifâde ettiğimiz gibi, bu iddianamenin baştan sona bir senaryo olduğunu ortaya koymaktadır.
Burada MHP ve Ülkücü kuruluşlar için oluşturulmuş karakoldan da bahsetmek gerekir. Ankara sıkıyönetim komutanlığı nezdinde önceden mevcut olmayan, müvekkillerimiz için oluşturulmuş olan C5 adıyla anılan bir karakol kurulmuştur. Bu karakolda görev alacak âmir ve memurlarla ilgili olarak Anakara sıkıyönetim komutanlığından Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne hitâben yazılan yazıda ‘Karakol ve ekiplerde görev alacak âmir ve memurların seçimine özen gösterilecek; güvenilir ve disiplinli olanlardan seçilmesi sağlanacaktır.’ Denilmesine rağmen savcı Nurettin Soyer  tarafından Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne şifâhi olarak Zeki Kaman, Dürüst Oktay ve 11 polis memurunun ismen  istendiği Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün yazısından anlaşılmaktadır .Bu polislerin hepsi    POL-DER (*)  mensubu olup ayrıca Zeki Kaman’ın Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi ve DEV-YOL (**)  mensubu olduğu gibi, meslektaşına tecavüz edip ölümüne sebep olan bir sabıkalı olduğu  diğer polislerin de aynı zihniyeti taşıyan insanlardan oluştuğu mahkeme dosyasıyla sabittir. Böylece MHP mensuplarının sorgulanmasının; MHP’ye düşman bir zihniyetin işkencelerine mâruz bırakıldıkları görülmektedir.
Nevzat Kösoğlu böyle bir dâvânın sanığı olarak mahkeme huzuruna çıkmış, kendisi MHP başkanlık divanında Genel Sekreter yardımcısı olması ile partinin bütün faaliyetlerini ve yapısını yakından bilen gayri meşru hiçbir çalışmasının bulunmadığının bilincinde olan kimsedir.  Bu sebeple hazırlanmış olan dâvânın nasıl bir maksatla hazırlandığından şüphesi olmayan bir hukukçudur. 232  kişinin idam talebiyle  yargılanmak üzere önlerine gelen iddianamenin ciddiyetsizliğinin bilinci ile hareket etmiştir. Dâvânın akıbeti hakkında hiçbir endişe duymadan cezaevi günlerini geçirmiş olduğunu yakinen biliyorum.

(DEVAM EDECEK)