“Kim olursan ol, yine gel! Kâfir, mecûsî, putperest olsan da yine gel! Bu bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel!” dedi Hz. Mevlana, insanlığı koşulsuz sevgi ile çağırdı, huzuruna gittik.

Mevlana Celaleddin Rumi’nin 750. Vuslat gecesine katıldık. Mevlana hayatı boyunca kendini, Allah’ı aradı, Şemsi Tebrizi O’na gönül yoldaşı oldu kaybedince dostunu, derin üzüntüsünü, bilgeliğini insanlığı aydınlatmak üzere Mesnevi eserine aktardı, hal olarak yaşadı.

“Hamdım, piştim, yandım” dedi Hz. Mevlana kendini bulma, Allah’ı bulma yolunda…

Mevlana Celaleddin Rumi; nefsin arzularından, isteklerinden ve kendisiyle hesaplaşmaya yanaşmayan kişinin olgunlaşamayacağını ifade etmektedir. "Hamdım, piştim, yandım" beyanı, tasavvufi manada olgunlaşmak adına türlü aşamalar neticesinde ortaya çıktığını güzel ve net anlatmaktadır, kendini ziyaret ettiğimizde, o avluda, dervişlerin çile çekilen alanlarını da ziyaret ettik, emek vermeden bu yola baş koymadan, gönlünü vermeden olmayacağına pişilmeyeceğine bir kez daha şahit olduk.

Duygularımı ifade etmem çok zor, nasıl büyük bir hoşgörü, sarma, kabul etme, müthiş bir sevgi… Dergâhından canlandırmaları size aktarmaya çalıştım, Konya panoramadan da inanın hepsi canlı yaşıyor gibi his verdi mutlaka gitmelisiniz bu ulvi duygular resmen şehre sinmiş, çok sakin çok bilge çok saran seven enerjisi var hatta Mevlana öyle dilemiş, bu beldede savaş olmasın bir daha, diye ve olmamış Allah dostunun dileği kabul olmuş…

Selçuklu zamanından İpek Yolu üzerinde Zazadin Hanı Kervansarayı 1236 beni ayrıca çok etkiledi, orda yaşananları hissediyorsunuz, kervanların gelip mallarını teşhir ettiklerini orda dinlendiklerini ortak alanlardaki paylaşımlar alışverişler hele derviş odasına girdiğimde yaşadığım özel anlar muhteşemdi…

Ecdadımızı, yüksek enerjili mekanları ziyaret etmenin önemini bizzat tekrar yaşadım çok şükür.

Titiz çalışkan rehberimiz Bilge Arıcan ve samimi içten rehberimiz Mahir Boynukısa’ya, can hocamız Jüpiterinkızı Emelce enerjisi benzer insanları bir araya getirdi yine ve bu buluşmalar mucizelere gebe oluyor özel mekanlarda, içten ve dolu dolu bilgi aktardığı ve şifa çalışmaları yaptırdığı için ayrıca hepimiz adına teşekkür ederim.

UNUTULMAZ GECE; 17 ARALIK ŞEBİ

ARUS

“Ölümümden sonra mezarımı yerde arama. Arif kişilerin gönlüne gömüldüm ben” diyen Mevlana’nın Hakk’a vuslatının 750. Yılında Konya’da olma şansına eriştim, ölümü Allah’a sevgiliye kavuşma olarak anlamış ve aktarmış bizlere.

Hz. Mevlana'nın 750. Vuslat Yıldönümünde Sema Ayin-i Şerif dualarla başladı, müthiş bir huşu ve saygı içinde dinlediğimiz ney dinletileri ve kadife sesiyle yılların değişmeyen sanatçısı Ahmet Özhan’dan huzur içinde dinledik ardından muhteşem Sema gösterisi başladı.

Çok tavsiye ederim mutlaka gidin hele SEMA GÖSTERİSİ sanki başka bir âleme gittik, semazenler öyle saygılı öyle edepli ve disiplin içinde ki, hele hocalarına, Ney eşliğinde kollarını iki tarafa doğru açıp sağ avucunu gökyüzüne, sol avucunu ise yeryüzüne çevirerek Hak'tan alıp halka dağıtarak anlamı ile gerçekleştirilen bu ayinde hepimiz o tefekkürün içine girdik yüzlerce insan soluk almadan gözyaşları ve teslimiyet içinde… Anlatılmaz yaşanır diyorum.

