Durum böyleyken, iş bu durumdayken, bununla birlikte KORONAVİRÜS! Gündemimizde birinci sırada olan, yayılım hızı ve aldığımız tedbirlere rağmen artan vaka adedi ve kaybettiğimiz canlar. İnsanlık tarihi çok büyük kayıpları olan hastalıklar ve virüs yayılmalarını önceki yıllarda da defaten yaşamış. İki binden sonrası yıllar ki, bilim ve teknolojinin seviye kazandığı seviye de. Tıp bilim dalımız bu zor ve sıkıntılı hale çare üretir mi sorusunu hepimiz cevaplayabilecek yeterlilikteyiz, tek sorunumuz süre de, hemen olmasında, hızlı olmasında. Bilimsel bir konu, fazlasıyla fikir yürütmem için fazlasıyla bilgi sahibi olmam gerekir ki, yok.

Bilgi sahibi olduğum ve önerebileceğim ne çok tavsiyelerim var, sıralamaya gayret edeyim.  Koronavirüs, covıt-19 virüsünü biz yok etmeye ne yetkiliyiz ne de bilgili. Bildiklerimizi ve başarabildiklerimiz varken neden olmayacaklarla kendimizi bunalıma sürükleriz ki? Evet, bilim adamları, sağlık çalışanları öneriyorlar, kişiler arasında ki güvenli mesafe iki metre ve hep muhafaza edilmesi gereken uzaklık, uyalım ve hep bu uzaklığı bilerek, dikkat ederek yakınlaşmadan diyalog içinde olalım.

Durum böyleyken, mamafih güvenli mesafeyi artırarak koruyalım, koruyalım da, duygusal mesafeyi yakınlaştırıp koruyalım. Duygu çemberimizde olanları arayıp soralım, aramaları sıklaştıralım. Kalpten kalbe giden yolların kalitesini artırıp, kin, hırs, ego, kibir, ne varsa arıtıp, arınalım. Yaşadığımız yıllara iki açıdan bakmak mümkün; tam da benim yaşayacağım yıllara mı denk geldin diye isyan da edebiliriz, mümkün. Olumlu, pozitif baktığımız da ise bu lanet virüsle denk gelsek de, bilim, tıp bilimi gelişkin, nereden nasıl karamsar bakarsak bakalım, yıl dolmadan çaresi bulunur. Birlik yaşadığımız günler, aylar dahi teknoloji gelişimi ile telefon görüşmeleri, yazışmaları, çokça güncel fotoğraflardan görüntülere kadar genel kullanımımıza açık imkânlarımız. Atlanmaması gereken çok önemli bir mesele var ki, ayrıntı kesinlikle değil. Doktorlarımız, sağlık sektöründe çalışan canlarımız, hangi kademe, unvan ve departman da olursa olsunlar, bizler için, insanlık için büyük özveri içinde çalışıyorlar, minnettarız.

Vatandaşlar virüs yayılımından olumsuz etkilenmemek adına, bilinç sahibi olanlarımız da taşıyıcı olmamak adına günlerini evlerinde geçiriyorlar. Zira zamanımın ekseriyetini bende evimde geçiriyorum. Zamanımın hepsini diyemedim, en az üç ya da dört defa köpeğimiz ramiz’i (Falkonetti) gezmeye çıkarıyorum. Bizlerin hasta olmadan, virüs belasıyla karşılaşmadan yaşama hakkı olduğu gibi, köpeklerimizin de tüm hayvanlarımızın da yaşama hakları var değil mi?

Günlerimiz biraz korku, merak, tedirginlik içinde geçerken pek çoğumuzda ki duygu yoğunluğu maksimum seviyede. Sosyal medya bu günlerimizde çokça vakit ayırdığımız meşgalelerimizden. Yazanı belirgin olmasa da bende bakınırken güzel bir yazı gördüm, aktarayım. Bu covıt-19 virüsü belası yaşadığımız yıllara denk gelmişken, Cumhuriyetimizin kurucusu, deha, “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” hayatta olsaydı ne yapardı, halkına, bizlere ne derdi?

..

“Yüce Türk Milleti, Aziz Yurttaşlarım
Bütün Dünya Milletleriyle beraber,
Bize de musallat olan bu melânetten kurtulmak,
yine bize mahsus el birliği ile kolaylıkla mümkün olacaktır.
Türk Milleti güçlüdür.
Bu maksatla alınması gereken hayati tedbirleri duyurmak,
bir Reis-i Cumhur olarak bizzat ve en birinci görevimdir!
Bu vesile ile İkinci bir emre kadar, hekimlerimiz ve onların işlerini kolaylaştırmada gerekli yardımcı personeller haricinde
Herkes evlerinde istirahate çekilecektir!
Müteşebbis, Sanayici, Çiftçi, Memur veyahut İşçi
Memleket kalkınmasına en küçük fayda sağlamış halkımızın her ferdi, katiyetle merak buyurmasınlar ki, ihtiyaç ve tedavilerinin temini bizzat Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından ve ivedilikle karşılanacaktır”

..

Hani kurgu, hani düş, hani varsayım, yine de hep birlikte “keşke” dedik değil mi?