811 yıl önce bugün, Türk-İslâm tarihinin en büyük kahraman ve devlet adamlarından Selahaddin-i Eyyubî vefat etti.  

Dahice teşkilatçılığı, müthiş cesareti, adaleti, tevazuu ve centilmenliği ile başta Aslan Yürekli Rişar tarafından olmak üzere bütün Avrupalılarca "örnek şövalye", "düşmanların en asili" unvanlarına layık görülmüş ve saygıyla anılmıştır. İngiliz, Fransız ve İtalyan şairler onun hakkında birçok şiirler yazmışlardır.  

Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah'tan sonra idari bakımdan parçalara bölünmüş olan Müslüman Türk yurduna karşı yapılan Haçlı Seferleri, kendi namlarına başarılı geçiyordu. İlk otuz yıllık bu dönemin ardından bir Türkmen subay olan Zengi 1127'de Musul'u aldı ve Kuzey Mezopotamya ve Suriye'yi de kapsayan alanda güçlü bir Müslüman Türk devleti kurdu. Selahaddin'in babası Necmeddin Eyyub, Zengi tarafından Baalbek valisi yapıldı. Daha sonra ise Şam valisi oldu.  

Zengi'nin oğlu Nureddin, Haçlıların  karşısına güçlü bir ordu ile çıkmayı başardı. Selahaddin henüz onbeş yaşında iken Atabey Nureddin'in yakın maiyetinde bulundu ve Mısır'daki Haçlılara karşı yapılan seferlere katıldı.  

Selahaddin, Atabey Nureddin namına amcası ile Mısır'a girdi. Şii Fatımi Halifesi amcasını vezir (başbakan) yapmaya mecbur oldu. İki ay sonra amcası vefat edince Vezirlik makamına Selahaddin geçti. İki yıl sonra ise Şii Fatımiler Devleti'ne son vererek kendisini Mısır Sultanı ilan etti. Daha sonra hiçbir zorlama yapmadan, tatlı bir yöntemle Mısır'dan Şiiliği kaldırıp Sünniliği yerleştirdi ve Sünni Abbasî halifesi adına hutbe okuttu. Bütün bunları yaparken Atabey Nureddin Zengi'ye bağlı olarak yapıyordu. Ancak Nureddin'in vefatından sonra bağımsızlığını ilan etti.  

Bundan sonra kardeşlerinin yardımıyla Sudan, Suriye, Hicaz, Yemen ve civar ülkelere hakimiyetini yayarak dünyanın en büyük hükümdarlarından biri oldu. Artık hedefi Haçlıların eline geçmiş bulunan Kudüs'ü kurtarmaktı. Avrupalılar Kudüs Frank Klanına yardım olarak büyük kuvvetler gönderdilerse de Selahaddin onların hepsini bozguna uğrattı.  

Hayatının bundan sonraki bölümü Haçlılara karşı yoğun mücadelelerle geçti. Hilal ve Haç arasında devam eden bu savaçlarda, Avrupalılar onu "Hilalin Temsilcisi" diye görüyorlardı.  

4 Temmuz 1186'da Taberiye Göü yakınlarında, Kudüs'ün Fransız Kralı Guy de Lusignan komutasındaki büyük bir haçlı ordusunu imha etti. Bu savaş Orta Çağ'ın en büyük meydan muharebelerinden biri idi ve Sultan Selahaddin'e Kudüs yolunu açmıştı.  

2 Ekim 1187'de İslam'ın Mekke ve Medine'den sonra üçüncü kutsal şehri olan "Kudüs-ü Şerif"e Sultan Selahaddin'in komutasındaki, Kürt ve Türkmenlerden oluşan Türk ordusu girdi. Kudüs 88 yıl, 2 ay, 18 gündür Hıristiyanların elinde bulunuyordu ve bu zaferle Hz. Ömer'den sonra ikinci defa fethedilmiş oluyordu. Kubbetü's- Sahra ve Mescid-i Aksa restore edilerek Kudüs yeniden bir İslam şehri haline getirildi.  

Papa VIII. Gregorius bütün Avrupa'yı ayaklandırmıştı, yerine geçen Papa III. Clemens tahrikleri daha da artırdı. Sonunda Haçlı seferlerinin en meşhuru olan üçüncüsü başladı. Avrupa koalisyon güçleri, başlarında Almanya İmparatoru Friedrich Barbarossa, Fransa Kralı Philippe Augushard, İngiltere Kralı Aslan Yürekli Richard olmak üzere sefere çıktılar. Bunlar Ortaç'ın en ünlü hükümdarıydı.  

Birleşik Avrupa ordularının bir kısmı denizden, bir kısmı ise karadan yol alıyorlardı. Almanya ordusu karadan gelmekteydi ve Anadolu üzerinden yol alıyordu. Anadolu Selçuklu Sultanı İkinci Kılıç Aslan bunlara büyük zayiatlar veriyordu. İmparator Friedrich Barbarossa, Selçuklu akınları sırasında hayatını kaybetti. Ordusu bir hayli yıpranmış halde Filistin'e varıp denizden giden diğer Haçılarla birleşebildi.  

Yaklaşık üç yıl süren savaşlar sonucunda, iki taraf arasında anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya göre Kudüs, Müslümanların elinde kalıyordu ancak Hıristiyanlar da silahsız gelmek kaydıyla kendilerine kutsal olan yerleri ziyaret edebileceklerdi. Yani Haçlılar, Kudüs'ü alamamışlar ve zafer Müslümanların olmuştu.  

Bu anlaşmadan birkaç ay sonra büyük Türk Hükümdarı Selahaddin-i Eyyubî hastalanarak vefat etti. Ona ve bütün geçmişlerimize Allah rahmet eylesin.  

Tarihimizin dünyaca bilinen kahraman devlet adamlarından biri olan Sultan Selahaddin, Batı Türklüğünü oluşturan büyük kollardan biri olan Kürt soyuna mensuptu. Askerleri de Kürtler ve Türkmenlerden oluşuyordu. Araplar onlara Oğuzlar (el-Guz)  diyorlardı. Tıpkı Selçuklulara dedikleri gibi.  

* * * * *  

Büyük Selçuklularla başlayan Batı Türklüğü'nün milletleşmesini göremeyen; Atatürk'ün Boşnak, Çerkez, Kürt, Laz gibi sosyal gruplarımızı Türk Milleti'nin mensupları olarak saymasını anlayamayan aydınlarımıza, bir şeyler sormak gerekir gibi geliyor bana:  

Üç bölücü hain olan Barzanî, Talabanî ve Öcalan'ın tasnifine göre mi millet anlayışına sahip olacaksınız, yoksa tarihin ve Atatürk'ün mü?  

Yarın yabancı kuklası birileri, başka cemaatlerimizi de ayırımcılığa iterse onları da mı ayrı etnik kimlik diye tanımlayacaksınız?  

Bölücülerle aynı terminolojiden konuştuğunuzun farkında mısınız?  

Lozan'da savunduğumuz tezden sizi birileri mi caydırdı?  

Anayasa'nın ikinci maddesinde bağlı olacağımızı taahhüt ettiğimiz, "Atatürk Milliyetçiliği" tabirinden neyi anlıyorsunuz?