Nevriye Hanım balkonundan gelen geçen komşularına sesleniyordu..
- Maşturbam’ı Çalmışlar!!…
Kız Enstitüsü Fransızca Bölümü mezunuydu. Şimdilerde doksanlı yaşların verdiği sıkıntıları yaşıyordu.. Unutuyordu her şeyi, neyin nerede olduğunu yada nereye koyduğunu hep unutur olmuştu..
İstanbul Türkçesi, ana dili Makedon ve iyi derecede Fransızcası tüm diller bazen birbirine karışıyor ve tek cümle üç dilde kuruluyorsu bazen ;)
Son zamanlarda yalnızlığının üzerine bir de şu hırsızlık olayları eklenmişti.. Kimbilir belki de bazıları gerçekten çalınıyor, bazılarını da unutuyordu..
Unutmadığı tek şey vardı Nevriye Hanım’ın;
- Gelivermiyor Gidenler!! diyor ve “Giden Dönmez ki Geri’’ şarkısını dilinden hiç düşürmeden, sonuna kadar bir temiz okuyordu şarkıyı..
Evet gelivermiyordu giden ve gidenler.. Oğulları, torunları, akrabaları, eski ahbabları hele de sevgili eşi Fen Memuru Muzaffer Bey gelivermiyordu hiç!!...
Seksen yaşında vefat etmişti, kocası Fen Memuru Muzaffer bey.. O günden buy ana yalnızlığa mahkum etmişti kader Nevriye Hanım’ı…
Küçücük bahçesine bakamıyordu.. Küçücük villasının üst katına çıkamıyordu.. Banyosunu bile tek başına yapamıyordu ama evinde kalmak ve gözlerini bu hayata evinde kapamak istiyordu..
Ne bu dünyadan ne de öteki dünyadan gelivermiyordu gidenler…
Dedesi Atatürk’ün amca oğluydu..
Makedon göçmeni oldukça varlıklı bir ailenin tek kızıydı. Onun tabiriyle büyük depremden sonra ailesi Selanik’ten İstanbul’a yerleşmişlerdi..
Enstitü bittikten sonra Abazia Çerkeslerinden Dolmabahçe Sarayı’ndan yetişmiş Nazlı Hanım’ın oğlu olan Muzaffer bey ile evlendirilmişti.
Dört oğul dünyaya getirdi Nevriye Hanım… Eğitimli, kültürlü modern bir Cumhuriyet kadınıydı o…
Kocası Muzaffer Bey’in ölümden sonra herşey üst üste gelmeye başladı.. Nevriye Hanım kırık yaşlarına gelmiş olan evli çocuklu ve varlıklı en büyük oğlunun felç olduğunu öğrendi.. Hanımı ve çocukları bakamayacaklarını beyan ettiklerinde; geçkin yaşına bakmadan..
- Bana getirin, oğluma ben bakarım demişti ve tam 11 yıl ona bakmıştı.. Yeniden doğurduğum ama bir türlü büyümeyen bebeğim diyordu.. Yemesi, içmesi, kısacası herşeyini Nevriye Hanım yaptırıyordu.. Karşılığında ise; genç yaşta yatağa mahkum olan adamın küfürleri dinleyip oturuyordu…
Tam doksan yaşında bitmeyen bir çilenin ortasında her sabah ve öğlenden sonralarında balkonundan balkonumuza doğru gelen GİDEN GELMEZKİ GERİ şarkısı ve gözyaşları hemen akabinde şen kahkahaları ile bir anne bir sevgi bir sevgili bir ayaklı kütüphane bir Osmanlı esintileri ile dopdolu Cumhuriyet kadının en iyi örneği idi o… Nevriye Hanım…