Seçimler yaklaşırken parti liderlerinin iç politikada uygulayacakları sistematiğin yanı sıra dış politika konusundaki yönelimleri de merak ediliyor. Bunun ile ilgili Millet İttifakı’nın beklenen dış politika vizyonu sonunda açıklandı. Ortak Politikalar Mutabakat Metni, 9 ana, 75 alt başlık, 2 bin 300'den fazla vaatten oluşuyor. Bununla birlikte dış politika vizyonu ise 11 sayfadan oluşuyor. Dış politikanın uygulanması konusunda yapılacak kurumsal niteliğinin ve kapasitesinin güçlendirilmesi konusunda bizlere ipuçları veriyor. Millet İttifak’ının olası dış politika tarzını ve tutumlarını İstanbul Aydın Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Tarık Oğuzlu, Yeni Çağrı'ya değerlendirdi.

Saygıdeğer Hocam, millet İttifakı’nın Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde beklenen dış politika vizyonu hakkındaki görüşleriniz nedir? Nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce yeterli mi ?

Açıklanan Ortak Mutabakat Metni dikkate alındığında dış politikaya ilişkin detaylı ve kapsamlı analizler yok. Ama iktidara gelme durumunda ittifakın nasıl bir dış politika takip edeceği ipuçları da var. Aslında şunu söyleyelim; Türkiye’nin komşularıyla uzunca süredir bozulmuş olan ilişkilerini ciddi bir anlamda realist bir perspektiften yoluna koyma arzusu ve hedefi gözüküyor. İkincisi Türkiye’nin batılı aktörlerle yaşamakta olduğu krizli ilişkilerin de tamir edilmesi, Türkiye’nin Avrupa birliği giriş sürecinin tekrar canlandırılması, NATO ve ABD ile olan geliştirilen ilişkilerin gergin ortamdan kurtulması hedefleniyor. Rusya, Çin gibi önemli doğulu merkezlerle olan ilişkilerinin daha serin kanlı, daha pragmatik daha kontrollü bir mesafe çerçevesinde yönetilmesi istenecektir.

Evet hocam, işte bu noktada temel yönelimin Batıya doğru olabileceğini söyleyebilir miyiz? Böyle bir durumda Rusya ile dengeleri bozacak olasılıklar nelerdir?

Şimdi aslında Millet İttifakı ile Ak parti yönetiminin bakışları açısında ortak bir nokta var. Bu ortak nokta şu; dünyadaki siyasetin dengeleri değişiyor ve dünya her geçen gün ABD sonrası çok kutuplu bir zemin üzerinde gerçekleşiyor. Güç merkezi batıdan doğuya doğru kayıyor. Millet İttifakı’nın unsurları da bence bunu görüyorlar. Bu şu demek; eski zamanlardaki gibi Türkiye’nin yumurtalarının çoğunu Batı ve NATO sepetine ağırlıklı olarak vermesi gibi bir durum olamaz. Millet İttifakı da bunu söylemiyor zaten. Bütün küresel aktörlerle eşzamanlı çok taraflı ve çok boyutlu fayda temelli ilişki kurmak arzusu var. Fakat dış politikanın yürütülmesi konusunda kullanılacak üslup biraz farklılaşabilir. Mevcut iktidarın çok milliyetçi, bazen çok savunmacı, bazen çok korumacı bir perspektiften yaklaşıyor olması, Batılı aktörlere üst perdeden söylemler gerçekleştiriyor olması, Batı ile olan ilişkilerin Türkiye’nin iç siyasetinde kullanılması Türkiye- Batı ilişkilerinde biraz gerginlik ve kriz ortamı yarattı. Tabi Batı ile krizler sadece bundan kaynaklanmıyor. Ancak bu söylemler böylesine sonuçlara sebep verebiliyor. Belki de Millet ittifakı bu noktada daha yumuşak bir üslup gerçekleştirebilir. Ben bunu öngörüyorum açıkçası… Ayrıca Avrupa Birliği ile yürütmekte olduğumuz üyelik müzakerelerini canlandırmak, Türkiye’de aşındığı iddia edilen liberal demokrasinin tekrardan güçlendirilmesi bu noktada önemli gözüküyor bence. Bu tarz reformla; başkanlık sisteminden parlamenter sistemine geçilmesi gibi konuların dış politika da sonuçları da olacaktır elbette. Bu durumu Batı ve ABD olumlu olarak görecektir. Ve böylelikle kendiliğinden ilişkilerde bir ivme kazandıracaktır.

