1974’den sonra yer değiştirmiş olan Rumların yüzde doksandan fazlası Kuzey’de bırakmış oldukları mülklerine karşılık takas veya tazminat yolu ile haklarının verileceği inancındaydılar. Bizim görüşümüz de bu yöndeydi. Ancak o günkü sözde “Kıbrıs Cumhurbaşkanı” Kipriyanu ise, şimdiki Papadopullos gibi, “Kıbrıs’ın tümüne hâkim olmak siyasetini” gütmekte ve Makarios’un “yaptıklarımla Kıbrıs’ı Enosis’e en yakın noktaya getirdim; bundan (yani Kıbrıs meşru hükümeti sahte ünvanından) sadece Enosis için gerileyebilirsiniz” vasiyetini kendine “iman tahtası” yaptığı için derhal ortaya çıkıp “tüm göçmenler eski yerlerine dönmedikçe Kıbrıs meselesi halledilemez” direktifleri ve tehditleri ile bu insani meselenin Kıbrıs’ın gerçeklerine uygun bir şekilde süratle halledilmesini önledi. Biz bu konuyu ilgili resmi görüşmelerde “global takas ve tazminatlar” formülüne göre halletmeye çalışırken Rum liderliği bu konularda çıkmaz yaratmayı kazanç bildi. Kendilerinin çıkmaza soktuğu bu konuları, bir süre sonra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürmeye başladı. Muhatabı da kendilerine göre “işgalci Türkiye” idi. Halbuki Birleşmiş Milletlerin nezaretinde yapılmakta olan görüşmelerde (Fikirler Dizisinde) mal-mülk konusunun “global takas ve tazminatlarla halledileceği” kayda geçmişti. BM Genel Sekreterliğinin Hukuk müşaviri “mülkün iadesi insan haklarının temelidir” argümanını yapmakta olan Rum karşıtıma, talebim üzerine, “global takas ve tazminatlar formülü insan haklarına aykırı değildir ve mülkün iadesi bu konuda yegâne, şaşmaz formül değildir” diyerek bizim ta ilk günden itibaren gündeme getirdiğimiz “takas ve tazminat” formülü böylece Fikirler Dizisi’ne geçivermişti. Biz bu formülleri uzlaşma istediğimiz için bulup öneriyorduk, Rum liderliği Kıbrıs’ın tümüne sahip çıkma siyasetini güttüğü için olmayacak formüller peşinde koşuyordu. Papadopullos’un son itirafında söylediği gibi “Yunanistan’ın desteği ile” her öneriyi reddetmiş olmakla övünebiliyorlar! Şimdi, Loizudu ve benzeri davalarla olduğu kadar, Türk Hükümeti AİHM’nin istemi doğrultusunda KKTC’de AİHM’nin “Türkiye’nin bir alt kuruluşu olarak algıladığı” bir komite kurarak “mülkiyet sorununu Rum gözü ile halletme” yoluna girince ortaya çıkan durum Rum tarafını iyice karıştırmıştır. Bir İngiliz, Güney’de yaşayan bir Rum’la anlaşmış ve Rum’un Kuzey’de kendisine ait olduğunu iddia ettiği bir mülkü satın almış. Bir yıldır Rum idaresi tapu kayıtlarında bu transferi yapmıyor. “Mal sahibi Rum” AİHM’ne giderim diyor. Rum tarafı ne yapacağını bilmez durumda! Kendi kazdıkları kuyuya kendileri düşmüş oluyor. Diğer yanda, Türk Hükümetinin istemi ile kurulmuş ve halkımıza “KKTC’nin alt kuruluşu” olarak yutturulmuş olan komiteye yüzden fazla Rum müracaat ederek “veriniz mülkümüzü” demekte. Türk hükümeti de Loizudu davasında tazminat ödemekle ve bize de bu komiteyi kurdurup “manevi tazminat” vermeye hazır bir suçlu olduğunu ilân etmekle düştüğü kuyudan nasıl çıkacağını düşünmeye başlamalıdır. Halen aklı başında Rumlar Kuzeydeki mallarına karşılık Güney’de bırakılmış Türk malları ile takasa çoktan razılar. Liderleri “asla, sakın ha” diye engel olmaya çalışmakta. Yapılacak tek şey, her akıl sahibi insanın yapması gerekeni yapmaktır: Global takas ve tazminat konusunu gündeme getirmektir. Rumlara, malûm komite kanalı ile esasta KKTC tapusunda olan “mal ve mülklerinin” iade edilebileceği havasından vazgeçilmeli ve tazminatlar konusunun 1963’den bu güne kadar gasp edilmiş tüm haklarımızı içermekte olduğu duyurulmalıdır. Kıbrıs meselesi halledilecekse iki eşit egemen halk ve onların devletlerine ek olarak Türkiye’nin garantisinin devamı şartına bağlı olarak halledilecektir. Nüfus mübadelesi ters yüz edilmeyeceğine göre meselenin halli mal-mülk meselesinin de akıl ve izana en uygun şekilde halledilmesini gerektirmektedir. Bu da Fikirler Dizisinde de kayda geçtiği (ve Annan Planında aleyhimize değiştirildiği) gibi “global takas ve tazminat” formülü ile mümkün olacaktır.