Bu ayın on dördündeki “Millet Demokrasiyi Seçti, Ya MHP?” başlıklı yazımda, bugünkü MHP yönetiminin, kuruluş maksadından tamamen uzaklaşıp, Parti’yi CHP’leştirdiğini söylemiş ve Parti’de bir tasfiye görünüyor diye ilave etmiştim. Yine bu ayın yirmi birinde de MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, referandum sonuçlarını değerlendirdiği basın toplantısında, partisine yönelik bir tasfiye hareketi yapılmakta olduğunu söyledi. Böylece bir hafta arayla önce ben, sonra Sayın Bahçeli MHP’nin tasfiye ihtimalinden bahsetmiş olduk ama aramızda çok büyük bir yorum farkı var. * * * Benim, bir takım olayları ve anketleri delil göstererek açıkladığım husus şuydu: MHP’nin bugünkü yönetimi, Parti’nin tabanından tamamen kopmuş; Sayın Bahçeli’nin genel başkan olduğu 1997 yılından bu yana geçen on üç yıldaki 18-35 yaş arası “ülkücü” gençlerin çoğu CHP’li gibi yetişmiştir. Bu gençlerin büyük çoğunluğunun, genel seçimde “Oylar bölünmesin” diyerek CHP’ye oy verme ihtimalleri yüksektir. 1980 öncesini yaşamış yaştaki ülkücülerle bazı daha genç ülkücülerin referandumdaki tercihlerini “Evet” diye açıklamaları karşısında ise Parti yönetimi, “hainler” gibi sözlerle hakaretler yağdırmıştır. Bu durumda, bu iki cenahın aynı çatı altında birbirinin yüzüne bakması çok zordur. Esasen değişen MHP ile aralarındaki dünya görüş farklılığı da birlikteliğe karşı bir diğer engeli oluşturmuştur. Bu kesim de ya bir kurultayla Parti’nin bugünkü yöneticilerini tasfiye edecek ya da Ak Parti’ye gitmeyi tercih edecektir. Mensuplarının bir kısmını CHP’ye, bir kısmını Ak Parti’ye (ilave olarak bir kısmını da BBP’ye) dağıtan MHP’nin durumu ise adeta tasfiye edilmiş olacaktır. Bu özetten anlaşılacağı gibi ben o yazımla muhtemel tasfiyede, başta Sayın Bahçeli olmak üzere Parti’nin bugünkü yönetimini kusurlu göstermiştim. Sayın Bahçeli de MHP için bir tasfiyeden bahsettiyse de bu konuda Ak Parti ve CHP’yi suçlayıcı ifadeler kullandı. Partilerin seçmenlerini artırma gayretleri, nasıl olur da bir başka partiyi tasfiye çabası olarak yorumlanır, bunu anlamak mümkün değil. Neyse hiç olmazsa Sayın Bahçeli ile “tasfiye” sözünde mutabık kalabildik. Bir yanda referandumu %58 “Evet” ile kazanan Ak Partinin Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Hayır” oyu veren %42’lik seçmeni de kazanma gayretleri; diğer yanda MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin, birçok ülkücü dâhil “Evet” diyen herkesi suçlayıcı, karalayıcı, küstürücü konuşmaları. * * * Sayın Bahçeli’nin Ak Partiyi suçlayıcı sözlerinden biri de rahmetli Alparslan Türkeş’in kabrinin, devlet mezarlığına kaldırılacağını söylemesi oldu. Türkeş’in hanımı Sayın Seval Türkeş ise bu sözün gerçeği yansıtmadığını bildirdi. Seval Hanım, Türkeş’in vefatından sonra mezarının bakım ve onarımı maksadıyla kurulan “Alparslan Türkeş Vakfı”nın başkanıdır. Vakıf Başkanı sıfatıyla yaptığı açıklamada hükümetin böyle bir teşebbüsü olmadığını söyledi ve Sayın Bahçeli’yi, çok değerli ülkücü kadroları dağıttıktan sonra mezardan medet ummakla suçladı. Ben artık bugünkü MHP yönetimine ne diyeyim? * * * Son olarak şu hakikati vurgulamak isterim. Daha rahmetli Türkeş’in sağlığında BBP’nin kurulmasıyla birlikte, ülkücülük bir partinin inhisarında olmaktan çıkmıştır. Bu referandum sürecinde doğan ve artık Sayın Bahçeli’nin de telaffuz ettiği “bağımsız ülkücüler” kavramıyla ise ülkücülük, partiler üstü bir konum kazanmıştır. Bence hayırlısı da budur. Yoksa “lider, teşkilat, doktrin” üçlemesine hapsedilen insanların birikimli beyinleri körelip gidecekti. Görünen odur ki, bundan sonra ülkücülük, bütün ideolojik şartlanmışlıklardan sıyrılarak; bu milletin huzurunun, maddî-manevî kalkınmasının yolarını araştırmak ve o yollarda fikren ve fiilen gayret etmektir. Diğer bir deyişle: Bu milletin huzurunun, maddî-manevî kalkınmasının yollarını araştıran ve o yollarda fikren ve fiilen gayret sarf eden herkes ülkücüdür.