Hz. Mevlana’nın 22. Torunu Esin Çelebi ile tanışma kısa bir sohbet şansına da eriştim, söyledim de, öyle nurluydu ki…

Astroloji öğretmenlerimden Jüpiter’in kızı Emelce de yay burcu benim de yükselenim yay gezmeyi seviyoruz ve tabii doğallığı sıcaklığı insanları olduğu gibi kabul edip sevmesi, çözüm odaklı olması daha da güzelleştirdi gezimizi. Astrolojik bilgiler ve şifa çalışmaları ekstra bonus oldu. Samimi arkadaşlıklar ve ruhsal paylaşımlar da hediyesi oldu çok şükür.

Canım teyzem de benimle bu yolculuğa katıldı çok teşekkürler, kısa ama anlamlı günlerime katkıda bulunan özellikle adı gibi bilge rehberimiz Bilge Arıcan ve acar pratik esprili rehberimiz Mahir Boynukısaya bilgiler için kattıkları güzellikler ve çözümler için ayrıca teşekkürler.

MEVLANA VE ŞEMS

Sadece birkaç yıl süren bu dönemden sonra, Mevlana’nın hayatında 642/1244 yılında Konya’ya gelen Şems-i Tebrizî ile tanışması safhası olan yeni bir dönem başlamıştır. Mevlana’nın hayatının ikinci safhası olarak nitelenen Mevlana’nın Şems ile birlikteliği neticesinde, coşkun ve cezbeli hal ortaya koymuş, bu halin bir sonucu olarak medreseyi, vaazları ve talebelerini terk etmiş, vaaz meclisleri yerine sema(semaş) tertib etmiş, çarha, raksa başlamış, medreselerdeki ilmi tartışmalar yerine de ney ve rebâb nağmesine kulak vermiştir. Mevlânâ, Şems’le tanışması neticesinde ortaya koyduğu coşkun ve cezbeli tasavvufî tavrına ait temelleri Burhaneddin Muhakkık Tirmizî’nin tasavvuf eğitiminden almış fakat Şems”le konuşup görüşünceye kadar temkinli bir sûfî olarak yaşamıştır. Nitekim Mevlânâ, o dönemde Anadolu’da hakim olan İbn Arabî etkisi, Kübrevîlik, Melamîlik ve Kalenderîlik gibi tasavvufî anlayışları kendisinde toplayıp mezcetmiştir. Şems-i Tebrizî vasıtasıyla Melamîlik ve Kalenderîliğe sempati duymuş, fakat babası ve onun halifesi Burhaneddin Muhakkık Tirmizî’den aldığı zühdî tasavvuf anlayışını da bütün hayatı boyunca sürdürmüştür.

Şems bazı sebeplerle Konya’yı terk etmesinden veya öldürülmesinden sonra da, tamamen coşkunluk âlemine dalan Mevlânâ, gece gündüz sema edip, şiir ve gazeller okumaya başlamış, bu hali sebebiyle de devrin ulemasıyla münakaşalara girmiştir.

Şems-i Tebrizî’den sonra, aşk ve cezbeye dayanan, musikî, sema ve şiir ile yoğrulmuş bir tasavvuf anlayışı sergileyen Mevlânâ, her ne kadar yaşadığı dönem içinde ortaya koymuş olduğu tasavvufî anlayışını ve yaşantısını, bir tarîkat tesisi maksadıyla yapmamışsa da, kendisinden sonra gelen halefleri tarafından tesis edilecek olan Mevlevîlik, Mevlânâ”nın ortaya koyduğu bu esaslar çerçevesinde yapılanmış, adâb ve erkânıyla bir tarîkat halini almıştır.

Mevlevîlik, XIII. asır sonlarında Konya’da Mevlânâ Celaleddîn Rûmî adına, oğlu Sultan Veled tarafından kurulmuş, Mevlânâ’nın mûsikî, sema ve şiir gibi üç vasıtaya isnâd ettiği anlayışı Konya’da gelişip, Anadolu Beylikler dönemi ve altı asırlık Osmanlı İmparatorluğu boyunca, Türk toplumunu belki de en yakından etkileyen tarîkatlardan birisi olmuştur. Konya tesis edilen Mevlânâ Dergâhı merkez olmak üzere, kısa sürede çelebilerin önderliğinde, Anadolu ve diğer İslâm beldelerinde yaygınlık kazanmış ve bir çok merkezde Mevlevî tekkeleri tesis ederek yayılmıştır. Özellikle Osmanlı Devleti’nin kurulmasından sonra toplumda ve siyâsî çevrelerde etkinliğini sürdüren Mevlevîlik, mûsikî, sema ve şiir gibi üç vasıtaya isnat ettiği tarîkat anlayışıyla, Osmanlı şehirlerinde ve yüksek mahfillerde daima taraftar bulmuş, birer sanat merkezi olan tekkeleri her zaman rağbet görmüş, Mevlevî şeyhleri de mevcut sosyal ve siyâsî nizamı muhafaza ve saraya karşı her zaman itaatkar davranarak siyâsî ve dînî kıyamdan daima uzak durmuşlardır. Osmanlı’nın fethettiği her bölgeye Türk kültürünü taşıyan birer elçi görevi gören Mevlevîler, böylece Osmanlı sınırları içinde Mısır, Suriye, Irak ve Azerbaycan’dan Avrupa içlerinde Peçu’ya kadar her tarafta Mevlevî zâviyeleri açmışlardır.

