Dostlar...

Sizleri selamların en güzeli ile selamlıyorum.

Rabbin rahmet, bereket ve mağfireti hepimizin üzerinize olsun.

Zira onun rahmetine her zamankinden daha ziyade ihtiyaç duyuyoruz şu günlerde.

Malum, dünyamız artık çok küçük.

Dünya'nın bir ucunde yaşanan felaket veya acının bizleri etkilememesi mümkün değil. 

En ufak hareketlilik, ufak bir tivit dahi dünyamızı etkiliyor, ekonomik dalgalanmalara neden oluyor.

Refleks göstermemek imkânsız...

Dünya neredeyse küçük bir köy halini aldı.

Nerede bir acı varsa bağrımızı veya cebimizi yaktı!

Ramazan Yılmaz abinin sosyal medyada paylaştığını alıntıladım.

"Corona virisü Çin de ortaya çıktıgında bir takım insanlar sevinmiş ve bu duruma dua etmiş, neredeyse zil takıp göbek atmıştı. (Ben dahi Türkistan'da yaptıkları zulümler dolayısıyla duruma sevinmiştim)

Aynı şekilde kimi ülkelerde çıkan yangın ve benzeri doğal felaketlerde de ırkçı refleksler gösterip sevinmişti bazılarımız...

Bu akılsızlar o kadar vicdandan noksan ki kendi ülkesinde meydana gelen depremde dahi ölenin kim oldugunu soracak kadar şuursuzlaştı!

Diyecegim o ki, virüs Çin'den sonra İran'da ve şimdi de bizim ülkemizde görüldü. (Umarım haberler asılsızdır)

Buda bize şunu öğretiyor ki, dünyanın her neresinde olursa olsun orada ortaya çıkan bir haksızlık, zulüm, gözyaşı, hastalık, doğal felaket, yoksulluk gibi her olgu ortaklaşılmadıkça, bunu herkes kendi ülkesinde olmuş, kendi insanına yapılmış saymadıkça, vicdanının derinliginde bu acıyı hissetmedikçe, her nerede ise oraya kim ve ne olduguna bakmadan yardım elini uzatmadıkça, kendisi de asla güvende olmayacak demektir.

Yanlızca bir dünya var ve hepimiz bu dünyanın çocuklarıyız, aynı gökkubbenın altında yaşıyoruz."

Ne zulmün, ne de acının dili, dini, ırkı, rengi olmaz!

Unutmayın, gözyaşının rengi yok!

Biz biriz...

İstesek de, istemesek de...