Mutlu olmak her insanın hakkıdır. Ama mutluluğa sahip olmak kolay değil çok da zordur. Mutluluğa sahip olmak sabır ister, özen ister, özveri ister, emek ister ve de en önemlisi ise dikkat ister.  Peki mutluluğa sahip olmanın sırrı nedir diye sorarsanız? Size bunu çok güzel bir şekilde özetleyen ve severek okuduğum bir yaşam detayını sunuyorum. Hikaye şöyle başlar:

Bir İşinsanı hiç bir şey de mutlu olmayan -olamayan - oğluna, “Mutluluğun Sırrı’nı“ öğrenmesi için insanların en bilgesinin yanına yollamış. Delikanlı bir çölde kırk gün yürüdükten sonra, sonunda bir tepenin üzerinde bulunan güzel bir saraya varmış. Söz konusu bilge burada yaşıyormuş.

Bir ermişle karşılaşmayı bekleyen bizim kahraman, girdiği salonda hummalı bir manzarayla karşılaşmış: 

İşinsanları girip çıkıyor, insanlar bir köşede sohbet ediyor, bir adam tatlı tatlı ezgiler çalıyormuş; salonun ortasında sanki dünyanın dört bir yanından gelmiş lezzetli yiyeceklerle dolu bir masa da varmış. Bilge sırayla bu insanlarla konuşuyormuş ve bizim delikanlı kendi sırasının gelmesi için iki saat beklemek zorunda kalmış.

Delikanlının ziyaret nedenini açıklamasını dikkatle dinlemiş bilge, ama “Mutluluğun Sırrı’nı” açıklayacak zamanı olmadığını söylemiş ona. Gidip sarayda dolaşmasını, kendisini iki saat sonra görmeye gelmesini salık vermiş.

“-Ama sizden bir ricada bulunacağım,’ diye eklemiş bilge, 

Delikanlının eline bir kaşık verip sonra bu kaşığa iki damla sıvıyağ koymuş:

“-Sarayı dolaşırken bu kaşığı elinizde tutacak ve yağı dökmeyeceksiniz.”

Delikanlı sarayın merdivenlerini inip-çıkmaya başlamış, gözünü kaşıktan ayırmıyormuş. İki saat sonra bilgenin huzuruna çıkmış:

“-Güzel, demiş bilge, peki yemek salonumdaki Acem halılarını gördünüz mü?”

“.......”

“-Bahçıvanbaşı’nın yapmak için on yıl çalıştığı bahçeyi gördünüz mü?”

“.......”

“-Kütüphanemdeki güzel el yazma kitapları fark ettiniz mi?”

“........”

Utanan delikanlı hiçbir şey göremediğini itiraf etmek zorunda kalmış. Çünkü bilgenin kendisine verdiği iki damla yağı dökmemeye çabalamış, başka bir şeye dikkat edememiş:

“-Öyleyse git, evrenimim harikalarını tanı, oturduğu evi tanımadan bir insana güvenemezsin,” demiş ona bilge. 

İçi rahatlayan delikanlı kaşığı alıp sarayı gezmeye çıkmış. Bu kez, duvarlara asılmış, tabloları, tavanları süsleyen sanat eserlerine dikkat ediyormuş.

Bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat eserlerinin zarafetini görmüş. Bilgenin yanına dönünce, gördüklerini bütün ayrıntılarıyla anlatmış:

“-Peki, sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?” diye sormuş bilge.

Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş.

“-Peki,” demiş bunun üzerine bilgeler bilgesi:

“-Sana verebileceğim en büyük öğüt ise şu olur. “Mutluluğun Sırrı” dünyanın bütün harikalarını görmektir; elindekinin kıymetini bilerek, ama kaşıktaki iki damala yağı unutmadan!..  Yani “ne aradığını bilmeyen bulunduğunu anlayamaz,” sözünü de beynimize kazıyarak!..