Mevlevî dergâhları Mevlânâ”nın tarikat anlayışını musiki, sema ve şiire isnat etmesi sebebiyle faaliyette bulundukları süre içerisinde birer konservatuar, edebiyat mektebi ve güzel sanatlar akademisi olarak görev yapmışlardır. Bu çerçevede Mevlevîhanelerden klasik Türk musikisinin Itrî, Hamamizâde İsmail Dede Efendi, Zekai Dede gibi en önemli temsilcileri, Şeyh Galib gibi divan edebiyatının zirveleri ve güzel sanatların nadide örneklerini sunan sanatçılar yetişmiştir. Aynı şekilde Türk şiirinin Anadolu'daki teşekkül ve tekâmül çağına bir göz gezdirilecek olunursa, Mevlânâ’dan sonra Anadolu’da yetişen tasavvuf ehlinin zengin bir edebiyat muhiti ortaya koydukları görülür. Bu muhit içerisinde en müstesna yeri şüphesiz Mevlevî tekkeleri işgal etmektedir.

Mevlevîlik kültürünün sanat ve edebiyat sahasında zengin motifler taşımış olması, Mevlânâ müntesiplerinin genellikle münevver tabakadan bulunması, onun tefekkür sisteminde şiire büyük önem verilmesi ve daha da önemlisi, şiir yoluyla irşadı bizzat Mevlana’nın da şiâr edinmesi, Mevlevîliğin diğer tarîkatlara nazaran edebiyat hamiliğini daha aktif olarak üslenmesi sonucunu da beraberinde getirmiştir.

Devrinin birer sanat akademisi gibi çalışan Mevlevî tekkelerinde ve bu tekkelerin mensup olduğu Mevlevî Tarîkati bünyesinde, kültür ve sanat tarihinde ün yapmış, musikişinas ve şairlerin yanında, birçok hattat, hakkâk, nakkaş, müzehhib, minyatürcü ve ressam yetişmiştir.

Ana gaye olarak ruhu tasfiye ve nefsi tezkiyeyi hedef alan ve bu amaçla hücreye yerleşen dervişler, genellikle bir uğraş ve bazen de bir gelir kaynağı olarak el sanatı türünde de güzel eserler vermişlerdir. Musiki ve şiirle birlikte, yukarıda isimleri geçen sanat dallarında ve hattatlıkta da isimlerinin sonuna “el-Mevlevî” sıfatını yerleştiren birçok hattat, bu dergâhlardan yetişmiştir.