Rusya’ya gelince Rusya ve Türkiye ilişkilerin en önemli noktası Erdoğan ile Putin arasındaki yakın ilişki… İki liderin tarzı, hayata bakışı, üslupları, etkileşimlerinden kullandıkları dil, hatta vücut dilleri aralarında bir kimya yarattı. Ve bu iki lider, iki ülkenin birçok farklı konuda farklı çıkarlara sahip olsalar da ilişkilerini devam ettirebilmelerini mümkün kıldı. Aynı yakınlığı eğer Millet İttifakı’nın temsilcileriyle, mesela Kemal Kılıçdaroğlu diyelim ki başkan oldu, onunla Putin arasında kurulabilme ihtimalini görmüyorum. Daha çok devlet kurumları üzerinden yürütülen bir dış politika olacağını tahmin ediyorum. Yani Dışişleri Bakanlığı’nın, kariyer diplomasisin ve diplomatlar güçlendirilerek bunlar arasında yürütülen bir ilişki olacaktır. Millet İttifakı böylesine düzenlenen bir dış politikanın altını çiziyor, bunu da önemli görüyor. Ama asla Rusya Türkiye için eskisinden daha az önemli olacaktır şeklinde bir şey söyleyemeyiz. Türkiye’nin Ukrayna savaşı çerçevesinde takip ettiği denge siyaseti, Batı ile Rusya arasındaki denge kurmaya çalışması gibi durumlar devam edecektir. Bu denge siyaseti bizim stratejik kültürümüzün bir parçası, genetik kodlarımıza girmiş bir durumdur. Millet ittifakı ’da olsa Ak parti yönetimi de olsa bu denge siyasetinden vazgeçileceğini düşünmüyorum. Rusya ile karşı kamplarda olmamak yönündeki eğilimimiz devam edecektir.

Atina'nın Ege’de karasularını 12 mile çıkartma planı gündemde biliyorsunuz. Kriz bölgelerinden biri olan Doğu Akdeniz’de Millet İttifakının duruşu sizce nasıl olur?

Mavi vatanın ortaya çıktığı konjonktüre ve AK parti yönetiminin bu konsepti sahiplenmesine baktığımızda ideolojik bir tutum aldığını görüyorsunuz. Şunu demek istiyorum; Doğu Akdeniz ve Ege denizindeki adaların silahlandırılması, Kıbrıs adasının geleceği, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakların çıkarılıp ulusal piyasalara pazarlanması, kıta sahanlığı ve kara sularının genişliğinin belirlenmesi gibi konular artık ulusal güvenlik konularıdır. Millet İttifakı’nın da dış politika gündeminde aslında özü itibariyle mevcut iktidarın takip ettiği politikadan farklı bir şey yok. Ama yine dönüp dolaşıp olay üsluba ve söyleme geliyor. Üslup ve söylem konusunda burada bir yumuşama olabilir. Belki bir “Mavi Vatan” kavramı üzerinden Türkiye bu bölgedeki çıkarlarını savunmaya devam etmez ancak geleneksel anlamda “Ulusal çıkarın ayrılmaz parçasıdır” söylemi devam edecektir. Hiç bir hükümet ne Ege’de ne Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ı memnun edecek Türkiye’nin çıkarlarına taviz şeklinde yorumlanabilecek bir girişimin içinde olmaz buna ihtimal vermiyorum.

Son olarak Türkiye’ye yük olan göçmenlerin gönderilmesi için önemli dış politika konularından birisi de Suriye ile ilişkiler… Esad ile yeniden temas kurma girişimi ile ilgili Millet İttifakı nasıl davranır?

Müzik dünyasından iş dünyasına uzana bir başarı hikayesi: “Nilsu Şirin Turan” Müzik dünyasından iş dünyasına uzana bir başarı hikayesi: “Nilsu Şirin Turan”

Aslında şu anki hükümet böyle bir sürecin içine girdi biliyorsunuz. Putin’in öncülüğünde Suriye ve Türkiye liderleri görüşmeye başladılar çeşitli düzeylerde.

Seçimlerden önce bir Erdoğan-Esat görüşmesi olursa ben buna şaşırmam açıkçası. Şunu da biliyoruz ki; Türkiye’nin hem Suriye’ye hem de göçmenlere yönelik politikasının çok şiddetle eleştiren bir muhalefet var. Dolayısıyla muhalefettin iktidarında Esad ile eğer şu ana kadar görüşülmemişse bir fırsat yaratılıp görüşülmesi ve bu iki ülke arasında ilişkilerin toptan bir şekilde çözüme kavuşturulmaya çalışılması diplomatik bir akılla ve realpolitik bir akılla, kurumlar üzerinden süreci hızlandıracaklardır. Askeri operasyonlar düzenleme noktasında çok hevesli olmayabilirler. Çünkü HDP’nin Millet İttifakı ile oluşan koalisyonun bir parçası olmasını dolaylı yollardan bir veri olarak kabul edersek onlarında hassasiyetlerini bir şekilde dikkate alan bir yaklaşım geliştirebileceklerini düşünüyorum.

Esad’la görüşülmediyse bu süreci hızlandırmak, Türkiye ve Suriye arasındaki ilişkiler düzelmediği müddetçe Esad’ın ülkenin üzerindeki hâkimiyeti barış üretir bir şekilde tesis edilmediği müddetçe Türkiye’deki Suriyeliler gitmeyecektir.  Muhalefet de seçim kampanyasında Suriyelileri göndereceğini söylüyor ancak bu kolay bir şey değil. Sadece gerçek anlamda barış olursa böyle bir şey hızlanır.