Hz. Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî

Hazreti Mevlânâ, 1207 yılında Horasan'ın Belh şehrinde dünyaya geldi. Babası Sultanü'l Ulemâ Behâeddin Veled, annesi Mümine Hatun. Kendi ismi ise Muhammed Celâleddin. 'Efendimiz' anlamına gelen 'Mevlânâ' ifadesi, yaşadığı topraklarda tanınması için yeterli. Bir zamanlar diyar-ı Rum olarak bilinen Anadolu'yu mekan tuttuğundan Batı dünyası ise onu 'Rûmî' olarak biliyor. Altı yaşında iken ailesi ile Hicaz'a gitti. Ardından Şam yoluyla Anadolu'ya geldi. Bir müddet Karaman'da bulunduktan sonra nihayet Selçuklular'ın başkenti Konya'ya yerleşti. Yolda Feridüddin Attar, Muhyiddin Arabî gibi kıymetli şahsiyetlerle görüştü. Babasının vefatından sonra Seyyid Burhaneddin Tirmizî'nin terbiyesi altına girdi. Halep ve Şam'a gidip ders okudu. Seyyid Burhaneddin'in vefatından sonra irşad ve ders okutma ile meşgul oldu. Müderrislik yaptı. 38 yaşında iken Tebrizli Şems'le karşılaştı. Şems-i Tebrizî'nin aynasında kendi hakikatini buldu. 'Hamdım, piştim, yandım' cümlesiyle ifade ettiği dünya hayatını 17 Aralık 1273 tarihinde tamamladı, şu an Konya'daki dergâhında yeşil kubbe altında bulunan kabrine sırlandı. Geride bıraktıklarına vasiyeti ise şöyle: "Size gizli ve alenî Allah'tan korkmanızı, az yemenizi, az uyumanızı, az söylemenizi, günahlardan çekinmenizi, oruç tutmaya ve namaz kılmaya devam etmenizi, dâimâ şehvetten kaçınmanızı, halkın eziyet ve cefâsına dayanmanızı, avam ve sefihlerle düşüp kalkmaktan uzak bulunmanızı, kerem sahibi olan salih kimselerle beraber olmanızı vasiyet ederim. İnsanların hayırlısı insanlara faydası dokunandır. Sözün hayırlısı az ve öz olandır. Hamd, yalnız tek olan Allah'a mahsustur. Tevhid ehline selâm olsun." Mevlevîlerde iç ve dış elbisenin hiç birinde ilik ve düğme olmaz, kapanacak yerlerde aynı kumaştan yapılan karşılıklı ipe benzer kısımlar, birbirine viler, elifî denen ağı, pantolon ağından biraz geniş şalvar, ya­kası bir parmak enliliğinde ve sol taraftan iliklenen bele yahut belden bi­raz aşağıya kadar inen dar kollu ince gömlek, bu gömlek üstüne kolsuz, yakasız, fakat omuzlara gelen yerlerinde, omuz başlarını örtecek şekilde ve gittikçe ensizleşen müdevverce bir istitale bulunan ve bele kadar inen önü açık yelek (Hayderî, Hayderiyye) ve hepsinin üstüne de yakasız ve enseden göğse kadar yanlarda, ekseriyetle On iki İmâm'a işaret olarak on iki, yahut Mevlevîlerce kutlu sayı olan on sekiz makina dikişi bulunan ve hırka denen eden ve hırkanın dikişlerinin sayısından ve arkadaki şekilden başka bir hususiyet yoktu. Başta dal sikke bulunurdu. Şeyhler de bir merasime iştirak etmiyorlarsa destarsız sikke giyerlerdi. Son zamanlarda merasime bile gidilse şeyhin yanındaki dede, bir mahfaza içinde destarh sikkeyi taşır, iktiza edince şeyh, başındaki sikkeyi çıkarır, onu giyer, çıkardığı sikkeyi mahfazaya koyardı. Şeyhler, mukabeleden başka günlerde tekkede de dal sikke giyerle Mevlevîlerde iç ve dış elbisenin hiç birinde ilik ve düğme olmaz, kapanacak yerlerde aynı kumaştan yapılan karşılıklı ipe benzer kısımlar, birbirine bağlanırdı.

Panorama Konya Müzesi

Müzeye giriş, Selçuklu Taç Kapı tarzında yapılmış giriş kapısından sağlanmaktadır. Avlu bölümünde göreceğiniz seçilmiş Mevlevihane minyatürleri sizi geçmişin Mevlevi okullarına götürecek; ana bölüme geçişi sağlayan koridora renk katan, Konya’daki Selçuklu Dönemi eserlerinin detaylarının verildiği yağlı boya tabloları da size Anadolu Selçuklu Devleti’nin başşehri Konya’nın 800 yıl öncesi inceliklerini gösterecektir.

Müzenin hedefi; Konya’ya gelen misafirlere, Konya'nın tarihi mekanlarını tanıtmak, o yapıların inşa edildiği dönemde yaşayan Hz. Mevlana ve ailesinin hem Konya hem de Konya halkı üzerinde bıraktığı etkileri gösterebilmektir. 

Panorama Konya Müzesi, Konya ilimizin merkez ilçesi Karatay sınırlarında bulunan Aslanlı Kışla Caddesi’nde yer almaktadır. Konya iline giriş yaptığınız andan itibaren turistik levhalar sayesinde müzeye kolayca ulaşabilirsiniz. Konya merkezde yer alan Alaaddin Tepesi’nden Mevlana Müzesi’ne doğru tramvay hattı boyunca ilerlediğinizde yolun sağ tarafında bulunan Panorama Konya Müzesi’ne ulaşıyorsunuz.